Herkes başka ülkelerde “ayaklanan”a, itiraz, hatta isyan edene sempatiyle bakıyor.
Mısır’dan Libya’ya, Fransa’dan İspanya’ya, ABD’den Latin Amerika’ya, Filistin’den Uzakdoğu’ya... kendinizi bir yoklayın.
Sonra “içeri” buyurun!
İtiraz edilmemesi ve itaat üstüne, devlet ve milletin derin mutabakatı!
Bir itirazı olanın dahi başka itirazlara itirazı var mutlaka!
Bir baskıya karşı olanın dahi başka birilerinin baskı görmesine hiç itirazı yok!
***
Birbiriyle çatışanlar “otoriterlik”te mutabık.
Demokratikleşme, sivilleşme diyen iktidar da otoriterlikten başka kültür bilmiyor.
İktidar baskılarına karşı çıkanların çoğunun tek bildiği de militarist otoriterlik.
Muhafazakâr demokratlık ile laik cumhuriyetçiliğin ikisi de “otorite, dayatma, baskı” terkibinden.
Gerilim sık sık “seçilmiş, meşru otoriterlik” ile “rejim sahipliği iddiasındaki otoriterlik” arasında.
Her ikisine muhalif yapıların, sözde demokrasi, demokratikleşme peşindekilerin birçoğunun dahi aklına (ve elinden) gelebilen tek yol “otoriter” örgütler! Hatta en aşırıları.
***
Cumhuriyet hassasiyeti, esasen “özgürlük, eşitlik, kardeşlik, imtiyazsızlık, halkçılık” manasında pek cumhuriyetçi olmayan, dayatmacı, baskıcı kuruma emanet…
Demokratikleşme icraat yahut talepleri de, demokrasi kültüründen ve pratiğinden azade parti veya örgütlerin mesleği!
Askerlik, cemaat, aşiret (aile) otoriteleri; okulun ve işyerinin otoriter dozu; başta erkek kültürü, her köşeye, ömrün her anına damga vuruyor.
Her birinin “cumhuriyetçi, demokratik, insani” zaafları mesele edilmeden, herhangi birinin demokrasi veya cumhuriyet kavramlarına aykırılığından dem vurmak biraz boşa.
Akıntıya bunca kürek biraz o yüzden.
***
“Sivilleşme” askeri vesayete bağlanan bir durum. Tamam.
Lakin, 70 milyonun yarısının bir şekil içinden geçtiği, yüz binlerce insanın yıllarca hiyerarşisine tabi olduğu askerliğin kendisi cumhuriyetçi, demokratik, insani haklardan aşırı uzak kaldıkça nasıl olacak!
Sevk ve idare şartları ötesinde, her anı keyfi baskıcı, dışlamacı bir kültür, kendi dışına bakışında nasıl cumhuriyetçi ve demokratik olacak?
Boyun eğme kültürünün “asker milleti”nin, ister sağda ister solda olsun, sivillikten, birey olmaktan, hak ve özgürlükten anladığı ne olacak?
***
Bunun en çarpıcı resmi, TSK’da adına “sivil memur” denen kesim.
50 bin kişi. Ordu içinde sivil ordu!
Sekreter hanım da var, mühendis bey de. Aşçı da var şoför de.
50 bin kişi sivil memur ama; güdük özlük hakları sivil, sert cezaları ise asker gibi.
Kanunen olmadığı halde, bazı askeri amirler “komutanım” demelerini istiyor; çok yerde içtimada emir ve görüşlere hazır olmaları isteniyor.
Bir dava, “Komutanım” demeye itiraz edip “Albayım” diyen sivil memurla ilgili. Cezası hemen maaştan kesinti. Askeri hiyerarşi altındaki Askeri mahkeme, kanuna rağmen, onu suçlu bulabiliyor.
Gece 9’a kadar çalıştırılan, sonra lojmanlarda hizmete zorlanan, yok yemek tuzlu, yok önlüğün kirli diye maaşı cebren kesilen sivil aşçı gibi.
Yasak “mobbing”in her türüne maruz kalan, diğer “alttakiler” gibi yargısız oda hapsine tıkılan sivillik! (Küfür kıyamet ile baskı ve tehdidin bol olduğu sivil işyerleri de farklı değil!)
Bu davalar içeride AYİM’de sonuçsuz kalınca, artık dışarıda AİHM’e gitmek üzere.
Haklarını istiyor, ezilmek istemiyor; baskı gören bir sendikalaşma çabası da var ama SİMED adıyla dernekleşiyorlar; sivil ordu, örgütlü sivil toplum oluyor.
Sizin yoksa bile, onların artık itirazı var!
Belki de, kurumlar demokratikleşmeden, demokrasi kurumlaşamaz! Cumhuriyet de öyle!
Hayatımızın en büyük yalanı (en ciddi hakikati) belki de cumhuriyetçilerin cumhuriyetçi, demokratların demokrat olmamasıydı!