19 Ağustos 2011 Cuma

Sözün bittiği yer: Barışta muhatap yalnızca Kürt halkının kendisidir / Önder Aytaç

SÖZÜN BİTTİĞİ YER: BARIŞTA MUHATAP YALNIZCA KÜRT HALKININ KENDİSİDİR

Ve o sözü artık terör örgütü olduğunu her yaptığı eylemle ispatlayan PKK bitirdi. PKK son eylemleri ile ne barış masasına oturacak tutarlılıkta bir düşman, ne de güvenilebilinecek bir dost olamayacağını bir kez daha gösterdi. Tıpkı Öcalan’ın söylediği gibi artık; “taşeron örgüt olduğunu” dostlarına da düşmanlarına da kanıtladı. Dolayısıyla artık kendi talepleri yok, hizmetinde olduğu grup ve ülkelerin çıkarları uğruna savaşan zavallı bir tetikçi örgüt söz konusu. Türkiye’nin uluslar arası tutumuna göre İran, Suriye, İsrail veya Almanya, pekala dönemsel olarak PKK’nin müttefiki olabilirler.

Peki, bu noktada hükümete düşen nedir? Her krizin, bir fırsata dönüşebileceğini defalarca dile getirdik. Bizce hükümetin önünde yine böyle bir fırsat var. Savaşı ısrarla sürdürmek isteyenin, uzlaşmaz olanın PKK olduğunu artık bütün dünya ve Türkiye’nin en demokrat ve özgürlüklerden yana olan kamuoyu çevreleri de kabul ettiğine göre, bu aşamada alınacak her türlü askeri değil ve fakat güvenlik önlemine hiçbir çevrenin itirazı ol(a)mayacaktır.

Hakkâri çevrelerinde PKK’nin oluşturduğu söylenen kamplar ise BBG evine dönüştüğü söylenen kampların oluşumuna birilerinin göz yumduğu anlamına geliyor, değil mi? Bu da 800 bin kişilik orduyu beslemenin anlamsızlığını pekiştiriyor değil mi? O zaman derhal profesyonel ordu ve hatta derhal bedelli askerli olması lazım, değil mi?

Gelelim sözünü ettiğimiz altın fırsata: PKK ile silahlı mücadeleyi en katı şekilde ve fakat hukuk devleti ilkesinden ayrılmadan sürdürürken, Kürt sorunu konusunda yapılacak demokratik adımlar da derhal bir takvime bağlanarak kamuoyuna açıklanılmalıdır. Bu açılımın muhatabı da ne PKK / KCK / BDP ne de CHP / MHP olmayacağına göre, yani doğrudan Kürt halkının kendisi olacağına göre, buna hiçbir kimsenin muhalefet etme şansı da olmayacaktır.

Bir diğer anlatımla; bir taraftan terörle sıkı bir mücadele, öte yandan da halkına karşı samimi bir yaklaşımla full bir demokratik açılım -ama içi gerçekten de doldurulmuş ve bir takvime bağlanılmış şekilde-... Bunu yapmanın tam olarak zamanı da şimdi!..

Neler yapılabilinirin cevabı olarak da somut örnekleri verelim:
1. Kürt çocukları ilk ve orta öğretime bu dönem başlarlarken, kendi dillerinde seçmeli Kürtçe Dersler alabilsinler. İsteyen öğretmenler hafta sonu yapılan eksersizler çerçevesinde, yine gönüllü öğrenciler için Kürtçe kurslar açsınlar.

2. Kürtlere karşı samimiyetin göstergesi olarak, bu yeni eğitim öğretim yılında da artık okullarda “andımız” denilen garabette okutulmaktan vazgeçilsin.

3. Üniversitelerde de tıpkı Mardin Artuklu Üniversitesinde olduğu gibi, seçmeli okutulacak dersler arasına Kürtçe de koyulsun.

4. Partiler yasası değişsin ve partilerde hem liderlik sultasından kurtulunsun, hem de siyasi partiler yöntem olarak terörü savunmadıkları sürece, özerklik, federasyon, hatta bağımsızlık düşüncelerini bile parti programlarına koyabilsin. Bu ne işe yarar? PKK’nin dışında da Kürtlerin kendilerini ifade edebilecekleri legal alanlara kavuşmalarını sağlar.

Aslında AK Parti seçim sürecinde de, özellikle doğudaki adaylarını belirlemede büyük bir hata yaparak, Kürtleri siyasi olarak parti içinde ve mecliste temsil edebilecek, onların siyasi taleplerini dile getirecek yetkinlikte ve Kürt Halkı nezdinde güvenilirlikte adaylara maalesef ki yer vermedi. Bu atılacak adımlarla da, böylece bir dahaki seçimlere kadar, Kürtlerin yeni yasal örgütlenmelerle nefes almalarını sağlayacak bir adım olur ki, AKP’nin hatası da telafi edilmiş olur.

5. Hemen ardından, gündeme gelecek yeni Anayasa içinde, artık demokratikleşmenin sınırları konuşulmadan bir taslak hazırlanmalı. Evet, Anayasa’nın ilk üç maddesi de dahil olmak üzere, bu ülkede yaşayan herkesin kendini eşit ve özgür vatandaş olarak hissetmesini sağlayacak yeni bir Anayasa hazırlanmalıdır. Aslında TBMM’ni çalıştırmamak isteyen Türklerin ulusalcı Ergenekon’u ile Kürtlerin ulusalcı PKK’si aynı baraja su taşıyan birbirleriyle irtibatlı yapılardır ki bu her iki yapı da sivil bir Anayasanın hazırlanmasına karşı çıkıyorlar…

Burada bir de kamuoyumuzun çok yanlış algıladığı bir diğer oluşum için de bir parantez açalım. BDP’yi, ne yaptıklarından dolayı ne de yapmadıklarından dolayı eleştirmekten artık vazgeçelim. İnanın bana; Kandil’den İmralı’ya yüzlerce patronları olan KCK’nin 20-25 yaş grubundaki çocuklarından emirler alan acınası bir durumda BDP.

18-20 yaşlarındaki parti komiserlerinden, KCK ve DTK yöneticilerine varıncaya kadar, herkesin onlara yaptırmak istediği ve yaptırdığı pek çok iş ve söylem var. Dolayısıyla onlara yüklenmenin hatta onları var saymanın da bir anlamı yok. Bırakalım ister meclis dışında, ister içinde hangi oyunla tatmin olmak istiyorlarsa onunla oyalansınlar. Bırkalım onları artık kumda oynasınlar. Bırakalım onları artık Küçük Turgut gibi küçük Recep Tayyip’le oynasınlar…

Bütün bu yapılan demokratik açılımlarda muhatap kim mi olacak? İşte hükümetin içine düştüğü bir başka hata da bu. Artık, muhatap aramanın anlamı da yok. Muhatap Kürtlerin kendileridir. Muhatap; Kürtlerin en fazla oy vererek temsilyet hakkını verdiği AK Partinin taaaa kendisidir.

Bizim için de sözün bittiği yere geldik. Eğer bu hükümet Kürtlerin “benim devletim” diyebilecekleri bir açılım yapmaktan çekinirse ya da ondan önceki bütün cumhuriyet hükümetlerinin yaptığı gibi, zorla bunu kafalarına vura vura söylettirmeye çalışırsa, bizim de geriye söyleyecek hiçbir sözümüz kalmaz.

O zaman söyleyeceğimiz tek söz çocukları dağlarda ölen Anadolu insanına olur ki, bu kez de “vatandaşı alenen isyana teşvik etmekten” savcılar bizim peşimize düşer.

Yapılacaklar aslında çok kolay. Bunları hayata geçirebilecek vizyonda ve cesarette bir başbakan Erdoğan da var iken, neden umutsuz olalım! Ama, ha gayret!..

Not: Şehit Binbaşının evinde 3 saat kalan, orada şehidimiz ve tüm anneler için de Kur’an tilavet eden ‘aşirler’ okuyan bir Başbakan’a sahibiz. Hele ki o şehit binbaşının, benim annem gibi olan anasının söylediklerini duydunuz mu? ‘Benim olgum Allah resulünün yanına gitti’ diyor ki o binbaşı cephe de, en önde Mehmetçiklerle birlikte savaşıyordu… Hayret bu binbaşı neden ordudan atılmamış ki? Şehit olsun diye olabilir mi? Anladınız mı şimdi böylesi insanların neden ordudan atıldıklarını?... Ben çok ama çok iyi anladım…