Askerî Savcı Ali Fuat Kumral, ordudan ihraç edilirken subaylara
uygulanan yasa dışı sorgulama yöntemini 'işkence suçu' kapsamında
değerlendirdi. Konuyla ilgili soruşturma dosyasını da görevsizlik kararı
vererek sivil savcıya gönderdi. 1987'de 'Bulut Projesi' adıyla
başlatılan ve yalan makinesinin de kullanıldığı sorgulamalar 28 Şubat
sürecinde gündeme gelmiş, kamuoyunda tepkiyle karşılanmıştı.
Hava Kuvvetleri'nde, 'irtica ile mücadele' adı altında 1987-1997 yılları
arasında uygulanan 'ihraç sorgulamaları'na ilişkin soruşturmadan dikkat
çekici bir sonuç çıktı. Subayların yasa dışı sorgulandığı ve adına
'Bulut Projesi' denilen yöntem, işkence suçu olarak kabul edildi. Bu
nedenle, soruşturmayı yürüten Askerî Savcı Hava Hâkim Binbaşı Ali Fuat
Kumral, görevsizlik kararı vererek dosyayı 5 Ekim 2011'de Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığı'na devretti. Ergenekon, Balyoz ve Karargâh
Evleri davalarının da temelini teşkil ettiği belirtilen soruşturmanın
şüphelileri ise projenin başında bulunduğu ileri sürülen bazı
subaylardan oluşuyor. Balyoz sanığı emekli istihbaratçı Albay Hakan
Büyük, 'internet andıcı' davasının tutuklu sanığı emekli Albay Fuat
Selvi ve Yunanistan'a harekât planlarını satmakla suçlanan istihbaratçı
Yüzbaşı Mehmet Barut, bu isimler arasında yer alıyor.
Bulut Projesi, 24 yıl önce Necip Torum-tay'ın Genelkurmay 2.
başkanlığı döneminde uygulanmaya başlandı. Birçok subay ve astsubay 28
gün oda hapsinde psikolojik ve fiziksel işkenceye maruz bırakıldı.
Ardından da ihraç edildiler. Bazılarının yalan makinesine sokulduğu
ileri sürüldü. Hava Kuvvetleri'ne bağlı kışlalarda yapılan işkence
sorgulamaları, 28 Şubat sürecinde de gündeme geldi. İlk şikâyet ise 1
Aralık 2010'da adlî yargıya yapıldı. Emekli Hava Yarbay E.O. mağdur
sıfatıyla, 1 Aralık 2010'da Ankara Cumhuriyet Baş-savcılığı'na suç
duyurusunda bulundu. Başvuruyu inceleyen sivil mahkeme, görevsizlik
kararıyla dosyayı askerî yargıya iletti.
Dosyayı alan Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığı, 29 Aralık
2010 tarihinde soruşturma başlattı. Askeri Savcı Hakim Binbaşı Ali Fuat
Kumral, E.O. haricinde işkenceye maruz kalan 53 subay ve astsubayın
ifadesine başvurdu. İrtica ile suçlanan askerler, ifadelerinde, o
dönemdeki ismiyle 28 gün oda hapsinde kaldıkları Hava Ulaştırma Grup
Komutanlığı'na görevlendirildikleri yönündeki emir ile gittiklerini
belirtti.
Askerler, camları kontrplakla çivilenerek kapatılmış, bir yatak, bir
sandalye ve bir küçük masa ile 24 saat yanan tavan lambası bulunan yerde
28 gün oda hapsine maruz kaldıklarını söyledi. Askerler,
üniformalarının çıkartılarak üstlerinin de arandığı ve dönemin Hava
Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Siyami Taştan imzalı ve 'irticai
faaliyetlere karıştıkları' için oda hapsine mahkûm edildiklerini
belirten bir yazı ile karşılaştıklarını aktardı. Emekli Yarbay E.O.
ifadesinde, karanlık bir odaya götürüldüğünü ve 4-5 projektörün gözüne
tutulduğunu kaydetti. Projektörlerin arkasındaki kişilerin, eşinin neden
başörtülü olduğu ve niçin içki içmediği yönünde sorular sorduğunu ifade
etti. 7 günlük sorgudan sonra Poligraphy (yalan makinesi) testine de
tabi tutulduğunu belirten E.O., "'Sana bir soru soracağız, doğruyu
söyleyeceksin.' deyip tahtaya bir sayı yazdılar. Ben de okudum. Bana
makineden çıkan bir sonucu gösterip, 'Bak, doğru söylediğin bu
grafiklerden anlaşılıyor. Hep doğruyu söyle, yoksa anlarız.' dediler."
şeklinde konuştu.
Askeri Savcı Ali Fuat Kumral, maruz kalınan eylemlerin TCK'da düzenlenen
işkence ve kötü muameleyi yasaklayan hükümler çerçevesinde ele alınıp
değerlendirilmesi gerektiğine karar verdi. Şüphelilerin birçoğunun
emekli olduğunu belirten Kumral, 353 sayılı kanunun 17. maddesi uyarınca
askeri mahkemelerin görevinin sona erdiğini belirtti. Müşteki E.O.'nun
ve diğer tanıkların beyanlarına konu olan eylemlerin soruşturulmasının
adli yargının görevine girdiğini ifade etti. Cumhuriyet savcılığının bu
hususta görevli olduğunu vurgulayan Kumral, dosyayı Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığı'na 5 Ekim 2011 tarihinde gönderdi.