17 Ocak 2012 Salı

Uludere pilotlarının akıbeti ve bir soru / Murat Çelik

Başkent Ankara’nın askeri kulislerinde dün günün konusu, Hürriyet Gazetesi Yazarı Şükrü Küçükşahin’in yazısındaki bir ‘soru’ idi.

“Devlete göre BDP ile Sinn Fein farkı” başlıklı yazısının son bölümünde çarpıcı bir haber veren Küçükşahin, “Teyid edecek bir yetkili bulamadım ama...” deyip şu cümlelerle bitiriyordu dünkü yazısını:

“Kaynağımdan ise çok emin olduğum için ‘Bu nedir’ diye sormak isterim.

Soruşturma çerçevesinde bombalamayı yapan pilotlara, o günden beri karargah dışına çıkma izni verilmiyor, sanki gözetim altında tutuluyorlarmış.

Ailelerin, ‘verilen koordinatları tam tutturdukları için kahraman görülmesi gereken evlatlarının’ tek suçlu ilan edilmesinden korktuklarını belirtmeli.”

Şükrü Küçükşahin’in bahsettiği ‘bombalama’, F-16’ların 30 Aralık 2011 tarihli Uludere görevi.

‘Pilotlar’ da, Uludere’de 34 kişinin ölümüyle sonuçlanan o hava operasyonunda Savaşan Şahinler’in kokpitlerinde yer alan subaylar. Yani savaş uçağının levye (kumanda) kolunun üzerindeki kırmızı ‘fire’ (ateş) düğmesine baş parmağı ile basıp, bombayı belirlenen hedefe gönderen pilotlar...

Fatura pilotlara mı kesildi?

Küçükşahin’in - bizim mesleki terminolojideki ifadesiyle - yazısının sonuna ‘gömdüğü’ bu duyuma ilişkin, dün ‘mevzuya hakim’ birçok kişi ile görüştüm.

Her ilgili, söz birliği etmişçesine ilk söz olarak şunu söyledi:

- O pilotlar, değil bir ceza ya da uçuştan kesmek gibi bir tasarrufa muhatap olmak, takdirname ile ödüllendirilmeli çünkü onlar kendilerine verilen görevi tam manasıyla ve büyük bir başarı ile yerine getirdiler. Evet sonucu itibariyle ortaya maalesef hepimizin yüreğini yakan bir tablo çıktı ama onların görevi, verilen hedefi tahrip etmekti.

Askeri kulislerde ‘maalesef’ şerhiyle seslendirilen bu değerlendirmeyi, aşağıdaki şu tespitler takip etti...

- Pilotlar, o irtifadan hedefe ilişkin detaylı bir ayırım yapamazlar. Ancak belki cami ya da okul gibi belirgin unsurlar pilot tarafından ayırt edilebilir. Söz konusu hava harekatındaki hedeflerin o yükseklikten görülmesi mümkün değildir.

- Uludere operasyonunun, sonucu itibariyle kamuoyunda doğurduğu hassasiyet ortada. Pilotlar sadece kendilerine verilen görevi yerine getirmiştir. Dolayısıyla faturanın onlara kesilmesi gibi bir durum söz konusu olamaz. Böyle bir ‘günah keçisi ilan edilme’ durumu da zaten yok.

Pilotların üsten çıkması yasak mı?

Hava harekatlarına katılanlar, Diyarbakır’daki 2’nci Hava Kuvvet Komutanlığı’nın bünyesindeki 8’inci Ana Jet Üs Komutanlığı’nın F-16 filoları...

Kendilerine ‘imha edilecek hedef’ olarak verilen koordinatlara bombaları bırakıp dönen pilotların, o günden bu yana ‘birlik dışına çıkmalarına izin verilmediği’ yani bir anlamda ‘gözetim altında tutuldukları’ bilgisine gelince...

Askeri kaynakların bu konuda yaptığı ilk değerlendirme, “Böyle bir durum varsa da, bu kesinlikle personelin güvenliği içindir” şeklinde.

Kulislerden gelen bilgiler şöyle:

- Diyarbakır’da görev yapan personel zaten ekseriyetle, mecbur olmadıkça üs dışına pek çıkmaz. Hatta, şehirdeki karacılar ve jandarma personeli bile akşamları ya da hafta sonları sosyal imkanları çok daha gelişmiş olan Hava Kuvvetleri yerleşkesine gelir.

- Ayrıca, bölgede büyük operasyonlar veya ses getiren hava harekatlarının sonrasında tüm personel, “Dışarıya çıkmayın, çıkmanız gerektiğinde ise ihtiyatlı olun, emniyet tedbirlerine tam manasıyla riayet edin” şeklinde uyarılır. Bu da rutin, personelin emniyetini gözeten ve sadece pilotlar için değil, personelin tümü için geçerli olan bir uygulamadır.

Soruşturmalar sürerken kritik bir soru daha

Uludere operasyonu ile ilgili soruşturmalar devam ediyor. Ortada hala yanıtını bulmamış çok kritik, birden fazla soru var.

“Operasyon emrini kim verdi?” sorusu bunlardan sadece biri.

Bölgede terörle mücadelenin daha etkin şekilde gerçekleştirilebilmesi için alınan önlemleri biliyoruz. Emir - komuta zincirinden kaynaklanan gecikmelerin önüne geçmek için, karar alma ve uygulama mekanizmasını hızlandırmak maksatlı tedbirlerden söz ediyorum.

“Operasyon emrini kim verdi?” sorusunu bu çerçevede de okumak gerekiyor.

İnansız Hava Aracı’nın (İHA) aktardığı görüntülerdeki gruba yönelik hava harekatının nihai emri (rutin şekilde) Diyarbakır’daki yerel (sivil ya da askeri) yetkililer tarafından mı verildi, yoksa gelen istihbarat Ankara’ya iletilip, ‘merkez’in ‘son onay’ı alındıktan sonra mı düğmeye basıldı?

Uludere soruşturması işte bu “Rutin mi, özel mi?” sorusunun da içinde yer aldığı birçok bilinmezi aydınlatacak. Daha doğrusu aydınlatmalı...