30 Aralık 2011 Cuma

Kalyoncu'yu koruyan kim? / Yener Dönmez

Türkiye’de Genelkurmay başkanlarının her dönem ağırlığı ve etkinliği demokratik ülkelerdeki standartlardan daha fazla olmuştur.

TSK’da Genelkurmay başkanlarının olur vermediği hiçbir emir hayata geçmez. Türkiye’de Genelkurmay başkanı konumu ve ağırlığı nedeniyle etkin çevrelerce en sık ziyaret edilen makamlardan biridir.

Türkiye’nin kalburüstü kişi ve kurumlarının bir çoğunun yolu şu veya bu şekilde Genelkurmay Karargahı’ndan geçmiştir.

Büyükanıt ve Başbuğ döneminde karargah bu yönüyle son derece yoğun bir trafiğe sahipti.

Kendine münhasır bir komutan olan Aslan Güner hariç bu trafiği Genelkurmay Karargahı dışına taşıyan başka bir komutan da bu zamana kadar TSK’dan çıkmadı.

Aslan Paşa, Karargah’ta bulunduğu dönem, AK Parti içindeki muhalif ve etkin isimlerle yoğun görüşmeler yapmıştı. Aslan Paşa bu görüşmelerin basına sızmaması için 4’ncü Kolordu’nun içinde ve çevresinde özel önlemler almıştı.

Buradaki görüşmelerle ilgili o dönem Yaşar Paşa’ya düzenli raporlar veren de yine Aslan Paşa’dan başkası değildi.

Özellikle Yaşar Paşa ve İlker Paşa dönemlerinde Karargah’a yapılan ziyaretler o günün Türkiye’sini şekillendirme adına oldukça kritik temaslardı.

Özellikle Rahmi Koç, Aydın Doğan, Aziz Yıldırım, Mehmet Emin Karamehmet Karargah’ı yakından tanıyan isimlerdi.

Necdet Özel Paşa’dan ise istediği verimi alamayan çevreler, şimdi de Necdet Paşa’yı kendilerine yakın komutanlar vasıtasıyla etkilemeye çalışıyorlar. İlk hamleyi Aslan Paşa’nın İstanbul’a atanmasıyla yaptılar.

Etkili aile ve gruplar, Aslan Paşa’yla yoğun trafik içindeler. Kara Kuvvetleri Komutanı Hayri Kıvrıkoğlu, yabancısı olmadığı Necdet Paşa üzerinde çalışmaya başladı.

Aslan Paşa’nın İstanbul’un etkili çevreleri ile kontak kurduğu, Yalçın Ataman’ın ise tutuklular ile Hasdal ve Hadımköy arasında koordineyi yaptığı herkesin malumu.

Son günlerde merak edilen konu ise İstanbul ile Ankara arasındaki irtibatı kimin kurduğu üzerinde yoğunlaşıyor.

Bu sorunun cevabı bugünlerde yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Son günlerde etkili çevrelerin Ankara’da Hayri Kıvrıkoğlu ile beraber hareket ettikleri konuşuluyor.

Bu çerçevede Hayri Paşa’yı Erdoğan Demirören, Rahmi Koç gibi etkili isimlerin ziyaret ettiği bilinmekte.

Hayri Kıvrıkoğlu’nun İstanbul’daki hem Fenerbahçe, hem Hasdal, hem Hadımköy, hem de Silivri gündemini ve etkili çevrelerin gündemini Necdet Paşa’ya bir şekilde aktardığı bilinmekte.

Bu durumdan Necdet Paşa’nın kısmen etkilenmiş olduğunu gözlemliyoruz.

Bu etkilenmenin sonucu TSK’nın internet sitesinden bile görülebilir. Sırf birilerine sahip çıkma adına açıklamalar yapılıyor. Sahip çıkılanlardan biri de Bekir Kalyoncu.

Kalyoncu’yu yukarıda sıraladığım etkin çevreler uzun zamandır usta biçimde perdeliyorlardı. Perde açılınca göğüs göğse savunmak durumunda kaldılar.

Başbakan Erdoğan ve ailesine ağır küfürler eden Jandarma Teğmenleri’yle ilgili haberimiz üzerine savunmaya geçti Genelkurmay.

Daha doğrusu savunmalarında hakaret ve küfür edildiğini kabul ediyorlar ancak, Kalyoncu’yu korumak adına “Soruşturma açıldı” gibi yumuşak ifadeler kullanıyorlar.

Soruyorum: “O teğmenler Erdoğan’a ve ailesine değil de Bekir Kalyoncu’nun kendisine ve ailesine internet üzerinden küfredebilirler miydi; küfretselerdi ne olurdu?” Birincisi, asla kendilerinde böyle bir cesaret bulamazlardı.

Yaptıkları takdirde de anında ordudan atılırlardı. An bile sürmezdi hatta. Ama söz konusu Başbakan olunca süreç uzatılıyor. 2 Aralık’ta soruşturma başlatıldı da ne oldu?

Belgeler ortada, IP’ler ortada, dokümanlar ortada. Adli müşavirlik 27 gündür ne yaptı?

Benim öğrendiğim hiçbir şeyin yapılmadığı. Aslında unutturulup geçilecekti, ama şimdi Akit yazınca olayın rengi değişti.

O teğmenleri ikna etmeden atarlarsa, konuşma ihtimalleri daha tehlikeli geliyordur belki Kalyoncu Paşa’ya...

Bu ülkenin Jandarma Genel Komutanı, Başbakan’ın ailesinin namusunu kendi namusu bilecek ve ona hakaret edilmesine asla göz yummayacak. Bu zihniyete gelene kadar gazeteci olarak işin peşindeyiz.