27 Eylül 2011 Salı

Generaller dâhil kimse demokrasinin üzerinde değil / MUSTAFA SUNGUR Washington




Bush döneminin ABD Savunma Bakan Yardımcısı emekli General James Kelley, Türk meslektaşları hakkında övgü dolu ifadeler kullanıyor. Ama görev alanı dışına çıkan askerler için aynı fikirde değil: “Türk ordusu, hata yapanı bünyesinde tutmaaz.”


ABD eski Savunma Bakan Yardımcısı, emekli General James Kelley ile Virginia ‘Mclean’deki bahçeli ve üç katlı evinde buluştuk. Evin duvarları, madalya, bröve, bayrak ve ABD ordusunu temsil eden ikonlarla kaplıydı.
Türkiye’de de emekli generallerin evini görmüş birisi olarak benzerliğin bu kadarına şaşırmadım desem yanlış olur. NATO’nun iki büyük ordusunun sadece komutanları değil davranışları da benzeşiyor elbette. Türk ordusunun elifbası sayılan ST-7-10B’nin bile Amerika’dan tercüme alındığı düşünülürse bu normal sayılabilir. Benzer yönleri bir yana, iki orduyu birbirinden ayıran temel faktör, sadece yapıları, tarihleri ya da eğitimleri değil. Çok basit insani bir fark var: Mesai sonraları…
Kelley bu farkı şöyle anlatıyor: “Bir astsubay başçavuşla aynı mahallede yaşıyorduk. Sabah kışlaya vardığımda, nizamiyede beni çakı gibi selamıyla karşılardı, mesai sonrası metroda karşılaştığımızda ise isterse merhaba der, oturuyorsa kalkıp yer vermeyi aklından bile geçirmezdi. Buna ne ben alınırdım ne de o ‘başıma bir şey gelir’ diye düşünürdü.” Emekli General Kelley, 11 Eylül ve Irak savaşının sıcak günlerinde, Bush Hükümeti’nin esip savurduğu bir dönemde Amerikan ordusunun en kritik görevlerinde bulundu. Emekli olduğunda görevi, Amerika dışına ihtiyat birlikleri hazırlama ve göndermeden sorumlu savunma bakan yardımcılığıydı ve 3 milyon askerden sorumluydu. Samimi ve bir generale yakışan babacanlığı ile bizi karşılayan Kelley’nin ilk sözü, “Ben artık emekli bir subayım ve istediğimi söyleyebilirim.” olsa da, ilk sorumuza cevabı bir kahkaha ve “Siz benim başımı ağrıtmaya gerçekten niyetli görünüyorsunuz.” cümlesi oldu.
11 Eylül’ün onuncu yıldönümünü geride bıraktığımız günlerde yaptığımız görüşmede doğal olarak konu açıldı. Kelley, o gün Atlanta’da Kuvvet Komutanlığı Kurmay Başkanı olduğunu ve kendisine verilen görevin; hava alanları, sınır ve limanlar gibi ülkeye giriş yerlerine ek birlikler göndermek olduğunu ve bunu en kısa sürede yaptıklarını, Amerika’nın her yerindeki yüz binlerce askerin hazır kıta durumuna getirildiğini anlattı. Kelley, çoğu Amerikalı gibi, 11 Eylül’ü, o gün anlayamayanlardan biri olduğunu şöyle aktarıyor: “Öylesine olağanüstüydü ki, gerçek olamazdı. Bu kadar dehşetli bir şeyin meydana geldiğinin farkına varmam zaman aldı. 11 Eylül ülkemizin tarihinde 1941’deki Pearl Harbor Saldırısı kadar önemli bir olaydı. Bu saldırının etkisi New York, Virginia ve Washington DC’de diğer yerlere göre daha büyüktü. Gerçekten tahrip edici bir şeydi.”
11 Eylül saldırganlarını ‘Müslüman’ olarak bile görmeyen Kelley’nin çoğu liberali aşan düşünceleri var: “Bazıları, Müslümanları, ılımlı ve radikal diye ikiye ayırmaya çalışıyor, ben buna katılmıyorum. Müslüman Müslüman’dır ve tıpkı Katolik, Protestan ya da Yahudiler gibi Amerikan toplumunun varlığından onur duyduğu ayrılmaz bir parçasıdır. Teröristler de teröristtir ve dinlerinin önemi yoktur. Eğer Norveç saldırganına -Hıristiyan terörist- denmiyorsa neden başkalarına -Müslüman terörist- densin ki? ”
Kelley, İslam’ın yanlış anlaşılması konusunda hem hükümete hem de Amerika’daki Müslümanlara görev düştüğünü ifade ediyor: “Hükümet, sağda solda yayımlanan temelsiz ve yanlış yayınlara itibar etmemeli, Müslümanlar da kendilerini pozitif, samimi ve açıkça ifade etmeli. Size karşı üç maymunları oynayanların fikrini değiştiremeyebilirsiniz ama bu ne düşündüğünüzü ve ne istediğinizi diğer milyonlara net bir şekilde anlatmanızı engellememeli. Dürüst ve samimi iseniz neticede siz galip geleceksiniz. Amerika’da yaşayan Türk toplumunu onun için takdir ediyorum. Gün geçmiyor ki bir seminer ya da toplantı için resmî ve sivil kuruluşlara davetiyeleri gelmesin. Amerika’daki en aktif, en şeffaf ve en akıllıca hareket eden Müslüman grubun onlar olduğunu ve kesinlikle doğru yolda olduklarını rahatlıkla söyleyebilirim.”
Konu Türklerden açılınca, yıllarca Amerikan ordusu ve NATO’da görev yapan generale, Türk askerlerini sorduk. Cevabı şaşırtıcı değildi, göğsümüzü kabarttı. “Türk subayı denince aklıma iki kelime gelir; mükemmellik ve profesyonellik. Görevim icabı pek çok ülke subayı ile çalıştım. Haklarında aklımda negatif bir nokta kalmayanlar Türk subaylarıydı. Bu sadece benim görüşüm değildir. Pentagon’da NATO tecrübesi olan hangi subayla konuşsanız aynı cevabı verecektir.”
Kelley, son yıllarda Türkiye’nin birinci gündem maddesi olan Ergenekon gibi davaları da üzülerek takip ettiğini şu cümlelerle ifade ediyor: “Ayrıntılı bilgi sahibi değilim ancak üzülerek  görüyorum ki, bazı subaylar, kendi alanlarından çıkarak politikaya bulaşmış. Benim tanıdığım Türk ordusu bu hatayı yapanları bünyesinde tutmaz; çünkü bu hata başta söylediğim mükemmellik ve profesyonellikle bağdaşmaz. Türkiye’de ordu ve demokrasi arasında farklı bir tarihî ilişki var ama Amerika’da da benzer hadiseler olmuyor değil. Hatırlayacağınız üzere, bir dergiye, hükümeti eleştiren bir açıklamada bulunan meslektaşım General Stanley McChrystal da Obama tarafından görevinden alındı. McChrystal, hem okul hem de silah arkadaşım olsa da bu doğru kararında Obama’nın yanındayım. Halkın yüce tercihi demek olan demokrasi, kaynağı ne olursa olsun, üzerine gölge düşmesine tahammül edilecek bir şey değildir. Generaller dâhil hiç kimse demokrasinin üzerinde olamaz.” 

Amerikan generali ile konuşurken Türk askerinden konu açılır da ‘çuval olayı’ sorulmaz mı? Cevabı yavaş ve kesik kesikti. 

“Söyleyebileceğim tek şey pişmanlık. Üzücü olaydan sonra Türkiye ve ABD arasında ilişkiler hiç olmadığı kadar gerildi. Her iki taraftan kaynaklanan büyük hatalar yapıldı. Keşke gelişmeleri doğru okuyabilseydik ve o noktaya varmasaydı. O zaman ilişkileri düzenleyebilecek bir mevkide ve güçte değildim. Bugüne bakarsak, bir hatayı geride bırakmış noktadayız. Bence, beraber çalışmaya devam edersek, çözülemeyecek problem yoktur. Türkiye, bölgesinde demokrasisi ile parlayan ve komşularına örnek gösterilen bir ülke. Türkler hem Amerika’da hem de dünyanın dört bir köşesinde çalışkan ve başarılı insanlar. Türkiye’nin de Amerika gibi bir dosta ihtiyacı yok demek hatalıdır. Dolayısı ile iki ülke arasında iyi ilişkiler kurmaktan kaçınmak sadece aptallık olur.” 

Kelley ile Irak ve Afganistan savaşlarını da konuştuk. Ses kaydını kapattığımızda, özellikle Irak konusunda tüm söylediklerini ifade edecek en güzel kelime ‘hayal kırıklığı’dır. “Afganistan savaşında doğru olanı yaptığımıza inanıyorum. Oradaki hata, gereğinden uzun süre bölgede kalmamız oldu. Irak ise farklı bir hikâye. Dönemin Savunma Bakanı Powel da pişmanlığını ikrar etti. Evet, Irak yanlış bir savaştı ve keşke hiç olmasaydı. Oradayken, Iraklılarla birlikte demokratik bir rejim ve hükümet kurmaya gayret ettik. Amerikan ordusu çekildikten sonra bu rejim orada oturursa harcadığımız zamana ve zahmete değecektir; ancak bu konuda hiç kimse kesin sonuç elde etmiş değil ve final yorum için çok erken. Ordu çekildikten sonra orada bir iç savaş çıkmasından endişeliyim. Özellikle Güney bölgelerin İran’ın etkisine girmesinden çekiniyorum. Bence hem Afganistan hem de Irak’ta yapılabilecek şeyler yapılmış durumda. Daha fazla kalmak yozlaşma getirebilir ki sinyallerini görüyoruz. Bundan sonra bölge halkının yapacağı şeyler olmalı. Şimdi taşın altına elini sokmada onların sırası geldi. Bana göre Amerikan ordusu artık oralarda bir gün bile fazla kalmamalı.” 

Yani, Obama’nın asker çekme kararının doğru olduğunu mu düşünüyorsunuz? “Bunun onların kararı olduğundan emin değilim. Bu meseleyi biraz açıkta bıraktılar, özellikle Afganistan konusunda. Daha hızlı bir şekilde ayrılmalıyız her iki ülkeden de.” General Kelley, daha geçen yıla kadar Türkiye’ye hiç gitmemiş. “Türkiye’yi, Irak yakasından çok görmüştüm; ama geçen yıl, Türk Amerikan Birliği’nin (TAA) organizasyonu ile ziyaret etme şansı buldum. Bu hayatta gözümü en iyi açan seyahatlerimden biriydi. Bunu bir kere daha yaşamak isterim. Oradaki insanlar çok cana yakındı. Türkiye olağanüstü bir tarih ve kültüre sahip. Özellikle tarihi beni çok etkiledi. Türkiye’nin gelecekte dünyaya ne kadar çok şey teklif edebileceğini hayal bile edemiyorum. Türkiye Ortadoğu ülkeleri için  birçok yönden mükemmel bir model ülkedir ve radikalleşmeye meyilli toplumlar için güzel bir demokrasi modelidir. Türkiye, İslam’ın ve Müslüman kültürünün bütün güzelliğini yansıtıyor. Hele bu harmoniyi bütün dünyaya yayarsa harikulade olur. Türkiye’nin ve onların Amerika’daki temsilcilerinin bunu samimiyetle yapmaya çalıştığına şahidim. Ekonominin ne kadar iyi çalıştığı da beni çok şaşırttı. Türkiye’de, zengin bir kültür, güçlü bir ekonomi ve sağlam bir demokrasi üçlüsü ve bunu sürdürme çabasına hayran kaldım.”