1 Ağustos 2011 Pazartesi

Asker-sivil ilişkilerinde yeni dönem / Ekrem Dumanlı




Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner'in istifa haberi duyulduğunda yeni bir dönemin eşiğinde olduğumuz ortaya çıkmıştı.

Birkaç saat içinde yaşananlar gösterdi ki Türkiye, aşiret kanunlarına göre yönetilmiyor. Bu ülkede demokratik hukuk kuralları var ve herkes kendi sınırları içerisinde kalmak zorunda.
Kısa bir zaman içinde mesele daha net anlaşıldı ki istifa değil, emeklilik talebi söz konusu. Üstelik bu talep topluca yapılıyordu. Zaten Yüksek Askerî Şûra'da (YAŞ) emekli olması gereken bazı kuvvet komutanları da, erken emeklilik talebiyle istifa havası oluşturmuştu. Meselenin hiçbir ayrıntısına girmeden şu tespiti yapmakta fayda var: Terörle mücadele konusunda 'büyük ihmaller'in söz konusu olduğu hadiselerden sonra istifa ya da emekliliği aklının ucundan geçirmeyen bir kurmay heyetin, tayin ve terfi konusunda Cumhurbaşkanı ve Başbakan'a rest çekiyor gibi tavır alması yanlış anlaşılmalara neden oluyor. Halk bunun farkında. Ne yazık ki komuta kademesi "Terfileri için istifa ediyorlar ama şehit verdiğimiz olaylardaki beceriksizlik için kıllarını kıpırdatmıyorlar." şeklinde özetleyebileceğim algının farkında değil. Bu yanlış algıyı düzeltmek yerine onu daha da güçlendirecek işler yapmanın ne devlete ne de askeriyeye bir faydası dokunur...

DEMOKRATİKLEŞME VE SİVİLLEŞMEYE BİR ADIM DAHA
İstifalar sonrası yaşanan hadiseler Türkiye'de demokrasinin daha da güçlendiğini yeterince ispat ediyor. Nasıl mı? Bir kere siyasî irade çok soğukkanlı kalarak 'kriz' sayılabilecek bu gelişmeyi birkaç saat içinde çözdü. Belirsizlik çok kısa sürdü. Emeklilik talepleri resmen kabul edildi, Orgeneral Necdet Özel, Kara Kuvvetleri Komutanı ve Genelkurmay Başkan Vekili yapıldı. Siyasî iradenin bu kadar seri hareket etmesi ve belirsizliği ortadan kaldırması büyük bir başarıdır.

İkinci önemli konu da şudur: Birkaç sene önce buna benzer bir hadise yaşansaydı, ekranları kriz tellalları işgal eder, asker-sivil ilişkilerindeki kıvılcımın üzerine antidemokratik yorumlarla benzin dökerdi. Dört sene önce 27 Nisan bildirisi yayınlandığında öyle olmamış mıydı? Yine o yolu seçenler çıkmadı değil. Ancak medyanın ezici bir çoğunluğu hükümetin süreci doğru yönettiği üzerinde ittifak etti. Cumartesi günü atılan manşetler Türkiye'de demokratikleşme sürecinin aldığı mesafeyi gözler önüne seriyor. Artık Türkiye, eski Türkiye değil. Taşlar yerine oturuyor ve herkes asli görevine dönüyor. Cumhurbaşkanı'na listeyle gidip adeta bir dayatma yaparak; ya da Başbakan'a "Bu kişilerle çalışacaksın!" manasına gelecek bir buyurganlık sergileyerek YAŞ toplantısı yapılamaz.

Her kurumun teamülleri olabilir; ancak hiçbir teamül demokratik hukuk sisteminin üzerinde değildir. Aksi takdirde kurumlar, keyfî uygulamaların esiri haline getirilir. Koşaner'in açıklamalarından anladığım kadarıyla istifacı ekip, iktidarın yargıya doğrudan müdahale etmesini, eldeki bilgi ve belgeleri yok saymasını istiyor. Başbakan, Bakü dönüşünde gazetecilere çok net konuşmuş ve "YAŞ'ta yasaların gereği yapılır, gerginlik olmaz." demişti. Aslında Başbakan Erdoğan'ın muhatapları herkes tarafından biliniyordu. Genelkurmay Başkanı'na, teamül zırhına bürünülerek keyfî bir uygulama yapılamayacağını açıkça beyan ediyordu. Ne var ki komutanların tayin ve terfi konusunda sergilediği irrasyonel tutum değişmedi ve emeklilik kılıfındaki istifalar peşi peşine geldi...

Endişeye gerek yok. Türk demokrasisi bu hadiseden güçlenerek çıktı. Siyasî iradenin YAŞ'ta sembolik olmadığı ispatlanmış oldu. İstifa eden paşalar hata yaptı ama farkına varmadan doğru bir sürecin başlatıcısı oldu. Unutmamak gerekiyor ki; kanunlarımıza göre cumhurbaşkanları "Başkomutan" sıfatı taşır ve ordumuzun başıdır. YAŞ toplantılarına başkanlık eden başbakanlarımız, o toplantı salonlarında vitrin süsü değil, o toplantıların sevk ve idaresinden sorumlu kişidir. Ordumuz çok önemlidir; onun saygınlığının korunması hayatî önem taşır; ancak o saygınlığın yolu hukuka ve demokrasiye gösterilen tazimle ancak yaşatılabilir...