30 Mayıs 2011 Pazartesi

Daha çok fırın ekmek yemek lazım / Ekrem Dumanlı



Mehmet Ali Birand'ın 'Genlerimizde darbecilik var' itirafı, bazı kesimlerde şöyle bir iyimser hava estirmişti: Belki bu aşamadan sonra başka gazeteciler de ortaya çıkar ve bu acı itirafın gölgesinde cuntacılığa karşı demokratik bir pozisyon alabilir.

En azından gazete ve TV sahipleri ya da orada görev yapan bazı kişiler, bundan sonra darbecilik konusunda daha duyarlı olabilir.
Görünen o ki Türk medyasının o noktaya varması için daha çok fırın ekmek yemesi lazım. Zaten darbecilik genlerine gerçekten işlemişse bu illetten bir çırpıda kurtulmak mümkün değil. Ancak bir kısım adımlar atılmalı ki hem itirafların samimi olduğuna dair kanaatler oluşsun hem de medyamızın demokrasiyi içine sindirebileceğine dair umutlar yeşersin.
Hafta içinde ilginç bir gelişme yaşandı mesela. Bu, bir bakıma bizim medyanın darbecilik konusundaki samimiyet testiydi. Bir zamanlar Erzincan'da savcılık yapan gizli tanık, 'AKP ve Gülen'i bitirme planı' diye bilinen Albay Dursun Çiçek imzalı belgenin hayata nasıl geçirilmek istendiğini en ince teferruatına kadar anlatıyor. O dönemde HSYK yetkilisi kişilerin kendine hangi telkinlerde bulunduğunu, Erzincan'a vardığında hangi askerî yetkililerle bir araya geldiğini, 'tarikat ve cemaat mensubu' olarak fişledikleri kişilere nasıl tuzaklar kurduklarını teferruatıyla anlatıyor.
Mesela gizli tanığın Savcı İlhan Cihaner ile ilgili iddiaları yenilir yutulur cinsten değil. Hakkında bu kadar ağır ithamlar bulunan Cihaner'in CHP'den milletvekili adayı yapılması ne kadar büyük bir talihsizlik! Cihaner hakkındaki suçlamalar tüyler ürpertici. Bir ayağı üst yargıda diğeri darbe planlayıcısı askerlerde olan gizli bir yapıdan bahsediyor gizli tanık Efe. 'Cemaat evlerine silah yerleştirilerek silahlı örgüt oluşturmak' ve insanları 'terör örgütü üyesi' suçlamasıyla yargılamak nasıl korkunç bir suçlamadır! İlhan Bey, gizli tanığın beyanı karşısında kendini (mahkeme huzurunda) aklamak zorunda. O aklama olmadan milletvekili seçilmesi ve o sıfatla dokunulmazlık zırhına bürünmesi hak ve adalet kavramının yerle bir edilmesidir.
Suçlamalar sadece Cihaner ile sınırlı kalsa neyse. Dönemin 3. Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk ve Albay Dursun Çiçek'le ilgili yer ve zaman belirtilerek yapılan itiraflar, bu ülkenin ne kadar karanlık bir dönemden geçtiğini gözler önüne seriyor. Bu iddiaların incelenmesi, ele geçirilen belgelerle çapraz kontrollerinin yapılması gerekiyor. Şu ana kadar kamuoyuna yansıyan belge ve bilgiler ile gizli tanık Efe'nin şahitliği örtüşüyor. Balyoz darbe planına dair dokümanlar, Gölcük Donanma Komutanlığı'nda ele geçirilen belgeler, Eskişehir'de ortaya çıkan deliller hep birbirini destekliyor. Ne var ki, medyanın kadim kısmı bu bilgileri okurlarından ve seyircilerinden gizliyor. Ergenekon gibi, Balyoz gibi önemli davalara gazete birinci sayfalarında verilmemesi, iddianamelere yansımış bilgilerin bile ekranlara yansımaması Alper Görmüş'ün 'Büyük medyada Ergenekon haberciliği' analizini haklı çıkarmıyor mu?
Darbecilik ve cuntacılık deşifre oldukça medyanın bu vahim durumu halkla paylaşması gerekiyor aslında. Normal bir ülkede gazetecilik böyle yapılır. Darbe davaları açılmış, bu konuda çok önemli bilgi ve belgelere ulaşılmış, iddianameler hazırlanmış, o iddianameler üzerine tutuklamalar yapılmış...
Bir ülkenin medyası bunca vahim gelişmeyi örtbas etmez. Tam aksine, meselenin üzerine üzerine gider. Çünkü demokrasinin yaşatılması, temel hak ve özgürlüklerin korunması medyanın varlık nedenlerinden biridir. Medyanın bir bölümü 'gizli tanık Efe'yi görmüyor, o vahim iddialara yer vermiyor... Diyelim ki o korkunç itiraflardan şüphe duyuyor; peki ta baştan beri neden hep aynı duruşu sergileyerek antidemokratik yapılara kol kanat geriyor?
Artık mızrak çuvala sığmıyor. 27 Mayıs 1960 darbesine verilen basın desteği bazı gazetelerle cuntacıları akraba haline getirdi. Türk medyasının genlerine işleyen darbe virüsü, son on yılda gizlenemez hale geldi. 28 Şubat darbesinde kendini tamamen cuntacılara teslim eden medya, bazı gerçeklerin ortaya çıkmasından endişe duyuyor. Menfaat karşılığı darbe şakşakçılığı yapanlardan farkına varmaksızın dolduruşa gelenlere kadar farklı katmanlarda cunta taraftarları bulunmakta. Bu ilişkilerin deşifre olmasından endişe duyanlar barajı olabildiğince öne kurarak kendi hatalarını örtbas etme telaşında. O yüzden bazı somut gelişmeleri bile haber yapmıyorlar. Haber yaparken de işi sulandırmak, hukukî süreci yakından takip edenleri itibarsızlaştırmak istiyorlar. Ancak nafile! Bugün bu ülkede hem kamuoyu hadiseleri yakından takip ediyor hem de alternatif medya grupları darbe soruşturmalarının peşini bırakmıyor, tarihî bir görev yapıyor ve gazetecilik mesleğinin onurunu kurtarıyor.