Önce Tuğamiral Fatih Ilgar'a ait olduğu söylenen bir ses kaydı,
sonra da Tuğamiral Cem Aziz Çakmak'la ilgili başka bir ses kaydı düştü
internete...
İkisinde de bir yasa hazırlığından bahsediliyor ve konuşan
kişiler rövanş almak için geri döneceklerini söylüyor. Tuğamiral Çakmak
olduğu ileri sürülen Balyoz sanığı, 'yakında çıkacaklarını, çoluk çocuk
demeden rövanşı alacaklarını' anlatıyor. Çok can yakacaklarından, büyük
bir hesaplaşma olacağından söz ediyor. Bu ifadeler, silahtan ilk söz
ediş değil. Hatırlayacaksınız 28 Şubat sürecinde de birileri, gerekirse
silah kullanmaktan çekinmeyeceklerini çokça söylediler hatta gazetelere
manşetler attırdılar. Kamer Genç de daha birkaç gün önce gerekirse
silahla mücadeleye girişeceklerini açık açık dile getirdi.
Bu silahlı mücadele meselesi konuşulunca birçoğumuzun "Hadi canım olur
mu öyle şey, hangi çağda yaşıyoruz?'' dediğini duyar gibiyim. Ancak
onlara yanı başımızda yaşanan Suriye olaylarını hatırlatmak isterim.
Daha birkaç gün önce Suriye'nin Humus kentine bağlı Hula ilçesinde çoluk
çocuk demeden sivillerin nasıl katledildiğine bütün dünya şahit oldu.
Aynı Suriye rejimi 1982 yılında Hama şehrini neredeyse haritadan silmiş,
çoluk çocuk, yaşlı, kadın demeden on binlerce insanı katletmişti.
Türkiye bugün darbelerle yüzleşiyor, vesayetçi sistemden kurtulmaya çaba
gösteriyor. Darbe yapanlar, kanunun kendisine vermediği yetkileri
kullananlar artık kanun önünde hesap veriyor. Hatırlayacaksınız, eski
düzeni bile beğenmeyen askerler ve bürokratlar vardı. Laikliği daha
şiddetli uygulama taraftarı olanların ve bu uğurda binlerce insanın
ölmesinde bir beis görmeyenlerin verdiği beyanatları gazetelerden
sürekli okuyorduk.
Balyoz davasında tutuklu bulunan Orgeneral Çetin Doğan'ın savcılığa
götürülürken söyledikleri bile hâlâ kulaklarımızda değil mi? Çetin
Doğan, "Bu balyoz birilerinin kafasına inecek ya dur bakalım...''
dememiş miydi arabaya binerken?
Balyoz sanıklarıyla ilgili ses kayıtlarında bahsedilen bu yasa çalışması
doğru mu? Doğruysa, bu düzenleme cezaevinde bile böylesine tehditler
savuran birilerinin dışarıya çıkmasını, muvazzafların tekrar ordunun
başına dönmesini mi sağlayacak, bilemiyoruz. Ümit ediyoruz ki, içeriden
tehdit savuranların söyledikleri doğru değildir. Umuyoruz ki,
yargılamalar adil bir şekilde yapılır ve suça bulaşmışlar ile kanuna
bağlı olan bürokratlar ayrıştırılır.
Biliyoruz ki bu ülkedeki herkesin can ve mal güvenliği, hayata ve özel
mülkiyete büyük değer verilen bir Türkiye inşa etmekle mümkün olacaktır.
Can ve kan üzerinden siyaset yapanlara dur denmedikçe, bunlar koruma
kalkanlarından uzaklaştırılıp gerekli cezalara çarptırılmadıkça herkes
tehdit altında kalmaya devam edecektir. En büyük tehdit de siyasetin
bizzat kendisine olacaktır.
Son bir hafta içinde üç kişi tarafından dile getirilen sözleri çok
dikkatle okumak zorundayız. Tuğamiral Fatih Ilgar ve Tuğamiral Cem Aziz
Çakmak olduğu iddia edilen komutanlarla Kamer Genç'in bu süreci
sonlandırmak için silah kullanmaktan asla çekinmeyeceklerini
söylemeleri, ülkenin nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya bulunduğunu
gösteriyor. Bunları hiç ciddiye almayıp 'hadi oradan canım olur mu öyle
iş, hangi çağda yaşıyoruz?' gibi cümleler söyleyebilir, birtakım
düzenlemelere gidebiliriz. Unutmamak gerekir ki Suriye'deki Baas rejimi
iktidarı ele geçirip çoluk çocuk binlerce kişiyi katletmeye başlamadan
önce de Suriye'nin yöneticileri hemen hemen aynı cümleleri
söylüyorlardı. O idarecilerin gafletinin bedelini hâlâ ödemeye devam
eden on binlerce kişi var.