2 Aralık 2011 Cuma

Vatan da sağ olsun, asker de... / SALİH ZENGİN




Vatan sağ olsun elbet, ama askere giden erlerimiz de sağ olsun. Kıbrıs’ta askerlik yapan Er Uğur Kantar’ın ‘disko’dan sedye ile çıkması ve kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetmesi üzerine dikkatler askerlikteki kötümuamelelere çevrildi. Biz de çözüm yollarını uzmanlarla tartıştık.
























Vatan borcu olan askerlik, şüphesiz kutsal bir görev. ‘Peygamber Ocağı’ olarak görülen bu kuruma anne-babalar oğullarını davul-zurna çalarak, ellerine kına yakarak uğurlar... Fakat bazen kol kırılır, yen içinde kalır. Vatani görevini yaparken üstlerinden kabahatli ya da kabahatsiz yere dayak yiyen veya kötü muamele gören gençler, yaşadıkları acı olayları içlerine atar. Yaşadıklarını birine anlatmak onur kırıcı olacağı için, ancak şahit olduklarını yayarlar kulaktan kulağa. Tıpkı aile içi şiddette olduğu gibi... AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’in “Halk, er olarak askere gidip de ‘dayak yemedim’ diyene inanmıyor.” sözü, bu çerçevede her gencin boynuna künye olarak takılsa yeridir.

Son yıllarda hak ve özgürlüklerine sahip çıkan bir toplum olma yolunda katettiğimiz mesafe, ‘cihet-i askeriye’de’ de kendini gösteriyor. Kötü muameleyi askerliğin ‘mütemmim cüzü’ gibi görme algısını ortadan kaldıran ve yaşananların manşetlere çekilmesini getiren süreçte elbette demokratik ve hukuki düzenlemelerin payı büyük. Türk Ceza Kanunu’nun 318. maddesi olan (Halkı, askerlik hizmetinden soğutacak etkinlikte teşvik veya telkinde bulunanlara veya propaganda yapanlara 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası verilir. Fiil, basın ve yayın yolu ile işlenirse ceza, yarısı oranında artırılır.) meşhur ‘askerlikten soğutma’ maddesi, artık askerlikte yaşananların insanları askerlikten soğuttuğu gerçeğini yüzlere çarpıyor. TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’nun ‘askerlikte kötü muamele’ iddialarını incelemek üzere alt komisyon kurması ve böylece Meclis’in, eğitim taburları ve disiplin koğuşlarını inceleyebilecek bir yapıya kavuşması olumlu gelişmeler.

Bir grup genç tarafından kurulan ve 6 ayda 259 başvuru alan www.askerhaklari.com sitesi, konunun kamuoyu gündemine taşınması açısından önemli bir işlev gördü. Zorunlu askerlikteki hak ihlallerine dair genel bir tablo sunmanın yanında, her ihlal için ivedilikle çözüme ulaştırmaya yarayan denetim mekanizması kuran siteye yazılanlar, gazete manşetlerini kapladı. Siteye gönderilen ihbar dilekçelerinde neler yoktu ki? Şırnak 2. Komando Tugayı’nda askerlik yapan Şanlıurfalı Er Murat Kılıç’ın, nöbet tuttuğu çadırdaki kedinin kaybolduğu gerekçesiyle bölük komutanı Binbaşı İhsan Gökoğlan tarafından demir sopayla dövülüp ağır hakarete maruz kalması, Cevizli 8. Zırhlı Tugay Komutanlığı’nda bir üsteğmenin sabah içtiması sırasında bir eri şınavda bacağından destek aldı diye arkadaşlarının önünde çırılçıplak soyunmaya zorlaması gibi yazmaya zorlandığımız onlarca olay... Özellikle Kıbrıs’ta askerliğini yaptığı sırada içtimaya 5 dakika geç geldiği için ‘disko’ya gönderilen ve orada gördüğü işkenceden dolayı 2,5 aydır komada olan Uğur Kantar’ın 12 Ekim gecesi hayatını kaybetmesi, AİHM’nin ‘Yargı kararı olmadan özgürlükler kısıtlanamaz’ gerekçesiyle ‘disko’ya atılan Ersin Pulatlı için Türkiye’yi 9 bin 500 avro tazminat ödemeye mahkûm etmesi, gözleri bir anda TSK içindeki yanlış uygulamalara çevirdi.

Bu kötü muameleler, askerliğin temeli sayılan disiplinin bir gereği olarak mı görülmeliydi, yoksa İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 5. maddesi olan “Hiç kimseye işkence yapılamaz, zalimce, insanlık dışı veya onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz ve ceza verilemez.” hükmünce taammüden cinayete uzanan bir suç mu sayılmalıydı? Elbette bu, disiplin cezası ile açıklanamayacak kadar vahamet arz ediyor. Ancak suç ortaklarına da biz sivilleri eklemek gerektiğini söylemeliyiz. Sorunu görmezden geldiğimiz, tartışmadığımız ya da TSK’nın ‘münferit’ deyip geçiştirmesi gibi ‘eğitim zayiatı’ olarak gördüğümüz için elbette hepimizin sorumluluğu var.

Peki, sivil kanatta ve hükümet nezdinde artık görünür hâle gelen soruna Genelkurmay Başkanlığı’nın yaklaşımı nasıl? Genelkurmay’ın 17 Ekim 2011’de yaptığı basın açıklaması şöyle: “Ancak maksatlı kişi ve çevreler tarafından münferit olayların genelleştirilerek TSK mensuplarının büyük bir bölümüne teşmil edilme gayretleri ve buna benzer olayların devamlı gündemde tutularak vatandaşlarımızı TSK’dan ve yükümlüleri vatan hizmetinden soğutma ve TSK’yı tartışmalar içine çekme çabalarının, ülkesini gerçekten seven değerli ve sağduyulu halkımızın vicdanlarında akamete uğratılacağına ve halkımızın, içinden çıktığı millî ordusuna daima destek vereceğine gönülden inanılmaktadır.” Yani bir anlamda eski reflekslerle duruma izah getiriliyor.

 Vatan borcunun bedeli...

Askerde iken hakaret, küfür ve dayağa maruz kalanları bir kenara bırakırsanız, en ağır cezalandırma yönteminin ‘disiplin koğuşu’ (disko) denilen odalara kapatılmak olduğu ifade ediliyor. Zaten siteye ulaşan 259 başvurudan 58’inin diskolarda karşılaştığı kötü muamele ve şiddetten şikâyet etmesi uygulamanın sıkça başvurulan bir yöntem olduğunu ortaya koyuyor. Emekli Askerî Hâkim ve Avukat Müzmer Yüce, TSK’da erlere verilen cezaları disiplin-suç ve ceza kavramlarına değinerek açıklıyor. Askerî disiplinin temel şart olduğunu ve bunun da mutlak bir itaat ve hukuka riayetten geçtiğini belirten Yüce, disiplin ve cezanın birbirine çok yakın olduğunu, disiplin suçlarına mahsus cezaların ise oda hapsi ve göz hapsinden ibaret olduğunu söylüyor: “Disiplin suçlarına, disiplin mahkemesinde bakılabileceği gibi, amirler dilerse suçluyu mahkemeye göndermeyip kendi yetkileri içerisinde oda veya göz hapsi cezalarından biri ile cezalandırabilir. Disko cezası 3 günden 2 aya kadardır. Disiplin ceza ve tutuk evlerinin bağlı bulunduğu komutanlıklar ve kurum amirleri bu yönergenin uygulanmasından sorumludur.” diyen Yüce, askerlerin işkenceye maruz bırakılmasının mantığı olmadığı gibi kanuni dayanağı da bulunmadığını ve bu tür olayların cezaevinde otorite boşluğundan yararlanan görevlilerin, denetimden uzak keyfî uygulamalarından ileri geldiği kanaatini ifade ediyor. Dolayısıyla hukuka aykırılıklardan kurumu sorumlu tutmanın haksızlık olacağını vurguluyor.

Geçen dönemde TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanlığı görevini de yürüten anayasa hukuku profesörü ve AK Parti Milletvekili Zafer Üskül ise askerlik hizmetinin katı bir disiplin gerektirdiğini kabul etmekle beraber hangi eylemlerin disiplin kurallarına aykırı olduğunu ve hangi disiplinsiz eyleme hangi cezanın verileceğinin düzenlenmesi gerektiğini kaydediyor: “Disiplin cezası da bir cezadır ve savunma hakkı kullanılmadan verilmesi insan haklarıyla bağdaşmaz. Ayrıca, disiplin cezasına çarptırılan askerin itiraz hakkının bulunması gerekir. Oda hapsi, disiplin cezası gibi konuların yeniden düzenlenmesi gerekir. Askerî yargı kaldırılmalıdır. Disiplin işleri askerî yargıda değil askerî disiplin mahkemelerinde görülür. Disiplin mahkemeleri korunabilir, ancak baştan aşağı yeniden düzenlenmek şartıyla.”

1980 döneminde Diyarbakır Ceza-evi’nde askerî savcı olarak görev yapan emekli Askerî Hâkim Ümit Kardaş vakalara yabancı değil. O dönemde askerlere işkence yapıldığını ifade eden Kardaş, şunları söylüyor: “90 günlük gözaltı süreleri sonunda önüme gelen insanların durumundan, bedenlerindeki izlerden ve anlatımlarından anlıyordum. Gözaltı sırasında meydana gelen iki ölüm olayına el koyup soruşturmasını yaptığım için otopsi sırasında bazı tespitlerim oldu. Faillerini bulmam zor oldu. Dirençlerle karşılaştım. Sonunda failler hakkında dava açtım.” Kardaş, Askerî Ceza Kanunu’nun 1930 tarihli olduğunu ve artık zamanımızda bir kişinin özgürlüğünün asker dahi olsa tek kişinin vereceği kararla ortadan kaldırılamayacağını kaydediyor. Diskoların denetlenmesi zor bir infaz yeri olduğuna dikkat çeken emekli savcı, mevcut askerî yetkilerin çok eski dönem ve zihniyetin ürünü olduğunu aktarıyor. Disiplinin insanları ezerek değil, o insanların hak ve hukukları gözetilerek sağlanacağını dillendiren Kardaş, “Şüphesiz bunları yapanlar sistematik bir yapının içinde bu fiilleri işliyor. Buna bir nevi kötülüğün sıradanlaşması da diyebiliriz.” şeklinde konuşuyor.

 Şeffaf ordu, güçlü asker

Bir dönem anılarda anlatılan ancak artık resmî başvuru ve şikâyetlere konu olan askere kötü muamele olaylarının kamuoyunca bilinir hâle gelmesinin sebebi ne peki? Avukat Müzmer Yüce, kötü muameleye maruz kalan askerin ilgili komutanlığa veya askerî savcılığa müracaatı hâlinde gereğinin yapıldığını belirterek, bugün kamuoyunda konuşuluyor olmasını demokratikleşme adına atılan adımlara bağlıyor. Zafer Üskül ise yetkililerin daha önce saklanması imkânsız olan işkence ya da ölüm olaylarını soruşturduğunu kaydederek şu görüşü dile getiriyor: “TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun, TSK içinde yaşanan olumsuzluklara dikkat çekmesi, inceleme yapılmasını istemesi, meseleyi kamuoyuna yansıtması askerleri cesaretlendirmiş gibi görünmektedir. Ayrıca, medyanın eskiye göre daha duyarlı olması ve bazı sivil toplum kuruluşu ya da kişilerin benzer konuları gündeme getirip ilgilenmesi, askerlikte yaşanan insan hakları ihlallerinin açığa çıkartılmasında etkili olmuştur.”

Ümit Kardaş, daha keskin fikirler öne sürmekten kaçınmıyor: “Eskiden kapalı bir Türkiye, sindirilmiş ve korkutulmuş insanlar vardı. Yani militarizmin ağırlığı vardı. Şimdi Türkiye o eski kapalı Türkiye değil. İnsanlar ve gençler iletişim teknolojisini kullanıyor. Gelişmiş ülkelerdeki demokrasi, insan hakları ve özgürlükler konusundaki kriterlerden haberdar. Kurum şeffaf değil, denetlenemiyor, hesap vermiyor. Ama orada görev yapanlar da artık kurumu deşifre ediyor. Ordu kendi zihniyetini, yapısını ve uygulamalarını değiştirmek zorunda. Bu tip olayların ortaya çıkmasıyla kurumun ne kadar reforma ihtiyaç duyduğu anlaşılıyor. Kuşkusuz dönüşümün kaldıracı siyasiler. Kişiler ve toplum ancak bunu yapabilir.”

Artık kamuoyundan bir şey saklamak mümkün olmadığına göre nasıl bir yol izlenmesi ve askeriyede ne gibi bir reform yapılması gerekiyor? 1981’de üniversitede tez konusunu askerî mahkemeler ve kuruluşu üzerine yaparak bu mahkemelerin kaldırılması gerektiği fikrini savunan Ümit Kardaş, Askerî Ceza Kanunu’nun 188. maddesi uyarınca askerin bir derece üst komutana şikâyet hakkı olduğuna ancak şikâyetin infazı durdurmadığına dikkat çekiyor. Askerliğin bir şekilde uzaması ihtimalinin askeri şikâyetten caydırdığını belirten Kardaş, çözüm önerilerini şöyle sıralıyor: “Ordu içindeki insan hakları ihlallerinin takibi için askerî ombudsmanlık önemli. Yeni anayasa yapılırken askerî mahkemeler ve disiplin mahkemelerine yer verilmemeli. Çift başlılığa sebep olan Askerî Yargıtay ve idari yargıyı bölen ve örneği bulunmayan Askerî Yüksek İdare Mahkemesi, anayasada yer almamalıdır. Millî Güvenlik Kurumu yine anayasada yer almamalıdır. Askerî suçlar, iş bölümü esaslarına göre adli yargıda görülmelidir. TSK’yı ilgilendiren bütün kanunlar elden geçirilerek görev yapan personelin hukukunu gözetecek şekilde demokratikleştirilmelidir. Askerî okullardaki eğitim müfredatı demokratikleştirilmeli, demokrasiye ve hukuka saygılı, kendi görevinin bilincinde subaylar yetiştirmeye özen gösterilmelidir. Genelkurmay MSB’ye bağlanmalı, 1324 ve 1325 sayılı kanunlar değiştirilerek Genelkurmay’ın özerkliğine son verilmelidir.”

Bu konudaki yasal düzenlemelerle ilgili benzer görüşleri dile getiren Zafer Üskül, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’na büyük görevler düştüğünü, askerlik hizmeti sırasındaki hak ihlalleri ile ilgili şikâyetler geldiğinde ya da bilgi sahibi olunduğunda konuyla ilgilenilmesi gerektiğini vurguluyor. 

Askerlikte maruz kalınan kötü muameleye ilişkin söylenecek ve yapılacak daha çok şey var elbette. İnsanlar artık davul zurnalar eşliğinde askere gönderdikleri yavrularını onurları kırılmış, psikolojileri bozulmuş olarak karşılamak istemiyor. Herkesin ortak bir isteği var: Vatan da sağ olsun, asker de!

 “7 ayda 300’ün üzerinde başvuru aldık”

Askerde maruz kalınan kötü muamelelerin kamuoyuna duyurulması ve gerekli şikâyetlerin Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’na yapılması konusunda inisiyatif alan www.askerhaklari.com sitesinin kurucuları Tolga İslam ve Zeynep Özdemir ile konuştuk.

-Böyle bir siteyi kurma gerekçeniz neydi?

Tolga: Zorunlu askerlik yapmakta olan bireylerin haklarını aramalarına yardımcı olacak bir kanalın olmaması. Siteyi sivil denetime açık olmayan bir kurum üzerinde insan hakları eksenli bir tür denetim mekanizması kurulmasına katkı sağlamak için kurduk.

Zeynep: Bu ülkede iktidar partisinin son derece yetkili bir ismi daha birkaç hafta önce şu cümleyi kullandı: “Halk, er olarak askere gidip de dayak yemedim diyene inanmıyor.” Hüseyin Çelik’in bu açıklaması aslında siteyi kurma gerekçelerimizi çok iyi özetliyor.

-Bu gerekçelerinizin haklılığını ortaya çıkardı mı gelen başvurular?

Tolga: Hiç tereddüt etmeden evet diye cevap verebiliriz. www.askerhaklari.com sitesini kurmamızla beraber çok sayıda başvuru aldık ki biz bu sayının aysbergin görünen yüzü olduğunu düşünüyoruz. Askerî hiyerarşi içerisinde şikâyetçi olmak mümkün idiyse, insanlar neden bize başvuruyor? Ben Genelkurmay Başkanı’nın yerinde olsam bu soruya cevap arardım. Nasıl olur da bir kurum çıkıp bunlar ‘münferit’ vakalardır diye resmî bir açıklama yapabilir ve nasıl olur da sivilleri hedef gösterip tehdit eder. Ayrıca siteyi kurma aşamasında ve kurduktan sonra insan hakları üzerine çalışan birçok dernek temsilcisi ve aktivist ile görüştük. Hepsinin söylediği ortak şey şu oldu: Türkiye’de en fazla insan hakkı ihlalinin yaşandığı yer askerlik ortamı. Ama istatistiklere baktığınızda karşınıza böyle bir tablo çıkmıyordu. Askerî kurumlar hakkında şikâyetçi olmaya yönelik kültürel engelleri bir yana bırakırsak, şikâyetlerin sonuçsuz kalacağı ve dahası şikâyet eden kişinin tehdit altında kaldığı durumların yaşanacağına dair genel algının varlığı bu azlığın sebebi.

-Sitenize ne tür başvurular geliyor? 

Zeynep: Başvurular ağırlıklı olarak askerliği devam edenlerden ve yeni bitirmiş olanlardan geliyor. Ama aynı zamanda uzun yıllar önce askerliğini yaparken hak ihlaline uğramış kişiler de başvuruyor. Başvurularda ağırlıklı olarak dayak yeme ve hakarete uğrama iddiaları ile karşılaştık. Tabii bunlar içinde en ağırı disiplin koğuşuna gönderilme ve burada karşılaşılan kötü muameleler… Bununla birlikte askerî liselerde okuyanlardan ve muvazzaf personelden de 20’nin üzerinde başvuru aldık.

-Başvurular için nasıl bir metod izliyorsunuz?

Tolga: Gelir gelmez cevap vermek gibi bir hedefimiz var. Devlet dairelerinde olduğu gibi hafta içi belli saatler arasında hizmet vermiyoruz. Gecenin bir vakti de olsa, hafta sonu da olsa hemen cevap vermeye çalışıyoruz. Bazen bir saat içerisinde başvuru alınmış, eksikler tamamlanmış, dilekçe hazırlanmış ve Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’na gönderilmiş olabiliyor.

-TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’nun şikâyetlerle ilgili bir alt komisyon kurma girişimine sizin katkınız ne oldu?

Tolga: Komisyon Başkanı Ayhan Sefer Üstün ile 20 Eylül’de içeriğinin bir bölümü basına da yansıyan bir görüşme yaptık. Son altı ay içerisinde zorunlu askerlere yönelik muamelelerde olumsuz yönde değişen bir anlayış olduğunu sanmıyoruz. Bu dönemde değişen tek şey askerlerin şikâyetlerini iletebilecekleri bir kanal olduğunu fark etmiş olması. Türkiye’de hiç alışık olmadığımız şeyler bunlar. Ayhan Bey’in, göreve başlamasının üzerinden çok kısa süre geçmişken, askerde kötü muameleleri inceleyecek alt komisyon kurulacağını ilan etmiş olmasını önemsiyoruz. Umarız verdiği sözün arkasında durur ve yüz binlerce gencin kötü muamele ve işkenceye maruz kalmasının önüne geçecek adımı kısa sürede atarlar.

Zeynep: Sitenin kurulması, askerler arasında varlığı dahi bilinmeyen bir hak arama kanalını görünür kıldı. Daha da önemlisi bu kanala başvuru sürecini son derece kolaylaştırdı. Şu ana kadar askerlikte kötü muamele ile ilgili 20’nin üzerinde dilekçe gönderdik. Önümüzdeki günlerde 10 dilekçe daha göndereceğiz. Sitemizi ziyaret edip, haklarının farkına varan ve doğrudan komisyona başvuranlar var.

-Sizce askerlikte karşılaşılan bu sorunların çözümü için ne gibi adımların atılması gerekiyor?

Tolga: Profesyonel askerlerin insan haklarının gözetilmesi konusu son derece önemli. Kendilerine insan gibi davranılmayan kişilerden, başkalarının insan haklarına saygılı olmalarını beklemek çok gerçekçi değil. Askerî birliklerin sivil denetime açılması gerekiyor. Önümüzdeki günlerde vicdani red ile ilgili bir yasal düzenleme yapılacak gibi duruyor. Bu düzenleme yapılırsa, zorunlu kamu hizmeti seçeneğini tercih edecekler askerî birliklerde, askerî hiyerarşiye bağlı olmayan sivil denetçiler olarak çalışabilirler. Kötü muameleye ya da herhangi bir hak ihlaline uğrayan askerler doğrudan bu denetçilere başvurabilir.

-Türk Silahlı Kuvvetleri’nden yetkililerle temasınız oldu mu?

Tolga: Biz şu ana kadar İnsan Hakları Derneği, Mazlum-Der, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Helsinki Yurttaşlar Derneği gibi sivil toplum örgütleri ile görüşmeler yaptık. Kendilerinden bir talep gelmesi durumunda, TSK yetkilileri ile görüşebilir, beraber çalışabiliriz.     

-Bundan böyle ‘Vatan sağ olsun’ demek yeterli olmayacak sanırım?

Zeynep: Vatan insanların zihninde vardır, kimse vatanının yok olmasını istemez ama ‘vatan sağ olsun’ demenin yolu şiddetten geçmemeli. Ayrıca vatan sadece zorunlu askerlik sırasında sağ olacak bir şey olmamalı, bu toplumsal hayattaki duruşunuzla, sorumluluk bilincinizle ilgili.

-Askerlikte kötü muameleye uğrayanlar nasıl bir yol haritası izlemeli?

Tolga: Biz öncelikli olarak askerlik yapmakta olan bireylere insan olduklarını ve temel birtakım haklara sahip olduklarını unutmamalarını hatırlatıyoruz. Askerlikleri sırasında kötü muameleye uğrayanlar ya da tanık olanlar hiç tereddüt etmeden bizimle bağlantıya geçsin. Yapacakları her başvuru istatistiklere giriyor ve bu konuda bir adım atılması için yetkililerin üzerindeki baskıyı artırıyor. Tek bir dilekçe, tahminlerin çok çok üzerinde bir iyileşme sağlayabilir. Asıl sorumluları şimdiye kadar hiçbir şey yapmayan, askerlikleri sonrasında ‘ben kurtuldum bana ne’ diyen siviller. Topluma karşı kendisini biraz sorumlu hissedenlerden bize yardımcı olmalarını ve tanık oldukları hadiseleri aktarmalarını istiyoruz.

Zeynep: Bizim üzerimizden ya da doğrudan Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’na başvurmak kadar etkili olan bir diğer yol da tazminat davası açmak. Bu konuda basına da yansıyan emsal kararlar var. Örneğin sivildeki mesleği hâkimlik olan kısa dönem askerlik yapan bir kişiye, ‘Hâkim çay getir’ diye hitap edilerek mesleki onuru ile oynandığı gerekçesiyle bir binbaşı 5000 TL tazminat ödemek zorunda kaldı. Gene askerliği sırasında kendisine ‘Salak mısın?’ diye hitap edilen kişi tazminat kazandı.

Tolga: Bildiğiniz gibi Uğur Kantar adlı 20 yaşındaki bir genç Kıbrıs’ta askerliğini yaparken disiplin koğuşunda gördüğü işkence neticesinde hayatını yitirdi. İlk duruşması 18 Kasım Cuma günü görülen Uğur Kantar davasının takibi ve olayın tüm sorumlularının açığa çıkarılmasının sağlanması önemli. Uğur diskolarda kötü muamele ve işkence gören ilk genç değil belki ama biraz çaba gösterirsek, Uğur’un başına gelenleri hafızalara kazıyabilirsek, son olabilir.

“Vatan-millet sevgisini askerde bıraktım”

Askerlikte disko cezası alan Ferhat Uçak, yaşadıklarını Aksiyon’a anlattı: “2007’de acemiliğim bittikten sonra Çanakkale Ezine’deki tabura gönderildim. İlk hafta çaylaklıktan olsa gerek dolabımda cep telefonuyla yakalandım. Cep telefonu bulundurmak diskoluk suç olmadığı için ‘kılık kıyafetin düzensiz’ bahanesiyle bir haftalığına diskoya gönderildim. Şubatın ortasıydı. Diskonun başçavuşu, “İyi de bu kısa dönem, daha önce hiç kısa dönem gelmemişti buraya.” deyip başgardiyanı çağırdı ve “Bak bu arkadaş kısa dönemmiş, bununla özel olarak ilgilenin.” dedi. Disko’ya götürüp soydular ve aşağılayıp biraz tartaklandıktan sonra diskonun kurallarını anlattılar. Kısa dönem olduğumu bildikleri için buradaki gardiyanlar fiziksel müdahalede bulunmaktan kaçındı ama gözümün önünde birçok defa uzun dönem askerlik yapan arkadaşları dövdüklerine şahit oldum. Her gün elime paspas verip tüm diskoyu tek başıma temizlettiriyorlardı. Eğitimimiz ise sabahtan akşama kadar küçücük bir avluda sabah sporu diye yerlerde sürünmek ve sonrasında boğazımız ve ayak tabanlarımız patlayıp morarıncaya kadar uygun adım marşlar söylemekti. Gece her saat başı uyandırılıp bir masanın başında hazır ol vaziyetinde surat yere bakacak şekilde bir saat masa nöbeti tutturuyorlardı. Diskodan çıktığımda paspas yapmaktan belimi doğrultamaz hâle gelmiştim. Birliğime teslim olduğumda “Hadi nöbetin var” deyip iki saatlik nöbete gönderildiğimde elimdeki G3’ü zor taşıyordum. Normalde diskodan gelen askere 24 saat nöbet yazılmazmış ama bana 6 saat arayla ikişer saatlik nöbeti layık görmüşlerdi. Vatan millet sevgisi gibi şeyleri orada bıraktım. Bir grup askerin kaderi yine başka bir grup askere teslim ediliyor.”

“Sivil mahkemede yargılanması lazım”

Aydın Kantar (Kıbrıs’ta askerlik yaparken diskoda sandalyeye kelepçelenen, temmuz sıcağında güneşin altında günlerce bekletilen, su verilmeyen ve dövülen, 12 Ekim’de de ölen Uğur Kantar’ın babası):

“Üzerine titreyerek oğlunu iki celladın önüne koyuyorsun ve onlar cenazesini önüne getiriyorlar. Böyle ağır bir şey görmedim. Allah düşmanın başına bile vermesin. Çocuğum namazında niyazında, uysaldı. Tezkeresine beş gün kala bu hâle geldi. Dünyalar başıma yıkıldı duyunca. Dünyayı verseler bakmam artık yani, hayallerimiz yıkıldı. Gelip işe girecekti, evlendirecektik, torun sahibi olacaktık, her şey yarım kaldı. Su ile vurdukları için iz yapmıyormuş. Askere gitmeden önce izine geldiğinde ‘Ben Kıbrıs’a gitmeyeceğim’ demişti. Yalvar yakar gönderdik. Keşke gitmeseymiş. İznini kullanmadı ki gelip İstanbul’da rahatça oruç tutsun. Mahkemesi başlıyor. Önce Allah’ın adaletine güveniyorum. Bu bir insanlık suçu, askerlik suçu değil. Sivil mahkemelerde yargılanmalarını istiyorum. Askerî mahkeme yanlı olacak, adaletli olmayacak. Üç kızım var, ama bir erkek çocuğum daha olsaydı, asla askere göndermezdim. Benim çocuğuma ana avrat nasıl küfredersin, nasıl hakaret edersin? O zaman askerliğin anlamı ne? Bu işi sonuna kadar takip edeceğim, son kuruşuma kadar ne kadar param varsa harcayacağım.”

Ayhan Sefer Üstün*:  Askerin hayatını zorlaştıranların hayatı kararacak

“Türkiye’de 2005 yılında ciddi yasal değişiklikler yapıldı. Sivil kurumlar, mahkemeler, cezaevi ve karakollarda da bu yasak ciddi olarak uygulandı. Ancak TSK kapalı devre olduğu için bu yasalar pek uygulanamadı. Davul zurna ile askere giden gençlerimiz yine davul zurna ile dönsün istiyoruz. Millî Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığımızda da artık bir anlayış değişikliğinin olduğunu görmek sevindirici. Uğur Kantar olayında çok hassas davrandılar, her türlü soruşturma onayını verdiler ve sorumlular ortaya çıkarıldı. Sadece Uğur Kantar’a işkence edilmediğini, aynı kişilerin 19 farklı askere de işkence ettiklerini tespit ettik. Kıbrıs’ta başlayan davada bu olaylar  da yargılanacak. 2012 yılında Genelkurmay Başkanlığı askerlere insan hakları dersi vermeye başlayacak. Askerin hayatını zorlaştıran üstün hayatı kararacak, çok ağır cezalar verilecek. Üç ay içinde yüzlerce şikâyet geldi kötü muamele ile ilgili. Bunları bir an önce çözüme kavuşturmalıyız. Devlet artık bu sorunla yüzleşmelidir. Çalışmalarımız sonucunda uygulama hatalarına da değineceğiz ve hataların düzeltilmesi için de yasa teklifleri sunacağız.”