“Askeri
kaynaklar”; Diyarbakır’da Askeri Mahkemenin bir yüzbaşıyı, indirimle 2,5 yıl
hapse mahkum edip TSK’dan ihracına karar verdiğini bildirdi!
Dava
gerekçesi iddia, Yüzbaşı Murat A.’nın Uzman çavuş Hasan K.’yı bölük önünde bir
nevi domuz bağıyla bağlayıp işkence yapmasıydı.
Olay
tam bir yıl önce Şırnak’ta olmuş, yılın başında Taraf’ta Mehmet Baransu’nun
haberiyle duyulmuştu.
Yüzbaşı,
uzman çavuşun içkili döndüğünü ileri sürmüş, iddiaya göre dayak atmış, sonra da
bölük önünde bağlayarak sallandırmıştı.
Kimileri
de, böyle olmadığını, yüzbaşının askerlerine düşkün birisi olduğunu, bölüğün
olaydan üç gün önce 3 gazi verdiğini söyleyerek uzman çavuşu suçlamıştı.
Mahkeme
kararıyla yüzbaşı ordudan atılırken, muhtemelen uzman çavuş da mecburi istifa
yolunda.
çünkü,
arkadaşlarının anlattığına göre; olaydan sonra tayin edilen uzman çavuş, bir yüzbaşıdan
şikayetçi olduğu için, gittiği yerlerde de baskıya maruz kaldı.
Böylece;
işkence yaptığı gerekçesiyle “üst”; atılırken; işkenceye maruz kaldığı
belirtilen “ast” da zaten barınamaz hale geldi!
***
Bir
kaç ana fikir mevcut:
1.
İyi bir komutan bile, iftira değilse, kötü davranabilir; her kötü davranan da
iyi komutan değildir.
2.
Şikayetçi olan bir ast, Askeri Mahkemede bile bazen sonuç alabilir;
3.
Bir ast, mağdur ve haklı olsa bile, artık orduda kalamayabilir! Tabii 15 yıl
mecburi hizmete mahkum değilse!
Bu
çelişki yumağının orta yeri, askeri kanunların garabeti ile askeri hiyerarşinin
emir- komuta ile sevk ve idarenin ötesinde konuşlanması!
Hem
şikayete yol veriyor ve şikayeti geri aldırmak için baskı yapan amire 3 yıla
kadar hapis öngörüyor.
Hem
şikayet ettiğin merci zaten, şikayet ettiğin üstün gibi üstler oluyor.
Hem
de, baskı altındaki insanlardan, kendileri gibi baskı altında olan şahitler bulmasını
bekliyor; disiplin cezalarını da yargıya kapalı tutuyor.
30
gün disiplin cezası alan uzmanı da mesela; anında kovuyor!
Oysa
bu cezaların hepsi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı ve AİHM’de Türkiye’yi
mahkum ettiriyor; ama demokrat hükümet ve cumhuriyetçi ordu buna aldırmıyor!
***
Öyle
garip bir hal ki;
Başka
bir yerde, uzman çavuş eşi için Başbakanlık’a mektup yazıp çözüm isteyen bir
kadının dilekçesi, sonunda kocasının görev yaptığı taburun komutanına, belki de
tugay komutanına kadar geliyor.
Başbakanlık’a
güvenip yollamış ama oradan nereye gidiyor!
Böylece,
sivil hükümete dilekçe bile; o sivillerin o dilekçeyi bakanlıkta askeri bürokrasiye
vermesi sonucu, askeri ceza ya da baskı olarak geri dönebiliyor.
Sivilleşme
derken, askerileşme biraz da böyle işte!
Pekiyi,
sonra ne oluyor:
60
bin uzmandan sadece 1500 kadarı; haklarını arayan (emekli) derneği Emuzder’e
beşer, onar TL yardımla (kendisi için de) dayanışmaya destek veriyor!
Gerisi
ya korkuyor ya umursamıyor; yahut üstlerin hukuk sorunlarına maddi kesinti
yetiştirmekten, en tehlikeli bölgelerde bile lojman olmadığı için kiralık ev
aramaktan, tabanca dahil yığınla malzemeyi cebinden satın almaktan, hep ayrı
kaldığı çoluk çocuğuna rızkını koşturmaktan başını alamıyor!
***
Bu
dava şunu kanıtlayabilir:
1.
Baskı: Var
2.
Hukuk: öyle böyle var
3.
Adalet: Pek yok!
4.
Cesaret: ölüme gitmeye var; örgütlenmeye, hakkını aramaya yok!
5.
Korku: ölümden yok; hayattan var!