|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Türkiye’de yıllardır milleti vesayet altına alan
çileli ve baskıcı sürecin mesajı şuydu: Resmî ideolojiden yana ol, rahat
et. Başına da bir iş gelmesin! Yoksa, CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin
Aygün’ün “Dersim katliamı bir soykırımdır ve sorumlusu CHP ile
devlettir. Bu soykırımdan Atatürk de haberdardır.” çıkışı karşısında,
sülalesi de o zulme uğramış CHP’nin başındaki Kemal Kılıçdaroğlu’nun
içinde bulunduğu çelişkili durumu başka nasıl açıklayabiliriz ki? Ya da,
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı ve Dersim’de, 1936 ile 39
yılları arasında 13 bin 806 kişinin öldürüldüğünü gösteren belgenin
altında imzası bulunan Faik Öztrak’ın, kendisi ile aynı ismi taşıyan
torununun genel başkan yardımcısı olduğu CHP’nin bugün Dersimli ve
Aleviler için hâlen neredeyse tek umut olduğu nasıl izah edilebilir?
Tartışılmaz denen konular zor da olsa tartışılıyor.
Dilemesi gerekenler dilemese de devlet vatandaşından özür diliyor. Bu
durum, Yeni Türkiye dediğimiz sürece paralel gelişiyor. Öyle ki,
1936’dan itibaren üç-dört yıl içerisinde, aralarında çocuk ve kadınların
da bulunduğu insanların, mağaralarda zehirli gaz sıkılarak ‘fareler
gibi öldürüldüğü’ Dersim faciasını, anılarında dahi yazamayanlar vardı.
Hava Kuvvetleri Komutanlığı da yapmış, sonraki yılların
muhtıracılarından Orgeneral Muhsin Batur, 19. Piyade Alayı olarak
katıldıkları Dersim’deki operasyon günlerini “Okuyucularımdan özür
diliyor ve yaşantımın bu bölümünü anlatmaktan kaçınıyorum.” diyerek
kaleme alamamıştı.
Buna rağmen, detaylarını ancak oradan
kurtulabilenlerin bilebildiği faciayı başarı sayanlar da vardı. Hatta,
burada görev almış olmak, bir kesimde, bugüne kadar kahraman addedilmek
için yetip de artıyordu bile. Bunlardan biri de Atatürk’ün manevi evladı
Sabiha Gökçen idi. Gökçen, kendisine, dünyanın ilk kadın savaş pilotu
unvanını kazandıracak Dersim harekâtını yıllar önce gazeteci Halit
Kıvanç’a anlatmış, bugün CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu başta
olmak üzere kamuoyunun tartıştığı konulara açıklık getirmişti.
1956’da yayımlanan ve daha sonra kitap hâline de
getirilen çalışmada Sabiha Gökçen’in açıklamaları, Atatürk ve İnönü’nün
Dersim’in neresinde olduğuna dair açıklayıcı bilgiler de içeriyor. Tabii
Gökçen’in amacı Türk Hava Kurumu’nu anlatmaktı aslında. Ama başka
ifşaatlarda da bulunmuş oluyordu Gökçen.
Sabiha Gökçen, pilotluğa çok meraklı olduğundan
havacı olmuştur. Eskişehir’de, tayyare alayında staj görürken, bir gün
uçuştan indiği sırada bölükteki fevkaladelik dikkatini çeker: “Sordum,
bölüğümüz Dersim harekâtına katılmak için emir almıştı.” Gökçen, önce
bölük kumandanına koşar, bölükle beraber gitmek istediğini söyler. O,
alay komutanına yönlendirir onu. Alay kumandanı da bir kadın pilot
olarak Sabiha Gökçen’in harekâta katılması için hususi müsaade
gerektiğini düşünür. O zamanlar uçaklar uzun mesafe uçamadığı için
Ankara’ya uğranılacaktır. Gökçen, tayyaresi ile Ankara’ya kadar gidip
gelme izni ister. Ve Ankara’ya varır. Hava kararmıştır: “Hemen
Çankaya’ya koştum. Atatürk beni karşısında görünce, önce hayret etti.
Sonra da ‘Arzunu yerine getirmek isterim kızım’ dedi, ‘Seni çok takdir
ederim. Fakat sana bir şey söyleyeyim ki, çarpışacağın insanların eline
esir düşersen sana çok fena muamele ederler. Buna üzülürüm.” Gökçen,
söze girer: “Emin olunuz. Kendimi onlara diri diri teslim etmem.”
Bunun üzerine Atatürk’ün bakışının değiştiğini anlatan Gökçen, orada Atatürk’ün, kendisine, hayatının en kıymetli hediyesi olarak tabancasını hediye ettiğini söylüyor.
Bu arada Eskişehir’deki bölüğü de Ankara’ya intikal
ettiğinden Gökçen de onlara dâhil olur. Gazetedeki resim altından
alıntılayalım yine: “Atatürk, yanında hemşiresi Makbule Atadan olduğu
halde Sabiha Gökçen ve arkadaşlarını uğurladı.”
Dersim harekâtı, işin son aşamasıydı. 1935’te
çıkarılan Tunceli Vilayetinin İdaresi Hakkındaki Kanun ile, komutan
rütbesindeki bir valiye önemli haklar tanınıyor, o gerekli gördüğü
takdirde insanlar bir yerden bir yere savrulabiliyordu. Daha da önemlisi
hemen infaz yetkisi de tanınıyordu o kişiye.
Buna istinaden 1936’da, Dersim, Elazığ ve Bingöl’ü
içine alan Dördüncü Umum Müfettişlik oluşturularak başına Korgeneral
Abdullah Alpdoğan getirildi.
Mareşal Fevzi Çakmak’ın Genelkurmay Başkanı olduğu
bu dönemde olayların ve harekâtın vuku bulduğu süreçte bölgede Jandarma
Komutanı olan Albay Nazmi Sevgen görevli idi. Ki Kürtler konusunda
sonraki yıllarda pek çok kitap yayımladı Sevgen. 17. Tümen Komutanı
Tuğgeneral Kemal Ergüden, daha sonra Hava Kuvvetleri Komutanı olacak, o
dönemde Diyarbakır Hava Alay Kumandanı olan Fevzi Uçaner, 18 yıl
Atatürk’ün yanında bulunmuş, Muhafız Alayı Komutanlığı yapmış Tümgeneral
İsmail Hakkı Tekçe, Dersim’de görev alan onlarca komutandan sadece
birkaçı idi. 16 Haziran 1937 tarihli gazeteler zulme 25 bin askerin sevk
edildiğini yazıyordu.
Dersim’de görev almış olanlar, bu görevlerini daha
sonra bir ‘kahramanlık’ gibi sunuyor ve hayat hikâyelerinde Dersim
harekâtına katıldığını belirtme gereği duyuyordu. Öyle de olması
gerekiyordu. Çünkü hem eski Türkiye hem konjonktür yani resmî ideoloji
bunu gerektiriyordu.
Bir mevzu daha vardı. O zaman operasyonlara
katılanlar hayatlarının sonraki dönemlerinde korunup kollanmış mıydı?
Araştırma yaparken bir husus dikkatimizi çekti. CHP Kütahya Milletvekili
Naşit Uluğ, hayatı boyunca Tunceli/Dersim konusunda operasyonlar lehine
pek çok kitap yazmıştı. Uluğ anlaşılan çok şanslı biriydi. CHP’nin
hissedar olduğu Türkiye İş Bankası ile Bank of America tarafından
kurulan Amerikan Türk Dış Ticaret Bankası’nın 1969, 1970, 1971
yıllarında yaptığı ikramiye çekilişlerinde önce 100 TL, ardından da üç
kez üst üste 1000’er lira ikramiye kazanmıştı. Uluğ, şanslı mıydı,
hizmetinin karşılığını bu yolla mı alıyordu, bilemiyoruz tabii…
CHP Milletvekili Hüseyin Aygün’ün sözlerinden sonra
çıkan tartışma, Atatürk’ün Dersim’in neresinde olduğu üzerine
gelişmişti. Biz Sabiha Gökçen’e tekrar dönersek, Atatürk’ün Dersim
harekâtını an be an takip ettiğini öğreniyoruz. Şu ifadeler de Gökçen’in
gazeteye anlattıklarından: “Atatürk harekâtla beraber kızının
faaliyetlerini de günü gününe takip ediyordu. Aldığı raporlardan çok
memnundu.”
Harekâtla başarı sağlanmıştı! Bazılarının deyişiyle
100 yıllık meseleye kökten çözüm getirilmişti. Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan’ın ortaya koyduğu, 8 Ağustos 1939 tarihli Jandarma Umum
Komutanlığı’nca hazırlanmış belgeye göre 1936-37-38 ve 39 yıllarındaki
operasyonlarda 13 bin 806 kişi ölmüştü. Belgenin altındaki imza da
İçişleri Bakanı Faik Öztrak’a aitti. 23 Aralık 1938 tarihine ait belge
ise 11 bin 683 kişinin sürüldüğünü, 2 bin kişinin daha bu kapsama
alındığını gösteriyordu. İsmet İnönü, o tarihte Cumhurbaşkanı, Celal
Bayar ise hükümetin başı olarak imza etmişti belgeyi. Daha pek çok belge
mevcuttu. Aslında belge aramaya da gerek yoktu. Dersim konusunda
internet üzerinden bile Türkiye’nin geçmişi ile yüzleşecek yeterince
bilgi, belge mevcuttu. 1938’de işbaşındaki hükümetin kabahati için
2011’de bir başka iktidar özür diliyordu vatandaşlarından; üstelik o
günkü iktidarı temsil eden parti bugün hâlen siyaset sahnesinde iken.
Sabiha Gökçen, ‘bir ay süren harekât sırasında ne
vazife verilirse seve seve yaptığını söylüyordu. Gökçen ayrıca Atatürk’e
sözünü tutmuş ve onlara esir düşmemişti. Dersim dönüşü Gökçen’e madalya
verilmesi kararlaştırıldı. Atatürk’ün meşguliyeti sebebiyle madalyayı
İsmet İnönü takmıştı.
Demek ki gerçekler İsmet İnönü’nün kızı Özden
Toker’in söylediği gibi değildi. CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin
Aygün’ün başlattığı tartışmalardan sonra Toker, Dersim olaylarının
babasından sonraki dönemde Celal Bayar’ın başbakanlığına denk geldiğini
iddia ederek, “Yalan yanlış sözler karşısında ne diyeceğimizi bilemez
duruma geliyoruz.” demişti. Ama 13 bin 806 kişinin öldüğü olaylarda
bölgeyi uçakla bombalamış Sabiha Gökçen’e madalyayı takan Özden Toker’in
babasıydı.
O zulümden kurtulanlar da olmuştu. Bugün
hikâyelerini dinlediklerimizin bir kısmı anne karnında hayata
tutunabilmişti. Belki de istedikleri, Türkiye’nin geçmişi ile sadece
yüzleşmesiydi; gelecek nesiller adına…
|
Harbiye, askerlik, askeriye, savunma ile ilgili tüm gelişmeler, eleştiriler, asker-siyaset ilişkisi, askeri operasyonlar, gibi ve benzeri haberler, köşe yazıları, dosyalar buradan aktarılmaya çalışılacak.