Erdoğan sezaryene karşı ama bu acıyı sezaryenden başka dindirecek bir çözüm yolu da görünmüyor. Uludere’nin arkasındaki gerçeği ortaya çıkarmamak için doğumu erteledikçe, öyle zannediyorum ki hem çocuğu hem de AK Parti’yi kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyayız.
AK Parti, Uludere konusunda hamile olduğunu öğrendiği andan itibaren bu durumu kabullenmemek için elinden geleni yaptı. “Çocuk benden değil, başkasından” demeye başladı.
Çocuğun gerçek babasının MİT olduğunu yazmamın ardından da Erdoğan önce kameralar karşısına geçip “böcek, cambaz” yakıştırmalarıyla, ardından da grup toplantısında şahsımı ve şahsım üzerinden bu haberlerin arkasında olduğunu düşündüğü “Cemaat”i hedef alıp, “terbiye yöntemiyle” ortadaki “gerçek” durumu kapatacağını düşündü.
Başbakan’ın yanıldığı bir durum vardı. Herkesi kendi partisi, medyası, grubu gibi düşünüyordu. Medyada partisinin sözcülüğünü yapan, emir ve korkuyla yazı yazan (yazamayan), sayıları da bir hayli fazla olan bu “Ak silahşorlara” beni benzetmek yanılgısına düşmüştü. Ne ben onlar gibi bir yerlere aittim, ne de emir alarak yazı yazacak bir karaktere sahiptim.
Uludere aslında toplu bir tecavüzün eseriydi. Ortada bir tecavüz vardı ve bu tecavüz sonucu rahme düşen çocuğa kimse sahip çıkmıyordu.
Olayın sorumlularından biri MİT’ti. Bunu yazmamın ardından vakit kaybetmeden kamuoyuna bir açıklama yapmışlar ve “spermlerin” kendilerine ait olmadığını açıklamışlardı. Bununla da yetinmeyip, çocuğun gerçek babasını ortaya çıkarmak için çaba gösteren şahsımın peşine “elemanlarını” takmışlardı. “Bildik” yöntemlerle beni susturmaya çalışıyorlardı.
Lafı fazla uzatmak istemiyorum. Uludere katliamının yaşandığı günden itibaren bugüne kadar yaşanan tartışmalara, ortaya çıkan gerçeklere bakıldığında bu çocuğun babasının kim olduğu, toplu tecavüze yeltenenlerin kimler olduğu artık gün yüzüne çıkmış durumda. İstihbaratıyla, askeriyle, “Milli kaynak” diyerek de bu durumu kapatmanın imkânsızlığı ortada.
Uludere’de vur emri bir iki generalin işi olsaydı, emin olun AK Parti şu an o generalleri vermiş, kamuoyunu da susturmuştu. Kritik nokta “istihbaratın” kimden gittiğiydi ve ilk günden itibaren bu konu hep sumen altı edilmeye çalışıldı. Bu durumu üst perdeden yalanlamaya çalışan Başbakan, yanıldığını gördü. Ya da kamuoyunu yanılttığı bu süreçte ortaya çıkınca zor durumda kaldı. Bu kadar kıvranmanın, acı çekmenin nedeni, istihbaratın nereden gittiğini kendisinin de çok iyi bilmesi ve bunu kamuoyuna açıklayamaması.
Yukarıda dediğim gibi soruşturmayı uzatmak, “gizli” adlarla kapatmaya çalışmak, hem kendisine, hem partisine hem de Türkiye’ye zarar verecek. Doğumu ötelemenin, uzatmanın manası yok. Sezaryen en iyi çözüm. “Gizlilik” adı altında dosyalar kapatılmaya çalışılırsa, inanın bu çocuk eninde sonunda dünyaya gelecek. Doğumun ardından olay kapatılsa da bu kez de DNA testiyle bu çocuğun “babalarının” kimler olduğunu öğreneceğiz.
MİT’ten giden raporlar
Uludere’yle ilgili MİT’ten giden istihbarat raporlarını daha önce yazmıştım. Hatırlamak, hafızamızı tazelemek için bir kez daha paylaşıyorum.● 14 Ekim 2011: “Kongra-Gel (PKK) Eylem Emaresi” konulu bir yazı gönderiyor. “Türkiye metropollerine eylem yapacak HPG mensuplarına Irak’ın kuzeyinden silah/mühimmat ve malzeme aktarımının kaçakçılar vasıtasıyla yapıldığı/yapılacağı.”
● 20 Aralık 2011: “Kandil’de eğitim görmüş 130 kadar yeni katılımlı teröristin Hakurk ve Haftanin bölgelerine gönderileceği ve bu bölgelerde eylem yapmalarını müteakip Kandil’e geri dönecekleri.”
● 21 Aralık 2011: “İstihbarat çoğunlukla güvenilir nitelikte ve haber elemanı kaynaklı.” Yani PKK’nın içinde bulunan MİT ajanlarından. “PKK üyesi Topal Bedran Kod adlı Sait Tanıt, Şırnak Uludere Ortasu’daki üs bölgeleri, askerî birlikler ve hareket tarzları, bölgedeki asker sayısı ve Ortasu’daki örgüte yakın korucular hakkında araştırma yapıyor. PKK Zagros sorumlusu Dr. Erdal Bahoz kodlu Fehman Hüseyin, Şırnak Uludere Ortasu bölgesinde yer alan Düğün Dağı karşısında Türkiye sınırına 10 km. uzaklıkta telsizle konuşuyor. Keşif çalışması ve Dr. Bahoz’un sınır bölgesine yakın mıntıkada bulunması, adı geçen alanda bir eylem arayışı olabileceği yönüyle önemlidir.”
● 23 Aralık 2011: “Sinat Haftanin bölgesindeki teröristlerin bir kısmının Qumri-Surur- Kesta-Nazdur- Keşan bölgesinde 20-25 kişilik gruplar halinde barınmaya başladıkları...”
● 25 Aralık 2012: “Yer tesbitine dayanarak yapılan çalışma ile temin edilen bilgi: Fehman Hüseyin’in 25 aralık tarihinde Sinat Haftanin’de yer tesbitinin yapıldığı...”
● 28 Aralık 2011- (Uludere faciasının olduğu gün) :“Kestirme cihazlarından elde edilen yer tesbit bilgilerine göre Fehman Hüseyin’in sınırdaki kalabalık grup içinde olduğu değerlendirilmiştir...”