2 Ocak 2012 Pazartesi

'Uludere kazası'ndan dersler ve sessiz devir / Adem Yavuz Arslan

Nefes nefese geçirdiğimiz 2011 yılının finali de 'şanına yakışır' oldu.
Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ hakkındaki suç duyurusu ve firari Ergenekon sanıklarından Bedrettin Dalan'ın tüm mal varlığına el konulması kararı sonuçları ve artçıları itibariyle çok çok önemli iki adım.
Muhtemeldir ki önümüzdeki günler bu iki konu başlığında ilginç gelişmelere sahne olacak.
'Uludere kazası'nın neden olduğu şok ise hâlâ gündemin demirbaşı.
Bu konudaki perde arkası yaşananlara geçmeden önce çok önemli bir gelişmeyi not edelim.
Dün itibariyle Türkiye'de sivilleşme adına çok önemli bir gelişme yaşandı.
Üstelik sessiz sedasız.
Türkiye'nin dinleme ve istihbarat deyince akla gelen ilk kurumu Genelkurmay GES Komutanlığı tüm ekibi ve teçhizatı ile birlikte MİT'e devredildi.
GES ekibi bugün mesaiye MİT personeli olarak başladı.
Bu devir hem işleyiş hem de sivil-asker ilişkileri açısından tarihi öneme sahip.
Tabii ki atılması gereken daha çok adım var.
Çünkü kurumun devri sistemik dönüşümün bittiği ya da atılan adımların yeterli olduğu anlamına gelmiyor.
Elektronik istihbarat gibi konular uzmanlık isteyen alanlar ve bu alanda yetişmiş personel de sınırlı. Dönüşüm doğru personelle gerçekleşirse bir anlam ifade edecek.

GES'in dinleyemeyeceği hiçbir cihaz yok

Bayrak Garnizonu olarak da bilinen Genelkurmay Elektronik Sistemler (GES) Komutanlığı Türkiye'nin en yüksek kapasiteli istihbarat ve dinleme üssü.
MEBS'e bağlı bir Tugay.
Aslında soğuk savaş döneminde ABD tarafından 1950'lerde kurulmaya başlandı. Sonra da TSK'ya devredildi.
Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu ülkeleri üzerinde elektronik izleme yapabilecek sistemlere sahip. Hatta şunu söylemek mümkün; GES'in dinleyemeyeceği, izleyemeyeceği bir iletişim aracı yok.
Üstelik de GES'in elindeki elektronik sistemler ne MİT'te ne Emniyet'te ne de Jandarma'da var.
Uzun yıllar çok gizli kalan, 12 Eylül darbesinin iletişim harekât üssü olması nedeniyle literatüre giren, son olarak da 2008'de GES Komutanı Tugg. Münir Erten'in internete düşen skandal ses kaydıyla daha yakından bildiğimiz bu kurum artık MİT'in Elektronik Teknik İstihbarat birimine bağlı.
Bu devir çok önemli demiştik.

Hatta bu saatten sonra darbe yapmak eskisine oranla daha zor dersek abartı olmaz.
Artık MİT istihbarat konusunda çok daha güçlü olacak.
Fakat şunu da not etmek şart.
Hem TSK'da hem de MİT'te olumlu gelişmeler yaşanıyor. Fakat bunların abartılmaması da şart. Çünkü kişilere bağlı iyileşmeler kurumsal hale gelmediği sürece bir anlam ifade etmiyor.
Ayrıca Hakan Fidan'ın koltuğa oturmasından sonra MİT'in dış istihbaratta ağırlığı arttı. GES'in devriyle dış istihbaratta daha da güçlenecek. Fakat yaşanan 'kaza' ve polemikler bu hedefe ket vurmamalı.
'Uludere kazası'na gelirsek.
Başkentteki uzun toplantılar ve durum değerlendirmelerinden sonra gelinen noktayı şöyle özetlemek mümkün.
35 sivilin hayatını kaybetmesi bir operasyon kazası. Alanın bilgi; daha önce yaşanan olayların tecrübesi ve muhtelif değerlendirmeler sonucu kaçakçılar PKK'lı sanıldı.
Talihsiz olay yaşanmış oldu.
Bu kazadan çıkarılacak dersler de var. Zaten bunlar da ilgili kurumlarda bir yol haritasına çevrildi.
Hem siyaset hem de güvenlik bürokrasisi, bu kaza yüzünden terörle mücadeledeki kararlılığın kırılmasına, kurumlar arasında çatışmaya dönüşmesine müsaade etmeyecek.
Ayrıca valilerin koordinasyonu daha da etkin hale getirilecek. Jandarmanın reorganizasyonu da masada.

Kaçakçılık meselesi başlı başına bir sıkıntı.
Bu konuda radikal düzenlemeler şart. Bugün olmadığında yarın bir gün ya kaçakçı diye PKK'lıların geçişine göz yumulacak ya da PKK'lı diye kaçakçılar vurulacak.
O yüzden terörle birlikte kaçakçılığın bitirilmesi gerekiyor.
MİT terörle mücadelede çok önemli bir kurum. Uludere kazası sebebiyle MİT'in hedef yapılmasına karşı başkentte bir ağız birliği var.
Eğer hata ya da yanlış bir şey varsa düzeltip önümüzdeki dönemde de MİT'in etkin olarak katkı sağlaması sürdürülecek.
Önümüzdeki günlere ilişkin son bir ipucu da BDP ile ilgili verelim.
Acaba bayram değil seyran değil BDP'liler neden 'partimizi kapatacaklar' kampanyasına başladı?