Birkaç gün önce arkadaşlarla oturmuş sohbet ediyoruz.
Türkiye'de sohbet olur da "siyaset" eksik kalır mı? Sohbet "siyaset" etrafında dönünce konu kıtlığı çekilmiyor haliyle... Başörtüsü yasağı, Kılıçdaroğlu, CHP'nin gidişatı, İstanbul nüfusunun kaç milyonda duracağı, "AK Parti'nin gerçek amacı", "Ak Parti'nin yararı-zararı", sağlık hizmetlerinin problemleri, HSYK seçimi, 29 Ekim resepsiyonu, Türkiye'nin dünyanın en gelişmiş on ülkesi içine girebilmesi, AB meselesi, ilköğretim öğrencileri de başörtüsü taktığı takdirde neler olabileceği ve de tabii ki yıllardır birlikte yaşadığımız TSK çıkışlı açıklamaların sayısında gözlenen hızlı düşüş....
Dediğim gibi, konu "siyaset" olunca herkesin söyleyeceği bir şeyler var. Oturmuş laflıyoruz, herkes halinden memnun...
İlerleyen saatlerde arkadaşlardan birisi ortaya bir soru attı. Şu sözlerle aynen: "Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının adlarını bilenler elini kaldırsın!"
Hayret, tek bir el bile kalkmadı. Kaldırmayanlar içinde ben de vardım.
Arkadaş karşılaştığı bu sessizlik üzerine ikinci sorusunu yönelteceğini söyledi. O da şu soruydu: "Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarından sadece birisinin adını bilenler el kaldırsın!"
Bir kere daha hayret, bu kez de tek bir el kalkmadı... Kaldırmayanlar içinde ben de vardım.
Biraz sonra üçüncü soru çıka geldi: "Genelkurmay Başkanı'nın adını bilenler el kaldırsın!"
Bu sefer o kadar hayretlik bir manzara çıkmadı ortaya. On kişiye yakın grup içinden iki elin kalktığını gördük. Bu sefer iki kişiden birisi bendim.
Sorucu arkadaş bu küçük oyundan çıkardığı hisseyi şöyle özetledi: "Bakın gördünüz mü? Bu soruları size bir yıl önce yöneltseydim havaya ne kadar elin kalkacağını tahmin edin!"
Arkadaşımızın bu soru-cevap oyunundan çıkardığı sonucu beğendim doğrusu. Gerçekten de (bu bir mucize!) "millet" olarak artık genelkurmay başkanımızın ve kuvvet komutanlarımızın adlarını ya hiç bilmiyor, ya da çok zor çıkarıyorduk!
Hatırlayın, bu konu çerçevesinde yıllardır şu tespiti işiten bir "millet" değil miydik? "Bugün herhangi bir Batı ülkesinin bir vatandaşına ülkesinin genelkurmay başkanının adını sorsanız 'bilmiyorum' cevabı ile karşılaşırsınız!"
Evet, bakın, "medeni ülkeler"de gözlendiği söylenen bu "cehalet perdesi" nihayet bizim diyarı da teşrif etmişti...
Her hafta olmaz ise mutlaka iki haftada bir genelkurmay başkanından başlayıp tugay komutanına uzanan generaller zincirinin halkalarından hiç değilse birisinin "açıklaması" ile karşılaşmayı -daha doğrusu açıklamasına muhatap olmayı- artık gündelik hayatın renklerinden biri olarak kabul eden bir toplum iken, içine düştüğümüz şu cehalete bakın...
Toplantı-sohbet bitip eve dönünce komutan adlarının zihnimizden hızla silindiklerinin şahiti olan bu soru-cevap oyununu internete girip "Genelkurmay Başkanı'nın açıklamaları" sözcüklerinin izinden teyit etmek istedim. Sonuç şaşırtıcıcıydı doğrusu... "Genelkurmay Başkanı'nın açıklamaları" şeklindeki anahtar sözcükler önüme bir ton haber-yorum getirmişti. Şöyle şeyler mesela:
"8 Ekim 2010 ... GENELKURMAY BAŞKANLIĞI'NIN AÇIKLAMASI - Genelkurmay Başkanlığı'nın Laiklikle İlgili Açıklaması, Kosova Medyasında Geniş Yankı Buldu."
"Genelkurmay Başkanlığı'nın yazılı açıklamasında, gerçeklere dayanmayan haberlerin Türk Silahlı Kuvvetleri'nin geleneksel disiplin anlayışına nifak sokma ..."
"26 Ekim 2009 ... Genelkurmay Başkanlığı'nın açıklaması şöyle;. 1. 23 Ekim 2009 tarihinden itibaren medyada, "İrticayla Mücadele Eylem Planı"na ilişkin yeni ..."
"20 Haziran 2009 ... Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un açıklamaları Kürt hareketi cephesinde de ... Genelkurmay Başkanı'nın konuşmasının yarısını Kürt sorununa ..."
Yüzlerce-binlerce "Genelkurmay Başkanlığı Açıklaması" haberi....
Üşenmeyip Genelkurmay Başkanlığı'nın internet sitesine de girdim. Amacım, bu "açıklama" ve dolayısıyla haberlerdeki azalmanın söz konusu sitenin basına ilişkin sayfasında da yaşanıp yaşanmadığını görmekti.
Buradaki durum da sakindi. Çok yakın dönemde gazetelerin bir elemanını Genelkurmay Başkanlığı Sitesi'nin başına oturttuğu dönem sona ermişti sanki. Çünkü son "Basın Açıklaması"nın tarihi 31 Temmuz 2010'du. Son "Basın Bilgilendirme Toplantısı" 23 Temmuz 2010'da yapılmış, "Konuşmalar" bölümünün en taze konuşması ise 28 Ağustos tarihli, Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner'in devir-teslim töreninde yaptığı konuşma idi.
Bu gözlemlerimin adlarını hatırlayamadığım (Genelkurmay Başkanı dışında ) komutanlar tarafından da olumlu gelişmeler olarak değerlendirileceğini sanıyorum. Bu gelişme gerçekten, toplumun, daha doğrusu toplumsal yaşamın üzerinden demokrasilerde karşılaşılmayan bir "alışkanlık"ın -nihayet- kalkmakta olduğunun bir göstergesidir. Bu çerçevedeki dikkat-bilgi-hafıza meselesi bizde de "medeni ülkeler"de olduğu gibi seyretsin. "Medeni ülkeler"de olduğu gibi komutan adlarını biz de hatırlamayalım. Böylece komutan açıklamalarını baş sayfalarına konuk etmek için yarışan medya da biraz nefes alabilsin!
Sonuç olarak, komutanların adlarının bilinmesi çerçevesinde bir sohbet ortamında tesadüfen ortaya çıkan "cehalet"in başta komutanlar olmak üzere herkesi memnun etmesi gereken bir gelişme olduğunu tekrarlayayım.
İsterseniz, sözünü ettiğim soru-cevap oyununu siz de içinde vakit geçirdiğiniz çevrelerde test edebilirsiniz...