Sabahtan itibaren tüm grup konuşmalarını izledim... Endonezya’daki yeni deprem felaketinden Ahtapot Paul’ün ölümüne... KCK Davası’ndan yıl sonu enflasyon oranı tahminine...
Tarık Aziz’in idam cezasından bizdeki fuhuş, şantaj, casusluk operasyonuna...
AİHM’in KKTC’de gasp edilen mülkler nedeniyle verdiği rekor cezalara kadar kıyı, köşe her gelişmeyi kovaladım.
***
Ama en çok... Henüz sonuçlanmayan “askerlik süresi” tartışmalarına kulak kabarttım. Çünkü “mecburi askerlik” olan bir yerde “demokrasi” olacağına pek inanmıyorum... Üstelik herkes “cumhuriyet-demokrasi” konuşuyor ama bizde buz gibi Prusya tipi askeri bir rejim var, taş gibi de duruyor. Mecburi askerliği Genelkurmay “ordu milletin parçası” diyerek savunuyor; hâlbuki demokrasilerde ordu milletin değil, hazinesinden para aldığı devletin parçasıdır ve parlamentonun emrindedir... Biz hala bu şaşılığı aşamadık, yakın zamanda aşmak gibi de bir gündem gözükmüyor...Askeriye “milletin” parçası olunca, halk çocukları da askeriyenin “çaycıları” oluyor... Dün Star’ın manşetinde “bir ordu çay servisi yapıyor” başlığı vardı. Manşetin alt cümlesi de şöyleydi: “‘Eşit askerlik’ süresi ile ilgili çalışma yapan TSK’daki 65 bin asker 500 sosyal tesiste ‘hizmetli’ olarak görev yapıyor. Neredeyse bir ordu sayısına denk bu rakama lojmanlarda görevli askerler dâhil değil...”
***
Muharip görevler üstlenmeyen, silahlı ve fiziki eğitim yapmayan bu 65 bin vatan evladı işçi sayılabilecek statüde 500 tesiste görev yapıyormuş... Sosyal Hizmet Tesisleri olarak anılan tesisler; orduevi, tatil kampı, havuzlu ve restoranlı tesisler, subay ve astsubay restoranları ve gazinodan oluşuyormuş... Bu tesislerde erler rütbeli personele hizmet sunuyor, ayrıca lojmanlarda da az sayıda er bu tip işlerde istihdam ediliyormuş... Bizim ordu niye bu kadar kalabalık anlamazdım, süngü harbinden kalma olduğu için sanırdım, meğer sosyal tesis bolluğundanmış...
***
Resmi rakamlara göre... TSK’nın maaş ödediği personel sayısı yaklaşık 270 bin kişi. Bu zaten başlı başına pek çok ülke ordusundan çok daha fazla bir büyüklük. Buna bir de sosyal tesislerde parasız pulsuz çaycılık yapan azımsanmayacak kadar 470 bin er ve erbaşı ekleyin... Bu devasa güç 360 general ve amiralin emrinde... Geri kalan profesyonel ordunun dağılımı da şöyle: 46 bin subay, 100 bin astsubay, 70 bin uzman, 50 bin sivil personel. Sayısı az, vurucu gücü çok yüksek, profesyonel bir orduya ihtiyaç var... Cumhuriyet Bayramı yaklaşıyor... Prusya tipi askeri rejim devam ettikçe... Askeriyenin “devletin parçası” olarak organizasyonu ertelendikçe... Halk çocukları çaycı olarak askeriyede parasız pulsuz istihdam edildikçe... Mecburi askerlik sürdükçe... Cumhuriyetin asla ve kata demokratikleşemeyeceğini terennüm edene pek rastlamıyorum...
***
Mesele askerliğin süresinde değil...
Mesele askerliği zorunlu hale getiren Prusya tipi devasa ordu ve rejim tipinde...
Genelkurmay’ın bunca aşırı büyük orduya karşın hala “asker” ihtiyacı olduğu resmen tekrarlanmakta... Bu asker ihtiyacı nereden kaynaklanıyor? Süngü harbine dayalı bir savunma anlayışından mı? Çaycı gereksiniminden mi? Askeriyenin “milletin” parçası olduğunu sürekli taze tutarak köhnemiş yapıyı sürdürme gayretinden mi? Bu soruları bile soramayan ve çağın gelişimine uygun olarak yeniden düzenleyemeyen bir devlet ve topluma “cumhuriyet” veya “demokrasi” ya da “demokratik cumhuriyet” diyebilir miyiz?
***
Cumhuriyet’in 87. yıldönümünde 65 bin çay servisi yapan ordu, halk iradesinin hâkim olduğu hangi diyarda kaldı? Halk iradesi söz konusu ise önce bunu düzeltmeli... İnanın ki demokrasinin yolu daha çabuk açılır...
360 kişinin değil, halk çocuklarının yaşamı daha anlam kazanır...