Erdoğan'ın
da avukatlığını yapmış AKP'nin hukukçu bakanlarından Hayati Yazıcı,
darbeye teşebbüs görev suçu olarak nitelenemez dedi...
Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, İlker Başbuğ'un Yüce Divan'da
yargılanması görüşüne karşı çıktı. 12 Eylül referandumuyla kimin hangi
suçtan nerede yargılanacağının açık ve net şekilde belirlendiğini
belirten Yazıcı, "Darbeye teşebbüs suçu, görev olarak nitelenemez. Darbe yapmak gibi bir görev olamaz." dedi.
Kabinenin hukukçu üyelerinden Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı,
eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un tutuklanmasından sonra
başlatılan yargılama mercii tartışmalarına açıklık getirdi. Anayasa ve
yasalarda kimin hangi suçu işlediğinde nerede yargılanacağının açık ve
net şekilde yer aldığını vurguladı. Bunun hukuk güvenliğinin gereği
olduğunu belirten Yazıcı, "Darbeye teşebbüs suçu, görev olarak nitelenemez. Darbe yapmak gibi bir görev olamaz." dedi.
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın uzun süre avukatlığını üstlenen Bakan
Hayati Yazıcı, Yüce Divan ve 'darbe görev suçudur' tartışmalarının
yanlışlığına işaret ederek, 12 Eylül 2010'daki referandumla halkın
oyuyla değiştirilen anayasa maddelerinde hem Genelkurmay başkanının
yargılama mercii hem de askerlerin görev suçları dışında nasıl
yargılanacaklarına ilişkin köklü ve net değişiklikler yapıldığını
kaydetti. Anayasa'nın 148. maddesiyle görevinden dolayı Genelkurmay
başkanının nerede yargılanacağı netleştirilirken, 145. madde ile de
görev suçu dışında işlenen suçların yargılama mercilerinin sivil
mahkemeler olduğunun belirlendiğinin altını çizdi. Benzer davalarda,
haklarında hukuki karar alınan ve kuvvet komutanı seviyesinde sanıklar
bulunduğunu hatırlatan Yazıcı, halen bu isimlerin adli yargıda
davalarının sürdüğüne dikkat çekti. Anayasa değişikliğiyle bugüne kadar
Genelkurmay başkanlarının yargılanmama durumlarının değiştirildiğini
anlatan Yazıcı, şöyle devam etti:
"Anayasa'nın 148. maddesi
Genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanlarının görev itibarıyla suç
işlemeleri halinde yargılama merciinin Yüce Divan olduğu hükmünü
getirdi. O maddenin konuluş sebebi şu: Bu düzenlemeden önce Genelkurmay
başkanının görev suçu işlemesi halinde yargılanma sorunu vardı. Çünkü
görev suçunun yargılanma mercii yoktu. Bu netleşti. Askerlerin görev
suçlarından dolayı işledikleri suçlarına askeri mahkemeler bakıyordu.
Ama askeri mahkemeler yargılama yaparken, yargılamayı yapan askerin
yargılanandan daha üst rütbeli bir subay olması öngörülüyordu.
Genelkurmay başkanından daha üst rütbeli bir subay olmadığı için
yargılanamıyordu, böyle bir sorun vardı. Bu sorunu ortadan kaldırmak
için 12 Eylül 2010 tarihindeki referandumda Anayasa'da çok açık şekilde
bu konular düzenlendi. Açık şekilde ifade edilmektedir ki 148. madde
görev ile ilgiliydi. Biz yine Anayasa'nın 145. maddesinde değişiklik
yaptık, askerlerin görev suçu dışındaki yargılama mercilerini de; onu da
netleştirdik."
Başbuğ'un, cumhurbaşkanı ve bakanlarla kıyaslanması yanlış
Bakan Yazıcı, cumhurbaşkanı ve bakanların Yüce Divan'da
yargılanmalarıyla ilgili kıyaslamalara karşı çıktı. Yazıcı, bu konuda
verilen örneklerin doğru olmadığını şu örnekle anlattı: "Bir baro
başkanı diyor ki, mesela cumhurbaşkanının Anayasa'ya göre yargılanacağı
yer Yüce Divan'dır. Vatana ihanet görev suçu mudur, diyor. Tezini izah
için bir örnek daha veriyor. İhaleye fesat karıştırmaktan bir bakan
yargılanmak zorunda kalsa; bu görev suçu mudur, diyor. İkisi de yanlış.
Birincisi Anayasa'mıza göre vatana ihanet suçlaması haricinde
cumhurbaşkanı sorumsuzdur, yargılanamaz. Yani Anayasa'mıza göre,
cumhurbaşkanının icraat ya da fiillerinden dolayı yargılama
yapılabilecek tek suçu vardır yargılanacağı, o da vatana ihanettir.
Anayasa bunu çok özel olarak düzenlemiş ve böyle bir suçu işlemesi
halinde yargı yerini Anayasa Mahkemesi, yani Yüce Divan diye gösteriyor.
Anayasa burada görev tanımı yapmıyor; burada kazuistik (kuralcı)
yöntemle suç tiplemesi yapıyor. Cumhurbaşkanı vatana ihanet suçu işlerse
bunun yargılama görevi Yüce Divan'a aittir, deniyor. Bakanların ise
ihaleye fesat karıştırmadan yargılanma mercii tabii olarak Yüce
Divan'dır. Çünkü ihaleye fesat karıştırmak, görev suçudur. İhaleye
fesat, kamu hukukunun alanıdır. Yani siz şu işin ihalesi yapıldı,
dendiği zaman filanca holding vs. aklınıza gelmez. Bakan bir alım satım
yaparken bir başkasını kayırma noktasında işlem yapmışsa ona fesat
karıştırmıştır demektir. Görev suçu işlemiştir. Çok doğaldır bunda da
yargılanacağı yer Yüce Divan'dır. Ama bakan da olsa kuvvet komutanı da
olsa diyelim ki birine karşı bir müessir fiil suçu işledi. Bir trafik
suçuna karıştı, birinin ölümüne sebep oldu. Yani şimdi bu bakan diye
Yüce Divan'a mı gidecek? Hayır normal mahkemeye gidecek. Kuvvet komutanı
da olsa böyle. Bu ayrımla, görev suçunun ne olduğu çok net. Bu açıdan
ben görev suçu ya da görev suçu dışındaki suçların hangi mahkemede
görüleceği ve kişinin nerede yargılanacağına dair bir sorun olduğu
kanısında değilim. Sonuçta bütün bu konuşulanları ölçüp biçecek ve
kararı ile onları belirleyecek olan yargı makamlarıdır. Kaldı ki bir
kişinin Anayasa Mahkemesi'nde yargılanıp yargılanmaması normalde sonucu
çok fazla değiştireceği kanısında değilim. Esas olan, suçu var mı yok
mu, işlemiş mi değil mi, hukuk buna bakar. Suç sırasındaki deliller
hükme bağlanmasına yeterli kuvvetlilikte mi onlar önemli."