16 Ocak 2012 Pazartesi

'Darbeye Teşebbüs Görev Suçu Değil"

Erdoğan'ın da avukatlığını yapmış AKP'nin hukukçu bakanlarından Hayati Yazıcı, darbeye teşebbüs görev suçu olarak nitelenemez dedi...
Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, İlker Başbuğ'un Yüce Divan'da yargılanması görüşüne karşı çıktı. 12 Eylül referandumuyla kimin hangi suçtan nerede yargılanacağının açık ve net şekilde belirlendiğini belirten Yazıcı, "Darbeye teşebbüs suçu, görev olarak nitelenemez. Darbe yapmak gibi bir görev olamaz." dedi.
Kabinenin hukukçu üyelerinden Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un tutuklanmasından sonra başlatılan yargılama mercii tartışmalarına açıklık getirdi. Anayasa ve yasalarda kimin hangi suçu işlediğinde nerede yargılanacağının açık ve net şekilde yer aldığını vurguladı. Bunun hukuk güvenliğinin gereği olduğunu belirten Yazıcı, "Darbeye teşebbüs suçu, görev olarak nitelenemez. Darbe yapmak gibi bir görev olamaz." dedi.
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın uzun süre avukatlığını üstlenen Bakan Hayati Yazıcı, Yüce Divan ve 'darbe görev suçudur' tartışmalarının yanlışlığına işaret ederek, 12 Eylül 2010'daki referandumla halkın oyuyla değiştirilen anayasa maddelerinde hem Genelkurmay başkanının yargılama mercii hem de askerlerin görev suçları dışında nasıl yargılanacaklarına ilişkin köklü ve net değişiklikler yapıldığını kaydetti. Anayasa'nın 148. maddesiyle görevinden dolayı Genelkurmay başkanının nerede yargılanacağı netleştirilirken, 145. madde ile de görev suçu dışında işlenen suçların yargılama mercilerinin sivil mahkemeler olduğunun belirlendiğinin altını çizdi. Benzer davalarda, haklarında hukuki karar alınan ve kuvvet komutanı seviyesinde sanıklar bulunduğunu hatırlatan Yazıcı, halen bu isimlerin adli yargıda davalarının sürdüğüne dikkat çekti. Anayasa değişikliğiyle bugüne kadar Genelkurmay başkanlarının yargılanmama durumlarının değiştirildiğini anlatan Yazıcı, şöyle devam etti:

"Anayasa'nın 148. maddesi Genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanlarının görev itibarıyla suç işlemeleri halinde yargılama merciinin Yüce Divan olduğu hükmünü getirdi. O maddenin konuluş sebebi şu: Bu düzenlemeden önce Genelkurmay başkanının görev suçu işlemesi halinde yargılanma sorunu vardı. Çünkü görev suçunun yargılanma mercii yoktu. Bu netleşti. Askerlerin görev suçlarından dolayı işledikleri suçlarına askeri mahkemeler bakıyordu. Ama askeri mahkemeler yargılama yaparken, yargılamayı yapan askerin yargılanandan daha üst rütbeli bir subay olması öngörülüyordu. Genelkurmay başkanından daha üst rütbeli bir subay olmadığı için yargılanamıyordu, böyle bir sorun vardı. Bu sorunu ortadan kaldırmak için 12 Eylül 2010 tarihindeki referandumda Anayasa'da çok açık şekilde bu konular düzenlendi. Açık şekilde ifade edilmektedir ki 148. madde görev ile ilgiliydi. Biz yine Anayasa'nın 145. maddesinde değişiklik yaptık, askerlerin görev suçu dışındaki yargılama mercilerini de; onu da netleştirdik."

Başbuğ'un, cumhurbaşkanı ve bakanlarla kıyaslanması yanlış
Bakan Yazıcı, cumhurbaşkanı ve bakanların Yüce Divan'da yargılanmalarıyla ilgili kıyaslamalara karşı çıktı. Yazıcı, bu konuda verilen örneklerin doğru olmadığını şu örnekle anlattı: "Bir baro başkanı diyor ki, mesela cumhurbaşkanının Anayasa'ya göre yargılanacağı yer Yüce Divan'dır. Vatana ihanet görev suçu mudur, diyor. Tezini izah için bir örnek daha veriyor. İhaleye fesat karıştırmaktan bir bakan yargılanmak zorunda kalsa; bu görev suçu mudur, diyor. İkisi de yanlış. Birincisi Anayasa'mıza göre vatana ihanet suçlaması haricinde cumhurbaşkanı sorumsuzdur, yargılanamaz. Yani Anayasa'mıza göre, cumhurbaşkanının icraat ya da fiillerinden dolayı yargılama yapılabilecek tek suçu vardır yargılanacağı, o da vatana ihanettir. Anayasa bunu çok özel olarak düzenlemiş ve böyle bir suçu işlemesi halinde yargı yerini Anayasa Mahkemesi, yani Yüce Divan diye gösteriyor. Anayasa burada görev tanımı yapmıyor; burada kazuistik (kuralcı) yöntemle suç tiplemesi yapıyor. Cumhurbaşkanı vatana ihanet suçu işlerse bunun yargılama görevi Yüce Divan'a aittir, deniyor. Bakanların ise ihaleye fesat karıştırmadan yargılanma mercii tabii olarak Yüce Divan'dır. Çünkü ihaleye fesat karıştırmak, görev suçudur. İhaleye fesat, kamu hukukunun alanıdır. Yani siz şu işin ihalesi yapıldı, dendiği zaman filanca holding vs. aklınıza gelmez. Bakan bir alım satım yaparken bir başkasını kayırma noktasında işlem yapmışsa ona fesat karıştırmıştır demektir. Görev suçu işlemiştir. Çok doğaldır bunda da yargılanacağı yer Yüce Divan'dır. Ama bakan da olsa kuvvet komutanı da olsa diyelim ki birine karşı bir müessir fiil suçu işledi. Bir trafik suçuna karıştı, birinin ölümüne sebep oldu. Yani şimdi bu bakan diye Yüce Divan'a mı gidecek? Hayır normal mahkemeye gidecek. Kuvvet komutanı da olsa böyle. Bu ayrımla, görev suçunun ne olduğu çok net. Bu açıdan ben görev suçu ya da görev suçu dışındaki suçların hangi mahkemede görüleceği ve kişinin nerede yargılanacağına dair bir sorun olduğu kanısında değilim. Sonuçta bütün bu konuşulanları ölçüp biçecek ve kararı ile onları belirleyecek olan yargı makamlarıdır. Kaldı ki bir kişinin Anayasa Mahkemesi'nde yargılanıp yargılanmaması normalde sonucu çok fazla değiştireceği kanısında değilim. Esas olan, suçu var mı yok mu, işlemiş mi değil mi, hukuk buna bakar. Suç sırasındaki deliller hükme bağlanmasına yeterli kuvvetlilikte mi onlar önemli."