Orgeneral Eşref Bitlis’in ölümü ile ilgili yeni bilgiler ortaya çıkıyor. İddiaya göre, Bitlis Paşa’nın çantasında terör örgütlerini bitirecek çok önemli belgeler vardı.
Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis’in Ankara Güvercinlik Havaalanı’ndan Diyarbakır’a gitmek üzere havalanan uçağı, kalkıştan 5 dakika sonra Yenimahalle Postanesi’nin yakınlarına düştü (17 Şubat 1993). Orgeneral Bitlis ile beraberindeki emir subayı Albay Fahir Işık, uçağı kullanan Binbaşı Fahir Eliyar, Yüzbaşı Tuğrul Sezginler ve teknisyen Astsubay Başçavuş Emin Öner şehit oldu.
17 yıl önce meydana gelen bu elim vaka gündemden hiç düşmedi. “Eşref Paşa’nın uçağı teknik bir arıza sonucu kazayla mı yoksa sabotaja maruz kaldığı için mi düştü?” sorusu her daim soruldu. Hem toplumun hem de uzmanların ekserinde ‘uçak teknik bir arıza sonucu düşmedi’ kanısı hâkim.
Eşref Paşa sıra dışı bir askerdi. Özellikle Kürt meselesinde hazırladığı rapor ve planları bugün yapılmak istenenin daha ötesindeydi. Çünkü sorunun çözümü ve Kürt hareketinin bağlantıları konularında ciddi bilgilere sahipti ve Kuzey Irak’taki Kürt liderleriyle sık sık görüşmeler yapıyordu. Örneğin Eşref Bitlis’in ileri sürdüğü ‘komşu ülkelerle işbirliği ile Kürt meselesi çözülür’ tezi şimdi AK Parti hükümeti tarafından gündeme alınmış durumda. O dönem Paşa’nın ‘Çekiç Güç’ün PKK’lılara yardım ettiği ve varlığının tehlikeli olduğu yönündeki raporları birilerini kızdırmıştı. ‘Çekiç Güç’, ‘Kürt meselesi’, ‘PKK’nın tasfiyesi’, ‘Komşu ülkelerle işbirliği’, ‘Türkiye’nin bölgedeki (Ortadoğu) geleceği’ gibi konularda raporlar hazırlayan, hem Genelkurmay’ı hem de Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ı gerek rapor gerekse mektuplarla bilgilendiren Bitlis, ülkede kaos isteyen güçlerin başlıca hedefiydi zaten.
Diğer taraftan ortaya atılan yeni iddialar ve konuşmaya başlayan tanıklar kazaya dair çarpıcı bilgiler vermeye devam ediyor. Bunun üzerine askerî savcılık artık tozlanmış olan Eşref Bitlis dosyasını raftan indirmek zorunda kaldı. Daha önce hakkında ‘takipsizlik’ kararı verilen uçak kazası ile ilgili Kara Kuvvetleri Askerî Savcılığı yeniden soruşturma açtı. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner’in de “Akıllarda şüphe kalmamalı.” dediği ve soruşturmanın bir an önce tamamlanmasını istediği belirtiliyor. Öte yandan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı da Turgut Özal ve Eşref Bitlis’in şüpheli ölümleri üzerine kısa süre önce soruşturma başlatmıştı.
‘PAŞA’NIN ÇANTASINDAKİ EVRAKLARA NE OLDU?
Eşref Bitlis’in ölümünde etkili olduğu belirtilen raporların çoğu gün yüzüne çıktı. Ancak Hizbullah’a dair rapor pek gündeme gelmedi. Hatta iddiaya göre Paşa o gün Diyarbakır’a PKK ve Hizbullah meselelerini çözmenin yollarını bulmak, ilgili makamlarla toplantılar yapmak için gidiyordu. Evraklar arasında Hizbullah’ı tamamen deşifre edip çökertmeye yetecek bir isim listesi olduğu ileri sürülüyor. Bu iddianın sahibi kazadan hemen sonra olay yerine ilk ulaşan terör uzmanı Tuncer Günay. Savcılıklara ifade vermek istediğini anlatan Günay olay mahalline vardığında henüz hiçbir resmî görevlinin gelmediğini aktarıyor. Olay yerindeki belgeleri toplayan Günay, Paşa’nın parçalanmış çantasında çok sayıda evrak olduğunu söylüyor. Bakın Günay kaza mahallini nasıl anlatıyor: “PTT binasında o saatte bir telefon sorununu çözmek için bulunuyordum. Tam bir tesadüftü. Büyük bir gürültü duyunca şaşkınlıkla postaneden çıktım. ‘Binanın arkasına uçak düştü’ diye bağrışan vatandaşlar var. ‘Birilerini kurtarabilir miyim?’ diye ben de sevk-i tabii ile olay mahalline koştum. Düşenin askerî uçak olduğundan hele hele Eşref Paşa’nın uçağı olduğundan haberim yok. Olay mahallinde, kafası olmayan askerî pilot üniformalı birini ve bir tarafa savrulmuş Paşa şapkasını görünce o zaman uyandım ve mühim bir askerî VIP uçağının düştüğünü anladım. Ortalıkta henüz gazeteci, subay, polis yok… Dehşet içinde dolaşıyor, rastgele bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. ‘Canlı var mı?’ diye bakınıyoruz, bulamıyoruz. Tecrübelerim bu uçağın çok önemli bir kuvvet komutanının uçağı olabileceğini düşündürüyor. Aklıma Eşref Paşa geliyor; ama bunun mümkün olamayacağını düşünüyorum. Şapkadaki renkten bir ipucu çıkaramıyorum. Tüm paşa şapkaları aynı çünkü. Etrafta evraklar, dosyalar var. Karlı zemine saçılmış… Bir dosyayı eğilip alıyorum. Batman İl Jandarma Komutanı’na ve alt birimlerin bilgisine yazılmış… Sayı numarası var ve çok gizli ibareli… Kozmik bir belge. Kapsamlı bir operasyon hazırlığıyla ilişkili. Ekinde operasyon adresleri ve uzun bir isim listesi… Bilgi notları, mesajlar, faks yazışmaları var. Dosya kalınca ve Hizbullah örgütü ile ilgili… Dehşete kapılıyorum. Çevreye saçılan tüm evrak ve dosyaların kozmik ve çok önemli olduğunu anlıyorum. Gazeteciler gelmeden tüm evrakları çabucak toplayıp emniyete almaya çalıştım. Toplayabildiğim kadarını topladım. 15 dakika sonra evraklar için geldiklerini anladığım bir askerî heyet olay yerini araştırıyor. Kaza kırım mahalline benden sonra ilk gelenler, Genelkurmay askerî istihbarat heyeti ile yakınlardaki GATA ve İl Jandarma askerî ekipleriydi. Kaza mahalline gelen askerî istihbarat heyetindekiler, ilk anda Eşref Paşa’nın kozmik çantasını aradı ve yerlere saçılan evrakları topladı. Askerî istihbarattan olduklarını hissediyorum. İçlerindeki albay rütbeli birine yaklaşıp selam verdim ve topladığım tüm evrakları kendisine teslim ettim.”
Ardından askerî yetkililer Tuncer Günay’ı kimliğine el koyup gözaltında tutuyor. Daha sonra askerî araçta iki saat bekletilmesinin ardından Genelkurmay Başkanlığı Askerî İstihbarat ve Harekât Daire Başkanlığı’na götürülüyor. Burada sorguya alınıyor. Başka belge olup olmadığı soruluyor. Hatta Günay kendi tabiriyle ‘iç çamaşırına’ kadar aranıyor. Ancak Günay emekli bir asker çocuğu olduğunu ve orduda çok sayıda akrabası bulunduğunu isim vererek anlatıp sorgucuyu ikna ettiğini anlatıyor. Günay günlerce takip edildiğini de açıklıyor. Bu arada olay yerine gelen Albay’ın yeni açılan soruşturmada tanık olarak ifade verebileceği belirtiliyor.
Günay olay yerini anlatırken delillerin yok edildiğini de savunuyor. Zaten anlatımından da kaza mahalline pek ehemmiyet verilmediği ortaya çıkıyor: “Kaza kırım yeri tam bir panayır yeri gibiydi. Giren çıkan belli değildi, hiçbir şekilde delil koruma duyarlılığı yoktu. Oysa olay mahalli emniyet şeridiyle çevrilmeliydi. Cenazeler alındıktan sonra mahalle hiçbir surette kaza kırım uzmanlarından başka kimse girmemeliydi. Bu araştırma heyetinde uçağı üreten firmanın uzmanları ve Amerikan Federal Havacılık Kaza Araştırma yetkilileri de olmalıydı kesinlikle. Enkaz parçalarına asla dokunulmamalıydı. Ancak daha ilk saatlerde, cenazeler alınır alınmaz enkaz toplanmaya başlanıyor ve olay mahalli temizleniyor. Parçalar askerî üsse götürülüyor, soruşturmayı askerî savcı yapıyor. Daha vahim olanı dünyada benzeri görülmemiş şekilde, hiçbir teknik inceleme sonuçlanmamışken (olaydan 30 dakika sonra) Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreteri Yaşar Büyükanıt, ‘Kaza buzlanma nedeniyle olmuştur.’ diyerek noktayı koyuyor ve yargının önünü kapatıveriyor. Olay yerine daha sonra gelen gazeteciler ve görevliler parçaların yerini değiştiriyor, parçaların üstüne basıp kırıyordu. Hatta ceset parçalarını fotoğraflamak için çıkarıyorlardı.”
İşte cevabını arayan sorular
Eşref Paşa’nın sabotaj sonucu uçağının düşürüldüğüne ilişkin ciddi bulgular var. Henüz cevabını bulmamış sorular bile olayın sıradan bir kaza olmadığını gösteriyor. İşte cevap bekleyen sorular:
Uçak kalkmadan önce Eşref Paşa çantasını açıyor ve evrakları inceliyor, aynı anda da telsiz ve telefonla OHAL komutanlarına talimatlar veriyor. Görüştüğü komutanlar kimdi ve verdiği talimatlar neydi?
Kaza kırım mahalline gelen Genelkurmay Askerî İstihbarat heyeti ile yakınlardaki GATA ve İl Jandarma askerî ekipleriydi. Bu heyettekiler, Eşref Paşa’nın kozmik çantasını aradı ve yere saçılan evrakları topladı. Bu çanta ve evraklar nerede?
Uçağı yapan firma, Amerikan Federal Havacılık Kaza Araştırma ekibi neden kaza mahalline getirilmedi?
Kaza alanı neden sıradan insanların girip çıkabileceği ve parça toplayacağı bir alan olarak bırakıldı?
Eşref Bitlis’in ‘Kale Planı’nın detaylarında neler vardı? Komşu ülkelerle işbirliği ve örgüte destek verenlerin de pasif hâle getirilmesi öneriliyordu. Bu isimler kimlerden oluşuyordu? (Tansu Çiller bunları 4 Kasım 1996’da yaptığı basın toplantısında kısmen açıkladı.)
Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş ile Eşref Bitlis arasındaki husumetin kaynağı neydi? Eşref Bitlis’in Genelkurmay Başkanlığı’nı devre dışı bırakarak Cumhurbaşkanlığı ile direkt olarak teşrik-i mesai yapması mıydı? Yoksa TSK’daki Amerikan ve Alman ekollerinin çekişmesi de söz konusu muydu?
Eşref Bitlis 22 Mart 1992 tarihli mektubunda Cumhurbaşkanı Turgut Özal’a ne/neler yazmıştı?
Komşu ülkelerle görüşmeler ABD’yi rahatsız ediyor. Bu sırada (2 Ekim 1992) Ege Denizi’nde devam eden ‘Kararlılık Göstergesi 92’ adlı NATO tatbikatı sırasında Amerika’ya ait Saratoga gemisinden atılan iki füze Muavenet muhribine isabet ediyor. Gemi komutanı bir subay, bir astsubay ve iki er şehit oluyor. Dönemin Millî Savunma Bakanı Nevzat Ayaz olayı ‘kaza’ olarak yorumladı. Bu konudaki askerî bilgiler nedir ve devletin resmî kayıtlarına olay nasıl geçti? Kaza idiyse Genelkurmay Başkanlığı (5.10.1992/ Milliyet G.) ile Deniz Kuvvetleri Komutanlığı (4.10.1992/ aynı gazete) gazetelere verdikleri ‘vefat’ ilânlarında bunu belirtmek yerine neden/niçin ‘elim olay’ dediler?
Bitlis Paşa helikopterle Kuzey Irak’a giderken ABD jetleri tarafından tacize uğruyor. Mardin’deki Çekiç Güç radarına kim haber veriyor?
1500 PKK’lı, Zele Kampı’nda silah bırakmak için anlaşmaya varıyor. Eşref Paşa’nın Kürt liderlerle görüşerek yaptığı bu anlaşmayı kim bozdu?
Uğur Mumcu’nun öldürülmesi, Eşref Bitlis sabotajı ile ne kadar ilgili?
Eşref Bitlis’in uçağı düştükten sonra dönemin Genelkurmay Genel Sekreteri Yaşar Büyükanıt’a soruşturma tamamlanmadan ‘uçak buzlanma ve pilotaj hatası yüzünden düştü’ bilgisini kim verdi?
Uçak PTT Genel Müdürlüğü’nün bahçesine düştü. Bu kurumun hazırladığı raporda (tanıklara dayanarak) uçak yanarak düştü denildi. Yanarak düşen uçağın motoru buzlanmış olabilir mi?
İTÜ’den gelen üç kişilik heyetin hazırladığı raporda “Motor zarfı parçalanmamış ve deforme olmamış. Sabotaj ihtimali gözden uzak tutulmamalıdır.” deniyor. Bu rapor ne kadar dikkate alındı?
Dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş ve Kara Kuvvetleri Komutanı Muhittin Fisunoğlu ‘uçağa sabotaj yapılması mümkün değildir’ kesin bilgisine nasıl vardı?
Genelkurmay Başkanı (ve Kara Kuvvetleri Komutanı) o dönemde Bitlis Paşa’nın uçağı şifahen kendisinden istediğini açıkladı. Oysa Eşref Bitlis uçak için 16 Şubat’ta resmî talepte bulunuyor. Doğan Güreş (ve Muhittin Fisunoğlu) böyle bir bilgiyi neden açıklıyor?
Aynı gün aynı havaalanından 7 uçak kalkıyor. Ve hiçbirisinin teknolojisi Bitlis Paşa’nın bindiği uçağınki kadar gelişmiş değildi. Aynı şekilde aynı uçak kısa bir süre önce İzlanda üzerinden geçerken eksi 60 dereceye varan soğuğu görüyor. Eksi 10 derecede motoru nasıl buzlanmış olabilir?
Uçağın bulunduğu alan askeriyeye ait küçük bir alan, daha çok uçak bakımlarının yapıldığı bir yer. Aynı yerde Amerikan yardım komisyonu JUSMMAT’a ait iki uçak bulunuyor. Bir de Amerikalı iki teknisyen. Bu teknisyenlerin görüşlerine (ifadelerine) neden başvurulmadı? (Bu teknisyenler nöbetçi asker Metin Tahir’e neden teşhis ettirilmiyor, hiç gösterilmiyor.)
Eşref Paşa’nın bindiği pahalı askerî uçak sigortalı değildi, VIP uçak neden sigortalanmadı?
Yakıt deposu neden incelenmedi? Yakıta gres yağı katılması iddiaları hâlâ cevabını bekliyor?
Uçağa binecekler listesinde Albay Kazım Çillioğlu’nun adı bulunuyor. Ancak Çillioğlu uçağa binmiyor. Daha sonra Albay’a dava açılıyor. Dava kararı 22 Şubat’ta açıklanıyor. Ancak Çillioğlu’nun 3 Şubat’ta intihar ettiği biliniyor. Çillioğlu’nun intiharı Eşref Paşa’nın öldürülmesini örtbas etmek için miydi? Çillioğlu gerçekten intihar mı etti? Oysa uçak düştüğünde ‘Albay Çillioğlu da öldü’ diye gazetelerde haberler yer alıyor.
Eşref Bitlis’le birlikte Diyarbakır’a gidecek olan İçişleri Bakanı İsmet Sezgin son gün neden vazgeçti? Kendisi, “Ertesi gün grup toplantısı yapılacaktı, o yüzden gidemedim.” diyor. Oysa DYP grup toplantısı 2 gün önce yapılmıştı! Sezgin toplantı tarihini mi yanlış hatırlıyor, yoksa başka bir sebebi mi var?
Cem Ersever’in yazdığı “Şam’daki Kemancı” isimli kitabın kayıp kısmını kim aldı? Çünkü Ersever Bitlis suikastını aydınlatmak için yayıncısına ‘bekle, belge getireceğim’ diyor ve Ersever bir hafta sonra ölü bulunuyor. “Şam’daki Kemancı” kitabının tamamı kimde? Ayrıca bu kitabın peşine düşen bir dönemin kudretli DGM Başsavcısı kimdi? Kitabı ele geçirmek istemesinin amacı neydi?
Olayları bilen (ve hâlen hayatta olduğu Jandarma Genel Komutanlığı’nın Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdiği 16.12.2009 tarihli resmî ve gizli yazı ile sabit olan) itirafçı Mustafa Deniz (İhsan Hakan adını kullanıyor) nerede ve neden ifadesi alınmıyor?
11 KKK uçağı içinden sigortasız olan tek uçağı kim seçti? Bütün uçaklar rezerve ya da görevli miydi?
Uykusuz ve hastası olduğu için morali bozuk olan Fahir Eliyar’ı birinci pilot olarak kim ve niçin belirledi? Göreve çıkacak başka pilot yok muydu?
TSK’nın geleceği en parlak generallerinden biri olan Armağan Kuloğlu, Eşref Bitlis’in ölümünden bir buçuk yıl sonra, neden emekli edildi?