Harbiye, askerlik, askeriye, savunma ile ilgili tüm gelişmeler, eleştiriler, asker-siyaset ilişkisi, askeri operasyonlar, gibi ve benzeri haberler, köşe yazıları, dosyalar buradan aktarılmaya çalışılacak.
9 Ocak 2012 Pazartesi
Necdet Özel Paşa darbecilere ne dedi / Nevzat Tarhan
8 yıl önce Diyarbakır 7. Kolordu komutanı Korgeneral Necdet Özel’e nabız yoklaması yapan Org. Aytaç Yalman 'Laiklik tehlikede. Eylem planlıyoruz ne düşünürsünüz?' diye soruyor
Haberi KaydetArkadaşına Gönder09 Ocak 2012 12:02 - 18 Yorum - 80,285 Okunma İnternet Andıcı davasında özellikle İlker Başbuğ’un Harbiyeli gibi davranmaması çok onur kırıcı oldu.
30 Ağustos 2003 tarihli basında bu günlerde tekrar hatırlanan törendeki bir fotoğrafta yer alan yedi orgeneralin beşi bugün darbe suçu iddiasıyla tutuklanmış durumda.
O tarihlerde Diyarbakır 7. Kolordu komutanı olan Korgeneral Necdet Özel’e (Şimdi Genelkurmay Başkanımız) nabız yoklamak amacıyla Orgeneral Aytaç Yalman geliyor. Bu ziyarette “Laiklik tehlikede. Bir eylem planlıyoruz, siz ne düşünürsünüz?” diye soruyor.
Necdet paşanın cevabı ilginç oluyor. “Sayın komutanım bu soruyu sormanıza gerek yok. Emir komuta zinciri içinde yapılacak bir harekete bizim itirazımız zaten mümkün ve geçerli değildir” diyerek müthiş kurmay zekâsı ile dolaylı olumsuz bir cevap verdiğini o tarihte görev yapanlar aktarıyorlar.
O fotoğrafta yer alanlar içinde ileri görüşlü Hilmi Özkök ve aklını kullanan Aytaç Yalman paşaların dışında hepsinin sanık olması tesadüfî değilmiş.
Mamafih daha sonra Necdet paşa Kara Kuvvetleri EDOK komutanlığı gibi pasif bir göreve atanmıştı.
2012 yılının doğruların yılı olacağını söyleyen Fütüristler herhalde haklı…
İnternet Andıcı davasında 26.ncı Genelkurmay Başkanımızın tutuklandı. 12 Eylül 1980 darbecileri için savcılık iddianame hazırlayabildi.
Bu tutuklanmanın ve iddianamenin iki faydası, bir de zararı oldu.
Birinci fayda: Cumhuriyet kazandı. Hukuk herkes için diyenler ve hukuksuzluğa karşı çıkanlar hep marjinal olarak anlaşılıyordu. “Bu böyle gider, güçlülerin dediği olur, bozuk düzeni sen mi değiştireceksin, gemisini kurtaran kaptan” diyenlerin ağzı açık kaldı.
Cumhuriyetin “Kurucu Ruhu” anlaşılmaya başlandı. Demokratik Cumhuriyetin Totaliter Cumhuriyete göre içerisinde adaletin daha iyi işleyeceği bir sistem olduğu zekâsı düşük olanların bile zihinlerine yazılmış oldu. Darbeci anlayışın çözüm olamayacağının kör gözlere bile gözükmesi gerekiyordu, bu başarıldı.
İkinci fayda: Hukukun üstünlüğü ilkesi güçlendi. Siyasi davalarda bile adalete siyaset karışmamalıydı. Siyasette sadece muhalif değil muvafık siyasi yapıların bile hâkimlere bu kadar ileri gitmeyin diye ricada bulunduklarını biliyoruz. Buna rağmen işini hakkıyla yapan bir adalet sisteminin çalışabilmesi hâkimlerin bu kadar cesur ve dirayetli davranması tarihi önem taşıyordu.
Artık Türkiye’de geleceğe daha fazla ümitle bakabiliriz. Adalet varsa güven vardır, güvenin olduğu yerde de huzur oluşur. Huzurun olduğu ortamda ise ekonomik ve sosyal hayat hareketlenir. Sonuçta herkes kazanır.
TSK’nın imajı zarar gördü. Özellikle İlker Başbuğ’un Harbiyeli gibi davranmaması çok onur kırıcı oldu. Yıllardır, devlet terörle veya tehditlerle savaşırken hukuk içinde mücadele etmeli, içinizdeki hukuk dışı yapıları temizlemezseniz bir gün birileri bu işi yapar dediğimizde bize inanmayan asker dostlarımız üzüldüler. Asıl üzülmeyi gereken konu İlker Başbuğ’un delikanlılık yapamaması oldu. Arkadaşlarını resmen satması Harbiyeli birinden beklenmeyen bir tutumdu.
Şu anda Silivri’de başlangıçtan beri tutuklu olan darbe sanıklarının çoğu, vatan için kendilerini tehlikeye atmaktan korkmayan, niyetleri iyi yöntemleri yanlış kişilerdi.
Başbuğ İnternet Andıcı’nın doğruluğunu kabul etti fakat bilgisi dışında cereyan ettiğini, sadece 4 tanesinin kendi döneminde olduğunu söyledi. Yazılı bir kanıtın olmaması komutana arz edilen bilgilerde beklenen bir durumdur. Komutan alttan gelen bir yazıyı tebellüğ etmez. TSK’nın olağan işleyişine göre komutanın bilgisi olmadan bu tarz yazışmaların olması mümkün değildir.
Harp Akademileri temel öğretisine göre bir tabur kaleyi fethederse başarı bütün tabura aittir, başarısız olursa sorumluluk tabur komutanına aittir.
Bu olayda sorumluluğu almayan komutan olarak Orgeneral İlker Başbuğ dâvâsını değil, kendisini savunan bencil bir karakter sergiledi. Bu tavır Harbiyeli duruşu değildi. Yiğitlik “Bütün sorumluluk bana ait diğer arkadaşları lütfen tahliye edin” demeyi gerektiriyordu.
Sayın İlker Başbuğ’un icraatı döneminde akılda kalanlara baktığımızda aynı tarihlerde Harp Akademileri’nde yaptığı konuşma ‘İnternet Andıcı’ muhtevalarının tıpa tıp aynısı idi. Yaşar Büyükanıt’ın 27 Nisan 2007 e-bildirisi İlker Başbuğ’un IP’sinden çıkmamış mıydı?
‘Asimetrik Savaş’ vurgusu yaparak bu kavramı kamuoyuna hatırlatan Genelkurmay Başkanı’nın ‘Asimetrik Savaş’ yapan propaganda sitelerinden yargılanması kaderin cilvesi oldu.
Geçmişte 27 Mayıs 1960’da ‘Kıyma Makinesi’ haberlerini yapan, 28 Şubat 1997’de manşetleri değiştiren askeri bürokrasi içindeki odakların bugünkü uzantıları aynen yerlerinde duruyor.
İlker Başbuğ’un dışarıda olması cuntacı kadrolarla delil karartması sonucunu doğuracaktı. Halen savcılarımız Genelkurmay arşivlerine giremiyorlar. OYAK, Mehmetcik Vakfı, TSK Güçlendirme Vakfı gibi organlarda dağıtılan paralar henüz izlenemiyor.
Her darbe öncesi süreçte ‘Psikolojik Savaş Birimleri’nin benzer faaliyetlerinin kayıtlarına ulaşmak savcıların sorumluluğundadır.
Şunu da unutmamak gerekir, eğer koalisyon hükümetleri olsaydı yargı bu derece rahat çalışamazdı. Cuntacıların ve dış uzantılarının şu andaki hedefi anayasa değişikliğini sabote ederek siyasi istikrarı bozmaktır.
Darbe duasına çıkanları biliyoruz ancak darbe hukukunun devamı için çalışanlar yok diyemeyiz.
Evet doğru ve doğruluğun, adalet ve hukukun değerinin anlaşıldığı günlere girdik, eğer üzerimize düşeni yaparsak her şey daha iyi olacak.
Askeri psikiyatrist olarak bir gözlemimi paylaşmak isterim.
Derin yapıların temsilcileri önceleri Sayın Başbakan’ı yok sayarak tavır koyuyorlardı. Başbakan’ın kişiliğini iyi okuyamamışlardı, eski siyasilerle karıştırdılar, korkutacaklarını sanmışlardı. Şimdi yeni taktik olarak Sayın Başbakan’ı överek ve yücelterek yönlendirmeye çalıştıklarını gözlemliyoruz. Uludere konusunda ve Milli Savunma Bakanı’ndan özür dilettirme konusunda benzer yöntem işlemiş gibi gözüküyor.
Not: Siyasi istikrarın önemi konusunda ayrıntılı bilgi öğrenmek isteyenler Adnan Tanrıverdi paşamızın şu yazısını okumalılar.http://www.adnantanriverdi.com/index.php/askeri-konular/asker-siyaset-iliskisi/siyasi-beyanatlarla-ilgili-yorumlar/308-eski-genelkurmay-bakan-tutuklu-olarak-yarglanacak-07-ocak-2012.html