11 Ağustos 2011 Perşembe

Silvan müfettişlerinin hatırlattıkları... / Lale Kemal

Şiddet sorununun, sivil siyasetin önünün açılmasıyla ancak çözülebileceğini bilenlerdenim. Sivil siyasetin önünü açacak güçlü bir siyasi iradenin yanısıra güçlü bir ana muhalefet partisine de ihtiyaç var. Diğer muhalefet partilerinin, siyasetin önünü açmadaki önemini de vurgulamam gerekir. Ama bizde, gerek ana muhalefet gerekse diğer muhalefet partilerinin, Kürt sorununun siyaseten çözümü, böylelikle şiddet ortamının en aza indirilmesi yolunda iradeye sahip olduklarını söylemek bir yana çözümden yana olmayan bir politika içinde olduklarını biliyoruz. Durum böyle olunca, bu sorununun siyaseten çözümü görevi, tek başına iktidardaki AK Parti’ye düşüyor. Böylesine ülke çıkarını ilgilendiren devasa bir konuda tek başına iktidara görev yüklemek ise haksızlık olmakla birlikte mevcut tablo böyle. İktidarlar, sorunların çözümüne öncülük ederler, bu da bir gerçek.

İktidar partisi ise son YAŞ toplantılarında görüldüğü üzere, asker ağırlıklı karargâhın kimi dayatmalarına direnemedi. Oysaki, mart ayında çıkartılan kanun hükmünde kararname, hükümetin, YAŞ’ı vesayet aracı olmaktan çıkartacak yasal düzenleme yapmasını mümkün kılıyordu. Bu düzenleme yapılmadığı içindir ki mahkemenin önceki gün haklarında yakalama kararı çıkarttığı bazı muvazzaf generaller, asker çoğunluklu YAŞ’tan terfi alarak çıktılar. Aslında hükümet, YAŞ’ta yasal düzenleme yapmadan da, sanık durumundaki kişileri ya açığa alabilir ya da TSK’dan ilişiklerini kesebilirdi. Ama, gerekli yasal düzenlemeyi yapsaydı eli güçlenirdi.

Askerî vesayet öylesine iliklerimize kadar bilinçli olarak işlenmiş ki, empati yapabilen bizim gibi insanlara derin acılar veren PKK ile çatışma sonucu gelen ölüm haberleri bile siyasetçileri etkilemiyor. Etkilese, muhalefet partileri, iktidar ile güç birliği yapıp, terör sorununu siyaseten çözecek araçların devreye sokulmasını sağlarlardı. 


Askerin, silahların gölgesinde (Askerî darbeler ve darbe planı iddiaları şeklinde silahın tehdit aracı olarak kullanılması) dikte ettiği anlayış, öylesine iliklerimize işlemiş ki, kimi zaman mevcut yasal düzenlemeler bile sivil bürokratların askerden “korkusunu” ortadan kaldıramıyor. Örnek vermek gerekirse, mevcut yasal düzenlemeler, il valilerini, asayişin sağlanmasında hem polis hem de jandarmanın eşgüdüm içinde çalışmasını sağlayarak böylece kırsalda terörle mücadelenin çok daha etkin yapılmasını sağlayacak araçlar ile donatmış.
Mevcut yasal düzenleme yeterli değil tabii ki. Jandarma Genel Komutanlığı, İçişleri Bakanlığı’na bağlanmadan (Jandarma mensuplarının, sicil, terfi ve atama gibi işlemleri TSK tarafından yapılıyor) ve tümüyle profesyonel hale getirilmeden, vali gibi mülki amirlerin, “devlet içinde devlet olma,” alışkanlığını sürdüren asker üzerinde otorite sağlaması mümkün değil. Zaten, bir kısım vali de Soğuk Savaş döneminden kalma korkularını üzerinden atamıyor.

Sivil bürokraside hâkim olan bu “korku” halinin en yeni örneğini, 14 temmuzda Silvan’da, 13 askerin ölümüyle sonuçlanan şiddet olayında yaşadık. Hükümet, Silvan’daki güvenlik zafiyetleri iddialarını araştırmak üzere ilk kez, TSK’nın başlattığı soruşturmadan bağımsız olarak İçişleri Bakanlığı müfettişlerini görevlendirdi. Kâğıt üzerinde kısmen İçişleri Bakanlığı’na bağlı olan Jandarma’dan bir albay da heyete katıldı. 


Sonra ne oldu mu dersiniz? Silvan müfettişlerinin, saldırı olayıyla ilgili topladıkları bilgilerin çoğu, yanlarındaki albay üzerinden TSK’nın kendilerine verdiği bilgilerden oluşmuş. Gerçi basına yansıyan ve doğrulanan haberlere göre, müfettişler kısmen, askerden bağımsız Silvan saldırısıyla ilgili ve TSK’nın araştırmasının eksik kaldığını ortaya koyan ve güvenlik açığının yaşandığını belgeleyen bilgileri de toplayabilmişler. Bu sayededir ki Genelkurmay Başkanlığı tarafından, saldırıyla ilgili ilk kez detaylı bilgilerin verildiği açıklamada, bazı zafiyetlerle ilgili soruşturma başlatıldığı bildirildi.

Sorun yine, soruşturmanın ne ölçüde bağımsız ve tarafsız yapılacağı üzerine kilitleniyor.


İtalya’da, derin devlet içindeki illegal yapıları soruşturan savcıların, kısmen de olsa gerçeklere ulaşmasında İtalyan askerî gizli servisi bilgilerine erişimleri etkili oldu. Bizde Ergenekon, Balyoz ve daha nice adlarla anılan darbe planı iddialarını soruşturan savcı ve davalarına bakan hâkimlerin işi niye mi zor, zira askerin tekelinde tuttuğu bilgilere ulaşamıyorlar. Hatırlayın, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a suikast iddialarıyla ilgili bir sivil savcının, askerî belgelerin bulunduğu Ankara’daki karargâha girebilmesi TSK tarafından nasıl engellenmeye çalışılmıştı.


Türkiye’de karanlık kalan noktaların aydınlatılabilmesi için mutlaka ve mutlaka askerî belgelere ulaşılması gerekiyor. Bunu da, güçlü bir demokratik iradeye sahip parlamento desteğinde muktedir hale gelecek siyasi iktidar yapabilir.

***

NOT:
MİT’e yakın kaynaklar, 4 ağustos perşembe günü yayımlanan “Öcalan ile görüşmeleri MİT Müsteşarı Hakan Fidan götürüyor,” yolundaki haberimle ilgili bir bilgi verdiler. Bu kaynaklar, Öcalan ile görüşmeleri bizzat Fidan’ın yapmadığını söylediler. O zaman akla şu soru geliyor; MİT niye bu bilginin doğru olmadığını yazılı bir açıklama ile duyurmadı?