Hiç ağlamayın, “Neden bu halk bizi adam yerine koymuyor” diye boşuna dövünmeyin.
CHP’den söz ediyorum.
Buyurmuş ki arkadaşlar, “Hükümet orduyu dizayn etmeye kalkışırsa olacağı budur...”
Kusura bakmayın ama hangi ülkenin hükümetinden söz ediyorsunuz siz?
Sırp hükümeti mi?
Hükümet, orduyu dizayn etmeyecek de, ne yapacak?
Hükümetin başat görevlerinden biri de, orduyu yönetmek, tayin ve terfi işlerini düzenlemektir.
Kısacası, “orduyu dizayn etmek”tir...
Hem, “olan” neymiş bakalım?
İnternet andıcı soruşturmasını “bahane” gösteren kuvvet komutanları, Şura’ya birkaç gün kala emekliliklerini istemişler... Hükümet de, “görülen lüzum üzerine” başlayan istifa eylemini, “görülen lüzum üzerine” kabul etmiş ve komuta kademesine “yetkisi çerçevesinde” yeni atamalar yapmış.
Hepsi bu.
Eskiden, bu nevi olaylar, “flaş flaş flaş” anonsuyla duyurulurdu, haber kanalları rutin yayınlarını keserlerdi, sivil siyasetçiler panikle sağa sola kaçışırlardı, sokaklar karışırdı, borsa düşerdi, döviz fiyatları kriz dönemlerinde olduğu gibi tavan yapardı, “meslektaşlar” gardıroplarından bayramlık üniformalarını ve postallarını çıkarırlardı, Mehmet Tezkan gibiler zil takıp oynarlardı, tanklar alesta beklerdi, yüksek yargı mensupları “muhtıra üstüne muhtıra” yayınlarlardı ve “beklenen” olurdu:
Birileri şapkasını alır giderdi...
Bir şey olmuyor artık. Yaprak dahi kımıldamıyor.
Kamuoyu, “Askerlik işini başaramadılar, emekliliklerini istediler” rahatlığı içinde bakıyor artık olaylara...
Ki, doğrusu da budur?
Siz bırakın ordu içinde niza çıkarmayı da, şu “internet andıcı”yla ilgili bir çift itiraz cümlesi kurun.
En azından şunu söyleyin: “Askerin görevi, internet sitesi kurup, meşru hükümete savaş açmak mıdır? Vatandaşı fişlemek midir? Psikolojik savaş yürütmek midir? Darbe yapmak mıdır? Canı sıkıldıkça muhtıra verip sivil iradeyi dize getirmek midir?”
İsmet Berkan, “Darbe yapamadıkları için istifa ettiler” diyor.
Ergun Babahan, “Muhtıra veremediler, istifalarını verdiler” diyor.
Büyük birader Altan daha ağır konuşuyor: “Darbeci olmak, darbecileri korumak onuruna dokunmuyorsa, zaten bu ülkenin ordusunda yerin yok demektir. Yıllardan beri askerinin ne kadar yetersiz olduğunu izledik. Karakollarını koruyamadılar, kendilerine emanet edilen çocukları koruyamadılar. Hiçbiri karakol baskınındaki kayıpları onur sorunu olarak görmedi. Çocukların ölümünden sonra bir tanesi bile istifa etmedi. Ama generalleri hukuk sigaya çekince bundan onurları gocunuyor. Onuru böyle anlayan generallere ihtiyacı yok bu ülkenin.”
Peki, Fikret Bila ne diyor?
Fikret Bila, “eski Türkiye” reflekslerinden kurtulamadığı için, “eski karargâh” adına tehditler savuruyor.
Kendisi anlatsın: “Işık Koşaner ve istifa eden kuvvet komutanı arkadaşları bundan sonra rahat edeceklerdir ama Genelkurmay Başkanlığı görevine getirilecek olan Necdet Özel bakalım orduevlerine girebilecek mi?”
Ne yani, orduevleri, “halktan ve demokrasiden kurtarılmış bölgeler” mi oluyor?
Bu mu sizin kafanız?
Niçin normal ve olması gerekeni savunmuyorsunuz?
Niçin demokrasiyi içinize sindiremiyorsunuz?
Demokrasilerde ordunun yeri bellidir.
Hükümetin yeri de bellidir.
Hükümet hükümetliğini, ordu orduluğunu, siyasetçi siyasetçiliğini, gazeteci de gazeteciliğini bilecek.
Bitmiştir...