21 Ekim 2010 Perşembe

NATO, Van'ı korumayacak mı? / Özcan Tikit

NATO'nun füze savunma sistemi, Türkiye'yle müttefiklerinin arasına yeni bir sorun olarak eklenmeye müsait bir konu.

Hazırlık ve fizibilite çalışmaları yıllardır devam eden ancak geçtiğimiz yıl Obama'nın 17 Ekim'de sunduğu Aşamalı İntibak Planı'yla bambaşka bir hal alan füze savunma sisteminin Türkiye'ye avantajlar kadar dezavantajlar da getirdiği anlaşılıyor.

Obama söz konusu açıklamasında, ABD'nin geliştirilmiş SM-3 füze savunma sistemlerinin ve Rusya'nın ulusal füze savunma sisteminin de bu NATO kalkanının içine dahil edilmesini önermişti.

Getirdiği yeni yaklaşımın meyvelerini almaya başladı. İki gün önce Medvedev, Merkel ve Sarkozy arasında üçlü bir zirve yapıldı. Medvedev, bu toplantıdan sonra düne kadar düşman olarak gördükleri NATO'nun 19 Kasım'daki zirvesine katılacağını, üstelik Rusya'nın bu plana sıcak baktığını açıkladı.

TÜRKİYE 'OUT' RUSYA 'IN' Mİ?

Rusya'nın ikna edildiği zirveye daha düne kadar NATO'nun komuta kademesinde bile yer almayan Fransa'nın katılmış olması iyi okunması gereken bir gelişme. Çünkü NATO'nun sorunlu bulduğu bölgelerin çoğuyla sınırdaş olan Türkiye bu toplantıda yokken Fransa nın bulunması önemli. İsteyen gayet tabii bir şekilde bu gelişmeyi Türkiye nin NATO dan dışlanmak istediği şeklinde okuyabilir.

Fransa, NATO komuta kademesinde etkinliğini artırırken, Rusya da kalkana dahil edilirken Türkiye de bir dışlanma tavrıyla karşı karşıya, manzara bu.

Bu dışlamanın kılıfı da aylardan beridir körüklenen eksen kayması tartışmasıyla hazırlandı zaten.

Neticede şimdi istedikleri anda "Türkiye'nin ekseni kaydı" deyip işin içinden kolayca sıyrılabilecekler. "Gerisini Türkiye düşünsün..." havasındalar.

Türkiye'nin rahatsızlığının temelinde İran ile geliştirilen olumlu ilişkilerinin bulunduğu, Ankara'nın Tahran'ı küstürmemek için füze savunma sistemini istemediği iddia ediliyor. Batı basını boşuna günlerdir bu yönde bir dezenformasyon kampanyası yürütmüyor.

Ve tabii ki bu iddia bana kalırsa koca bir yalan.

BAKAN GÖNÜL NE DEMEK İSTEDİ?

Zira Türkiye'nin rahatsızlığının temelinde çok farklı nedenler bulunuyor gibi görünüyor. Karın ağrımızın nedeni, Savunma Bakanı Vecdi Gönül'ün iki gün önce haberturk.com'da yayınlanan açıklamasında gizli.

Gönül, Türkiye nin İran ı küstürmemek için füze kalkanını istemediği iddialarını değerlendirirken "Görüşümüz, olası bir sistemin hedefinin, tüm ittifak topraklarının balistik füze tehditlerine karşı korunması şeklinde olması yönünde" diyor.

Bu sözlere dikkat etmenizi tavsiye ederim, çünkü bu öylesine yapılmış bir açıklama olamaz. Belli ki "Kalkan tüm NATO topraklarını koruyacak" diyen NATO Genel Sekreteri Rasmussen doğru konuşmuyor.

Belli ki Türkiye'nin tamamı koruma altına alınmıyor. Bu açıklama "Van ve çevresinin füze kalkanının koruması altında olmadığına" dair söylentilerdeki doğruluk payının bir hayli yüksek olduğunu gösteriyor.

Diğer bir rahatsızlık ise radarları muhafaza etmesine rağmen, alarm durumunda ateşlenecek füzelerin ve komuta kademesinin Türkiye de konuşlandırılmayacak olması. Teknik detaylar henüz açıklanmadı, 19 Kasım'a kadarda açıklanmayacak ama konuşulanlar bu yönde.

İran meselesine gelince. Sıfır sorun politikasını benimsemiş olması, NATO nun anayasası olarak geçen ve bu yılki zirvede yenisi hazırlanacak savunma konseptinde komşusu İran'ın tehdit diye deklare edilmesine karşı olması, Türkiye nin füze savunma sistemine karşı olduğu anlamına gelmez.

Öyle olsa geçtiğimiz yıl ABD'den 8 milyar dolarlık Patriot füze savunma sistemi almak için harekete geçmezdik herhalde.

Anlayacağınız, meseleyi İran havariliği olarak göstermek isteyenlerin niyeti başka. Türkiye nin kendi menfaatlerini korumak istemesiyse bambaşka bir konudur.