O, emrinde on binlerce askeri olan bir Genelkurmay Başkanı. 26'ı Mayıs'ı 27 Mayıs'a bağlayan geceyi bakın nasıl anlatıyor...
27
Mayıs cuntasının idamla yargıladığı Genelkurmay Başkanı Org. Rüştü
Erdelhun'un el yazısı notlarına ulaşıldı. Paşa'nın, Yassıada'ya
götürülürken de yanında olan 'kırmızı valiz'de yıllarca sakladığı
notlarda, darbecilerin yaptığı zulümler ve çekilen acılar ilk elden
anlatılıyor.
O, emrinde on binlerce askeri olan bir Genelkurmay Başkanı. 26'ı Mayıs'ı 27 Mayıs'a bağlayan geceyi bakın nasıl anlatıyor. "Saat 3.30... Çankaya'dan Cumhurbaşkanı, yaveri Yarbay M.Tayyar'ın telefonu ile uyandım. Köşkün arkasından sesleri gelen tankların emniyet birliklerine ait olup olmadığı soruluyordu. Eşim rahatsızlığı nedeniyle Almanya'da hastanede olduğundan evde yalnızdım. Saat 3.45'te emir subayı Binbaşı Abidin Serpil, Harp Okulu'nun 21 Mayıs günü olduğu gibi nümayişe başladığını Genelkurmay dahil bütün binalara Harp Okulu'ndan nöbetçiler konduğunu ve bize ait otomobillerin çıkmasına müsaade edilmediğini bildirdi. Örfi İdare, Garnizon, Merkez ve Tümen Komutanlık telefonlarından cevap alınamıyordu. Çankaya'ya yaver Yrb. Tayyar'a telefon ederek Sayın Cumhurbaşkanına "Harp Okulu'nun nümayişe başladığını, görünüşe göre Örfi İdare, Emniyet ve Merkez Komutanlığı birliklerinin pasif kaldıklarını, Köşk arkasındaki tankların Harp Okulu nümayişçilerinin gösterisi olabileceğini, arabam olmadığından evden çıkamadığımı; Muhafız Komutanı Albay Osman Köksal'a savunma için emir verilmesini" bildirdim. Saat 4.30 olmuştu. Bu esnada Veteriner General Burhanettin Uluç bir Harp Okulu subay talebesi ile kapıya gelmişler, benim telefon muhaverem (görüşme) esnasında kapı açılmadığından, dipçikle kapıyı kırmaya başlamışlardı."
Örfi İdare ve Genelkurmay Karargahı'nda tıpkı Çankaya Köşkü gibi kuşatıldığını öğrendiğinde Erdelhun Paşa'nın endişeleri de artmıştır. Derhal Çankaya Köşkü'nü arayarak elindeki kuvvetleri hareketlendirmek, hiç olmazsa Cumhurbaşkanı, Muhafız Alayı Komutanlığı'ndaki askerlere savunma emri vermek ister. Ne yazık ki Muhafız Alayı Komutanı Kurmay Albay Osman Köksal da cuntacı ekibin içindedir. Komiteci albay, ne kendisini ne Cumhurbaşkanı Bayar'ı dinler.
Erdelhun, cuntanın başlattığı darbenin en sıcak dakikalarını, yaşandığını anlar. Devletin kurumları Çankaya Köşkü, Genelkurmay Karargâhı, Başbakanlık, Meclis ve sıkıyönetim komutanlıkları işgal ediliyordur. Evinden çıkmaya hazırlanırken cuntacıların kapısını kırarak içeriye girdiği Erdelhun Paşa, kendi el yazısıyla kaleme aldığı notlarında gözaltına alınma hikâyesini şöyle anlatır. "Esasen çıkmağa hazırlandığımdan elimde şapkam vardı. Harp Okulu'na gideceğim söylendi. Pekiyi dedim. Fakat General (Uluç) koluma girmek istedi, reddettim. Kapımın önünde bir tank ile bir Tomksav top ve makineli tüfekli jeeplerin sıralanmış olduğunu gördüm. Bu esnada teğmen, 'Satılmış adam!' diye bağırdı ve Tomsunu (yarı otomatik silah) bana tevcih etti (yöneltti). Jeepe binince General (Uluç), 'Dün Genelkurmay'da konuştuk ne idi, neler söyledin?' Harp Okulu öğrencisini göstererek, 'Bunları mı vurduracaktın?' dedi. Teğmen de 'Sen bize geçen sene hükümete destek ve imara yardımcı olmamızı söylemiştin' diye ekledi. General (Uluç) 'sen konuşma!' diye onu susturdu."
Bir grup cuntacı daha birkaç saat önce emri altında bulundukları Genelkurmay başkanının tek kelime etmesini bile istemez. Bakışlarda nefret vardır. Eller silahların tetiklerindedir. Konutun kapısındaki koruma subayları da cuntacılara direnemez. Askerî cip, Paşa'yı Harp Okulu'na götürmek üzere yola çıkar. Ardından yaşananları Erdelhun'un kaleminden okuyalım: "Harp Okulu'na gelince kapıda Okul Komutanı olarak General Sıtkı Ulay, Tomson'lu duruyordu. Jeepten inince o günün modası olan kola girmek pozunu General (Uluç) tatbik etmek istedi. Ben, 'Okul Komutanı, bu da ne demek!?' dedim. O da Veteriner Paşasına 'Boş veriniz, general serbest gitsin' dedi. Bu suretle Harp Okulu şeref salonuna alındım. Derhal üstümde ne varsa, para ve saat; gömlek hariç her şey alındı."
Cuntanın 'lider ol' teklifine red: Hayatım pahasına bu döneklik kabil olmaz
Gün ağarmış, radyoevinden okunan bildiriyle tarihe kara bir leke olarak geçen, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk darbesi ilan edilmiştir.
Erdelhun'un valizinden çıkan el notlarından belki de en ilginci darbecilerin silah zoruyla gözaltına alıp günlerce Harp Okulu'nda zorla tuttukları Erdelhun Paşa'ya daha ilk gün 'darbenin başına geç' teklifi yapmalarıdır. Erdelhun, o gün aldığı teklifi notlarında şöyle anlatıyor: "27 Mayıs günü öğleye kadar bazı subaylar gelerek bu hareketin benim tarafımdan yapılmasının beklendiğini ilettiler. Fakat benim körü körüne hükümete bağlılığımın bu neticeyi verdiğini, kendime yazık ettiğimi iki saat içinde her şeyin olup bittiğini söylediler. Pek sevdiğim ve takdir ettiğim sınıf arkadaşım emekli bir korgeneral de 15-20 kadar subayla birlikte benim radyoya giderek beyanat vermemi, ihtilalcilere iltihakımı ve bu işin başına geçmemi teklif etti."
Silahların gölgesinde bile demokrasi vurgusu yapan Erdelhun Paşa, sınıf arkadaşına bir gün önce Genelkurmay Karargâhı'nda subaylara anlattığı Silahlı Kuvvetler'in seçilmiş hükümetlerin emrinde olduğu sözlerini hatırlatır. Erdelhun'a kulak verelim: "Bu ilgisine teşekkür ettim, fakat 15-20 saat evvel, yani dün Genelkurmay'da ihtilal aleyhine konuştuğumu ve böyle bir hareketi asla tasvip etmediğimi söylediğimi ve halen mevkuf olup, ne sıfatta olduğumu bile bilmediğimi, hayatım pahasına da olsa böyle bir dönekliğin kabil olmayacağını söyledim ve reddettim."
Darbeci subayların Erdelhun'a bu teklifi yaptıkları saatlerde en büyük korkuları Ankara ve İstanbul dışındaki komutanların karşı bir müdahale ile onları derdest etmesidir. Dönemin 3. Ordu Komutanı Ragıp Gümüşpala'nın "Şayet başınızda benden daha kıdemli bir ihtilal lideri yoksa 3. Ordu'ya Ankara'ya yürüme emrini verir, isyanı bastırırım." sözleri cuntacıları daha da korkutur. Cuntacılar, Kara Kuvvetleri'nde ayrılarak emeklilik hesabı yapan Cemal Gürsel'i İzmir'den uçakla getirerek cuntanın başına geçmeye ikna ederler.
Bir İstiklal gazisi
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 10. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun'un soyu Romanya'ya yerleşen Erdelhun Beyliği'ne dayanıyor.
Annesi ve babası Romanya'da doğan Erdelhun Paşa, ailesi Trakya'ya göç edince 1894 yılında Edirne'de dünyaya geldi. Edirne Lisesi'nden mezun olduktan sonra 1914'te topçu teğmen rütbesi ile Harp Okulu'nu bitiren Erdelhun, 1917'de Kafkasya Cephesi'nde savaştı. 2 Nisan 1921'de Anadolu'ya geçerek Milli Ordu'ya iltihak edip Kurtuluş Savaşı'na katılarak İstiklal Madalyası aldı. Çeşitli karargâh ve birlikler ile Tokyo, Roma ve Londra askerî ataşeliklerinde görev yaptı. Askerlik mesleğine sıkı bağlılığı ile çok hızlı bir yükseliş yakalayan Erdelhun, önce tuğgeneral (1945) iki yıl sonra tümgeneral oldu. Demokrat Parti iktidara geldiğinde 1952'de korgeneralliğe, 1956'da orgeneralliğe yükseldi. 23 Ağustos 1958'de Genelkurmay Başkanı olarak atanan Erdelhun Paşa, 27 Mayıs 1960 darbesine kadar görev yaptı. Cuntacılar tarafından 3 Haziran 1960'ta emekliye sevk edildi. Batı'yı yakından tanıyan demokrat bir askerdi Erdelhun Paşa. Yabancı bürokratlarla arası hep iyi olmuştu. İngilizce, Fransızca, Japonca, Almanca, Arapça ve Rusça bilen Erdelhun, Osmanlıca'ya da hakimdi. Başbakan Menderes'in Japonya ziyareti sırasında yanına aldığı Erdelhun, Türkiye'nin Genelkurmay Başkanı sıfatıyla radyodan Japonca konuşma yapacak kadar hakimdi bildiği dillere. Bir rivayete göre, çocuğu olmadığından evlatlık edindiği ve Japonya'dan getirdiği manevî bir de evladı vardı. TSK'nın modernleşmesi ve silah modernizasyonunda büyük katkıları olmuştu. Türk subaylarının ve doktorlarının Amerika'da eğitim almasını ve kurs görmesini sağladı. En büyük arzusu Türkiye'nin kuvvetli bir orduya sahip olmasıydı. Yeğeninin deyimiyle hiçbir zaman darbe taraftarı olmadı. Darbe öncesi aldığı tedbirler ve kararlar nedeniyle, 27 Mayıs'ın psikolojik harekât amaçlı haberlerinin de hedefinde yer aldı. Özellikle Harp Okulu öğrencilerinin imha planı, öğrencilerin kıyma makinelerinden geçirilerek öldürüldüğü gibi akla ziyan iddia ve iftiraların hedefinde adı hep Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes ile birlikte zikredildi. Anayasa'yı ihlalden, Ankara ve İstanbul olayları davalarında yargılandı.
27 Mayıs darbesinden sonra 14 Haziran 1960'a kadar Ankara'daki Harp Okulu'nda gözaltında kaldı. Cunta mahkemesi, Menderes, Bayar, Zorlu ve Polatkan ile ilgili idam kararı verirken, 15 kişilik idamlıklar listesinde o da yer aldı. 15 Eylül günü İmralı'ya sevk edildi. Burada 8 gün kalan Erdelhun Paşa, Menderes ve iki bakanın idamlarına cezaevi duvarlarının ardından şahitlik etti. Cezaları ömür boyu hapse çevrilince Kayseri Cezaevi'ne nakledilen Erdelhun, 4 yıl 4 ay hapis yattı. Kayseri'den ailesine yazdığı mektuplarda "Çok şükür ki görev yaptığım süre içerisinde orduyu siyasete karıştırmadım. Bizim hakkımızda tarih karar verecek." demişti.
Eşi Vasfiye Hanım, Japonya'da attan düşerek yaralanınca belindeki disk kayması nedeniyle yatalak hale geldi. Fakat bütün o zor günlerde eşi Vasfiye Hanım'a olan ilgisini ve şefkatini hep sürdürdü. O ölene dek Setüstü'ndeki evlerinde eşine adeta hizmetle ömrünü geçirdi. Hiç çocuğu olmayan Erdelhun'un ağabeyi Cavit Paşa, Atatürk döneminde Kars mebusu olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde görev yapmıştı. Darbeden sonra maddî sıkıntı çeken Erdelhun, bunu kimseyle paylaşmadı. Yaptırdığı apartman dairelerinin kira parası ile geçindi. 9 Kasım 1983 günü 89 yaşındayken İstanbul'da hayata gözlerini yumdu.
O, emrinde on binlerce askeri olan bir Genelkurmay Başkanı. 26'ı Mayıs'ı 27 Mayıs'a bağlayan geceyi bakın nasıl anlatıyor. "Saat 3.30... Çankaya'dan Cumhurbaşkanı, yaveri Yarbay M.Tayyar'ın telefonu ile uyandım. Köşkün arkasından sesleri gelen tankların emniyet birliklerine ait olup olmadığı soruluyordu. Eşim rahatsızlığı nedeniyle Almanya'da hastanede olduğundan evde yalnızdım. Saat 3.45'te emir subayı Binbaşı Abidin Serpil, Harp Okulu'nun 21 Mayıs günü olduğu gibi nümayişe başladığını Genelkurmay dahil bütün binalara Harp Okulu'ndan nöbetçiler konduğunu ve bize ait otomobillerin çıkmasına müsaade edilmediğini bildirdi. Örfi İdare, Garnizon, Merkez ve Tümen Komutanlık telefonlarından cevap alınamıyordu. Çankaya'ya yaver Yrb. Tayyar'a telefon ederek Sayın Cumhurbaşkanına "Harp Okulu'nun nümayişe başladığını, görünüşe göre Örfi İdare, Emniyet ve Merkez Komutanlığı birliklerinin pasif kaldıklarını, Köşk arkasındaki tankların Harp Okulu nümayişçilerinin gösterisi olabileceğini, arabam olmadığından evden çıkamadığımı; Muhafız Komutanı Albay Osman Köksal'a savunma için emir verilmesini" bildirdim. Saat 4.30 olmuştu. Bu esnada Veteriner General Burhanettin Uluç bir Harp Okulu subay talebesi ile kapıya gelmişler, benim telefon muhaverem (görüşme) esnasında kapı açılmadığından, dipçikle kapıyı kırmaya başlamışlardı."
Örfi İdare ve Genelkurmay Karargahı'nda tıpkı Çankaya Köşkü gibi kuşatıldığını öğrendiğinde Erdelhun Paşa'nın endişeleri de artmıştır. Derhal Çankaya Köşkü'nü arayarak elindeki kuvvetleri hareketlendirmek, hiç olmazsa Cumhurbaşkanı, Muhafız Alayı Komutanlığı'ndaki askerlere savunma emri vermek ister. Ne yazık ki Muhafız Alayı Komutanı Kurmay Albay Osman Köksal da cuntacı ekibin içindedir. Komiteci albay, ne kendisini ne Cumhurbaşkanı Bayar'ı dinler.
Erdelhun, cuntanın başlattığı darbenin en sıcak dakikalarını, yaşandığını anlar. Devletin kurumları Çankaya Köşkü, Genelkurmay Karargâhı, Başbakanlık, Meclis ve sıkıyönetim komutanlıkları işgal ediliyordur. Evinden çıkmaya hazırlanırken cuntacıların kapısını kırarak içeriye girdiği Erdelhun Paşa, kendi el yazısıyla kaleme aldığı notlarında gözaltına alınma hikâyesini şöyle anlatır. "Esasen çıkmağa hazırlandığımdan elimde şapkam vardı. Harp Okulu'na gideceğim söylendi. Pekiyi dedim. Fakat General (Uluç) koluma girmek istedi, reddettim. Kapımın önünde bir tank ile bir Tomksav top ve makineli tüfekli jeeplerin sıralanmış olduğunu gördüm. Bu esnada teğmen, 'Satılmış adam!' diye bağırdı ve Tomsunu (yarı otomatik silah) bana tevcih etti (yöneltti). Jeepe binince General (Uluç), 'Dün Genelkurmay'da konuştuk ne idi, neler söyledin?' Harp Okulu öğrencisini göstererek, 'Bunları mı vurduracaktın?' dedi. Teğmen de 'Sen bize geçen sene hükümete destek ve imara yardımcı olmamızı söylemiştin' diye ekledi. General (Uluç) 'sen konuşma!' diye onu susturdu."
Bir grup cuntacı daha birkaç saat önce emri altında bulundukları Genelkurmay başkanının tek kelime etmesini bile istemez. Bakışlarda nefret vardır. Eller silahların tetiklerindedir. Konutun kapısındaki koruma subayları da cuntacılara direnemez. Askerî cip, Paşa'yı Harp Okulu'na götürmek üzere yola çıkar. Ardından yaşananları Erdelhun'un kaleminden okuyalım: "Harp Okulu'na gelince kapıda Okul Komutanı olarak General Sıtkı Ulay, Tomson'lu duruyordu. Jeepten inince o günün modası olan kola girmek pozunu General (Uluç) tatbik etmek istedi. Ben, 'Okul Komutanı, bu da ne demek!?' dedim. O da Veteriner Paşasına 'Boş veriniz, general serbest gitsin' dedi. Bu suretle Harp Okulu şeref salonuna alındım. Derhal üstümde ne varsa, para ve saat; gömlek hariç her şey alındı."
Cuntanın 'lider ol' teklifine red: Hayatım pahasına bu döneklik kabil olmaz
Gün ağarmış, radyoevinden okunan bildiriyle tarihe kara bir leke olarak geçen, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk darbesi ilan edilmiştir.
Erdelhun'un valizinden çıkan el notlarından belki de en ilginci darbecilerin silah zoruyla gözaltına alıp günlerce Harp Okulu'nda zorla tuttukları Erdelhun Paşa'ya daha ilk gün 'darbenin başına geç' teklifi yapmalarıdır. Erdelhun, o gün aldığı teklifi notlarında şöyle anlatıyor: "27 Mayıs günü öğleye kadar bazı subaylar gelerek bu hareketin benim tarafımdan yapılmasının beklendiğini ilettiler. Fakat benim körü körüne hükümete bağlılığımın bu neticeyi verdiğini, kendime yazık ettiğimi iki saat içinde her şeyin olup bittiğini söylediler. Pek sevdiğim ve takdir ettiğim sınıf arkadaşım emekli bir korgeneral de 15-20 kadar subayla birlikte benim radyoya giderek beyanat vermemi, ihtilalcilere iltihakımı ve bu işin başına geçmemi teklif etti."
Silahların gölgesinde bile demokrasi vurgusu yapan Erdelhun Paşa, sınıf arkadaşına bir gün önce Genelkurmay Karargâhı'nda subaylara anlattığı Silahlı Kuvvetler'in seçilmiş hükümetlerin emrinde olduğu sözlerini hatırlatır. Erdelhun'a kulak verelim: "Bu ilgisine teşekkür ettim, fakat 15-20 saat evvel, yani dün Genelkurmay'da ihtilal aleyhine konuştuğumu ve böyle bir hareketi asla tasvip etmediğimi söylediğimi ve halen mevkuf olup, ne sıfatta olduğumu bile bilmediğimi, hayatım pahasına da olsa böyle bir dönekliğin kabil olmayacağını söyledim ve reddettim."
Darbeci subayların Erdelhun'a bu teklifi yaptıkları saatlerde en büyük korkuları Ankara ve İstanbul dışındaki komutanların karşı bir müdahale ile onları derdest etmesidir. Dönemin 3. Ordu Komutanı Ragıp Gümüşpala'nın "Şayet başınızda benden daha kıdemli bir ihtilal lideri yoksa 3. Ordu'ya Ankara'ya yürüme emrini verir, isyanı bastırırım." sözleri cuntacıları daha da korkutur. Cuntacılar, Kara Kuvvetleri'nde ayrılarak emeklilik hesabı yapan Cemal Gürsel'i İzmir'den uçakla getirerek cuntanın başına geçmeye ikna ederler.
Bir İstiklal gazisi
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 10. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun'un soyu Romanya'ya yerleşen Erdelhun Beyliği'ne dayanıyor.
Annesi ve babası Romanya'da doğan Erdelhun Paşa, ailesi Trakya'ya göç edince 1894 yılında Edirne'de dünyaya geldi. Edirne Lisesi'nden mezun olduktan sonra 1914'te topçu teğmen rütbesi ile Harp Okulu'nu bitiren Erdelhun, 1917'de Kafkasya Cephesi'nde savaştı. 2 Nisan 1921'de Anadolu'ya geçerek Milli Ordu'ya iltihak edip Kurtuluş Savaşı'na katılarak İstiklal Madalyası aldı. Çeşitli karargâh ve birlikler ile Tokyo, Roma ve Londra askerî ataşeliklerinde görev yaptı. Askerlik mesleğine sıkı bağlılığı ile çok hızlı bir yükseliş yakalayan Erdelhun, önce tuğgeneral (1945) iki yıl sonra tümgeneral oldu. Demokrat Parti iktidara geldiğinde 1952'de korgeneralliğe, 1956'da orgeneralliğe yükseldi. 23 Ağustos 1958'de Genelkurmay Başkanı olarak atanan Erdelhun Paşa, 27 Mayıs 1960 darbesine kadar görev yaptı. Cuntacılar tarafından 3 Haziran 1960'ta emekliye sevk edildi. Batı'yı yakından tanıyan demokrat bir askerdi Erdelhun Paşa. Yabancı bürokratlarla arası hep iyi olmuştu. İngilizce, Fransızca, Japonca, Almanca, Arapça ve Rusça bilen Erdelhun, Osmanlıca'ya da hakimdi. Başbakan Menderes'in Japonya ziyareti sırasında yanına aldığı Erdelhun, Türkiye'nin Genelkurmay Başkanı sıfatıyla radyodan Japonca konuşma yapacak kadar hakimdi bildiği dillere. Bir rivayete göre, çocuğu olmadığından evlatlık edindiği ve Japonya'dan getirdiği manevî bir de evladı vardı. TSK'nın modernleşmesi ve silah modernizasyonunda büyük katkıları olmuştu. Türk subaylarının ve doktorlarının Amerika'da eğitim almasını ve kurs görmesini sağladı. En büyük arzusu Türkiye'nin kuvvetli bir orduya sahip olmasıydı. Yeğeninin deyimiyle hiçbir zaman darbe taraftarı olmadı. Darbe öncesi aldığı tedbirler ve kararlar nedeniyle, 27 Mayıs'ın psikolojik harekât amaçlı haberlerinin de hedefinde yer aldı. Özellikle Harp Okulu öğrencilerinin imha planı, öğrencilerin kıyma makinelerinden geçirilerek öldürüldüğü gibi akla ziyan iddia ve iftiraların hedefinde adı hep Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes ile birlikte zikredildi. Anayasa'yı ihlalden, Ankara ve İstanbul olayları davalarında yargılandı.
27 Mayıs darbesinden sonra 14 Haziran 1960'a kadar Ankara'daki Harp Okulu'nda gözaltında kaldı. Cunta mahkemesi, Menderes, Bayar, Zorlu ve Polatkan ile ilgili idam kararı verirken, 15 kişilik idamlıklar listesinde o da yer aldı. 15 Eylül günü İmralı'ya sevk edildi. Burada 8 gün kalan Erdelhun Paşa, Menderes ve iki bakanın idamlarına cezaevi duvarlarının ardından şahitlik etti. Cezaları ömür boyu hapse çevrilince Kayseri Cezaevi'ne nakledilen Erdelhun, 4 yıl 4 ay hapis yattı. Kayseri'den ailesine yazdığı mektuplarda "Çok şükür ki görev yaptığım süre içerisinde orduyu siyasete karıştırmadım. Bizim hakkımızda tarih karar verecek." demişti.
Eşi Vasfiye Hanım, Japonya'da attan düşerek yaralanınca belindeki disk kayması nedeniyle yatalak hale geldi. Fakat bütün o zor günlerde eşi Vasfiye Hanım'a olan ilgisini ve şefkatini hep sürdürdü. O ölene dek Setüstü'ndeki evlerinde eşine adeta hizmetle ömrünü geçirdi. Hiç çocuğu olmayan Erdelhun'un ağabeyi Cavit Paşa, Atatürk döneminde Kars mebusu olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde görev yapmıştı. Darbeden sonra maddî sıkıntı çeken Erdelhun, bunu kimseyle paylaşmadı. Yaptırdığı apartman dairelerinin kira parası ile geçindi. 9 Kasım 1983 günü 89 yaşındayken İstanbul'da hayata gözlerini yumdu.