12 Aralık 2011 Pazartesi

Bakan gelmiş neyime! / A.Yavuz Arslan

Ankara enteresan bir yer.
Kulis adı altında, fısıltı şeklinde anlatılan ve 'çok gizli' sosuyla süslenen akla ziyan senaryolar, dedikodular, spekülasyonlar her daim dolaşımdadır.
Bugünlerde adı 'şike yasası'na çıkan son düzenleme üzerinden başlatılan böyle bir fırtına var.
En ilginci ise birtakım sermayedar çevrelerinde pompaladığı 'artık geniş çaplı bir barış zamanı' söylemi.
Tezlerine göre: "Türkiye'de askeri ve bürokratik vesayet kırılmış, demokratikleşme önünde engel kalmamış, demokrasi yerleşmiş. Hal böyleyken iktidarın herkesle kavgalı görüntü vermesi hoş bir şey değil. Geniş çaplı bir barışma projesi kapsamında süren davalar bitsin, af çıksın yeni operasyon da olmasın."
Bu fikri pompalayanlar nerede yaşıyorlar bilmiyorum ama benim gördüklerim, duyduklarım hiç öyle değil.
"Şu iktidar bir zayıflasa, Erdoğan'a bir şey olsa" diye ellerini ovuşturanlar hayli fazla.
Unutmamak gerekir ki kişilere bağlı iyileşmeler, onlar gittikten sonra beter olur. Türkiye tarihi bunun örnekleriyle dolu.
İşte size çok taze 'bir zihniyet' örneği.
Cuma  günü  Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, Batman Hava Üssü'ne gitti. Protokol kuralları gereği kendisini en üst düzeydeki komutanın karşılaması gerekiyordu.
Fakat Diyarbakır 2. Hava Kuvveti Komutanı Korg. Mehmet Veysi Ağar, bakanı karşılamadığı gibi odasından bile çıkmadı.
Emir subayı aracılığı ile 'Komutan rahatsız, kriz geçirdi odasında dinleniyor' dedirtti. Oysa ne ambulans çağrıldı ne de hemşire. Ayrıca salı günü hem Kara hem de Hava Kuvvetleri komutanlarına üst düzey karşılama yapmıştı.
Bakan Yılmaz, 14:00 ile 16:30 arası üste kaldı. Brifingi de 2. Hava Kuvveti Mahkemesi'nde, 'evrakta sahtecilik' iddiasıyla yargılanan Albay Fidan Yüksel verdi.
Bu esnada enteresan bir gelişme yaşandı.
Bakan eski tarihli ya da canlı bir İHA görüntüsü izlemek istediği zaman 'hayır' cevabını aldı. Duyumlara göre Korg. Ağar 'Herhangi bir şey izletmeyin' talimatı vermiş.
Okurlarımız Ağar ismini daha önceden hatırlayacaklardır.
Çünkü emrindeki birlikler Kuzey Irak'ta operasyondayken o kendine bir CASA uçağı ayarlayıp 'malzeme nakli' adı altında Silivri'deki Balyoz sanıklarını ziyarete gitmişti.
15 bin liralık maliyeti devlet öderken üstüne bir de görev tazminatı almıştı.
Biraz daha geriye gidersek Korg. Ağar'ın Lizbon'da Cumhurbaşkanı'nı da karşılamadığını hatırlıyoruz.
Brüksel'de görevliyken NATO toplantısına giden Gül'ü karşılamamış aynı zamanda uğurlamamıştı da. Bir bakıma, 'Gül'ü Cumhurbaşkanı olarak görmemişti.'
Tekrar başa dönelim.
Türkiye'nin ihtiyacı olan şey 'ileri demokrasinin' kurumsallaşması.
Bu da 'iç süreçlerin tamamlanması' ile mümkün olur.

Menderes'i asanları ödüllendiren kimdi?

CHP lideri Kılıçdaroğlu'na göre 'yargı kokuyor.'
Dersim tartışmaları ve parti içi muhalefetin tekrar harekete geçmesi nedeniyle sıkıntılı günler yaşayan Kılıçdaroğlu yargıyla kavga ederek gündemi değiştirmek istiyor.
Fakat girdiği alan CHP için pek de gurur duyulmayacak uygulamalarla dolu.
Gelin arşivleri biraz karıştıralım.
27 Mayıs'la birlikte Türk demokrasisinin üzerinde asker ve yargı vesayeti kuruldu.
Üstelik iktidar eliyle.
Darbenin ilk 7 ayı içinde daha anayasa bile yapılmadan 94'ü Yargıtay ve Danıştay üyesi olmak üzere 614 yüksek yargı mensubu re'sen emekli edildi.
Peki yerlerine kim kondu?
Menderes ve arkadaşlarının idam kararlarını veren Yassıada Mahkemesi'nde hakim, savcı ve soruşturma kurulu üyesi olarak görev yapanlar. Darbe Komitesi'nin Yassıada'da görevlendirdiği hakim ve savcılar daha sonra yüksek yargıyı parsellediler.
Aralarından da 3 AYM başkanı, 2 YHK başkanı, 2 Yargıtay ve YSK başkanı ile Danıştay başkanı ve başsavcısı çıktı.
Lafı uzatmanın bir anlamı yok.
Türk tarihi CHP ile yargı arasındaki 'arka bahçe' örnekleriyle dolu.
1960 darbesiyle ele geçirip, 71 Muhtırası, 80 darbesi ve 28 Şubat süreciyle yargıyı ellerinde tutanlar 'Yargıyı ele geçiriyorlar' söylemiyle yargının demokratikleşme sürecine engel olmaya çalışıyorlar.