Başbuğ’un
‘darbeye teşebbüs’ten tutuklanmasına karşı çıkan CHP, 27 Mayısçıların
gözaltına aldığı paşalara yapılan işkence ve kötü muameleleri
destekliyordu.
Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un ‘darbeye teşebbüs’ten
tutuklanmasına karşı çıkan ve mahkemelere hakaret eden CHP, 27
Mayısçıların gözaltına aldığı paşalara yapılan işkence ve kötü
muameleleri destekliyordu.
Eski bir askerdi. Yarbaylıktan ayrılıp Ankara Emniyeti’ne girmiş, Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne kadar yükselmişti. Gümüşhane Valiliği’ne tayin olmuş, giderken bir emirle İstanbul Emniyet Müdürlüğü görevine atanmıştı. Emekli Yarbay, İstanbul Emniyet Müdürü Faruk Oktay, Yassıada’da işkencede hayatını kaybetti. İlk gözaltına alındığında düzenli alması gereken ilaçları Davutpaşa Kışlası’na götüren eşi ve çocukları kapıdan kovulmuştu. Uzun süre babalarından haber alamamışlar, neyle suçlandığını gazete ve radyolardan öğrenebilmişlerdi. 27 Mayıs’tan itibaren ‘Sabıkların tertipleri’ başlığı altında ağır iftiralarla karşılaştılar. CHP’lilerin başını çektiği bir kesim ‘Düşükler’ ve ‘Kuyruklar’ diyerek onlara nefret kusuyordu. Sokakta, çarşıda, okulda hakarete, tacize uğruyorlardı. DP’liler Yassıada’da, yakınları dışarıda tecrit edildi ve yargısız infaza uğradılar. Oğlu Emre Oktay, “Korgeneral Cemal Madanoğlu İstanbul’da bizim apartman komşumuzdu, babamın da Harp Okulu’ndan sınıf arkadaşı. Yüksek Adalet Divanı Üyesi Ferruh Adalı da ailece görüştüğümüz bir dostumuzdu; ama darbeden sonra ikisi de telefon bile etmedi, biz arayınca da çıkmadılar...” diyor. 27 Mayıs’ta basın, üniversite ve CHP’nin tam bir dayanışma içinde darbecilerle birlikte çalıştığını anlatan Oktay, “Silivri’yi toplama kampına benzeten CHP, o gün DP’lileri linç kampanyalarında başı çekiyordu.” şeklinde konuşuyor.
Eski bir askerdi. Yarbaylıktan ayrılıp Ankara Emniyeti’ne girmiş, Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne kadar yükselmişti. Gümüşhane Valiliği’ne tayin olmuş, giderken bir emirle İstanbul Emniyet Müdürlüğü görevine atanmıştı. Emekli Yarbay, İstanbul Emniyet Müdürü Faruk Oktay, Yassıada’da işkencede hayatını kaybetti. İlk gözaltına alındığında düzenli alması gereken ilaçları Davutpaşa Kışlası’na götüren eşi ve çocukları kapıdan kovulmuştu. Uzun süre babalarından haber alamamışlar, neyle suçlandığını gazete ve radyolardan öğrenebilmişlerdi. 27 Mayıs’tan itibaren ‘Sabıkların tertipleri’ başlığı altında ağır iftiralarla karşılaştılar. CHP’lilerin başını çektiği bir kesim ‘Düşükler’ ve ‘Kuyruklar’ diyerek onlara nefret kusuyordu. Sokakta, çarşıda, okulda hakarete, tacize uğruyorlardı. DP’liler Yassıada’da, yakınları dışarıda tecrit edildi ve yargısız infaza uğradılar. Oğlu Emre Oktay, “Korgeneral Cemal Madanoğlu İstanbul’da bizim apartman komşumuzdu, babamın da Harp Okulu’ndan sınıf arkadaşı. Yüksek Adalet Divanı Üyesi Ferruh Adalı da ailece görüştüğümüz bir dostumuzdu; ama darbeden sonra ikisi de telefon bile etmedi, biz arayınca da çıkmadılar...” diyor. 27 Mayıs’ta basın, üniversite ve CHP’nin tam bir dayanışma içinde darbecilerle birlikte çalıştığını anlatan Oktay, “Silivri’yi toplama kampına benzeten CHP, o gün DP’lileri linç kampanyalarında başı çekiyordu.” şeklinde konuşuyor.
İlker Başbuğ’un darbeye teşebbüs suçlaması ile tutuklanması, 27 Mayıs darbesi ile tutuklanan ve Yassıada’da yargılanan emekli ve muazzaf askerleri akıllara getirdi. Başbuğ’dan, ‘Cumhuriyet tarihinde tutuklanan ilk genelkurmay başkanı’ olarak söz edilse de onun durumu daha çok eski Genelkurmay Başkanı Nuri Yamut’unkine benziyor. Yamut, 27 Mayıs’ta tutuklandığında emekli bir genelkurmay başkanıydı. Peki, CHP’nin zemin hazırladığı darbenin mağduru emekli ve muazzaf askerler nasıl bir muameleye tabi tutulmuştu?
Emekli Genelkurmay Başkanı Nuri Yamut, Ankara’daki evine tutuklamak için gelen subaylara “Ben Çanakkale kahramanıyım, Atatürk’ün silah arkadaşıyım, gaziyim, eski genelkurmay başkanıyım... Bana hakaret edemezsiniz!” diye karşı çıkmıştı. Yamut’u önce tokatladılar, sonra merdivenlerden yuvarladılar. Yamut, hakaret ve işkencelere dayanamadı, Yassıada’da yargılamalar sırasında hayatını kaybetti.
27 Mayıs’ın tutukladığı asker ve generaller sadece bu iki isimle sınırlı değildi. Salih Coşkun, Kore kahramanı; Avni Karaca, süvari yarbayıydı. Mehmet Nuri Yamut, Gazi Yiğitbaşı ve Yümni Üresin, İstiklal Savaşı’na katılmıştı. Hepsi emekli, Oramiral Sadık Altıncan, Org. Nurettin Aknoz, Org. İshak Avni Akdağ, Org. Nazmi Ataç, Hava Kuvvetleri Komutanı Tekin Arıburun, Yassıada’da aynı hücreleri paylaşmıştı.
27 Mayıs cuntasının gözaltına aldığı generallerin suçu darbelere karşı olmaları ve cuntalara katılmamalarıydı. Gözaltına alınan üst düzey muvazzaf-emekli komutanlar en ağır işkencelere ve hakaretlere maruz kaldı. Gözaltı sırasında başlayan kötü muamele, Yassıada ve yargılanma sırasında da devam etti. Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Sadık Altıncan (Giresun Milletvekili) Yeşilyurt’ta ismi okununca birkaç kara subayı tarafından tartaklandı. Denizciler eski komutanlarına saygılarından dolayı araya girip Altıncan’ı karacıların elinden aldı. O sırada botların komutanı Albay Muzaffer Grebene, eski komutanına saygı gösterip kaptan köşküne aldığı için amirallik rütbesinden oldu. Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Altıncan, Yassıada’ya büyük emek vermişti. Adaya ayak basar basmaz, yaşlı gözlerle, “Kendime bir mahpes hazırlamışım.” demişti. Yeşilyurt’ta bir yandan dayak yiyen bir yandan da tükürük yağmuruna tutulanlar arasında General Namık Argüç de vardı. Ada Komutanı Tarık Güryay, İzmir Milletvekili, general kızı ve Org. Tekin Arıburun’un eşini mahkemedeki savunmasından dolayı saçından sürükleyerek dövdü.
Yassıada’da en hazin hadise kısa süre öncesine kadar şerefli Türk ordusunun Genelkurmay Başkanlığı görevinde olan Rüştü Erdelhun’un suratına yumrukların acımasızca indirilmesiydi. Erdelhun Paşa hakaretlere uğradı, rütbeleri söküldü. İdamla yargılandı. Mayıs 1960 öncesinin genelkurmay başkanı Erdelhun, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Cemal Gürsel’le sınıf arkadaşıydı. 1948’de Amerikan askerî yardımı henüz başlamıştı ve Genelkurmay Karargâhı’nda dil bilen kurmay subay yok denecek kadar azdı. Rüştü Paşa, İngilizce bilen nadir generallerden biriydi. Kurtuluş Savaşı’ndan sonraki süreçte, İzmir müstahkem mevki kumandanı olan Hüseyin Hüsnü Erkilet Paşa genelkurmay eğitim başkanıyken, kimi seçkin kurmayları, sadece dil öğrenmelerini temin maksadıyla, çeşitli ataşemiliterliklerin emrine dil subayı (language officer) olarak göndermişti. Tuğgeneral Rüştü Erdelhun, bu seçkin subaylardan birisi olarak Tokyo’ya gitmişti. Japonca yanında İngilizce de biliyordu. Londra Ataşemiliterliği de yapmıştı. Bu niteliklerinden ötürü, Genelkurmay Başkanlığı ile Amerikan Askerî Yardım Kurulu (JUSMAT) arasında koordinatörlük görevi verilmişti kendisine. Rüştü Paşa’nın en belirgin niteliği, son derece kibar oluşuydu: Makam odasına giren en küçük rütbeli kurmayı bile ayağa kalkarak selamlar, onu karşısındaki sandalyeye oturtarak dinlerdi. Çok çalışkan, son derecede iyi niyet sahibi, insanlara sevgi ve şefkatle yaklaşan, yasalara saygılı bir askerdi. Eşi keza; omurgasındaki rahatsızlık sebebiyle çelik korseye mahkûm olduğu hâlde sosyal faaliyetlerini aksatmayacak kadar enerjik bir yapıya sahip, görmüş geçirmiş, örnek bir subay eşiydi, çocukları yoktu.
Ankara’dan Yassıada’ya nakledilecek sanıklar arasındaki asker kökenli milletvekillerinden biri de Kore kahramanı Tahsin Yazıcı’ydı. Darbecilerin gözaltına aldığı asker, sivil bürokratlar yolculuk esnasında da her türlü işkenceye maruz kalıyordu. Uçaklarda hava delikleri açılarak soğuk hava cereyanına tabi tutuluyorlardı. General Tahsin Yazıcı, uçakta gösterilen yere asil ve vakur bir tavırla oturmuştu. Tomsonlu hava yarbayı elinde tuttuğu gocuğu ona uzatmıştı. Paşa dik dik bakmış ve sert bir şekilde “İstemem!” diye bağırmıştı. Uçak komutanı elindeki tomsonu paşaya çevirdi. Elini tetiğe götürüyor, sonra çekiyor… Yine götürüyor, yine geri çekiyordu. General Salih Coşkun, millî savunma müsteşarıydı. Hava meydanında ve Yeşilyurt’ta hakarete maruz kaldı, tekme, yumruk saldırısına uğradı. Avni Karaca, süvari yarbayıydı. Türk bayrağını şeref direklerine çektiren usta millî binicilerimizdendi. Teğmenken elinde taşıdığı kupayı halkın omuzlarında Türkiye’ye getirmişti. Karaca uçakta dövüldü. Ankara Merkez Komutanı Namık Argüç de aldı yumruk ve hakaretlerden payını. Yassıada’da işkence ve hücre cezası vardı. Zindan cezasını en çok İstanbul grubu ve onların içindeki Merkez Komutanı Kemal Binatlı çekmişti.
Yassıada’da hayatını kaybeden eski Genelkurmay Başkanı Nuri Yamut Paşa, eski Kolordu Komutanı Korgeneral Yümnü Üresin ve Gazi Yiğitbaşı’nın kahramanlıklarla dolu parlak geçmişleri vardı. Mehmet Nuri Yamut; TSK’nın 6. genelkurmay başkanıydı. 1908’de teğmen rütbesi ile harp okulundan mezun oldu. Anadolu’ya geçerek İstiklal Savaşı’na katıldı ve İstiklal Madalyası kazandı. 6 Haziran 1950’de atandığı Genelkurmay Başkanlığı görevinden 10 Nisan 1954’de kendi isteği ile emekli oldu. 11. dönem İstanbul milletvekili iken 27 Mayıs’ta tutuklandı ve 5 Haziran 1961’de orada hayatını kaybetti. Yümnü Üresin; 1898 doğumlu, 1911’de Harbiye’ye girdi. Birinci Dünya Savaşı’nda, Çanakkale, Kafkas ve Sina cephelerinde savaştı. Kütahya Eskişehir Muharebeleri, Sakarya Meydan Muharebesi ve Büyük Taarruz’a katıldı. Çeşitli görevlerden sonra 1951’de Millî Savunma Bakanlığı Tetkik Kurulu’ndan emekli oldu. Eylül 1951’de yapılan 9. ara dönemi seçimine girerek Bilecik milletvekili seçildi. 1952-54 arasında Ulaştırma Bakanlığı yaptı. Gazi Yiğitbaş; 1898 Afyon doğumlu. 1913’te Bolvadin askerî okulundan mezun oldu. 1920’de Afyon’da 23. Fırka 69. Alay 3. Tabur’a iştirak ederek Geyve, Adapazarı, Sapanca ve İzmit muharebelerine katıldı. 1 ve 2. İnönü savaşları ile Sakarya Meydan Muharebesi’nde savaştı. 1946’da DP’ye girdi. 9. dönem seçimlerinde Afyonkarahisar milletvekili seçildi. Yassıada’da kalp krizinden hayatını kaybetti.
Peki, İlker Başbuğ’un ‘darbeye teşebbüs’ suçlaması ile tutuklanmasına ‘genelkurmay başkanı’ diye karşı çıkan ve tepki gösteren CHP ile bazı basın organları, 27 Mayıs’ın gözaltına aldığı İstiklal Savaşı madalyalı paşalara yapılan işkence ile kötü muameleleri nasıl karşılamıştı? Babasını işkencede kaybeden Emre Oktay, “Basın, 27 Mayıs’a destek verdi, işkence ve cinayetleri görmedi, hatta bu muameleleri alkışladı. 27 Mayıs’tan sonra da zaten 27 Mayıs’ı eleştirmek ve DP’yi övmek bir yasa ile yasaklandı.” diyor.