10 Ağustos 2011 Çarşamba

Askeri vesayete makyaj çabası / Osman Can

TSK İç Hizmet Kanunu’nun 35. Maddesi’nin değiştirilmesi ve Genelkurmay’ın Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanması önerileri darbeleri meşrulaştırıyor. Tek çözüm önkoşulsuz ve kırmızı çizgisiz bir Anayasa yapmaktır.
Son günlerde Ordu ile ilgili yeni Anayasa yolunda tuzak olduğu aşikâr iki önerinin ortalığı kasıp kavurmaya başladığını görüyoruz.
Önerilerden birincisi, TSK İç Hizmet Kanunu’nun 35. Maddesinin değiştirilmesi. Diğeri ise Genelkurmay Başkanlığı’nın Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanması.
CHP’nin geçen yıl hazırladığı öneriye göre 35. Maddede Ordunun görevi “Türk yurdunu ve anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyetini, Parlamenter demokratik sistemin işlerliği çerçevesinde ve Anayasaya bağlı olarak korumak” biçiminde yeniden tanımlanıyordu. 

CHP’nin bu teklifi yeniden piyasaya sürmesi herhalde Geçici 15. Maddenin kaldırılmasıyla sorgulanmaya başlayan Kenan Evren başta olmak üzere Silivri’de kendilerini kurtarmak için zekice hazırlanmış hukuki stratejiler bekleyenleri çok sevindirmiş olmalı. Zira bununla Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın 35. Maddeden yetki aldıkları saçmalığına ciddi hukuksal yorum muamelesi yapılmış; dahası Silivri’de yatanlar bakımından “yasalara uygun” davranıldığına yönelik bir karine üretilmiş oluyor. Darbelerle bir anayasa alaşağı ediliyor. Ve en alt sıralarda yer alan bir maddeye (35. Madde) dayanılarak hareket edildiği iddia ediliyor. “Karargâh hukukçusu/gazetecisi” olmayanlar için yalnızca “şaka” olabilecek bu öneri, siyasetin gündeminde ciddiye alınabiliyor, ayrımsız tüm medya bu konuyu işliyor, “aklın yolu”, “uzlaşı çabası” olarak etiketlenen önerinin 100 yıldır iradesi işgal altında olan milletin suratına şamar gibi indiği görülmüyor. 

Zira öneriyle dedirtilmek istenen şu: Bugüne kadar yapılan darbeler 35. Madde’ye dayandığı için meşrudur. Ve 35. Madde olmasaydı ordu zaten darbe yapmazdı. Şu sıralarda görülen darbe yargılamaları aslında yanlıştır. Bu şekilde darbe hazırlıklarının 35. Madde’nin verdiği yetkiye dayanılarak yapıldığı ve yasadışı olmadığı Meclis’e söyletilmiş olacak. Çünkü Meclis bu yasayı değiştirdiğinde, bu yasanın darbenin hukuksal gerekçesi olduğunu kabul etmiş olacak. Yasama iradesi bunu diyorsa artık herkes susmalı, değil mi? 

Siyasal çizgiside ‘istikrar’
Meclis de bu maddenin darbe için meşruiyet dayanağı oluşturduğunu kabul ettiğine göre “biz neden tutukluyuz” soruları “haklı” olarak Silivri ve Marmaris semalarında duyulmaya başlanacak. Bu öneriyi dile getirdikten sonra hukukçu (!) kurmaylarıyla Silivri’de soluğu alan siyasi parti “Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz” biçimindeki evrensel ilkeye müracaatla kendi siyasal çizgisinde istikrar yakalama, tabanına ne kadar cansiperane mücadele içinde olduğunu kanıtlama fırsatı bulacak.
Ancak çok daha tehlikeli bir sonuç yaratılmış olacak: Orduda yapısal dönüşüme gerek yok dedirtilecek. 35. Maddenin yeni düzenlemesiyle Orduya, bu defa siyasi partilerin ve diğer devlet organlarının parlamenter demokrasi sınırları içinde mi yoksa dışında mı kaldığını değerlendirme imkânı sunulmuş olacak. AK Parti’ye de “artık yeni bir ordu var” dedirtilecek (ki bu konuda Ankara Merkez Bürokrasisinin CHP’den daha başarılı olduğunu kabul etmek gerekir),  Kemalist olmayan (!) ordunun “demokrasi”yi koruma ve kollama çabaları desteklenecek, her bir olağanüstü durumda sorumluluğu sorumsuz bir orduya ve bürokrasiye havale ederek, siyasilerin “yeni” ordunun gölgesinde ve “yeni” Ankara Bürokrasisinin desteğiyle, kafasını çetrefil memleket meselelerine yormadan siyasetçilik oyununa devam etmeleri sağlanacak.
CHP’nin anti-darbeci rüzgarı
Militarizmin ve bürokratik vesayetin bu defa yeni makyaj ve sloganlarla kendini yeniden üretmesine şahit olacağız. Genelkurmayı da MSB’ye bağladık mı tadından yenilmeyecek. 27 Mayıs Darbesi’ni MSB’ye bağlı ordunun yaptığını hatırlamasak da olur!
CHP darbecilerin savunduğu tüm militarist, totaliter ve şoven tercihleri sahiplenirken, diğer yandan darbeye karşıymış gibi görünmekten, dahası yükselen anti-militarist ve anti-darbeci rüzgârdan yararlanmak suretiyle militarizme ve cuntacılığa dayanan anayasal düzeni “kem gözlerden” sakınma çabası içine girmekten vazgeçmekle işe başlayabilir. Önkoşulsuz ve kırmızıçizgisiz bir Anayasal sürece destek verebilir. Zira yalnızca renk ve söylem değiştirmiş vesayetten CHP de zarar görebilir. 

TSK İç Hizmet Kanunu’nu ‘sabotaj’dan arındırma yolları YENİ Anayasaya doğru ilerlerken Ordu kaynaklı veya destekli sabotajlardan arınmak için TSK İç Hizmet Kanunu’nda bazı değişiklikler yapılabilir. Örneğin;
35. Maddesinde ordunun görevi “Yurdu, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ne mutlak sadakat içinde savunmak” olarak tanımlanabilir.
2. Maddesinde yalnızca “vatan savunması” ibareleri bırakılabilir.
39. Maddesi “Demokratik Cumhuriyete sadakat, yasalara ve Anayasa’ya mutlak itaat” biçiminde değiştirilebilir.
43. Maddedeki “her türlü siyasi tesir ve düşüncenin dışında ve üstünde” ibarelerindeki “üstünde” ibaresi çıkarılabilir.
Ve tüm bu önerilerin, “darbeci, darbe yapmadan önce kanunları açıp bakmaz” kuralı nedeniyle “komik” kalmaması için, kurumsal dönüşüm yolunda şu adımlar atılabilir:
1. Genelkurmay’ın Milli Savunma Bakanlığı’nın bir alt birimi olması,
2. Ordunun tüm karar süreçlerinin sivil denetime açılması ve kararların parlamenter onaydan geçirilmesi,
3. Askerî eğitimin demokratik itaat bilincini yaratacak şekilde değiştirilmesi, eğitim ve doktrin komutanlıklarının kaldırılması,
4. Askeri yüksek yargının kaldırılması ve askeri yargının disiplin yargılamalarına indirgenmesi,
5. Subayların topluma yabancı bir gerçeklik üretmelerine imkân sağlayan lojman ve sosyal tesis uygulamalarına son verilmesi, askerî alanlar dışında üniformayla dolaşılmasının yasaklanması,
6. Tayin ve terfilerde ideolojik gerekçelerle ayrımcılık yapılmaması ve militarizmi sonlandıracak daha nice adımların atılması istenebilir, istenmelidir de...
Tüm siyasal partiler yeni Anayasa tartışmasının ülkeyi 21. yüzyıla hazırlama sorunu olduğunu unutmadan süreçleri yönetmeli. Geçmişi makyajlayıp sunma ve küçük politik hesaplara öncelik verme çabalarının Türkiye’nin geleceğini gasp edecek yeni bir tuzak olduğunu görmeli...