Libya'daki NATO müdahalesi yolunu kaybetti, çok pahalıya mal oldu ve stratejik başarısızlığa doğru gidiyor.Stratejik Savunma ve Güvenlik İncelemesi, stratejileri okuyamaması, tutarsız olması ve beklenmeyene yeteri kadar yer ayırmadığı için eleştiriliyor. Bu özellikler aynı zamanda hükümetin Libya'daki müdahalesini de niteliyor. Bu müdahale aceleyle hareket edip canınız çektiğinde de pişman olduk demenin klasik bir örneği oldu aslında.
Bu kampanya yolunu kaybetti. 1973 sayılı BM kararı, Bingazi vatandaşlarının katledilmesini önlemek, uçuşa yasak bölge kurmak ve 'tüm gerekli önlemleri alıp' Libya'nın sivil halkını korumak için çıkarılmıştı. Bu da NATO'nun önderliğindeki koalisyonun gerçekleştirdiğine yaklaşık olarak benziyor; fakat sorun şu ki gereğinden fazla zaman almakta. İngiltere'ye düşen fatura 100 milyon sterlini aştı ve artmaya devam ediyor.
'Bir şeyler yapmalı' lobisi rejim değişikliği umut ediyor, fakat bu koalisyonun gündeminde değil gibi gözüküyor. Aslında başından beri gündemdeydi fakat herkes bunu Libya halkının gerçekleştirmesini istiyor. BM'nin çıkardığı yetkiler ise durumu çözmekte yetersiz kalıyor. Libyalılar gerçek bir sonuç alabilecek bir askerî kapasiteye sahip değiller. Üstelik Libya'da hizmetlerin, hukuk ve düzenin toptan çökme tehlikesi var ki bu da durumu daha da karıştırmakta.
Komutanlar şu sırada Kaddafi'yi BM'nin verdiği yetkiler içinde nasıl iktidardan indirebileceklerini bulabilmek için beyin jimnastiği yapmaktalar. Rejimin iktidar uygulama yeteneklerini azaltmak ve yıkılma noktasına getirmek gerekiyor.
Durumun bu aşamaya gelmesinin sebebi, koalisyonun daha en baştan tutarlı bir stratejiye sahip olmaması oldu. Afganistan ve Irak'ta gördüğümüz gibi alıştığımız türde bir askerî çatışmada çok sayıda askerî birlik ve daha üstün organizasyon gücüyle durumun hâkimiyetini ele almak kolay. Gerçek beceri ise başarılı ve kalıcı bir barış ve siyasi uzlaşma sağlamak. Kaddafi'den kurtulmayı kendi başına bir amaç haline getirip ona odaklanmak ise sonrasını önemsememek anlamına geliyor. Bu da Saddam Hüseyin'e karşı kampanyayı hatırlatıyor.
Modern strateji doktrininin kendisinin çalışmalarından türetildiği Prusyalı askerî kuramcı Carl von Clausewitz herhalde mezarında ters dönüyor olmalı. 'Stratejide her şey basittir ama bu kolay oldukları anlamına gelmez' diyen Clausewitz'in başarısı, siyasî hedefler (amaçlar) ile askeri gücü (yollar) ve yeterli kaynakları (araçları) çok becerikli bir biçimde birleştirmesiydi. Ayrıca stratejinin değişen koşullara uyum sağlaması gerektiğini de belirtmiştir.
Libya'daki operasyon bu strateji mantığına uymuyor. Ucuza kaçılan bu savaşta minimum risk alınmış. Hedefler belli değil. İstenen sonuçlar kötü tarif edilmiş ve kaynaklarla ilgili takınılan cimri tutum operasyonun yürütülme şeklini kısıtlıyor. Uçuşa yasak bölgeler, sivilleri korumak için gerekli önlemleri almak ya da rejim değişikliği aslında sadece araçlar; kendi başlarına hedefleri oluşturmuyorlar.
Peki, düzgün bir strateji nasıl olurdu? Libya halkı uluslararası yardımla birlikte kendi ihtiyaç duydukları siyasi amaçlara ulaşmalı. Basit bir 'yol haritasının' ötesinde bir strateji kapsamlı bir şekilde durumun nasıl dengeye kavuşacağını açıklamalı, meşru, düzenli ve sorumlu bir hükümete geçişi kolaylaştırmalı.
İngiltere ve onun NATO'daki müttefikleri böylece çok açık bir şekilde tanımlanmış bir siyasî amaç etrafında askerî operasyonu geliştirebilirlerdi. Ama bu herkesin katıldığı ve hiçbir şekilde belirsizlik taşımayan bir amaç olurdu. Böyle askeri faaliyetler bir yönde odaklanırdı, sonradan kesinlikle ihtiyaç duyulacak altyapıya zarar gelmezdi.
'Taktik olmaksızın strateji sadece yenilgiden önceki gürültüdür' şeklindeki söz, Çinli savaş kuramcısı Sun Tzu'ya atfedilir. Her ne kadar Libya'daki müttefikler için taktiksel bir yenilgi pek muhtamel olmasa da tutarlı bir strateji geliştirilemezse Libya'da anarşi hüküm sürmeye başlarsa stratejik hata ihtimali doğuyor.