1 Ağustos 2011 Pazartesi

Anlamak / Ahmet Altan / Taraf





Bir genelkurmay başkanı ve üç kuvvet komutanı aynı anda istifa etti.

Ne oldu?

Bir genelkurmay başkanıyla üç kuvvet komutanı istifa etmiş oldu.

O kadar.

Sanırım, istifa ederken bundan daha büyük bir şey olacağını sanıyorlardı.

Yanıldılar.

Zaten asıl sorun, generallerin Türkiye’nin gerçeklerini algılamakta zorluk çekmeleri, değişimleri bir türlü kavrayamamaları, zihinlerindeki ezberleri bozamamaları.

Yıllarca hak etmedikleri bir siyasi gücü ellerinde bulundurdular.

Bütün sivil hükümetleri ve o hükümetlere oy veren insanları kendilerine rakip, hatta düşman olarak gördüler.

Medyanın desteğiyle hep sivil hükümetleri yıprattılar.

Ezdiler.

Üstlerine vazife olmayan her şeye karıştılar.

Darbeler yaptılar.

Andıçlar yazdılar.

Otuz yıl boyunca süren savaşta hem halklarına hem devletlerine karşı suçlar işlediler.

Bir yandan varlığını sürekli reddedip halka yalan söyledikleri JİTEM türü örgütler kurup Kürtleri sokaklarda vurdurdular.

Katilleri orduda barındırdılar.

Bir yandan da kendi askerlerinin hayatları pahasına savaşı uzatacak işler yaptılar.

Barışın tam kapısına geldiğimizde 33 askeri ölüme gönderdiler.

Onların savaşta yaptıklarının hesaplarını medya sivil hükümetlerden sordu.

Sonra yaptıklarının belgeleri yayımlanmaya başladı.

Yıllarca süren o gayrımeşru iktidarları da o zaman bitti işte.

Dağlıca’da baskın yapılacağını bildikleri halde mevzileri boşalttıkları, askerlerin ellerine bozuk silahları verdikleri ortaya çıkınca bitti.

Baskından önce karakolun bütün ışıklarını yaktırıp “hedefi” pırıl pırıl bir hale getirdikten sonra düğüne giden karakol komutanına hiç yüzleri kızarmadan “madalya” taktıklarında bitti.

Aktütün’de bitti.

Hantepe’de bitti.

Hükümete tuzak kurduklarını ortaya koyan belgeler gün yüzüne çıkınca bitti.

Darbe planları açıklanınca bitti.

Ergenekon’la ilişkileri anlaşılınca bitti.

Darbe belgeleri kendi karargâhlarının gizli bölmelerinde yakalanınca bitti.

Dindarlara tuzak kurdukları anlaşıldığında bitti.

Kendi ülkelerindeki çiftlikleri bombalamak için keşifler düzenledikleri öğrenilince bitti.

Onlar “bittiğini” anlamadılar.

Tehdit ederek, yalan söyleyerek, çarpıtarak bu gelişmeleri bastırabileceklerini sandılar.


Kendilerine emanet edilen askerler öldüğünde bir kez bile istifa etmeyi düşünmedikleri halde çeşitli suçlardan sanık olarak hapse giren generalleri kurtarabilmeyi bir “onur sorunu” yapıp istifa ettiklerinde halkın kendilerini destekleyeceğini düşündüler.

Böyle bir “onur” anlayışı halkı sadece öfkelendirdi.

“Bilmemkaç tane general hapiste” diye şikâyet ettiler ama “bilmemkaç tane generali hapse giren bir ordu nasıl bir ordudur” diye sormayı hiç akıl etmediler.

Çünkü, o generalleri hapse gönderen eylemleri onlar suç olarak görmüyorlardı.

Darbe girişimlerinin yıllarca çok doğal karşılanırken şimdi neden “suç” olarak görüldüğünü hiç kavrayamadılar.

Darbe girişimlerinin utanılacak bir “suç” olduğunu kabullenemedikleri için darbe sanıklarına “resmî” ziyaretçiler yolladılar.

Darbe sanığı arkadaşlarıyla “dayanışmayı”, kendi halklarıyla bütünleşip dayanışmaktan daha önemli gördüler.

Ordunun, disiplinsiz, kötü bir ordu olmasına göz yumdular.

Siyaseti askerlikten daha fazla önemsediler.


Bunca hatanın sonunda da kaybettiler.

İstifa ettiklerinde, sadece istifa etmiş oldular.

Şimdi, yeni Türkiye’ye yeni bir ordu lazım.


Bunun için öncelikle askerî okullardaki eğitimin değişmesi gerekiyor, gencecik çocukların aklını “siz bu ülkenin gerçek sahiplerisiniz, siviller her an vatana ihanet edebilir” türünden safsatalarla doldurmaktan vazgeçmektir.

Böyle bir eğitimle yetiştirilen gençlerin yaşlılıklarını görüyoruz.

Darbe sanıklarını savunmayı, hukuku yok saymayı “onur sorunu” yapıyorlar.

Onurlu bir askerin asla halkına ihanet etmeyeceğini, darbe yapmayacağını bilen subaylar yetiştirmeliyiz.

Yetiştirmeliyiz ki Genelkurmay Karargâhı bir “suç” merkezi haline gelmesin.