23 Ağustos 2011 Salı

Silvan ve Çukurca dış bağlantılı kanadın işi


MESUT ÇEVİKALP
Sayı: 872 / Tarih : 22-08-2011


Emekli MİT Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş, son eylemleri Öcalan’ın direktiflerine uymayan bir kanadın gerçekleştirdiğini söylüyor. Amaç ise demokratikleşme sürecini baltalamak.




















Türkiye’ye dönük iç ve dış tehditleri, bu tehditlere karşı devletin yürüttüğü operasyonları en iyi bilen isimlerden biri emekli Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş. Son dönemde demokratik açılım, terör sorunu, iç ve dış siyasete dair çarpıcı analizleriyle öne çıkan Öneş, MİT’te çalıştığı 41 yıl boyunca üstlendiği kritik görevler vesilesiyle PKK’yı ilk yıllardan beri izliyor. Öneş ile PKK’nın Silvan ve Çukurca eylemlerini, Kandil’deki liderliği, İran ve Suriye’nin örgütle bağlantısını konuştuk.

-PKK, 14 Temmuz’daki Silvan ve 16 Ağustos’taki Çukurca saldırılarıyla hangi mesajı verdi?
Silvan, bir kırılma noktasıydı. Çok kritik bir saldırı. Çünkü Abdullah Öcalan ile temmuzda yapılan görüşmelerde önemli mesafeler katedildiği yönünde haberler çıktı. Bunlar yalanlanmadı da. Öcalan’ın bizzat kendisi “Önemli sonuçlar alınabilir.” dedi. Hatta bir anayasa konseyinin kurulmasıyla ilgili devletle anlaştığı, bir mutabakat doğrultusunda adımlar atıldığı ifade edildi. Bu tabii ki Türkiye’nin arzu ettiği barış şartlarının oluşması açısından önemliydi. Ancak Silvan’da verilen 13 şehit, siyaset ve toplumda bir tepki oluşturdu. Barış umudunu da zedeledi. Saldırıyla Öcalan ile yapılan görüşmeleri sekteye uğratan, hatta Öcalan’ın liderliğini sıfırlayan bir yapı ortaya çıktı. Çukurca saldırısı da bu yapının eylemi. Yani Silvan’da başlayan yeni durumun devamı. 

-Kandil’de Öcalan’a rağmen silahlı mücadele isteyen bir kanat mı oluştu?
Söz konusu iki eylem, bize PKK içinde silahlı mücadelenin devamını isteyen kanadın oluştuğunu gösteriyor. Cemil Bayık, Duran Kalkan ve bunlara bağlı eylemci gruplardan oluşan bir yapı. Hatta bu grubun İran’la, bazı bölgesel güçlerle bağlantılı olduğu görülüyor. Son iki saldırıya imza atan Kandil’deki muhalif kanadın Arap Baharı, özelikle de Suriye’deki gelişmelerle bağlantılı hareket ettiğini gösteren ciddi emareler var. 

-Ne tür emareler? 
Ankara’nın Suriye’deki sivil katliama duyarsız kalmayıp Baas rejimi ve Beşar Esed iktidarına karşı takındığı tavır ile Türkiye’ye yönelik artan PKK eylemleri arasında kuvvetli bir bağ var. PKK’nın 1980’den itibaren varlığını devam ettirebilmesinin sebebi de sınır dışında konuşlanabilmesiydi. PKK; Suriye, Irak, Lübnan ve İran’da, hatta Kafkasya’ya kadar uzanan bölgede konjonktüre göre konuşlandı. Destek alıp Türkiye’ye karşı eylemlerini sürdürdü. Ankara’nın komşularla sıfır sorun politikası örgütün İran ve Suriye’deki varlığını azaltmıştı. Ancak Arap Baharı çerçevesinde Türkiye’nin kapalı rejimlerin karşısında yer alması, PKK’nın bölgedeki eski ilişkilerini canlandırmasına kapı araladı. Bu noktada hükümet, yabancı bağlantıları bulunan, konjonktürel eylemlere imza atan PKK’nın bu kanadını, hem örgütün kalan kısmından hem de Türkiye’de barış isteyen Kürt kitleler ve legal siyasi yapılardan özenle ayrıştırmalı.
-Cemil Bayık, Duran Kalkan kanadı masaya oturan Öcalan’ı frenleyebilir mi?
Son iki eyleme imza atan muhalif kanadın PKK’nın bütününe, tabanına hâkim olduğu düşünülmemeli. Öcalan’ın örgüt ve kitle üzerindeki hâkimiyeti sürüyor. Bu noktada barış isteyen kanat, bunu Öcalan da istiyorsa o da çıkıp barışa engel olan ve yabancı güçlerle bağlantılı çalışan bu yapıyı deşifre etmeli. Karşı duruşlarını açıkça ortaya koymalı.
-Murat Karayılan operasyonu bu tür bir iç çekişmenin ürünü mü?     
Arap Baharı, Suriye gibi İran’ı da etkiliyor. İran, Suriye’deki rejim karşıtı gelişmelerden de tedirgin. Esed’in koltuğunu korumasını istiyor. Çünkü o giderse rejim karşıtı dalganın Tahran’a uzanacağını hesaplıyor. İran, Türkiye’nin gerek Arap Baharı gerekse Suriye’ye yönelik politikalarından da hoşnut değil. Tahran, “Karayılan’ı yakaladık” çıkışıyla bir taraftan PKK’ya “Senin liderini alabilecek güçteyim” diyor, diğer taraftan da Türkiye’ye “Anlaşırsak, seninle PKK konusunda işbirliği yapabiliriz. Aksi hâlde PKK’ya yeni imkânlar sağlayabiliriz” mesajı gönderiyor. İstihbarat servisleri için olağan oyunlar bunlar; dolaylı mesaj gönderme, dolaylı pazarlık durumu. 

-Karayılan, İran’ın elinde olabilir mi?
Haberlere göre, 15 Ağustos’ta bir toplantıya katılmış. Hatta güneyde (Suriye) ortaya çıkan yeni imkânlardan bahsetmiş. Suriye’deki gelişmelerin PKK’ya yeni imkânlar açabileceğine işaret etmiş.

-Türkiye, karşı operasyonlarla PKK’nın sınır ötesi bağlantılarına mesaj mı verdi?
Harekâtın birkaç yönü var. Öncelikle saldırıların ardından toplumda oluşan moral kaybını telafi amacı taşıyor. İkinci olarak, PKK’nın silahlı mücadeleyi isteyen kanadı ile onları destekleyen dış bağlantılarına mesaj veriyor. Aynı zamanda sınırlar dâhilinde silaha dayanarak hak talebinde bulunan, dayatmacı politikaya karşı da bir mesaj gönderiyor.

-Sınır ötesi operasyonlar bir kez daha gündemde. Terörü bitirmeye katkısı olur mu?
1970’ten bu yana dar çerçeveli güvenlik konseptine dayanan askerî ve polisiye tedbirler teröristi, terörü ortadan kaldırmadı. Hatta 1970’te, 1980’de kullanılan bu yöntemler siyaseti dejenere etti, ülkede vesayet iklimi kurdu. Böylesi süreçlerde PKK eylemci sayısını, etkinliğini artırdı. Dağa çıkış bugün de artarak sürüyorsa bu dar konseptli silahlı tedbirlerin sonucu.

-Terörle nasıl mücadele edilmeli?
Silah kullanımı ve yürütülen kapsamlı mücadele, barışa endeksli bir proje dâhilinde olmalı. Türkiye’deki demokratikleşmeyi rafa kaldırmak, ülkeyi sınır ötesinde savaşa sokmak isteyenler var. Oysa terör sorunu demokrasiye kazandırılacak derinlikle, milli birlik ve kardeşlik adımlarıyla çözülebilir. PKK ile mücadele ederken örgütün etkilediği kitlenin algısı da görmezden gelinmemeli. Bunun için iktidar barışa endeksli demokratik açılımlarını sürdürmeli. Zaten Türkiye’nin yeni dinamikleri aksi adımlara müsaade etmez.

-Demokratikleşme sürecini salt iktidarın projesi görüp karşı duranlar var.
Bugün toplumun yüzde 60’ı demokratikleşmeyi istiyor. Bu talebi karşılayan siyaset iktidara çıkar, karşı duran da muhalefette kalır.

-Yeni anayasanın demokratikleşmeye katkısı ne olur? 
Yeni anayasa, hükümetin 2009’da başlattığı tarihî önemdeki demokratik açılım projesini eksikliklerini giderip yeniden işletebilmesi için büyük bir fırsat. Türkiye bundan sonra ancak 21. yüzyılın değerleri çerçevesinde yol alabilir. İnsan hakları, adalet, hukuk nazarından hareket ederek bölgesel aktörlüğe ulaşabilir. Ne yazık ki yeterli siyasi hazırlık yok. AK Parti, sadece CHP’yi değil, tüm hatalarına rağmen BDP’yi de demokratik siyasete çekmeli. Çoğunlukçu değil, çoğulcu düşünce ile hareket etmeli.  

- PKK demokratikleşme yönündeki çabaları baltalıyor ama.
Toptancı görüşlerden kaçınmamız gerekiyor. PKK’nın etkilediği kitleler bugün barış talep ediyor. PKK da tek vücut değil. İçindeki barış isteyen kanat üzerinde çalışılmalı ve bu grubun tutumu topluma yansıtılmalı. Savaş isteyen kanat da barış isteyen tabana deşifre edilmeli. Mesela, bu grubun Suriye, İran ve bölgesel güçlerle kurduğu bağlar ortaya çıkarılıp ifşa edilmeli.
-PKK’yı marjinalleştirebilmek için İran, Suriye ve Irak’ı da ikna etmek gerekiyor bu durumda.
Esasında komşularla sıfır sorun politikası buna hizmet edecek. Türkiye komşuları ile ekonomik, siyasi ve kültürel olarak yaklaştıkça PKK zemin kaybedecek. Bu vizyon hayata geçirilemezse Türkiye içine kapanır, bölgesel liderliğini kaybeder.
-Sıfır sorun mevcut iktidarlarla mümkün mü?
Her ülke kendi doğası gereği değişimlerden geçiyor. Türkiye, komşularının geçireceği süreçlere müdahil olmamalı. Küresel güçlere alet olmadan kendi çıkarlarını koruyarak ilişkilerini yönetmeli. Zor bir yolda ilerlemek zorunda.
-Hükümetin hazırlığını yaptığı yeni savunma konseptini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sorunları, dar çerçeveli güvenlik planları ve hukuk dışı müdahaleler büyüttü. Artık meseleye polis, asker, istihbarat ayrımı içinde bakılmamalı. Çünkü vesayet sistemi önemli ölçüde kırıldı. Yeni savunma konsepti; asker, polis ve istihbaratı bir bütün olarak ele alıp yeni anayasa ve evrensel değerler çerçevesinde yeniden yapılandıracak. İstihbarat birimleri bir koordinasyon içinde bütünleşerek yeni savunma, güvenlik yapısının ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde yapılandırılacak. Tüm oluşum denetlenebilirlik, hesap verebilirlik ilkesine göre çalışacak. Yeni savunma konsepti bu çerçeveye oturursa barış atmosferi kuvvetlenir, tehditlere etkili müdahale edilir. Hükümetin projesi desteklenmeli. Asker iç güvenlikte kullanılacaksa yeni yasalar çerçevesinde olmalı. Artık asker de sorunun silahla çözülemeyeceğini anladı.
-Ergenekon davası terörle mücadeleye katkı sağlıyor mu?
PKK’nın bir kanadının, Ergenekon yapılanması ve vesayetçi kanatla bağlantısı söz konusuydu. Süren dava bağı zayıflattı. Aynı zamanda vesayetin kırılmasında, demokrasi önündeki engellerin kaldırılmasında tarihî katkı sağladı. Zihniyet değişimine kapı araladı. AK Parti daha güçlü adımlar atmalı, korkak davranmamalı, demokrasi için daha gözü kara olmalı. 
-Silahların susması yakın mı?
Cumhuriyet tarihinde çözüme en yakın noktadayız. Ama aynı zamanda doğru adımlar atılmazsa siyaseten düşebileceğimiz bir eşikteyiz. Düşersek ülke zaman kaybeder. PKK en zayıf dönemini yaşıyor. Varlığı, lider kadrosunun bireysel çıkarları ile bağlantılı olduğu yabancı güçlerin çıkarlarına bağlı. Onlar da güçsüzleşiyor. Silahların susmasına sayılı günler kaldı.