?Eşref Bitlis dosyasını kapatmak istiyorsak yeniden açmalıyız. Vicdanların ve tarihin tatminkâr cavaplara ihtiyacı var.?
Duvarımda bir çerçeve var. Çerçevenin içinde bir kitap. Kitabın altında iki altın kol düğmesi. Yağmurlu bir öğleden sonrasında evden çıkarken ya da telaşlı bir şekilde eve girmişken gözüm bu çerçeveye takılıp kalır. Kitabın kapağında genç bir Eşref Bitlis fotoğrafı vardır.
Göz göze geliriz... O an içimde bir huzursuzluk, inceden bir sızı, karanlık bir kuytudan başını uzatır. Tarık Bitlis’in o pek çok şey demek isterken kendisini frenleyişi belirir. Gözlerinin dolması, çaresizlikten konuşurken yumruğunu sıkması...
Aynı uçakta şehit düşen Tuğrul Sezginler’in ablası Saime Sezginler’in olayı soğukkanlılıkla anlatan o titreyen sesi kulaklarımda yankılanır.
Sonra? Sonra, hayat kör topal kendi ritminde akmaya devam eder.
Bundan 17 yıl önce alelacele kapatılan Eşref Bitlis dosyası, bildiğiniz gibi bugün alelacele yeniden açılmaya çalışılıyor.
Yıllar öncesinin faili meçhul kahramanları, önümüzde geçit töreni düzenliyorlar. Televizyonlarda buğulu sesleriyle oğullar, babalarını ‘aslında’ kimin vurduğunun hesabını soruyor. Yıllardır acılarını sırtında taşıyan kadınlar, eşlerinin ‘aslında’ öldürüldüğünü söylüyorlar. Gazetelerde komplo teorileri havada uçuşuyor...
Gazeteciler “Katil kim?” diyerek ellerindeki fenerlerle tarihin izbe ve karanlık koridorlarında iz sürüyorlar. Zaman zaman bana da soruyorlar. “Sence katil kim?” Oysa ben, ilk günden bu yana çok daha önemli bir sorunun cevabının peşindeyim.
“Boş verin katilin kim olduğunu, silah arkadaşlarının ölümünü bir ordu neden doğru düzgün araştırmıyor?” Gelin bu sorunun peşine düşelim.
Düşünsenize, Eşref Bitlis gibi orgeneral, Bahtiyar Aydın gibi bir tuğgeneral, Kazım Çillioğlu ya da Rıdvan Özden gibi birer albay hatta Cem Ersever gibi bir binbaşının ölümleri neden muallakta kalır. Bütün bu ölümlerin dosyaları emir komuta zincirinde, günün şartlarında alelacele kapatılmış, katiller bulunamamış ve her olay unutulmaya terk edilmiş.
Bu dosyaların peşine düşen Saime Sezginler ya da Tomris Özden gibi akrabaların başına ise gelmeyen kalmamış. Saime Sezginler, kardeşi Tuğrul Sezginler’in nasıl öldüğünü öğrenmek istediğinde araştırma raporları bile kendisine verilmemişti. Aile Genelkurmay’a sesini duyuramayınca bu sefer uçağı üreten Beechcraft şirketine sivil bir mahkemede dava açmış ve askeri soruşturma dosyalarını ilk kez ancak bu yöntemle görebilmişti.
Türk ordusuna emanet ettiği kardeşinin hem şehit hem de suçlu ilan edilmesini içine sindiremediği için davalar açan Sezginler Ailesi’ne bu acı kâfi görülmemişti. Dönemin başbakanı kazada şehit düşen subayların ailelerine örtülü ödenekten birer ev verilmesini istemişti. Tuğrul Sezginler aynı uçakta ölmesine rağmen şehit olarak görülmemiş, diğer subaylardan ayrı tutulmuş, diğer şehit yakınlarına verilen evi ailesinin almaması için adı şehitler listesinden çıkarılmıştı.
Akıl almaz değil mi?
Açılan davalar sonrasında haksızlık giderildi ama bu bile o yıllarda bir subayın ölümünü araştırmanın bedelinin neler olabileceğini gösteriyordu.
Yine aynı soru: “Bir ordu neden kendi subaylarının ölümünü araştırmaz?”
Kimseye söylemezseniz size bir sır vereceğim. Bence “Katil kim” sorusunun cevabı, “Neden yeterince araştırılmadı” sorusunun içinde gizli. Eşref Bitlis dosyasını kapatmak istiyorsak yeniden açmalıyız. Diğerlerini de... Vicdanların ve tarihin tatminkâr cevaplara ihtiyacı var. Bu subaylar vatan borçlarını canlarıyla ödediler. Bu soruların cevabını vermek silah arkadaşlarının namus borcudur. Ha tabii bir de referandumdan sonra malum, sivil mahkemelerin asli görevi.