Geçen dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Koşaner'e ait olduğu ileri sürülen ses kaydını birkaç açıdan değerlendirelim.
İlk söyleyeceğim, Sayın Koşaner ve Genelkurmay Başkanlığı, üç gündür bir açıklama yapmıyor. Ses, Koşaner'e ait mi değil mi? Öyle veya böyle, bir izaha muhtacız.
Bu kayıt gayri kanuni bir dinleme ile yapılmış. Kim yapıyor bu kayıtları? Kayıt yapanlar neden bulunamıyor? Burada bile hükümeti suçlayanlar var. Genelkurmay Karargâhı'nda olan bitenden de hükümet mi sorumlu? Üstelik bu kaçıncı... Kozmik odalar nasıl dinleniyor?
Sızdırılan bütün ses kayıtları ve belgeler, mevcut TSK yönetimini zorda bırakıyor. Bu bir mesaj mı? Yani Silahlı Kuvvetler içinde, yapılan yanlışları seyretmek istemeyen, "bu böyle gitmez" diyen, "asker, siyasete müdahale etmeyi bırakmalı, sadece kendi işini yapmalı" diye düşünen, fakat sözünü dinletemeyen insanlar var da, belgeleri ve kayıtları onlar mı sızdırıyor? Çünkü zamanlamalara bakıyorsunuz, eski alışkanlıkları sürdürmek isteyen komuta kademesi, attıkları her yanlış adımda tökezlettiriliyor. İşte, Ergenekon ve Balyoz davalarında yargıya karşı tavır alan komutanlar, ne zaman bir hamle yapsa, ne zaman belgeler imha edilmeye, deliller karartılmaya kalkışılsa ve inkâr yoluna gidilse, hemen bir karşı hamle geliyor. Mesela Hantepe, Dağlıca gibi karakol baskınlarında, Genelkurmay "hatamız yok, gerekli tedbirler alınmıştı, hava karanlıktı" gibi açıklamalar yapınca, hemen insansız hava aracı Heronların görüntüleri medyaya servis ediliyor ve askerlerimizin nasıl şehit edildikleri ortaya seriliyor. Benim anladığım, öyle basit bir dinleme, kayıt yapma işi yok. TSK içerisinde, "ordu, demokrasilerdeki konumuna gelmeli" diyen bir irade var.
Emekli Orgeneral Koşaner'in, bence samimi ve askerce yaptığı özeleştirideki itirafları, tabii komuta kademesi için tam bir felaket. Zaten kendisi de, "tam bir rezalet" diyor. Ben o itirafları tekrar sıralamayacağım. Fakat beni asıl şaşırtan üç nokta var.
Birincisi, terörle mücadelede ciddi bir komuta ve yönetim zafiyeti var. Üzücü olan, terörle 27 yıldır mücadele edildiği halde, bu hataların giderilmesine hiç gidilmemiş. Bu açıdan geçmiş dönemdeki bütün Genelkurmay başkanları sorumludur. Siyasetle, partilerle uğraşırken, kendi asli işlerini unutan komutanlardan; kendi mayınlarımıza basarak, şehit edilenlerin, Heronlara rağmen, siperlerde şahadetleri seyredilen askerlerimizin hesabı sorulmalıdır.
İkincisi, her türlü imkâna rağmen, görevini yapmayan, siperleri terk edip askerlerini bırakıp kaçanlardan neden hesap sorulmamış? Sorulmuşsa kimden, nasıl hesap sorulmuş? Hesap sorulmadığı için hep aynı laflar tekrarlanıp durmuş: Etrafları sarıldı, kaçış yolları tutuldu, çembere alındılar. Sonra kocaman bir hiç... İhmal mi, kasıt mı? Yoksa, terörle mücadelenin, askerî vesayete gerekçe yapılması mı?
Üçüncüsü, Sayın Koşaner'in (yalanlanmadığı için böyle diyorum) sözlerini dikkatle okudum. Askerin, sivil iradeye tabi olmayacağına dair zihniyet, aynen devam ediyor. Hükümeti takmama, kendi bildiğini okuma anlayışı hiç değişmemiş... "Bizim hiç kimsenin talimatına ihtiyacımız yok." diyor. "EMASYA Protokolü kalktı ama yeni bir protokolle yine yasal bir baza oturtmaya çalışıyoruz. Daha rahat edeceksiniz." diyor. "35. madde kalksa ne olur, bizim görevimiz biter mi? Biz niye buradayız?" diyor.
Sayın Koşaner, emekliliğini isteyip gitti. Ama bir hakikat teslim edilsin. Sadece doğruyu söyledikleri halde, "Ordu düşmanı" diye suçlanan insanları, Sayın Koşaner, itirafları ile haklı çıkarmıştır. Koşaner'in sözleri, yeni komuta kademesine yol göstermelidir. Yol da belli: Asker, sadece kendi işini yapmalıdır. Bunun için de TSK, bütün demokratik ülkelerde olduğu gibi Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanmalıdır...
Bu kayıt gayri kanuni bir dinleme ile yapılmış. Kim yapıyor bu kayıtları? Kayıt yapanlar neden bulunamıyor? Burada bile hükümeti suçlayanlar var. Genelkurmay Karargâhı'nda olan bitenden de hükümet mi sorumlu? Üstelik bu kaçıncı... Kozmik odalar nasıl dinleniyor?
Sızdırılan bütün ses kayıtları ve belgeler, mevcut TSK yönetimini zorda bırakıyor. Bu bir mesaj mı? Yani Silahlı Kuvvetler içinde, yapılan yanlışları seyretmek istemeyen, "bu böyle gitmez" diyen, "asker, siyasete müdahale etmeyi bırakmalı, sadece kendi işini yapmalı" diye düşünen, fakat sözünü dinletemeyen insanlar var da, belgeleri ve kayıtları onlar mı sızdırıyor? Çünkü zamanlamalara bakıyorsunuz, eski alışkanlıkları sürdürmek isteyen komuta kademesi, attıkları her yanlış adımda tökezlettiriliyor. İşte, Ergenekon ve Balyoz davalarında yargıya karşı tavır alan komutanlar, ne zaman bir hamle yapsa, ne zaman belgeler imha edilmeye, deliller karartılmaya kalkışılsa ve inkâr yoluna gidilse, hemen bir karşı hamle geliyor. Mesela Hantepe, Dağlıca gibi karakol baskınlarında, Genelkurmay "hatamız yok, gerekli tedbirler alınmıştı, hava karanlıktı" gibi açıklamalar yapınca, hemen insansız hava aracı Heronların görüntüleri medyaya servis ediliyor ve askerlerimizin nasıl şehit edildikleri ortaya seriliyor. Benim anladığım, öyle basit bir dinleme, kayıt yapma işi yok. TSK içerisinde, "ordu, demokrasilerdeki konumuna gelmeli" diyen bir irade var.
Emekli Orgeneral Koşaner'in, bence samimi ve askerce yaptığı özeleştirideki itirafları, tabii komuta kademesi için tam bir felaket. Zaten kendisi de, "tam bir rezalet" diyor. Ben o itirafları tekrar sıralamayacağım. Fakat beni asıl şaşırtan üç nokta var.
Birincisi, terörle mücadelede ciddi bir komuta ve yönetim zafiyeti var. Üzücü olan, terörle 27 yıldır mücadele edildiği halde, bu hataların giderilmesine hiç gidilmemiş. Bu açıdan geçmiş dönemdeki bütün Genelkurmay başkanları sorumludur. Siyasetle, partilerle uğraşırken, kendi asli işlerini unutan komutanlardan; kendi mayınlarımıza basarak, şehit edilenlerin, Heronlara rağmen, siperlerde şahadetleri seyredilen askerlerimizin hesabı sorulmalıdır.
İkincisi, her türlü imkâna rağmen, görevini yapmayan, siperleri terk edip askerlerini bırakıp kaçanlardan neden hesap sorulmamış? Sorulmuşsa kimden, nasıl hesap sorulmuş? Hesap sorulmadığı için hep aynı laflar tekrarlanıp durmuş: Etrafları sarıldı, kaçış yolları tutuldu, çembere alındılar. Sonra kocaman bir hiç... İhmal mi, kasıt mı? Yoksa, terörle mücadelenin, askerî vesayete gerekçe yapılması mı?
Üçüncüsü, Sayın Koşaner'in (yalanlanmadığı için böyle diyorum) sözlerini dikkatle okudum. Askerin, sivil iradeye tabi olmayacağına dair zihniyet, aynen devam ediyor. Hükümeti takmama, kendi bildiğini okuma anlayışı hiç değişmemiş... "Bizim hiç kimsenin talimatına ihtiyacımız yok." diyor. "EMASYA Protokolü kalktı ama yeni bir protokolle yine yasal bir baza oturtmaya çalışıyoruz. Daha rahat edeceksiniz." diyor. "35. madde kalksa ne olur, bizim görevimiz biter mi? Biz niye buradayız?" diyor.
Sayın Koşaner, emekliliğini isteyip gitti. Ama bir hakikat teslim edilsin. Sadece doğruyu söyledikleri halde, "Ordu düşmanı" diye suçlanan insanları, Sayın Koşaner, itirafları ile haklı çıkarmıştır. Koşaner'in sözleri, yeni komuta kademesine yol göstermelidir. Yol da belli: Asker, sadece kendi işini yapmalıdır. Bunun için de TSK, bütün demokratik ülkelerde olduğu gibi Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanmalıdır...