30 Haziran 2010 Çarşamba

Bu okur yorumu TSK'ya ithaf olunur / Osman Özsoy

Haber7 okuyucusu, Şemdinli Gediktepe sınır karakolunda 11 şehit verdiğimiz saldırı ile Hatay'ın Hassa ilçesinde terörist sanılarak öldürülen köylüler arasındaki "çoban" bağlantısına farklı bir yorum getirdi ve kuşkularını sıraladı. İşte o bakış açısı.

Öyle okuyucu yorumları geliyor ki, kamuoyunda son yıllarda Türk Silahları Kuvvetleri’ne (TSK) olan güven aşınmasını çarpıcı bir şekilde yansıtıyor.

Yapılan yorumların abartılı veya gerçekle örtüşmemesi değil asıl mesele...
İnsanların oldukça hassas konularda nasıl bu şekilde düşünür hale geldiğidir. Tartışılması ve üzerinde düşünülmesi gereken asıl nokta budur.

Eğer TSK gelen eleştirileri ciddiye almaz ve gerekli girişimlerde bulunmazsa, güven aşınmasının güven bunalımına dönüşmesi riski de var. Evlatlarını vatanı korusun diye askere gönderen aileler, ‘evlatlarımızı askerde kim koruyacak’ endişesini giderek derinden hissetmeye başladılar.

Dün bir okuyucumuzdan gelen e-postayı okuyunca, TSK’nın dikkatine sunmak üzere bugün burada sizlerle de paylaşmanın uygun olacağını düşündüm.

Yaşanan son üzücü olayı biliyorsunuz. Hatay'ın Hassa ilçesi Dedemli köyü Şekerin Deresi mevkisinde güvenlik görevlilerinin terörist sanarak yanlışlıkla ateş açtığı köylülerden ikisi öldü, biri yaralandı. Köylülerin o sırada kekik topladıkları, askerlerin ''dur'' ihtarına uymadıkları için terörist sanılarak güvenlik ekiplerince kendilerine ateş açıldığı açıklandı. Bakanlık konuyu araştırmak üzere Mülkiye Başmüfettişi ve bir jandarma albay görevlendirdi.

Medyaya da yansıdığı gibi, olaydan yaralı olarak kurtulan köylüler ise kendilerine ''dur'' ihtarı yapılmadığını ve doğrudan ateş edildiğini ifade ediyorlar.

Şimdi gelelim asıl meseleye ve okuyucuların zihninde beliren güven sorununa...
Şemdinli Gediktepe'deki sınır karakolunda 11 şehit verilen saldırıyla ilgili tartışmalar da sona ermedi. Güvenlik birimlerinin tespitleri, yaşanan ihmali ortaya koyarken, askerlerin ifadeleri ve otopsi sonuçları Mehmetçik'e çok yakın mesafeden ateş açıldığını ortaya koydu. Hakkari Tümen Komutanı Gürbüz Kaya'nın 'çoban zannettik' dediği kişilerin teröristler olduğu ancak o kadar şehit verildikten sonra anlaşıldı.

Hakkari Tümen Komutanı Gürbüz Kaya'nın 'çoban zannettik' sözü yaşanan tartışmaların kilit noktasını oluşturuyor. Hatta Genelkurmay Başkanı İlker Paşa’nın karakola saldıran teröristlerin sayısı ile ilgili verdiği birbirinden tutarsız rakamlar da, hangisi doğru endişesini doğuruyor...

Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK) Koordinatörü Sedat Laçiner, "O kadar terörist hiçbir iz bırakmadan karakola kadar geliyorsa, istihbarat zafiyeti vardır" diyor. Teröristlerin taşıdığı silahların da ağır ve görünür olduğuna dikkat çeken Laçiner, çok sayıda PKK'lının yakın sızmayı gerçekleştirdiği ve çatışmaya girdiğinin ortaya çıktığını vurguluyor.

İlginç irtibat...
Okuyucumuz gönderdiği e-postasında tam da bu noktada bir kuşkuyu dile getiriyor ve Şemdinli saldırısı ile Hatay’daki olay arasında bir bağlantı kurarak şu noktaların altını çiziyor:

“Gediktepe'de 11 şehit verdiğimiz saldırıda sınır karakoluna yaklaşan teröristleri çoban sandığımız için ateş etmedik mazeretine sığınanların, eğer o gece karakola yaklaşanlar çoban mı, sınır kaçakçısı mı, çevrede yaşayan köylü mü diye bakmaksızın üzerlerine ateş etseydik, onlarca sivilin terörist sanılarak ölümüne neden olurduk’’ gerekçesini güçlendirmek için, birileri tarafından Hatay olayının oluşturulmasına zemin hazırlanmış olabileceğini bir iddia ve kuşku olarak dile getiriyor.

Daha önceki bir çok saldırıdan farklı olarak Şemdinli’deki olay medyatik boyut kazanınca ve ilk defa bu ölçekte tüm siyasilerin gündeminde yer alınca, dahası, TBMM Başkanı Sayın Mehmet Ali Şahin “TSK’dan bu konuda doyurucu bir açıklama bekliyoruz” şeklinde konuşunca Şemdinli saldırısı farklı bir boyut kazandı ve işin aslının ne olduğuna yönelik beklentiler arttı. Okuyumuz, bu tür olayların arka planlarında hangi çevreler var ise, Hatay’daki olayı öne çıkarmak suretiyle Şemdinli’de o gece verilen ağır zayiata mazeret oluşturma çabasında olabileceklerinin altını çiziyor. Yani her iki saldırının da öznesini ve ortak noktasını çobanlar oluşturuyor.

Tüm bunlar bir okuyucumuzun kendi çıkarımları, yorumları ve kuşkuları... Yani iddiaları.
Bu noktada bir iletişim hocası olarak bizi ilgilendiren hadisenin güvenlik boyutu ve ihmaller zincirinin nedenleri değil... İşin o yönüne konunun uzmanları ve kanuni sorumluları zaten eğileceklerdir.

Konunun bizi ilgilendiren yönü, kamuoyunda giderek kurumlara yönelik derinleşen güven bunalımı, açıklamalara olan güvensizlik ve fidan gibi vatan evlatlarının ihmaller zinciri nedeni ile yok yere öldükleri yönünde artma eğilimi gösteren endişelerdir.

Eğer okuyucular aklın sınırlarını zorlayan yaklaşımlarla hadiseler arasında bağlantı kurma çabasına girdilerse ve resmi açıklamalarla tatmin olmayıp her işin arkasında başka boyut aramaya başlamışlarsa, yapılan tüm yorumlar ve iddialar yanlış bile olsa, eğer böyle bir algı oluşmuşsa, bir iletişim tekniği olarak bunu yönetememek de kurumsal bir zaafiyettir.

Herşey bir yana tüm tartışmaların en umut verici yanı ise, olayları sümen altı etme ve kolaylıkla örtmenin eskisi kadar mümkün olmaması, kamuoyunun olan biteni sorgulayıcı ve tatmin edici cevap beklemeye matuf beklentilerinin artmasıdır.

Şeffaflık, hiç kuşkusuz kurumlara olan güveni de artıracaktır.
Neticede herkes daha iyi olsun diye çaba gösteriyor.