Türkiye'de büyük bölümüyle medyanın halkı doğru bilgilendirmediği, reyting kaygısının yanı sıra, ideolojik veya menfaate yönelik davrandığı bir vakıadır.
Meselâ, bazı kanallar, geçen hafta Meclis'te BDP milletvekili
Sırrı Süreyya Önder ile AK Parti milletvekili Mehmet Metiner arasında
geçen sözlü kavgada sadece Önder'in konuşmasını verip, Metiner'in
BDP'nin mahiyetini ortaya koyan konuşmasını vermemekle açık ve belli ki
maksatlı bir taraftarlık ortaya koymuşlardır. Aynı tavır, İlker
Başbuğ'un tutuklanma gerekçeleri konusunda da ortaya konmakta, Başbuğ'un
etrafında bir koruma halesi oluşturulmaktadır.
Bilindiği gibi, Başbuğ'un tutuklanmasının ana sebebi, kamuoyunda
İnternet Andıcı olarak adlandırılan "AK Parti ve 'Gülen Cemaati'ni
bitirmek" maksadıyla pek çok internet sitelerinin bizzat Genelkurmay
Karargâhı tarafından işletilmiş olmasıdır. Tutuklanan komutanların pek
çoğu asıl sorumlu olarak Başbuğ'u işaret ettikleri gibi, emir-komuta
zinciri altında çalışan bir müessesedeki bir komutanın astlarının
faaliyetlerinden sorumlu olacağı da açıktır. Kaldı ki, Başbuğ'un hem
Kara Kuvvetleri Komutanı, hem de Genelkurmay Başkanı iken "cemaatler"
olarak nitelediği bazı dindarlardan rahatsızlığını defalarca dile
getirdiğini biliyoruz. Başbuğ'un bu rahatsızlığı bu sütunda birkaç defa
ele alınmış, onun "Toplumumuzun bu tür hareketlere (dindarların sosyal
muhtevalı çalışmalarına) karşı bilinçlendirilmesi (...) amacıyla
topyekûn bir mücadele verilmesi gerekmektedir. Askerin Cumhuriyet'in
temel niteliklerine sahip çıkmak veya çıkmamak gibi bir seçeneği ve
lüksü yoktur." sözleri aktarılmış ve şu değerlendirmede bulunulmuştu:
"Anlaşılan, Sayın Başbuğ, yeni bir strateji izliyor. Önce (...) "cemaat"
veya "cemaatler"in, sonra da iktidarın üzerine gelme stratejisi." Yani
Başbuğ, kendisini tutuklayan yargı sürecinin iddiasına göre, baştan beri
AK Parti'yi ve faaliyetlerden dolayı ancak yargıya hesap verme
konumunda bulunan bazı "cemaat"leri bitirme gayesi taşıyordu. Demek ki
bu gayeyle internet andıçları düzenlemek yasalar karşısında suç teşkil
ediyordu ki, sorumluları, şimdi yargıya hesap verme konumunda
bulunuyorlar.
Başbuğ'un suçunun terör kavramına dâhil olup olmadığı konusunda
fırtına koparanlardan kimse, yargının elbette kendisine göre davranacağı
Terörle Mücadele Kanunu'na bakmıyor. TMK'nın 1. ve 2. maddeleri şöyle
diyor: "Terör, cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma,
sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasa'da belirtilen
Cumhuriyet'in niteliklerini (...) değiştirmek, devletin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, (...) devlet otoritesini zaafa
uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok
etmek, (...) kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte
mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil
eden eylemlerdir. Madde 2: (Söz konusu örgüt veya) örgütlerin mensubu
olan kişi de, (zikredilen) suçları işlemese dahi terör suçlusudur.
TMK, ayrıca Türk Ceza Kanunu'nda zikredilen pek çok suçu, meselâ
96. maddede kişilere insan onuruyla bağdaşmayan "bedensel veya ruhsal"
acı çektirmeyi, kişileri aşağılamayı; 112. maddede kişilerin eğitim ve
öğretimini engellemeyi; 213. maddede kamu barışına, yani "bireyler
arasındaki ilişkilerde hu¬kukun egemen olduğu toplum düzeni"ne karşı
işlenen suçları, sözgelimi, "halkın hayat, sağlık, bedensel
dokunulmazlık ve mal varlığı" bakımından tehdit edilmesini ve bu
hususlarda endişe ve panik meydana getirmeyi TMK'nın 1. maddesinde
zikredilen maksatlar istikametinde işlenmeleri durumunda yine terör suçu
olarak niteliyor. Ve gayr-ı muayyen kişilerden oluşan kitlelerin de
tehdide muhatap kılınmasını terör suçunun oluşmasında yeterli görüyor.
Hükümeti kuran partiyi ve "cemaat" veya "cemaatler"i bitirmeyi
hedef almak, böylece elbette hükümeti yıkmaya ve hükümetiyle halkın
arasını açarak, devletle milletin bölünmez bütünlüğünü bozmaya çalışmak,
ordu olarak "cemaatler"le topyekûn mücadele etmeme lüksü bulunmadığını
açıkça deklare etmek, bu maksatla muayyen, gayr-ı muayyen milyonlarca
insanı töhmet altına almak, karalamak, aşağılamak, onlara "ruhsal acı"
çektirmek, hem kendilerinde hem haklarında endişe ve panik meydana
getirmek, baskı, korkutma, yıldırma ve sindirme yöntemlerine başvurmak,
böylece kamu barışına da kastetmek, bu maksatla Karargâh'ta bir oluşumun
meydana getirilmesi, TMK'ya göre terör suçudur. Ve terör suçlularının
özel yetkili sivil mahkemelerde yargılanacağı da Anayasa'da açıktır.
Dolayısıyla, bu konuda üzerine düşeni yaptığı için yargıyı ancak
kutlamak gerekir ve Başbuğ etrafında farklı fırtına koparmak,
kanunsuzluğa çağrıdan başka bir şey değildir.