Vatan borcu olan askerlik, şüphesiz kutsal bir
görev. ‘Peygamber Ocağı’ olarak görülen bu kuruma anne-babalar
oğullarını davul-zurna çalarak, ellerine kına yakarak uğurlar... Fakat
bazen kol kırılır, yen içinde kalır. Vatani görevini yaparken
üstlerinden kabahatli ya da kabahatsiz yere dayak yiyen veya kötü
muamele gören gençler, yaşadıkları acı olayları içlerine atar.
Yaşadıklarını birine anlatmak onur kırıcı olacağı için, ancak şahit
olduklarını yayarlar kulaktan kulağa. Tıpkı aile içi şiddette olduğu
gibi... AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’in “Halk, er
olarak askere gidip de ‘dayak yemedim’ diyene inanmıyor.” sözü, bu
çerçevede her gencin boynuna künye olarak takılsa yeridir.
Son yıllarda hak ve özgürlüklerine sahip çıkan bir
toplum olma yolunda katettiğimiz mesafe, ‘cihet-i askeriye’de’ de
kendini gösteriyor. Kötü muameleyi askerliğin ‘mütemmim cüzü’ gibi görme
algısını ortadan kaldıran ve yaşananların manşetlere çekilmesini
getiren süreçte elbette demokratik ve hukuki düzenlemelerin payı büyük.
Türk Ceza Kanunu’nun 318. maddesi olan (Halkı, askerlik hizmetinden
soğutacak etkinlikte teşvik veya telkinde bulunanlara veya propaganda
yapanlara 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası verilir. Fiil, basın ve
yayın yolu ile işlenirse ceza, yarısı oranında artırılır.) meşhur
‘askerlikten soğutma’ maddesi, artık askerlikte yaşananların insanları
askerlikten soğuttuğu gerçeğini yüzlere çarpıyor. TBMM İnsan Hakları
İnceleme Komisyonu’nun ‘askerlikte kötü muamele’ iddialarını incelemek
üzere alt komisyon kurması ve böylece Meclis’in, eğitim taburları ve
disiplin koğuşlarını inceleyebilecek bir yapıya kavuşması olumlu
gelişmeler.
Bir grup genç tarafından kurulan ve 6 ayda 259
başvuru alan www.askerhaklari.com sitesi, konunun kamuoyu gündemine
taşınması açısından önemli bir işlev gördü. Zorunlu askerlikteki hak
ihlallerine dair genel bir tablo sunmanın yanında, her ihlal için
ivedilikle çözüme ulaştırmaya yarayan denetim mekanizması kuran siteye
yazılanlar, gazete manşetlerini kapladı. Siteye gönderilen ihbar
dilekçelerinde neler yoktu ki? Şırnak 2. Komando Tugayı’nda askerlik
yapan Şanlıurfalı Er Murat Kılıç’ın, nöbet tuttuğu çadırdaki kedinin
kaybolduğu gerekçesiyle bölük komutanı Binbaşı İhsan Gökoğlan tarafından
demir sopayla dövülüp ağır hakarete maruz kalması, Cevizli 8. Zırhlı
Tugay Komutanlığı’nda bir üsteğmenin sabah içtiması sırasında bir eri
şınavda bacağından destek aldı diye arkadaşlarının önünde çırılçıplak
soyunmaya zorlaması gibi yazmaya zorlandığımız onlarca olay... Özellikle
Kıbrıs’ta askerliğini yaptığı sırada içtimaya 5 dakika geç geldiği için
‘disko’ya gönderilen ve orada gördüğü işkenceden dolayı 2,5 aydır
komada olan Uğur Kantar’ın 12 Ekim gecesi hayatını kaybetmesi, AİHM’nin
‘Yargı kararı olmadan özgürlükler kısıtlanamaz’ gerekçesiyle ‘disko’ya
atılan Ersin Pulatlı için Türkiye’yi 9 bin 500 avro tazminat ödemeye
mahkûm etmesi, gözleri bir anda TSK içindeki yanlış uygulamalara
çevirdi.
Bu kötü muameleler, askerliğin temeli sayılan
disiplinin bir gereği olarak mı görülmeliydi, yoksa İnsan Hakları
Evrensel Bildirgesi’nin 5. maddesi olan “Hiç kimseye işkence yapılamaz,
zalimce, insanlık dışı veya onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz ve
ceza verilemez.” hükmünce taammüden cinayete uzanan bir suç mu
sayılmalıydı? Elbette bu, disiplin cezası ile açıklanamayacak kadar
vahamet arz ediyor. Ancak suç ortaklarına da biz sivilleri eklemek
gerektiğini söylemeliyiz. Sorunu görmezden geldiğimiz, tartışmadığımız
ya da TSK’nın ‘münferit’ deyip geçiştirmesi gibi ‘eğitim zayiatı’ olarak
gördüğümüz için elbette hepimizin sorumluluğu var.
Peki, sivil kanatta ve hükümet nezdinde artık
görünür hâle gelen soruna Genelkurmay Başkanlığı’nın yaklaşımı nasıl?
Genelkurmay’ın 17 Ekim 2011’de yaptığı basın açıklaması şöyle: “Ancak
maksatlı kişi ve çevreler tarafından münferit olayların
genelleştirilerek TSK mensuplarının büyük bir bölümüne teşmil edilme
gayretleri ve buna benzer olayların devamlı gündemde tutularak
vatandaşlarımızı TSK’dan ve yükümlüleri vatan hizmetinden soğutma ve
TSK’yı tartışmalar içine çekme çabalarının, ülkesini gerçekten seven
değerli ve sağduyulu halkımızın vicdanlarında akamete uğratılacağına ve
halkımızın, içinden çıktığı millî ordusuna daima destek vereceğine
gönülden inanılmaktadır.” Yani bir anlamda eski reflekslerle duruma izah
getiriliyor.
Vatan borcunun bedeli...
Askerde iken hakaret, küfür ve dayağa maruz
kalanları bir kenara bırakırsanız, en ağır cezalandırma yönteminin
‘disiplin koğuşu’ (disko) denilen odalara kapatılmak olduğu ifade
ediliyor. Zaten siteye ulaşan 259 başvurudan 58’inin diskolarda
karşılaştığı kötü muamele ve şiddetten şikâyet etmesi uygulamanın sıkça
başvurulan bir yöntem olduğunu ortaya koyuyor. Emekli Askerî Hâkim ve
Avukat Müzmer Yüce, TSK’da erlere verilen cezaları disiplin-suç ve ceza
kavramlarına değinerek açıklıyor. Askerî disiplinin temel şart olduğunu
ve bunun da mutlak bir itaat ve hukuka riayetten geçtiğini belirten
Yüce, disiplin ve cezanın birbirine çok yakın olduğunu, disiplin
suçlarına mahsus cezaların ise oda hapsi ve göz hapsinden ibaret
olduğunu söylüyor: “Disiplin suçlarına, disiplin mahkemesinde
bakılabileceği gibi, amirler dilerse suçluyu mahkemeye göndermeyip kendi
yetkileri içerisinde oda veya göz hapsi cezalarından biri ile
cezalandırabilir. Disko cezası 3 günden 2 aya kadardır. Disiplin ceza ve
tutuk evlerinin bağlı bulunduğu komutanlıklar ve kurum amirleri bu
yönergenin uygulanmasından sorumludur.” diyen Yüce, askerlerin işkenceye
maruz bırakılmasının mantığı olmadığı gibi kanuni dayanağı da
bulunmadığını ve bu tür olayların cezaevinde otorite boşluğundan
yararlanan görevlilerin, denetimden uzak keyfî uygulamalarından ileri
geldiği kanaatini ifade ediyor. Dolayısıyla hukuka aykırılıklardan
kurumu sorumlu tutmanın haksızlık olacağını vurguluyor.
Geçen dönemde TBMM İnsan Hakları Komisyonu
Başkanlığı görevini de yürüten anayasa hukuku profesörü ve AK Parti
Milletvekili Zafer Üskül ise askerlik hizmetinin katı bir disiplin
gerektirdiğini kabul etmekle beraber hangi eylemlerin disiplin
kurallarına aykırı olduğunu ve hangi disiplinsiz eyleme hangi cezanın
verileceğinin düzenlenmesi gerektiğini kaydediyor: “Disiplin cezası da
bir cezadır ve savunma hakkı kullanılmadan verilmesi insan haklarıyla
bağdaşmaz. Ayrıca, disiplin cezasına çarptırılan askerin itiraz hakkının
bulunması gerekir. Oda hapsi, disiplin cezası gibi konuların yeniden
düzenlenmesi gerekir. Askerî yargı kaldırılmalıdır. Disiplin işleri
askerî yargıda değil askerî disiplin mahkemelerinde görülür. Disiplin
mahkemeleri korunabilir, ancak baştan aşağı yeniden düzenlenmek
şartıyla.”
1980 döneminde Diyarbakır Ceza-evi’nde askerî savcı
olarak görev yapan emekli Askerî Hâkim Ümit Kardaş vakalara yabancı
değil. O dönemde askerlere işkence yapıldığını ifade eden Kardaş,
şunları söylüyor: “90 günlük gözaltı süreleri sonunda önüme gelen
insanların durumundan, bedenlerindeki izlerden ve anlatımlarından
anlıyordum. Gözaltı sırasında meydana gelen iki ölüm olayına el koyup
soruşturmasını yaptığım için otopsi sırasında bazı tespitlerim oldu.
Faillerini bulmam zor oldu. Dirençlerle karşılaştım. Sonunda failler
hakkında dava açtım.” Kardaş, Askerî Ceza Kanunu’nun 1930 tarihli
olduğunu ve artık zamanımızda bir kişinin özgürlüğünün asker dahi olsa
tek kişinin vereceği kararla ortadan kaldırılamayacağını kaydediyor.
Diskoların denetlenmesi zor bir infaz yeri olduğuna dikkat çeken emekli
savcı, mevcut askerî yetkilerin çok eski dönem ve zihniyetin ürünü
olduğunu aktarıyor. Disiplinin insanları ezerek değil, o insanların hak
ve hukukları gözetilerek sağlanacağını dillendiren Kardaş, “Şüphesiz
bunları yapanlar sistematik bir yapının içinde bu fiilleri işliyor. Buna
bir nevi kötülüğün sıradanlaşması da diyebiliriz.” şeklinde konuşuyor.
Şeffaf ordu, güçlü asker
Bir dönem anılarda anlatılan ancak artık resmî
başvuru ve şikâyetlere konu olan askere kötü muamele olaylarının
kamuoyunca bilinir hâle gelmesinin sebebi ne peki? Avukat Müzmer Yüce,
kötü muameleye maruz kalan askerin ilgili komutanlığa veya askerî
savcılığa müracaatı hâlinde gereğinin yapıldığını belirterek, bugün
kamuoyunda konuşuluyor olmasını demokratikleşme adına atılan adımlara
bağlıyor. Zafer Üskül ise yetkililerin daha önce saklanması imkânsız
olan işkence ya da ölüm olaylarını soruşturduğunu kaydederek şu görüşü
dile getiriyor: “TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun, TSK içinde
yaşanan olumsuzluklara dikkat çekmesi, inceleme yapılmasını istemesi,
meseleyi kamuoyuna yansıtması askerleri cesaretlendirmiş gibi
görünmektedir. Ayrıca, medyanın eskiye göre daha duyarlı olması ve bazı
sivil toplum kuruluşu ya da kişilerin benzer konuları gündeme getirip
ilgilenmesi, askerlikte yaşanan insan hakları ihlallerinin açığa
çıkartılmasında etkili olmuştur.”
Ümit Kardaş, daha keskin fikirler öne sürmekten
kaçınmıyor: “Eskiden kapalı bir Türkiye, sindirilmiş ve korkutulmuş
insanlar vardı. Yani militarizmin ağırlığı vardı. Şimdi Türkiye o eski
kapalı Türkiye değil. İnsanlar ve gençler iletişim teknolojisini
kullanıyor. Gelişmiş ülkelerdeki demokrasi, insan hakları ve özgürlükler
konusundaki kriterlerden haberdar. Kurum şeffaf değil, denetlenemiyor,
hesap vermiyor. Ama orada görev yapanlar da artık kurumu deşifre ediyor.
Ordu kendi zihniyetini, yapısını ve uygulamalarını değiştirmek zorunda.
Bu tip olayların ortaya çıkmasıyla kurumun ne kadar reforma ihtiyaç
duyduğu anlaşılıyor. Kuşkusuz dönüşümün kaldıracı siyasiler. Kişiler ve
toplum ancak bunu yapabilir.”
Artık kamuoyundan bir şey saklamak mümkün
olmadığına göre nasıl bir yol izlenmesi ve askeriyede ne gibi bir reform
yapılması gerekiyor? 1981’de üniversitede tez konusunu askerî
mahkemeler ve kuruluşu üzerine yaparak bu mahkemelerin kaldırılması
gerektiği fikrini savunan Ümit Kardaş, Askerî Ceza Kanunu’nun 188.
maddesi uyarınca askerin bir derece üst komutana şikâyet hakkı olduğuna
ancak şikâyetin infazı durdurmadığına dikkat çekiyor. Askerliğin bir
şekilde uzaması ihtimalinin askeri şikâyetten caydırdığını belirten
Kardaş, çözüm önerilerini şöyle sıralıyor: “Ordu içindeki insan hakları
ihlallerinin takibi için askerî ombudsmanlık önemli. Yeni anayasa
yapılırken askerî mahkemeler ve disiplin mahkemelerine yer verilmemeli.
Çift başlılığa sebep olan Askerî Yargıtay ve idari yargıyı bölen ve
örneği bulunmayan Askerî Yüksek İdare Mahkemesi, anayasada yer
almamalıdır. Millî Güvenlik Kurumu yine anayasada yer almamalıdır.
Askerî suçlar, iş bölümü esaslarına göre adli yargıda görülmelidir.
TSK’yı ilgilendiren bütün kanunlar elden geçirilerek görev yapan
personelin hukukunu gözetecek şekilde demokratikleştirilmelidir. Askerî
okullardaki eğitim müfredatı demokratikleştirilmeli, demokrasiye ve
hukuka saygılı, kendi görevinin bilincinde subaylar yetiştirmeye özen
gösterilmelidir. Genelkurmay MSB’ye bağlanmalı, 1324 ve 1325 sayılı
kanunlar değiştirilerek Genelkurmay’ın özerkliğine son verilmelidir.”
Bu konudaki yasal düzenlemelerle ilgili benzer
görüşleri dile getiren Zafer Üskül, TBMM İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu’na büyük görevler düştüğünü, askerlik hizmeti sırasındaki hak
ihlalleri ile ilgili şikâyetler geldiğinde ya da bilgi sahibi
olunduğunda konuyla ilgilenilmesi gerektiğini vurguluyor.
Askerlikte maruz kalınan kötü muameleye ilişkin
söylenecek ve yapılacak daha çok şey var elbette. İnsanlar artık davul
zurnalar eşliğinde askere gönderdikleri yavrularını onurları kırılmış,
psikolojileri bozulmuş olarak karşılamak istemiyor. Herkesin ortak bir
isteği var: Vatan da sağ olsun, asker de!
“7 ayda 300’ün üzerinde başvuru aldık”
Askerde maruz kalınan kötü muamelelerin kamuoyuna
duyurulması ve gerekli şikâyetlerin Meclis İnsan Hakları İnceleme
Komisyonu’na yapılması konusunda inisiyatif alan www.askerhaklari.com
sitesinin kurucuları Tolga İslam ve Zeynep Özdemir ile konuştuk.
-Böyle bir siteyi kurma gerekçeniz neydi?
Tolga: Zorunlu askerlik yapmakta olan bireylerin
haklarını aramalarına yardımcı olacak bir kanalın olmaması. Siteyi sivil
denetime açık olmayan bir kurum üzerinde insan hakları eksenli bir tür
denetim mekanizması kurulmasına katkı sağlamak için kurduk.
Zeynep: Bu ülkede iktidar partisinin son derece
yetkili bir ismi daha birkaç hafta önce şu cümleyi kullandı: “Halk, er
olarak askere gidip de dayak yemedim diyene inanmıyor.” Hüseyin Çelik’in
bu açıklaması aslında siteyi kurma gerekçelerimizi çok iyi özetliyor.
-Bu gerekçelerinizin haklılığını ortaya çıkardı mı gelen başvurular?
Tolga: Hiç tereddüt etmeden evet diye cevap
verebiliriz. www.askerhaklari.com sitesini kurmamızla beraber çok sayıda
başvuru aldık ki biz bu sayının aysbergin görünen yüzü olduğunu
düşünüyoruz. Askerî hiyerarşi içerisinde şikâyetçi olmak mümkün idiyse,
insanlar neden bize başvuruyor? Ben Genelkurmay Başkanı’nın yerinde
olsam bu soruya cevap arardım. Nasıl olur da bir kurum çıkıp bunlar
‘münferit’ vakalardır diye resmî bir açıklama yapabilir ve nasıl olur da
sivilleri hedef gösterip tehdit eder. Ayrıca siteyi kurma aşamasında ve
kurduktan sonra insan hakları üzerine çalışan birçok dernek temsilcisi
ve aktivist ile görüştük. Hepsinin söylediği ortak şey şu oldu:
Türkiye’de en fazla insan hakkı ihlalinin yaşandığı yer askerlik ortamı.
Ama istatistiklere baktığınızda karşınıza böyle bir tablo çıkmıyordu.
Askerî kurumlar hakkında şikâyetçi olmaya yönelik kültürel engelleri bir
yana bırakırsak, şikâyetlerin sonuçsuz kalacağı ve dahası şikâyet eden
kişinin tehdit altında kaldığı durumların yaşanacağına dair genel
algının varlığı bu azlığın sebebi.
-Sitenize ne tür başvurular geliyor?
Zeynep: Başvurular ağırlıklı olarak askerliği devam
edenlerden ve yeni bitirmiş olanlardan geliyor. Ama aynı zamanda uzun
yıllar önce askerliğini yaparken hak ihlaline uğramış kişiler de
başvuruyor. Başvurularda ağırlıklı olarak dayak yeme ve hakarete uğrama
iddiaları ile karşılaştık. Tabii bunlar içinde en ağırı disiplin
koğuşuna gönderilme ve burada karşılaşılan kötü muameleler… Bununla
birlikte askerî liselerde okuyanlardan ve muvazzaf personelden de 20’nin
üzerinde başvuru aldık.
-Başvurular için nasıl bir metod izliyorsunuz?
Tolga: Gelir gelmez cevap vermek gibi bir hedefimiz
var. Devlet dairelerinde olduğu gibi hafta içi belli saatler arasında
hizmet vermiyoruz. Gecenin bir vakti de olsa, hafta sonu da olsa hemen
cevap vermeye çalışıyoruz. Bazen bir saat içerisinde başvuru alınmış,
eksikler tamamlanmış, dilekçe hazırlanmış ve Meclis İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonu’na gönderilmiş olabiliyor.
-TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’nun şikâyetlerle ilgili bir alt komisyon kurma girişimine sizin katkınız ne oldu?
Tolga: Komisyon Başkanı Ayhan Sefer Üstün ile 20
Eylül’de içeriğinin bir bölümü basına da yansıyan bir görüşme yaptık.
Son altı ay içerisinde zorunlu askerlere yönelik muamelelerde olumsuz
yönde değişen bir anlayış olduğunu sanmıyoruz. Bu dönemde değişen tek
şey askerlerin şikâyetlerini iletebilecekleri bir kanal olduğunu fark
etmiş olması. Türkiye’de hiç alışık olmadığımız şeyler bunlar. Ayhan
Bey’in, göreve başlamasının üzerinden çok kısa süre geçmişken, askerde
kötü muameleleri inceleyecek alt komisyon kurulacağını ilan etmiş
olmasını önemsiyoruz. Umarız verdiği sözün arkasında durur ve yüz
binlerce gencin kötü muamele ve işkenceye maruz kalmasının önüne geçecek
adımı kısa sürede atarlar.
Zeynep: Sitenin kurulması, askerler arasında
varlığı dahi bilinmeyen bir hak arama kanalını görünür kıldı. Daha da
önemlisi bu kanala başvuru sürecini son derece kolaylaştırdı. Şu ana
kadar askerlikte kötü muamele ile ilgili 20’nin üzerinde dilekçe
gönderdik. Önümüzdeki günlerde 10 dilekçe daha göndereceğiz. Sitemizi
ziyaret edip, haklarının farkına varan ve doğrudan komisyona başvuranlar
var.
-Sizce askerlikte karşılaşılan bu sorunların çözümü için ne gibi adımların atılması gerekiyor?
Tolga: Profesyonel askerlerin insan haklarının
gözetilmesi konusu son derece önemli. Kendilerine insan gibi
davranılmayan kişilerden, başkalarının insan haklarına saygılı
olmalarını beklemek çok gerçekçi değil. Askerî birliklerin sivil
denetime açılması gerekiyor. Önümüzdeki günlerde vicdani red ile ilgili
bir yasal düzenleme yapılacak gibi duruyor. Bu düzenleme yapılırsa,
zorunlu kamu hizmeti seçeneğini tercih edecekler askerî birliklerde,
askerî hiyerarşiye bağlı olmayan sivil denetçiler olarak çalışabilirler.
Kötü muameleye ya da herhangi bir hak ihlaline uğrayan askerler
doğrudan bu denetçilere başvurabilir.
-Türk Silahlı Kuvvetleri’nden yetkililerle temasınız oldu mu?
Tolga: Biz şu ana kadar İnsan Hakları Derneği,
Mazlum-Der, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Helsinki Yurttaşlar Derneği
gibi sivil toplum örgütleri ile görüşmeler yaptık. Kendilerinden bir
talep gelmesi durumunda, TSK yetkilileri ile görüşebilir, beraber
çalışabiliriz.
-Bundan böyle ‘Vatan sağ olsun’ demek yeterli olmayacak sanırım?
Zeynep: Vatan insanların zihninde vardır, kimse
vatanının yok olmasını istemez ama ‘vatan sağ olsun’ demenin yolu
şiddetten geçmemeli. Ayrıca vatan sadece zorunlu askerlik sırasında sağ
olacak bir şey olmamalı, bu toplumsal hayattaki duruşunuzla, sorumluluk
bilincinizle ilgili.
-Askerlikte kötü muameleye uğrayanlar nasıl bir yol haritası izlemeli?
Tolga: Biz öncelikli olarak askerlik yapmakta olan
bireylere insan olduklarını ve temel birtakım haklara sahip olduklarını
unutmamalarını hatırlatıyoruz. Askerlikleri sırasında kötü muameleye
uğrayanlar ya da tanık olanlar hiç tereddüt etmeden bizimle bağlantıya
geçsin. Yapacakları her başvuru istatistiklere giriyor ve bu konuda bir
adım atılması için yetkililerin üzerindeki baskıyı artırıyor. Tek bir
dilekçe, tahminlerin çok çok üzerinde bir iyileşme sağlayabilir. Asıl
sorumluları şimdiye kadar hiçbir şey yapmayan, askerlikleri sonrasında
‘ben kurtuldum bana ne’ diyen siviller. Topluma karşı kendisini biraz
sorumlu hissedenlerden bize yardımcı olmalarını ve tanık oldukları
hadiseleri aktarmalarını istiyoruz.
Zeynep: Bizim üzerimizden ya da doğrudan Meclis
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’na başvurmak kadar etkili olan bir
diğer yol da tazminat davası açmak. Bu konuda basına da yansıyan emsal
kararlar var. Örneğin sivildeki mesleği hâkimlik olan kısa dönem
askerlik yapan bir kişiye, ‘Hâkim çay getir’ diye hitap edilerek mesleki
onuru ile oynandığı gerekçesiyle bir binbaşı 5000 TL tazminat ödemek
zorunda kaldı. Gene askerliği sırasında kendisine ‘Salak mısın?’ diye
hitap edilen kişi tazminat kazandı.
Tolga: Bildiğiniz gibi Uğur Kantar adlı 20
yaşındaki bir genç Kıbrıs’ta askerliğini yaparken disiplin koğuşunda
gördüğü işkence neticesinde hayatını yitirdi. İlk duruşması 18 Kasım
Cuma günü görülen Uğur Kantar davasının takibi ve olayın tüm
sorumlularının açığa çıkarılmasının sağlanması önemli. Uğur diskolarda
kötü muamele ve işkence gören ilk genç değil belki ama biraz çaba
gösterirsek, Uğur’un başına gelenleri hafızalara kazıyabilirsek, son
olabilir.
“Vatan-millet sevgisini askerde bıraktım”
Askerlikte disko cezası alan Ferhat Uçak,
yaşadıklarını Aksiyon’a anlattı: “2007’de acemiliğim bittikten sonra
Çanakkale Ezine’deki tabura gönderildim. İlk hafta çaylaklıktan olsa
gerek dolabımda cep telefonuyla yakalandım. Cep telefonu bulundurmak
diskoluk suç olmadığı için ‘kılık kıyafetin düzensiz’ bahanesiyle bir
haftalığına diskoya gönderildim. Şubatın ortasıydı. Diskonun başçavuşu,
“İyi de bu kısa dönem, daha önce hiç kısa dönem gelmemişti buraya.”
deyip başgardiyanı çağırdı ve “Bak bu arkadaş kısa dönemmiş, bununla
özel olarak ilgilenin.” dedi. Disko’ya götürüp soydular ve aşağılayıp
biraz tartaklandıktan sonra diskonun kurallarını anlattılar. Kısa dönem
olduğumu bildikleri için buradaki gardiyanlar fiziksel müdahalede
bulunmaktan kaçındı ama gözümün önünde birçok defa uzun dönem askerlik
yapan arkadaşları dövdüklerine şahit oldum. Her gün elime paspas verip
tüm diskoyu tek başıma temizlettiriyorlardı. Eğitimimiz ise sabahtan
akşama kadar küçücük bir avluda sabah sporu diye yerlerde sürünmek ve
sonrasında boğazımız ve ayak tabanlarımız patlayıp morarıncaya kadar
uygun adım marşlar söylemekti. Gece her saat başı uyandırılıp bir
masanın başında hazır ol vaziyetinde surat yere bakacak şekilde bir saat
masa nöbeti tutturuyorlardı. Diskodan çıktığımda paspas yapmaktan
belimi doğrultamaz hâle gelmiştim. Birliğime teslim olduğumda “Hadi
nöbetin var” deyip iki saatlik nöbete gönderildiğimde elimdeki G3’ü zor
taşıyordum. Normalde diskodan gelen askere 24 saat nöbet yazılmazmış ama
bana 6 saat arayla ikişer saatlik nöbeti layık görmüşlerdi. Vatan
millet sevgisi gibi şeyleri orada bıraktım. Bir grup askerin kaderi yine
başka bir grup askere teslim ediliyor.”
“Sivil mahkemede yargılanması lazım”
Aydın Kantar (Kıbrıs’ta askerlik yaparken diskoda
sandalyeye kelepçelenen, temmuz sıcağında güneşin altında günlerce
bekletilen, su verilmeyen ve dövülen, 12 Ekim’de de ölen Uğur Kantar’ın
babası):
“Üzerine titreyerek oğlunu iki celladın önüne
koyuyorsun ve onlar cenazesini önüne getiriyorlar. Böyle ağır bir şey
görmedim. Allah düşmanın başına bile vermesin. Çocuğum namazında
niyazında, uysaldı. Tezkeresine beş gün kala bu hâle geldi. Dünyalar
başıma yıkıldı duyunca. Dünyayı verseler bakmam artık yani, hayallerimiz
yıkıldı. Gelip işe girecekti, evlendirecektik, torun sahibi olacaktık,
her şey yarım kaldı. Su ile vurdukları için iz yapmıyormuş. Askere
gitmeden önce izine geldiğinde ‘Ben Kıbrıs’a gitmeyeceğim’ demişti.
Yalvar yakar gönderdik. Keşke gitmeseymiş. İznini kullanmadı ki gelip
İstanbul’da rahatça oruç tutsun. Mahkemesi başlıyor. Önce Allah’ın
adaletine güveniyorum. Bu bir insanlık suçu, askerlik suçu değil. Sivil
mahkemelerde yargılanmalarını istiyorum. Askerî mahkeme yanlı olacak,
adaletli olmayacak. Üç kızım var, ama bir erkek çocuğum daha olsaydı,
asla askere göndermezdim. Benim çocuğuma ana avrat nasıl küfredersin,
nasıl hakaret edersin? O zaman askerliğin anlamı ne? Bu işi sonuna kadar
takip edeceğim, son kuruşuma kadar ne kadar param varsa harcayacağım.”
Ayhan Sefer Üstün*: Askerin hayatını zorlaştıranların hayatı kararacak
“Türkiye’de 2005 yılında ciddi yasal değişiklikler
yapıldı. Sivil kurumlar, mahkemeler, cezaevi ve karakollarda da bu yasak
ciddi olarak uygulandı. Ancak TSK kapalı devre olduğu için bu yasalar
pek uygulanamadı. Davul zurna ile askere giden gençlerimiz yine davul
zurna ile dönsün istiyoruz. Millî Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay
Başkanlığımızda da artık bir anlayış değişikliğinin olduğunu görmek
sevindirici. Uğur Kantar olayında çok hassas davrandılar, her türlü
soruşturma onayını verdiler ve sorumlular ortaya çıkarıldı. Sadece Uğur
Kantar’a işkence edilmediğini, aynı kişilerin 19 farklı askere de
işkence ettiklerini tespit ettik. Kıbrıs’ta başlayan davada bu olaylar da
yargılanacak. 2012 yılında Genelkurmay Başkanlığı askerlere insan
hakları dersi vermeye başlayacak. Askerin hayatını zorlaştıran üstün
hayatı kararacak, çok ağır cezalar verilecek. Üç ay içinde yüzlerce
şikâyet geldi kötü muamele ile ilgili. Bunları bir an önce çözüme
kavuşturmalıyız. Devlet artık bu sorunla yüzleşmelidir. Çalışmalarımız
sonucunda uygulama hatalarına da değineceğiz ve hataların düzeltilmesi
için de yasa teklifleri sunacağız.”
|