22 Aralık 2011 Perşembe

Emre Uslu'dan Çok Konuşulacak Analiz

Herkes 2014'e ve o tarihteki Cumhurbaşkanı'na kilitlendi. Emre Uslu'nun içinde Erdoğan -Cumhurbaşkanlığı ve Anayasa geçen analizi çok konuşulacak türden...
 
"Eğer Erdoğan’da yeni anayasayı yapmayıp ”dün dündür bu gün bu gündür” kulübüne üye olursa o zaman cumhurbaşkanlığı seçiminde yeri garantidir diyemeyiz."
Türkiye’deki demokratik açılım süreciyle ilgili neler düşünüyorsunuz?

Türkiye’de demokratikleşme süreci maalesef durağan bir seyir izliyor. Oysa daha yeni çıktığımız seçimlerin temel argümanı daha fazla demokratikleşmeydi. Şunu kabul ediyorum. Demokratikleşme için gerçekten yeni bir anayasa yapmaya ihtiyaç var. Örneğin Kürt sorunu konusunda AKP neredeyse tıkanmış durumda. Diyelim Kürtçe eğitim konusunda bir adım atacaksınız. Öyle anayasa maddeleri ve yasalar var ki bu adımı anayasayı değiştirmeden yasal değişiklikle yapmanız neredeyse imkânsız. Sadece bir örnek vereyim. Diyelim Halk Eğitim Merkezlerinde Kürtçe kurs açtırmak istiyorsunuz. Bunun için bir yasa var. Bu yasada buralarda eğitimin sadece Türkçe yapılabileceği ve yabancı dil eğitimi için ayrı bir uygulamanın olacağı belirtiliyor. Üstelik bu yasakçılık bir yerinden anayasaya bağlanmış. Yani siz Halk Eğitim Merkezlerinde Kürtçe kurs açmak isteseniz bile bunu ancak Yabancı Dil statüsünde açabiliyorsunuz. Yani kulağınızı kafanızın arkasından dolaşarak göstermek zorundasınız. Bu yasal bir zorunluluk olarak karşımızda duruyor. Ve maalesef bir anayasa değişikliği olmadan bunun değişmesi mümkün değil.
Bunu söylemişken o halde anayasa değişikliği nasıl gidiyor diye baktığımızda oradan da berrak bir resim göremiyoruz. Bazı anayasa uzmanları, örneğin Osman Can gibi uzmanlar, sürecin iyi gittiğini belirtirken, ekseriyet çoğunluk anayasa uzmanları da mevcut sistem ve yapı ile anayasa yapmanın mümkün olmadığını ifade ediyor. Ben de bu gruptayım. Benim gerekçem teknik değil, Ankara’da nasıl ayak oyunlarının yapıldığını bildiğim için, ben yeni bir anayasaya inancım giderek azalıyor.

Sizce, anayasa yapma konusundaki hükümetin heyecanı öldü mü?
Anayasa yapıyoruz iddiasında olan iktidar veya meclisin bu süreçte toplumun heyecanını da canlı tutması gerekiyor. Yeni bir anayasa toplumun heyecanını ve onun meydana getirdiği rüzgârı arkasına almadan yapılmaz. Ankara böylesi rüzgârın olmadığı yerde bu süreci boğar. Sanırım AKP’de bu sürecin bir an önce ölüp gündemden düşmesini istiyor gibi bir hava var. En azından ben tatmin edici bir hareketlilik görmüyorum. Ayrıca Askerler topuk selâmı çaktı tüm askerî vesayet sorunu bitti gibi de bir hava estiriliyor. Oysa Fenerbahçe Ordu evinden her gün bini kurulup bini yıkılan sivillere karşı planlar ve projelerin binde biri bile gerçekleşme ihtimali olsa, ki son dönemlerde biz yeniden TSK’da eski tutumların ipuçlarını görmeye başladık, askerî vesayet aynen geri gelir.

BİR TOPUK SELÂMIYLA DEMOKRATİKLEŞME OLMAZ
Bunu neye dayandırıyorsunuz?
Düşünebiliyor musunuz, bir birliğin komutanı Korgenaral, o birliği ziyaret eden Savunma Bakanını karşılamıyor ve Savunma Bakanı, “Komutanın karşılama zorunluluğu yok” diye açıklama yapıyor. Hakikaten de Savunma Bakanı doğru söylüyor. Komutan’ın karşılama zorunluluğu yok. İşte tam da buna biz “askerî vesayet” diyoruz.
Bir ülkenin Savunma Bakanına eski heron görüntüleri bile gösterilmiyorsa, o ülkede sivillerin kontrolü elinde bulundurduğundan söz edebilir miyiz? Dolayısıyla demokratikleşme de çok ciddî sıkıntılar vardır. Bir fotoğraf karesi veya bir topuk selâmıyla demokratikleşme olmaz. Bunun kurumsallaşması gerekiyor, ama kurumsallaşmaya yönelik bir adımı bırakın bir niyet bile göremiyoruz..

Umarım, AKP ve Erdoğan bu ataleti görür ve yeni bir silkinmeyle yeni bir demokratikleşme paketi hazırlarlar. Zira bu pakete Türkiye’nin çok, ama çok ihtiyacı var. Yeniden ülkenin bir heyecan dalgasına ihtiyacı var. Meclis de şike yasasıyla yıpranan imajını, ancak yeni bir demokratikleşme paketiyle silebilir. Umutlu olmak istiyorum, ama umutlu olabilmem için bir emare de göremiyorum doğrusu…


AKP, HERŞEYİN KONTROLLERİNDE OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYOR

Fakat askerî vesayetin gerilediğinin söylendiği bir dönemde neden bir durağanlaşma yaşanıyor?
Askerî vesayetin gerilemesi, PKK’nin geriletilmesi, tam da özelde Kürt sorunu, genelde de demokratik açılım için iyi bir zemin hazırlıyor, ama sanırım AKP ustalık döneminde her şeyin kontrolleri altında olduğunu bir konfontasyona gerek duymadıklarını düşünüyor. Bu nedenle de kendi ajandasını kendi belirlediği takvimle uygulamaya koymayı düşünüyor. Ajanda da ne var bilmiyoruz. Çevremiz ateş çemberi, Esad rejimi demokratik adımları atmadığı ve geciktirdiği için buraya geldi. Bunu en iyi de Başbakan biliyor, ama bizde atılması gereken demokratik adımlar da gecikiyor. Doğrusu nedenini ben de anlamıyorum ve mantıklı bir cevap da bulamıyorum…

CANDAŞ MEDYA, BAŞBAKAN’A “ONLARI KOV BİZİ AL” MESAJI VERİYOR
Şike konusunda yaşanan tartışmaları bu tablonun neresinde görüyorsunuz?
Şike konusundaki tartışmalar bir turnusol kâğıdı etkisi gösterdi. Birincisi AKP’ye yanaşmış CANDAŞ medya ile YANDAŞ medya arasındaki farkı gösterdi. Dikkat edin şike sorunu konusunda candaş medya AKP’ye yan çıktı ve AKP’nin şike yasasını geçirmesi için destek verdi. Bu nedenle bu medya grubuna artık YANCI medya da demek yanlış olmaz. Bu kesim medyanın AKP’ye yalakalanması doğrusu bazı AKP’lilerin çok hoşuna gidiyor gibi… AKP’lilerin ayaklarını yerden kesiyor, biz “olduk”, “başardık” duygusu yaratıyor olabilir. Oysa bu kesim medya yalakalığı da AKP’nin ayağını yerden kesip uygun zamanda kündeye düşürmek için geliştirilen bir stratejiden başka bir şey olarak görmüyorum.
Dikkat ederseniz şike konusundaki eleştiriler YANDAŞ medya denilen kesimden geldi. Hatta bu kesimden gelen eleştirileri de yalaka ve yancı medya büyüterek AKP ile bu kesim arasında bir çatlak yaratmaya çalıştı. AKP’ye şu mesajı veriyorlar. Bileğimizi büktünüz ve % 50 aldıktan sonra biz de sizin tarafınıza geçtik. Bakın size karşı muhalif olan kesimleri ekranlardan çektik. Yazarların işine son verdik. Yandaşlıksa en iyisini biz yaparız. Yalakalığın da en iyisini biz yaparız. Dolayısıyla bizi kabul edin. Bakın zaten sizi değişik gerekçelerle desteklemiş YANDAŞ medya da sizi eleştirmeye başladı. ”Onları kovun bizi alın” yanınıza mesajları veriyor CANDAŞ medya. Oysa YANDAŞ medya grubundaki kesimlerin eleştirisi tam da bu YANCI medyanın şeytani taktikleri ile AKP’nin ayağının yerden kesilmesine yönelik bir eleştiri ve aman dikkatli olun uyarısı. Adınızı kirletmeyin, fazla açılmayın derin sularda boğulmayın. Kıyıdan kıyıdan ve emin adımlarla sistemi dönüştürerek demokratikleştirerek ve en önemlisi kurumsallaştırarak gidelim uyarısı. Doğrusu bazı AKP’lilerin bundan rahatsız olabileceğini de düşünüyorum. Bu yönüyle eğer Başbakan çevresine iyi bakar şike sürecinde kim ne demiş toplu fotoğrafa bakarsa gerçeği net biçimde görür diye düşünüyorum.
Şike iddianamesinde bu kadar delil varken ve halkın tepkisi ortadayken neden gerekli düzenlemeyi yapamadı? Bunun parasal bir durumla alâkası var mı?
Doğrusu ben bu yasanın parasal bir durumla ilgili olduğunu sanmıyorum. Ve mantıklı bir gerekçe de bulamıyorum. İlla da bir gerekçe yaz denecek olursa akla yakın en mantıklı gerekçe şu gibi görünüyor; Başbakan’ın elinde bir anket çalışmasının olduğu ve şike tutuklamalarından sonra AKP’nin 3 puan düştüğü belirtiliyor. Ne kadar doğru bir senaryo bilmiyorum, ama bu çalışmanın üzerinden yapılan iki değerlendirme var. Bunlardan birincisi şu: Taşrada futbol kulüpleri önemli bir olaydır ve siyasetçiler bu nedenle taşradaki kulüpleri negatif etkileyecek bir durumun içinde olmak istemiyor. Bu nedenle de mevcut şike yasası her an taşra kulüplerindeki bir takım mafyatik adamların üstüne gitmeye imkân verdiğinden hükümet kendi eliyle kontrolsüz bomba ektisi yapacak bir yasa çıkarmış. Yani seçimlere doğru siz bir savcının kritik bir ilde eski şike yasasına dayanarak futbol kulübü yöneticilerini içeriye alırsanız, iktidar partisine veya o ilde güçlü olan muhalefet partisine büyük oy kaybına neden olabilir, bu kaygıyı taşımış olabilir. Dolayısıyla bu siyaseten kontrolsüzlüğü ortadan kaldırmak için partiler el birliğiyle bu yasayı çıkardılar diye okumak daha doğru olur gibi görünüyor.
İkinci kısmında Fenerbahçe ile ilgili. Buradaki senaryo şu: Diğer futbol taraftarı gibi FB taraftarı da kinci. Şike yasasına kızan AKP tabanı sonuçta günü geldiğinde kızgınlığı geçince oyunu verebilir, ama futbol taraftarı bu durumu asla unutmaz. Hele bir de küme düşmesi söz konusu olursa, o anketteki kayıp görünen 3 ila 5 puan arasındaki kaybı geri almanız mümkün değil. Bu nedenle futbol taraftarını partiler görmezden gelemedi ve bu nedenle de mevcut delillere rağmen FB küme düşürülmeyecek denilebilir sanırım…


ERGENEKON KİTLELERİ HAREKETLENDİRMEK İSTİYOR

Bir de tabiî Ergenekon’la Aziz Yıldırım ya da şikeciler arasında bir bağlantı olduğu belirtiliyor. Bunun detaylarıyla ilgili bilginiz var mı?
Ben Ergenekon da kişilerden çok yapılarla ilgilenirim. Aziz Yıldırım ile Ergenekon arasında bir ilişki var mıdır bilmiyorum. Ama futboldaki mevcut yapı mafyalaşmaya el verdiğinden, futbol taraftarının kült kitlesi her an mobilize edilebilecek bir kitle olduğundan Ergenekon yapısı bu alanı boş bırakmayacaktır.
Doğrusu ben Trabzon’da seçimler öncesinde denenen ve AKP karşısında Trabzon taraftarının mobilize edilmeye çalışılmasının bu anlamda bir deneme girişimi olduğunu düşünüyorum. Bu anlamda son dönemlerde Ergenekon’da da bir toparlanma bir hazırlık çalışması yapıldığını düşünüyorum.
Bu hazırlık çalışması özellikle “kült” kitlelere hâkim kişi ve grupların mobilizasyonu ile bir iç kargaşa yapılması senaryosu gündemde olabilir. Bu bakımdan kült kitlesi olan Fenerbahçe gibi takımlarda bu kitleyi etkileyebilecek birilerine kanca atılmış olabilir.
Harekete geçirilebilecek başka kitleler de var mı?


Yine Cübbeli Ahmet Hoca benzer bir kitleye hitap ediyor. Siz ne yaparsanız yapın, kült kitlesi olan insanlar inandıkları adamlara inanırlar, çevreden gelen diğer uyarıcılara kapalıdırlar. Hatırlayın, Cübbeli’nin türban tartışmalarının olduğu dönemde Sinan Erdem Spor Salonunda organize ettiği toplantı ve Yeni Şafak’ın provokasyon manşetini.
Yine, KCK’nın Güneydoğu’da bir Kürt Baharı estirmek için yapmış olduğu girişim ve bu girişimin öndeki savunucularının PKK içindeki Ankara’da bir damarla bağlantılı olduğu düşünülen Ankaralılar grubunun yapması bu hamleye karşı KCK operasyonları birlikte düşünüldüğünde, büyük resimde yavaş çekimde karşılıklı el ense çekme hamleleri görüyorum.
Bir yanda Kült kitlelere şantajlar, şarjlar, baskılar yöntemleriyle hakim olan bir derin yapı, ki buna Ergenekon da diyebilirsiniz ve bu kült toplulukların harekete geçirilmesiyle oluşacak bir kargaşa senaryosu, ki cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki belirsizlikleri de bu senaryoya eklemek gerekiyor, bu senaryo ya karşı da operasyonlarla bu ihtimalin önüne geçmek isteyen bir karşı yapı görüyorum. Buna ilişkin elimde somut deliller yok, ama tecrübelerime, okumalarıma, hislerime, ve genel konjonktüre baktığımda sanki yavaş çekimdeki el ense çekmelerin gölgelerini görüyorum gibi oluyorum…
DARBECİLERE KONFOR SAĞLAYAN BİR SİSTEM…




Geçen gün Hasdal’daki tutuklu askerlerin şartlarıyla ilgili haberler gündeme geldi. Jakuzilerinin olduğu belirtildi. Hasdal’ın Millî Savunma Bakanlığına bağlı olduğu ve askerî cezaeviyle ilgili alınan kararların resmî gazetede yayınlanmadığı belirtildi.


Sizin konuya bakışınız nedir? Vesayet rejiminin ayrıcalıkları devam ediyor mu?
Allah diğer mahkûmlara da bu imkânlardan nasip etsin diyelim. Bu manzara bana vesayet rejimi ve buna karşı verilen mücadelenin fotoğrafını gösteriyor. Bir yandan darbecilere karşı mücadele veren siviller öbür yanda darbecilik iddiasıyla yargılananlara konfor sağlayan sistem. Bunun karşısında da aciz kalan siyaset. Bu net fotoğrafa rağmen biz YAŞ toplantısından sonra yine “o fotoğrafı” göreceğiz ve bu temel sorunları konuşmadan “foto demokrasi”yi konuşmaya başlayacağız… Ne denebilir ki, bu soruda sorduğunuz manzara tam bir güzel ve acıklı yurdum manzarası…


Demokratikleşmenin önünde engel olarak görülen mevcut anayasanın değiştirileceğini düşünüyor musunuz?



Yukarıda da belirttiğim gibi bu konuda inancımı giderek yitiriyorum… Bunun için çok sebepler var, ama bunlardan en önemlisi ben AKP’de ve Mecliste yeni anayasa için bir heyecan görmüyorum. Hatırlayın 2004 yılında AB’ye adaylık sürecinde nasıl bir toplumsal duyarlılık dalgası yaratılmıştı. O dalga nedeniyle biz tam da o dönemde AB’ye kabul edilirsek darbe yaparız diyen komutanların gözü korkmuştu. Cuntacılar arasında halk bu kadar AB’yi istiyorsa AB’ye girdik diye yapılacak bir darbeyi kime anlatacağız diye tartışma çıkmış ve darbe bu şekilde akim kalmıştı. Anayasa yapma süreci AB’ye aday olma sürecinden daha önemsiz bir süreç değil. Aksine kat kat daha önemli bir süreç. Toplumla devlet arasında yeni bir sözleşme yazıyoruz, ama buna ilişkin toplumun motive edilmesi ve mobilizasyonuna ilişkin hiçbir adım görmüyorum. Adeta yaprak kımıldamıyor.

Halkın üzerine ölü toprağı değmiş gibi. O halde halktaki bu ilgisizliği gören Ankara’nın yerlileri bu Meclise anayasa yaptırır mı?
Sanmıyorum. AKP’de bir heyecan görmüyorum doğrusu…

Peki AKP merkeze kaydı ve devletçi reflekse mi sahip şimdi?
Bu soruya klâsik anlamda bilinen bir devletçi reflekse kaydı demek oldukça güç. Evet, AKP denize yaklaştı, merkeze yanaşmaya başladı, bu nedenle denize yaklaştıkça rakım düştü bu nehrin debisi de azalmaya başladı. Tıpkı diğer denize yaklaşan ve taşıdığı alüvyonlarla oluşturduğu ovadan denizle buluşan nehirler gibi AKP’de artık yavaş akıyor, eski hırçın ve aktığı yamaçları yırtan, mücadeleci bir AKP yok artık. Artık Menderesler çizerek, kıvrımlar oluşturarak denize ulaşmaya çalışıyor. Burada temel iki sorun var. Bunlardan biri, arkadan gelen suyun debisi halen yüksek ve halen taşkın akıyor AKP’nin arkası ve tabanı. Ancak AKP’nin önü denizi görmeye başladıkça daha sık kırımlar ve Menderesler yapmaya başlıyor. Bu da arka ile ön arasına bir debi uyuşmazlığı yaratıyor.
Suyun akışkanlığı bunu tolere edebilir, ama AKP için daha tehlikeli olan şu: AKP’nin yalçın yamaçlardan koparıp denize taşıdığı alüvyonlardan oluşturduğu ova henüz sıkışmamış ve katmanlaşmamış bir ova. Bu ovanın önünde denizin dalgalarını durduracak setler de yok. Bu ovanın alüvyonları farklı karakteristikte olduğundan henüz gür bir bitki örtüsü yetiştirecek doza da gelmemiş durumda. Bu ovada bitki yetiştirmek için dışarıdan gübre getirmeniz gerekiyor halen. Ve suyun debisi giderek düştüğünden ve yavaş akmaya başladığından ovayı sulamak için suyun kullanımı da zorlaşıyor. Daha da önemlisi bu ırmak denizle tam buluştuğunda deniz bu ırmağın yatağından ovanın içine doğru girecek. İşte o zaman bir deniz dalgası on yıl boyunca sarp yamaçlardan toplanıp getirilerek kurulmuş ve halen esnek bu ovayı bir dalgada yıkayıp denize doğru çeker. Bu nedenle AKP’nin bu şekilde kontrolsüz ve korumasız olarak merkeze yaklaşması hem büyük risk oluşturuyor o ovada birikmiş tüm alüvyonların tüm bitki örtüsüyle denizin dibini boylaması bir karşı dalgaya bakar… Bu nedenle o ovada ekim yapanlar tedirgin… Eğer bu ova bir deniz dalgasıyla erozyona uğrarsa bu ovada ekim biçim yapanlar geçimlerini sağlamak için geçen 80 yıl boyunca oluşturulmuş Kemalist ovada ırgat durumuna düşecekler. Bu sefer pabuç da yevmiye de çok daha pahalıya mal olacak.





ANAYASA YAPMAZSA ERDOĞAN’IN CUMHURBAŞKANLIĞI GARANTİ DEGİL
Hükümetin, vesayetin temsilcileriyle anlaşıp darbecilere af çıkarması söz konusu olabilir mi?



Doğrusu şike yasasında karşılaştıkları tepkiyi gördükten sonra, ben AKP’nin böylesi bir çılgınlığa girebileceğini hiç sanmıyorum. Eğer birileri AKP’yi efsunlayıp, büyü yapmadıysa her halde böyle bir işin içine girmezler. Ayrıca önümüzdeki dönemde Cumhurbaşkanlığı seçimleri var. Eğer yeniden meclis seçsin şeklinde bir değişiklik yapılmazsa –ki muhalefetin ben anayasa için böylesi bir pazarlık yapabileceğini düşünüyorum- mevcut yasal durumunda Cumhurbaşkanlığı seçimine Erdoğan’ın eli güçlü girebilmesi için yeni Anayasanın yapılmış olması gerekiyor. Erdoğan’ın en çılgın projesi anayasaydı ve insanlar Erdoğan’a sahiciliği nedeniyle oy verirler. Erdoğan şimdiye kadar verdiği sözlerin arkasında duran bir lider imajı çizdiği için büyük kitlelerin oyunu alıyor. Eğer Erdoğan’da yeni anayasayı yapmayıp ”dün dündür bu gün bu gündür” kulübüne üye olursa o zaman cumhurbaşkanlığı seçiminde yeri garantidir diyemeyiz. Halk sözünü tutmamış Erdoğan’ı neden bir kez daha seçsin. Hele de muhalefet Erdoğan’ın karşısına ortak bir aday çıkarıp halkın kabul edebileceği bir adayla seçime girerse Erdoğan’ın işinin hiç kolay olmayacağını söyleyebiliriz… Bu denklem, Erdoğan’ın önünde dururken Erdoğan bir de Ergenekonculara af çıkaracak bir yasa düzenlerse, o zaman siyasî ikbalini iyice tehlikeye atmış olur. Erdoğan bütün bu denklemleri en iyi görecek ve bilecek basirete de, tecrübeye de sahip bir lider. Aslında yeni anayasanın yapılabileceğine ilişkin umudumu % 100 yitirmediysem Erdoğan’ın bu gelecek planı olduğu içindir. Yani Erdoğan anayasayı söz verdiği halde yapamamış olarak Cumhurbaşkanlığı seçimine girmenin kendisi için bir siyasî risk taşıyacağını görürse –ki bence görüyordur- o zaman yeni anayasa işini biraz daha ciddiyetle takip eder diye düşünüyorum. Umarım bu görüşümde haklıyımdır ve Erdoğan bu memlekete yapabileceği en iyi katkıyı en çılgın projesi, yeni anayasa projesinin arkasında her ne sebeple olursa olsun arkasında durarak yapar.



Cemil Çiçek’in daha önceki dönemde askerle anlaşma görüşmeleri yaptığını söylemiştiniz.
Askerin de cemaate yakın olan insanların görevlerinden uzaklaştırılmasını istediğini belirtmiştiniz. Bu tür ilişkiler devam ediyor mu?
Bu bilgiler, 2007-2008 döneminde Ankara’da olan ve siyaset kulislerinde sıkça konuşulan bilgilerdi. Zaten sonrasında da AKP ve Gülen’i bitirme planı ortaya çıktı. Şu anda Ankara’dan uzak olduğum için bu tip spesifik detayları bilemiyorum. Bildiğim şu var; AKP ne zaman establişment ile anlaşmaya ve uzlaşmaya çalışsa aksiyle tokat yedi. 2007 seçimlerinden sonra Kürt oylarının çoğunu biz kazandık diye askerle pazarlığa oturdu. 2008’de kapatma dâvâsını kapısında buldu. 2005’ten sonra Ankara ile çok da didişmeyelim demeye başladı 2007 e-muhtırasını yedi. 2009’da Anayasa kapatma dâvâsından kurtulmak için yine AKP’nin Ankaralı abileri kışlanın önünde volta atmaya başladılar AKP ve Gülen’i bitirme planı patladı. 2011 yılında benzer bir uyum arayışına girdiler, hatta “seçimden sonra Genelkurmay Başkanı istifa edecek” diye yazdığım için benimle alay etmeye kalktılar, sonra Genelkurmay Başkanı istifa ederek kendince AKP’yi cezalandırmaya, ona bir siyasî fatura çıkarmaya çalıştı. Allah’tan milletin feraseti bu tip durumlarda daha keskin de, bu zamanlar krize dönüşmeden atlatılabildi… Yani AKP ne zaman sistemin sahiplerin nezdinde meşrûiyet aradıysa, aksiyle tokat yedi. Adeta İlâhî bir el “sana halkın verdiği meşrûiyet yeter, başka yerde gezme, gözünü başka yere dikme” uyarısı veriyor… AKP ne zaman siteme karşı mücadele etti ve ne zaman sistemi düzeltmeye çalıştıysa da halkın rüzgârını arkasına aldı ve başarılı oldu. Umarım bu durumun farkındadırlar ve buna göre hareket ediyorlardır…
Ergenekon bloğu kendini tekrardan yeşertmek için ne tür girişimlerde bulunuyor?
Ergenekon çevrelerinde ciddî bir kıpırdanma görüyorum. Az önce anlatmaya çalıştığım gibi, kült kitleleri harekete geçirmek için bir takım operasyonların içine girmiş olabilirler. Bu kitleleri yönlendirecek kişiler ve gruplarla dirsek temasını sıklaştırıp düğmeye basma anı geldiğinde de düğmeye basma hazırlıkları yapıyor olabilirler. Ayrıca yurtdışı faaliyetlerine de ağırlık verdiklerini düşünüyorum.