Uğur Mumcu'nun 'Sakıncalı Piyade'sinden, Prof. İskender Pala'nın 'İki Darbe Arasında' kitabına kadar, askeriyedeki pratik uygulamalarla ilgili, yüzlerce kitap yazıldı. kanımızca, her kurumda ve özellikle de askerin ve polisin; şeffaflaşması, hesap verebilirliğinin artması, yaptığı her türlü eylem ve işlemden dolayı tek tip yargıda yargılanması ve artık yurttaş merkezli devlet düşüncesini kurumsallaştırması gerekmez mi?..
Türkiye’deki Askerlik şubelerinin hepsine de 2001-2006 yılları arasında kompakt arşiv yapıldı.
Bilindiği gibi, yaklaşık 600 adet askerlik şube var. Bir şubeye maliyeti, büyüklüğe göre değişmekle birlikte yaklaşık 10000 lira civarında kompakt arşiv yapılıdı. Toplamı 6.000.000 liradan fazla olan bu alım için şubelere küçük onarım faslından ödenek gönderildi ve şubeler anlaşmalı ihale yolu ile boya alıyormuş gibi yaparak kompakt arşivlerini yaptırttılar.
Yani ihaleyi alan firmalardan, mal-hizmet yerine para almak zorunda bırakılmanın karşılığında arşiv yaptırıldı. Şubelerin bir iki tanesi hariç, hiç birine arşiv yapılması için ödenek gönderilmeden hepsine, -ASAL tarafından verilen emirle- adeta usulsüzlük yaptırılarak, arşiv kuruldu.
Peki bunun belgesi nasıl olur? Şubelere yaptırılan kompakt arşivlerin nasıl yaptırıldığı sorulursa ortaya çıkar. Neden yapıldığını konusuna gelirsek, ihtiyaç olmadığı halde sırf ekonomik olarak hükümeti yıpratmak amacıyla bu ve buna benzer bir çok gereksiz “ödenek ihtiyacı” türetilmekte mi acaba?
Basit bir örnek daha Kırklareli’ndeki 33. Mekanize Piyade Tugayı 2004 yılında küçülme stratejisi kapsamında lav edildi. Birliğin kullandığı binaların büyük kısmı da nasıl olsa başka kurumlara verilecek diye harap edilip, 2005 yılında birlik tamamıyla kışlayı terk ettikten sonra, Edirne Süloğlu’nda bulunan ve bina açısından neredeyse mükemmel durumda olan 55. Mekanize Piyade Tugayının Kırklareli’ne taşıması kararı alındı. Bu arada da, sırf binaların onarımı ve yeniden kullanılması için 1.000.000. TL den fazla para harcanmıştır. Diğer masraflar ise cabası.
Buna benzer örnekleri çoğaltmak aslında mümkün. Elimizde kalan ödeneklerin düyuna bırakılmaması, tamamıyla tüketilmesi konusunda da her yıl emir verilmesi zaten TSK’nın olaya bakış açısını mı yansıtmaktadır acaba?
Yine 2007 yılına ait bir örneklem anlatacak olursak, Trakya’daki tüm Askerlik şubeleri, Tekirdağ Askerlik Dairesi Başkanına bağlıdır. Daire Başkının oğlu K. T., Kırklareli Ş.’e kayıtlıdır. Her nasılsa okula giriş tarihi bilgisayara YANLIŞ yazılmış ve fiili olarak yoklama kaçağı durumuna düştüğü halde, kayıtlardaki yanlışlık nedeniyle, Askerlik Daire Başkanı olan babasının evinde olmasına rağmen askere gitmemiş ve yakalanması konusunda ise bir yazı bile yazılmamıştır.
Bu konudaki şikayetlerin yapılması sonucunda da; ‘bilgisayara girerken memur hata yapmıştı’ denilerek işlem yapılmamış, bir sene sonra aynı Albay’ın oğlu, önce “uygun kontenjan” beklendikten sonra İzmir’e sevk edilmiş, sonrada Ankara’daki Amerikan askeri yardım kuruluşunda askerlik görevini yerine getirmiştir.
Bir diğer anlatımla, Askerlik Şubelerin başında olan ve onların yaptığı işlemlerin kanuna uygun olmasından sorumlu olan Daire Başkanının oğlunun asker kaçağı olduğunun farkına varmamış, ASAL’a bu konuda yapılan şikayetlerinde üstü örtülmekle yetinilmiştir.
Yine bu tarihlerde burada görev yapan bir Albay, EDİRNE Askerlik şubesinde askerlik yapan bir eri Trakya Üniversitesi Hastanesinde yatan babasına refakatçi olarak göndermiş ve asker 2 ay sivil elbise ile hastaneye giderek hasta bakmıştır. Askerin olay anlaşılmasından sonra verdiği ifadesinde; “yaşlı insanlara inancı gereği kendi isteği ile baktığını” itiraf etmesine karşın, Daire Başkanı, Askerlik Şube Başkanı ve Şube Astsubayı; ‘olaydan haberimiz yok’ demişler ve defalarca şikayet edilmelerine rağmen olayın üstünü örtülmüşlerdir.
Bu arada, bu konulardan haberdar olan ve şikayet edenlerin seslerini kesmek ve korkutmak için de; “usulsüz müracaat” ettikleri diasıyla, ilgili müştekileri, askeri mahkemeye vermişler ve ilgili kişilerce mahkemeden KYO kararı almışlardır.
Bu mahkeme kararından sonra, 2007 Eylül’ünde, şikayette bulunan kişilerin gereksiz ve usulsüz bir şekilde Edirne Askerlik Şube Başkanlığından, Edirne’de bulunan Tugay Komutanlığı emrine “kadrosuz” olarak atamaları çıkarılmıştır.
İlgili kişiler, kadrosuz atama yapılmaz gerekçesiyle dava açtıklarında, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi 2007 Ağustos ayında adı geçen Albay’ın emekli olmasına karşın, “amiri ile aralarında husumet oluştuğundan, birlikte çalışma imkanı kalmamıştır” diyerek, yapılan haklı istemi / talebi; hukuku ve anayasayı katlederek reddetmiştir. İlgili müşteki de, doğal olarak yapılan bu uygulamanın hakkaniyetsizliği karşısında, böylesi bir kurumda çalışmayı kendime yediremediği için, emekliliğini talep etmiştir.
O zaman, yukarıda verdiğimiz örneklerde de gördüğümüz gibi;
1. Bu kurumlarda bir an önce şeffaflaşmaya geçilmelidir.
2. Yargının askeri ve sivil şeklindeki ayrımını tek bir sistemle düzenleyerek, yargıdaki çift başlılık kaldırılmalıdır.
3. Askerlik görevi adı altında, keyfi uygulamalara ve angarya uygulamalara geçit verilmemelidir.
4. Tüm kurumlar adam gibi Sayıştay denetimine tabi olmalıdır.
5. Profesyonel ordu uygulamasına başlamak, ‘olmazsa olmaz’ bir demokratikleşme adımı olduğu akıldan çıkarılmamalıdır.