28 Eylül 2011 Çarşamba

Genelkurmay, açıklama yapmayacak mı? / Hüseyin Gülerce


Cuma günkü yazıma, "Keçiler değilse, kim onlar?" başlığını atmıştım. Çünkü geçen hafta Sayın Cumhurbaşkanı, Muhsin Yazıcıoğlu'nun vefat ettiği helikopter kazası ile ilgili olarak Berlin'de bir grup gazeteciye açıklama yapmış ve şunları söylemişti: "İnanmak mümkün değil ama düşen helikopterin beyni, yani her şeyi kaydeden o hafızası yok şimdi ortada. Keçiler gelip söküp götürmedi onu..."
Yazımdan iki gün sonra "kim onlar?" sorumuza, gazetemize manşet olan Emre Soncan imzalı özel haberle cevap geldi: "İşte helikopterdeki cihazları söken subaylar..." Zaman, cihazların sökülme görüntülerine ulaşmıştı. Soruşturmanın seyrini değiştirecek video görüntülerinde, dört subaydan biri cihazları söküyor, diğer ikisi onu izliyor ve biri de çekim yapıyordu.

BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, 25 Mart 2009'da, yerel seçimlere 4 gün kala, helikopterinin düşmesi sonucu yanındaki 5 kişiyle birlikte hayatını kaybetmişti. Kaza gibi görünen olay pek çok şüpheyi barındırıyordu. Bunları geçen hafta yazdım. Olayla ilgili kurulan Meclis soruşturma komisyonundan bir sonuç çıkmadı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Devlet Denetleme Kurulu'nu devreye sokunca işin rengi değişti. Şimdi Zaman'ın yayınladığı şok görüntüler, hakikatin ortaya çıkmasında en kuvvetli deliller haline geldi.
Bu olayla ilgili iki husus dikkatimi çok çekiyor. Birincisi, Ergenekon ve Balyoz davasındaki onca delile rağmen bazı gazetelerin ve köşe yazarlarının sessizliği devam ediyor. Hele her topa giren arkadaşların, "belgeyse belge.. haberse haber..." niteliğindeki yüzlerce topu göremeyişleri izaha muhtaç. Öyle ki, Zaman'ın yayınladığı görüntüler bile bazı gazetelerimizin, yazarlarımızın gözüne ilişmiyor... Ama gam değil. Onlar perdelese de, kamuoyunun artık büyük çoğunluğu, bu ülkede vesayet sistemi adı altında korkunç şeyler olduğunun farkında.

Dikkatimi çeken ikinci husus, Genelkurmay Başkanlığı'nın sessizliği... Daha önce de defalarca yazdım. Genelkurmay Karargâhı, Ergenekon ve Balyoz davalarında yanlış bir yönetim sergiliyor. İnternet Andıcı davası bu yanlışlığı, itiraz edilemeyecek kadar net şekilde ortaya koydu. Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un, eline boş LAW silahı alarak yaptığı boru benzetmesi, gerçek bir belgeyi kâğıt parçası diye havada sallaması, şimdi o yönetim yanlışlığının acizlik sergileyen bir gösterisi olarak hafızalarda durmadan canlanıyor...

Aynı yönetim yanlışlığı, karakutunun sökme görüntüleri yayınladıktan sonra da devam ediyor. Gerçekten Genelkurmay Başkanlığı neden susuyor? Ortada bir yığın soru var: Yayınlanan görüntüler montaj mı? O görüntülerdekiler, subay değil mi? Görüntüler gerçek ise o subaylar helikopterin karakutusunu neden söküyorlar? Sökerken neden kayıt yapılıyor? O subaylar kimdir? Böyle bir pervasızlığı, hukuk dışılığı kendiliklerinden yapamayacaklarına göre hangi komutanlardan emir alarak bu işi yapıyorlar? En tepedeki komutan kimdir? O komutan, bu delil karartma emrini onlara neden veriyor? Helikopter, dilimiz varmıyor ama Silahlı Kuvvetler içindeki bir kısım komutanlar tarafından kazaya uğratılmışsa, Muhsin Yazıcıoğlu'ndan ne istediler? Muhsin Yazıcıoğlu neden öldürüldü? Yazıcıoğlu, vesayetin odakları için hayatına mal olan hangi bilgilere sahipti?

Diyelim ki, yeni komuta kademesi bu olayı bilmiyordu. Kaç gün geçti, Cumhurbaşkanı konuşuyor, yani olayın üstünün örtülemeyeceğini anlayana anlatıyor. Görüntüler ortada, pekiyi o görüntülerdeki subaylar neden açığa alınmıyor? Sıralı komutanlar hakkında soruşturma izni neden verilmiyor? Eğer verildi ise bu neden açıklanmıyor? Verilmediyse bu tavrın sebebi nedir?

Türkiye, 12 Eylül 2010 referandumundan beri yeni bir Türkiye oldu. Ortada bir demokratikleşme iradesi var. Hukukun üstünlüğü ve herkesin hesap vermesi yönünde, geri dönülmez bir yoldayız. Anlamayan sorumlular ve medyada hâlâ perdeleme, saptırma, sulandırma ve bulandırma faaliyeti yapanlar kötü yanılacaklar...