Üst rütbelilerin birer birer yargı önüne çıkmaları karargâh nezdinde kaygı uyandırmışa benziyor. Tam 49 general ve amiral ‘Balyoz’, ‘İnternet Andıcı’ veya‘Amirallere Suikast’ davalarından tutuklu; albay ve daha alt düzey muvazzaf subay sayısı herhalde bundan az değildir.
Böyle bir durumda Genelkurmay karargâhının kaygılanmaması düşünülemez. Nitekim, Taraf, Kara Kuvvetleri’nin yeni komutanı Org. Hayri Kıvrıkoğlu’nun, komutanları bir değerlendirme toplantısında buluşturduğunu haber verdi. Bir farkla doğrulandı haber: Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel’in bilgisi ve onayıyla yapılmış toplantı...
Yargıçların iddiaları ciddiye alıp rütbelerine aldırmadan şüphelileri tutuklamasını toplantıya katılanlar nasıl değerlendirdiler acaba?
Hiç kuşkusuz önemli bir soru bu. Sonuçta yan yana, dirsek dirseğe görev yapılan bir kurum ordu; hiyerarşide tepelere yaklaşıldıkça birbirini tanıma ihtimali ve yoğunluğu artıyor. Yargıçların ‘yasa-dışı işlere’ bulaşmış olma ihtimalini güçlü bulduğu silâh arkadaşlarını en iyi değerlendirebilecek kişiler karargâhta görevli olanlar...
Umarım, toplantıya katılanlar, “Canım ne olacak, onların yaptıkları geçmişte yapılanların tekrarından ibaret”, ya da “Verilen görevi yerine getirmek ne zaman suç oldu?” gibi yanlış tespit ve yanlış sorularla saatlerini heba etmemişlerdir.
Türk Silâhlı Kuvvetleri’nin (TSK) geçmişi siyasetle iç içe bir görüntü veriyor maalesef. Herbiri farklı sonuçlara yol açsa da, sonuna kadar giden dört fiili müdahale yaşadı ülkemiz; arada kimbilir kaç başarısız darbe girişimi olmuştur. Adını ister ‘darbe’ ister ‘ihtilâl’ koyun, askerin siyasete müdahalesi demokratik hukuk devletlerinde suçtur.
Suç olan bir fiilin görev olarak yaptırılması hem emri veren hem de fiili gerçekleştiren için suçtur. “Bana emir verildi, onun için adam öldürdüm” de denilemez, “Siyasilere küfredilen internet sitelerini üstlerimden aldığım emirle kurdum” da...
Elbette emri veren âmir de suç-ortağı olarak mahkeme önüne gider; ama fiili bizzat gerçekleştiren yakasını kanundan kurtaramaz.
Toplantıya katılan komutanlar “Yasadışı işlere bulaşanlarla bizim hiçbir ilgimiz olamaz” sonucuna vardılarsa ne âlâ, aksi bir tavır hukuki açıdan onları da sıkıntıya sokabilir. Hukuk devletlerinde, kendini, mensup olduğu kurumu, zümreyi kanun-üstü görmek düşünülemez bile.
Herhangi bir dayanışma girişiminin, savunmalara katkıda bulunmak üzere emirle para toplamaya kalkışmanın bile, hukuki açıdan mahzur teşkil edeceğine hiç kuşku yok. Dostluk veya mesleki dayanışma adına kişisel fedakârlıklar doğal olarak bu kuralın dışındadır.
Başka demokrasilerin çoktan eriştiği bu genel-geçer kurallara riayet ettiği görülse, sözgelimi son toplantıyla ilgili açıklamaya bu kararlılık yansısa, yargı sürecinde en rahatsız edici yön olan, kolay tutuklama ve uzun süre içeride tutma uygulamasına, bir bakmışsınız, savcılar ve yargıçlar tarafından daha az başvurulmaya başlanmış...
Çoğunlukla unutulan nokta, demokrasinin bir kurallar sistemi olduğu ve kurumlardan birinin kurallara aldırışsız davranmasının diğer kurumları da olumsuz etkileyebildiğidir.