Vesayet rejiminin en kanlı yüzü, faili meçhul cinayetlerdir. 12 Mart ve 12 Eylül darbelerine giden dönemlerden, 1990'lı yılların ortasına kadar binlerce faili meçhul cinayet işlendi bu ülkede.
Bu cinayetler aydınlatılamadığı için de, vesayetin bu kanlı yüzü, henüz karanlıktadır. Sıra şimdi bu karanlığın aydınlatılmasında...
Diyarbakır'da birkaç haftadır çok önemli bir gelişme var.
Diyarbakır merkezde bir dönem jandarmanın istihbarat ve terörle mücadele
merkezi (JİTEM Grup Komutanlığı) binası ile Diyarbakır Cezaevi ile
Adliye Sarayı'nın bulunduğu tarihî İçkale'de yapılan restorasyon
çalışmaları sırasında, şimdiye kadar bulunan kafatası ve kemiklerin ait
olduğu insan sayısı 19'a ulaştı. Bu bölgede kazı yapılması için daha
önce taleplerde bulunulmuş ama savcılık izin vermemişti. İlahi adaletin
böyle sürprizleri oluyor.
Yine Diyarbakır Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı tarafından
yürütülen soruşturma kapsamında, geçen hafta önemli bir adım daha
atıldı. Şırnak Güçlükonak'ta Yağızoymak Jandarma Tabur Komutanlığı'nın
bitişiğindeki boş arazide yapılan kazı çalışmalarında, giysileri ile
birlikte gömülmüş halde 3 kişiye ait kemikler bulundu. Özbaşağaoğlu
köyünden 1994 yılında "PKK'ya yardım ettikleri" iddiasıyla askerler
tarafından gözaltına alındıktan sonra kendilerinden bir daha haber
alınamayan 5 kişiden üçünü aileleri, üzerlerindeki giysilerden teşhis
etti.
Malum medya, faili meçhullerin aydınlatılması konusunda çok
önemli olan bu gelişmeleri, tıpkı Ergenekon belgeleri ortalığa
saçıldığında yaptıkları gibi geçiştirmeye çalışıyor. Yine görmezden
gelme, önemsememe, dikkatlerden uzak tutma çabasıyla oralı olmuyor.
Fakat Ergenekon'da ve Hrant Dink cinayetinde nasıl dümen kırmaya
başladılarsa, yakında bunları da yazacak ve ekranlara taşıyacaklar.
Vesayete payandalık eden medyanın tavrı gibi bir tavır da, PKK-BDP cephesinde var. Onlar da suskun ve oralı değiller. Neden?
Çünkü Fırat'ın doğusundaki karanlıklar aydınlandıkça PKK'nın
içyüzü, derin devlet bağlantıları da ortaya çıkacak. En önemlisi, bu
karanlığı aydınlatmada, takdire şayan bir siyasî irade sergileyen AK
Parti, bölgede haliyle kazançlı çıkmış olacak. Bu ise PKK-BDP cephesini
tedirgin ediyor. Ayrıca faili meçhuller gündemde olduğu sürece, PKK'nın
infazları da sorgulanacak. PKK'nın en büyük korkusu, kendisinin
sorgulanmasıdır. PKK için en büyük tehlike, Kürt vicdanının uyanmasıdır.
Ergenekon davaları büyük oranda Türk'ün vicdanını uyandırdı. Sıra şimdi
büyük Kürt vicdanının uyanmasında...
Nitekim bu uyanışla da ilgili çok önemli bir gelişme var. İki
Kürt siyasetçi, geçtiğimiz günlerde, TBMM İnsan Hakları ve İnceleme
Komisyonu bünyesinde oluşturulan alt komisyona, bölgede yaşanan
olaylarla ilgili bilgi verdi. 30 yıl aradan sonra Türkiye'ye dönen Kemal
Burkay, PKK'nın 1977 yılında derin devlet tarafından kurulduğunu,
1980'den sonra ise Suriye'nin kontrolüne girdiğini, Abdullah Öcalan'ın,
yakalandıktan sonra Ergenekon üyesi komutanlar tarafından
yönlendirildiğini söyledi.
Burkay, PKK'nın, 1977 yılında devlet tarafından, diğer örgütleri
etkisiz kılmak amacıyla kurulduğunu ve finanse edildiğini savundu. "PKK,
bir devlet projesidir" diyen Burkay, PKK'nın Türkiye'nin yanı sıra,
Avrupa'da da Kürtlere karşı suç işlediğini vurgularken, "Birçok Kürt
siyasetçi ve aydın Avrupa'da, PKK tarafından öldürüldü." dedi.
Kürt siyasetçi İbrahim Güçlü de komisyonda şunları söyledi:
"Ben derin devlet kavramına da katılmıyorum. PKK'yı Kemalist
devletin kurduğuna katılıyorum. Sorun, Ergenekon sorunu falan değildir.
Ergenekon, derin devletin ikinci, üçüncü hiyerarşisi tarafından
yönetiliyorsa, PKK, Kemalist devletin birinci ve yakın bir yerden ele
alındığını görüyorum. PKK ve Ergenekon aynı merkezden yönlendiriliyor."
Vesayetin payandaları için asıl zor dönem yeni başlıyor...