25 Haziran 2010 Cuma

'Teröristleri çoban sandık' / Bülent Korucu

Türkiye şehitlerine ağlarken kullanılan bu cümle, olay kadar derin iz bıraktı. İhbarlar, istihbarat raporları var; yetmiyor, bölgeden görüntü alınıyor.

Görüntüler üzerine kalabalığın tespit edildiği noktaya taciz atışı yapılıyor, karşılık gelmeyince 'çobandır' denilip geçiliyor. Sonra o çoban sanılan teröristler baskın yapıp evlatlarımızı şehit ediyor. Bunları bölgenin komutanı Tümgeneral Gürbüz Kaya'nın Başbakan'a verdiği brifingden öğrendik. Haberi televizyonda birlikte dinlediğimiz 12 yaşındaki oğlumun tepkisi; "Onlarca çobanın bir arada ne işi varmış? Böyle mantıksız şey olur mu?" biçimindeydi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve bilgilendirmeyi dinleyen diğer yetkililer aynı tepkiyi mi verdiler bilmiyoruz. Ama halkın sabrının taşmaya başladığını biliyoruz. Üst üste gelen ve hesap sorulmayan ihmal ve hatalar daha yüksek sesle sorgulanır oldu.

İşin acı tarafı, Gürbüz Kaya ismi yakın tarihte 6 askerin şehit olduğu bir hadisede de gündeme gelmişti. Çukurca'da 6 askerimizi kaybettiğimiz mayın patlaması her zamanki gibi PKK'ya mal edildi. Gergin cenaze törenleri yapıldı. Yine hükümet, terörü cesaretlendirmekle suçlandı. 11 ay sonra patlayan mayını kendi askerlerimizin döşediği ortaya çıktı. Daha vahimi Gürbüz Kaya başta olmak üzere komutanlar bunu biliyormuş. Van Cumhuriyet Savcılığı yaptığı soruşturmanın sonucunu, 'görev suçu' kapsamında görerek Genelkurmay'a havale etti. İkinci Başkan Orgeneral Aslan Güner de medyada süren yoğun eleştiriler karşısında ailelerin acısını paylaştığını ama kimseyi hemen suçlu ya da suçsuz ilan etmemek gerektiğini söyledi. Güner, soruşturmanın askerî savcılıkta bulunduğunu belirterek, gece yaşanan bir olayın sabahın ilk ışıklarıyla askerî savcıları harekete geçirdiğini anlatmıştı. Olayın üzerinden bir yıldan fazla, Güner'in açıklamasından sonra 3 ay geçti. Hâlâ ortada sonuçlanmış bir soruşturma yok. Ve Tümgeneral Gürbüz Kaya, yine acı bir olayla ve kabullenilmesi zor açıklamalarıyla kamuoyu önünde.

Maalesef tek örnek de değil. Dağlıca Karakolu baskınında 13 askerimiz şehit düştü. Hatalı olduğu konusunda çok sayıda iddia bulunan Yarbay Onur Dirik terfi bile aldı. Hem de kendi sesinden ihmalleri sıralayan ses kaydına rağmen. Dirik'in ismi Üsteğmen Çağlar Canbaz'ın mayın patlaması sonucu şehit olmasıyla irtibatlı şekilde yeniden gündeme geldi. Annesi Çınar Hanım şimdi askerî mahkemede Onur Dirik'ten hesap sormaya çalışıyor. Oğlunun şahadet haberini dimdik vakur biçimde karşılayan Çınar ana, önce iddialarla, ardından Dirik'in terfi haberiyle yıkıldı.

Örnekler bize sorgulanmayan hataların tekrarladığını gösteriyor. İnsanın tabiatında zaten bu vardır. Önemli noktalardan biri de plan ve taahhütlerin gerçekleşmesinin denetlenmesi. Orgeneral İlker Başbuğ 2007'de Kara Kuvvetleri Komutanı iken terörle mücadele eden birliklerin tamamen profesyonellerden oluşacağını öne sürmüştü. Verdiği süreler uzatmalarıyla birlikte doldu, acemi çocuklar ölmeye devam ediyor. 'Ne oldu bu vaadiniz?' diye sormak gerekmiyor mu? Sadece yasama değil aynı ölçüde denetleme organı olan TBMM'nin Başkanı Mehmet Ali Şahin, 'Millet tatmin edici açıklamalar bekliyor.' diye konuşunca haksız tepkileri göğüslemek zorunda kaldı. Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ'un terörist sayısı düzeltmek dışında beyanatı olmadı. 57 kişi gelmiş, saldırıyı 23'ü gerçekleştirmiş. Böylesine kesin tespit nasıl yapılmış tartışılır. Ancak daha önemlisi, bu kadar net belirlemeler neden başarıya ve sonuca dönüşmüyor? 150 ya da 250 değil, 57 kişinin bir arada olmasını çoban olabilecekleri şeklinde mi yorumlamalıyız!

Hesap sorabilen demokrasi istiyoruz. Hakkımız değil mi?