26 Eylül 2011 Pazartesi

EMRE SONCAN KOZMİK ODA'DA

TRT Haber'de dün gece Kozmik Oda programının konuğu olan Gazeteci-Yazar Emre Soncan, Muhsin Yazıcıoğlu'nun hayatını kaybettiği helikopter kazasına yönelik ulaştığı bilgi ve belgelere ilişkin Rıdvan Memi'nin sorularını yanıtladı. 'Keş Dağında Bir Alperen' isimli yeni kitabında bugüne kadar ortaya çıkmamış birçok ayrıntıya yer veren Zaman Gazetesi savunma muhabiri Emre Soncan'ın anlattıkları, Yazıcıoğlu dosyasına önemli yeni sayfalar ekliyor.


Rıdvan Memi: Emre Soncan hoş geldiniz Kozmik Oda’ya.

Emre Soncan: Hoş bulduk iyi yayınlar.

Rıdvan Memi: Hayırlı olsun yeni kitabınız.

Emre Soncan: Teşekkür ederim.

Rıdvan Memi: Ve tebrik ederim her şeyden önce içindeki birazdan konuşacağımız bütün bilgi ve belgeleri bir biçimde kamuoyuna yansıttığınız için, yansıtmayı başardığınız için. Şuradan başlayalım mı, şimdi başından bu yana tartışılan birçok unsur var bu kazaya dair, üzerindeki soru işaretlerine dair. Bunlardan belki de en temeli şu; helikopterde uçuş bilgilerini saklayan iki cihaz var; Argus ve Skymap marka. Kazadan sonra biz bunların bu iki cihazın kaybolduğunu biliyoruz. Yerinden sökülmüş olduğunu bir tanesinin, diğerinin kaza yerinde fakat olmadığını biliyoruz. Kitaptaki en önemli unsurlardan bir tanesi siz bu iki cihazı da bulunduğu noktadan sökülmeden önceki fotoğraflarına ulaşmış olmanız ve yayınlamış olmanız, birazdan arkadaşlarımızda ekrana yansıtırlar. Şimdi bir kere bu cihazların önemi ne bu kaza için?

Emre Soncan: Evet öncelikle iki tane kritik cihazdan bahsediyoruz. Bunlar “Global Positioning” denilen GPS cihazları yani konum belirleme cihazları. Bunlardan bir tanesi Argus 5000/CE diğeri de Skymap 3C diye adlandırılan cihazlar. Bunların birçok markası ve modeli var, bu helikopterde bulunan bahsettiğimiz bu iki cihaz. Bunların önemi şu; bu her iki cihazda helikopterin uçuş bilgilerini, uçuş pozisyonunu, yerini, irtifasını, konumunu, hızını, iki nokta arasını ne kadar mesafede kat ettiğini yine aynı şekilde Skymap 3C’de havayollarını, kavşaklarını, tren yollarını, uçuşa yasak bölgeleri hafızasında bulunduran cihazlar. Nasıl bir önemi var, şimdi helikopter düştükten sonra 29 Mart’ta kaza kırım heyeti kaza soruşturma kurulu, Ulaştırma Bakanlığı tarafından kurulan enkaz üzerinde yaptığı çalışmalarda biz bu her iki cihazı da helikopterde görüyoruz. Bir tanesini kokpitin üzerinde görüyoruz Argus 5000/CE cihazını, diğer Skymap 3C cihazı da karların üzerinde fotoğraflanmış.

Rıdvan Memi: Emre bey özür dilerim çünkü bunlar önemli, yönetmenimizden rica edelim ekrana versin o iki fotoğrafı. 2 cihazın kaybolmadan önce birisinin karlar üzerindeki görüntüsü, diğerinin helikopterin üzerinde bulunduğu fotoğraf, devam edin siz Emre bey.

Emre Soncan: Dediğimiz gibi Argus 5000/CE kokpitte olduğunu bahsettiğimiz cihaz, diğeri de karlar üzerinde görülen Skymap 3C.

Rıdvan Memi: Evet şuanda ekranda da görüyor seyircilerimiz.

Emre Soncan: Bu cihazlar 29 Mart’ta fotoğraflanıyor devlet yetkilileri tarafından fakat daha sonra 31 Mart’ta tekrar enkaz fotoğraflandığında bu cihazlar yok. Zaten Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün talimatıyla devreye giren Devlet Denetleme Kurulu araştırmalarında da bunlarla ilgili çok çarpıcı tespitler var. Aslında Devlet Denetleme Kurulu’nun genel itibariyle raporuna baktığınızda ki kamuoyuna özet kısmı açıklanmıştı. Bu kitapta raporun tamamı bizde ama bir kısmını kitaba koyduk. Orada şu tespit var; rapor genel itibariyle biraz ihtiyatlı olmasına rağmen bu konuda açık bir şekilde bu cihazların çalındığını söylüyor.

Rıdvan Memi: Devlet Denetleme Kurulu raporu açık bir şekilde iki cihazın çalındığını söylüyor.

Emre Soncan: Çalındığını açık bir biçimde Devlet Denetleme Kurulu söylüyor. Bu cihazlar niye önemli, bu kitabı hazırlarken hem resmi verileri koyduk hem de önemli devlet yetkilileriyle, asker, sivil bürokratlarla, uzmanlarla görüştük. Onların şöyle ortak bir görüşü var; eğer bu helikopter düşürüldüyse ki düşürüldü demiyoruz şuanda, düşürüldüyse ilk önce ortadan kaldırılması gereken iki cihaz budur. Biri Argus 5000/CE diğeri de Skymap 3C.

Rıdvan Memi: Ve Devlet Denetleme Kurulu bu iki cihazın sizin kitabınızda, şuan tekrar ekranda görünüyor, 29 Mart’ta enkazın bulunduğu esnada, enkaz etrafında görülen birisi ve diğeri kokpitte var olan iki cihazın çalındığını söylüyor. Ve şuna dikkat çekiyor bildiğim kadarıyla o rapor yine sizin aktarımınız, enkaz üzerinde yapılan çalışmalarla ilintiliyor çalınmayı doğru mu?

Emre Soncan: Evet şöyle rapor Devlet Denetleme Kurulu sonuçta bir yargı organı değil ya da gidip birisine soruşturma yapacak bir kuruluş değil. Bu konuda tespitlerini sıraladıktan sonra Cumhuriyet Savcılığı’nın bu konuya el atmasını istiyor. Bazı konularda da Başbakanlık Müfettişi’nin konuya el atmasını istiyor. Burada şu var; o bölgede hem kaza soruşturma kurulu heyeti var daha sonrada jandarma timleri var ve bir skorsky helikopterde TSK’ ya ait o bölgeye düştü hatırlarsınız arama kurtarma çalışmaları esnasında maalesef bir helikopter daha düştü. Skorsky kaza kırım heyeti de bölgeye geldi, Skorsky helikopterinin niye düştüğünü incelemek için bölgeye giden heyette enkaz üzerinde çalışmalar yaptığına dair DDK raporunda bazı bilgiler var.

Rıdvan Memi: Dolayısıyla bunun dikkat edilmesi gerektiğini söylüyor. Peki şuana kadar bu iki cihazın sizin olay yerinde olduğunu ispatladığınız kitabınızda bu iki cihazın çalınmasına ilişkin bu kelimeyi rahatlıkla kullanabiliyorum DDK raporunda bulunduğu için, herhangi bir soruşturma yapılıyor mu? Cumhuriyet Savcılığı’nın yürüttüğü bir soruşturma var, bu kapsamda değerlendiriliyor mu?

Emre Soncan: Şimdi şöyle bir şey tabi ki değerlendiriliyor, şuanda zaten olay Özel Yetkili Savcılığa gitti. Malatya’da Özel Yetkili Savcılıkta, artık Özel Yetkili savcılık bu işi soruşturacak ve sonunu getirmeye çalışacak. Özel Yetkili Savcılığında aslında el atacağı en önemli konuların başında bu geliyor; bu cihazlar nerede, bu cihazları eğer birisi satmak için çalmadıysa şuanda zaten büyük ihtimalle bin parçaya ayrılmış durumdadır ama belki de biri satmak için çaldı.

Rıdvan Memi: Bu tabi ki çok düşük bir ihtimal gibi gözüküyor.

Emre Soncan: Ama benim kanaatim satmak için çalınmadığı yönünde. Bu cihazlar şuanda yok, tabi bu cihazlar ortaya çıkarılırsa Emniyet İstihbaratı’nın da o konuda verdiği bilgiler var, kazanın aydınlatılması çok daha kolay olur diyor Emniyet İstihbaratı.

Rıdvan Memi: Peki görüştüğünüz üst düzey bir kaynağın ismini vermiyorsunuz, bu cihazların ortadan yok oluşuna ilişkin 15 kişilik bir gruba dikkat edilmesi gerektiğini aktarmışsınız. Bu DDK raporu dışında bir şey, sizin kitap için görüştüğünüz üst düzey bir kaynak bir 15 kişilik gruba dikkat çekiyor nedir bu mesele?

Emre Soncan: DDK raporunda bu yazmıyor ama işte bahsettiğim gibi kitabı hazırlarken çok kişiyle görüştük devletin önemli yetkilileriyle. Onlardan birisi şu çarpıcı bilgiyi verdi; 15 kişilik bir gruptan bahsetti o enkazda araştırma yapan 15 kişiden bahsetti. Şüphelerin üzerinde yoğunlaştığı jandarma grubu olduğu DDK raporunda söyleniyor ama tabi DDK bunlara doğrudan bir suç atfetmiyor.

Rıdvan Memi: Şüphesiz öyle.

Emre Soncan: Onu da vurgulamak lazım.

Rıdvan Memi: Şüphesiz ama konuştuğunuz bu üst düzey yetkilide 15 kişilik grup derken kastettiği orada arama yapan 15 kişilik jandarma grubu mu?

Emre Soncan: Evet jandarma grubu hem orada jandarmanın arama-kurtarma timleri var, özel asayiş komutanlığının timleri var ve Skorsky’nin kaza kırım heyeti var zaten DDK raporunda açık bir şekilde bütün bu kişiler hakkında Cumhuriyet Savcılığında soruşturma yapılması önerilmektedir diyor zaten.

Rıdvan Memi: Bu 15 kişinin ismi belli?

Emre Soncan: Bu 15 kişinin ismi tabi ki bazı yerlerde mahfuz. Şöyle bir şey var; sorduğunuz sorunun başına dönecek olursak bu 15 kişiden birisi mi bu cihazları aldı? Bu konunun aydınlanması içinde devletin yetkililerin şöyle bir görüşü var; bu kişilerin geriye dönük telefon kayıtlarına bakılması gerektiğine.

Rıdvan Memi: Niye bunu düşünüyorlar, niye bunun üzerinde duruyorlar?

Emre Soncan: Eğer böyle bir cihazın çalınma durumu varsa bunun planlı ve programlı olması lazım. Az önce dedik ya eğer satmak için çalmadıysa bir program dahilinde bu işin yapılmış olması lazım. Eğer böyle ise de telefon kayıtlarına bakıldığında eğer böyle bir durum varsa tabi belki de yok, varsa telefon kayıtlarından bu işin çözülebileceği noktasında görüş belirtiyorlar.

Rıdvan Memi: Şimdi daha önce bir başka gazeteci bu 15 kişilik gruba işaret ederek rakam vermeden söylemişti ama bu grubun içerisinde JİTEM’den bir personelinde bulunduğunu söylemişti, sizin bu konuda bir bulgunuz var mı?

Emre Soncan: O konuda kesin isim noktasında bir bilgim yok açık söylemek gerekirse ama bütün şüpheler bu 15 kişinin üzerinde yoğunlaşıyor ve önümüzdeki süreçte şunu söyleyebiliriz; DDK olmasa bile bu konunun üzerine gidileceğine dair ben Ankara’da bir izlenim edindim yani.

Rıdvan Memi: Neyi kastediyorsunuz?

Emre Soncan: Yani bu 15 kişi, onların telefon kayıtları bu konunun üzerine gidilecek ve şunu söylemek lazım; biz tabi en başında şunu söyledik suikast demiyoruz ama normal bir kaza olmadığına dairde çok fazla gösterge var. Bu olay burada kalmayacak gibi gözüküyor sanki bir adım daha öteye gidecekmiş gibi, yeni bulgular ortaya çıkacakmış gibi bir izlenim var Ankara’da.

Rıdvan Memi: Yani her ne kadar DDK raporunu tamamlamış olsa da mecliste ikinci bir komisyon kuruldu doğru hatırlıyorum değil mi? O komisyonda henüz raporunu açıklamadı ama bunlarla sınırlı kalmayacak izlenimi var sizde ve duyumu var.

Emre Soncan: Evet öyle izlenimim ve duyumum var. Ben şöyle düşünüyorum; her ne kadar DDK bu işi resmen sonlandırmış olsa da sanki devletin bazı birimlerinde hala bu olaydan kuşku duyan ve bu olayın üzerine gidip ortaya çıkmasını isteyen kişiler ve gruplar var sanki.

Rıdvan Memi: Anladım bu da çok önemli. Şimdi kaza üzerinde şüphelerin oluşmasına neden olan diğer bir unsur; helikoptere dair bazı parçaların yakılmış olması, bu DDK raporunda da var. Bunu bir izah eder misiniz; nedir o parçalar ve niye yakıldı? Çünkü yine aynı jandarma grubunun bunu yaktığına dair rivayetler çıkmıştı daha önce.

Emre Soncan: Evet DDK bunun oradaki timler tarafından yakılmış olabileceğini söylüyor. Oradaki parçalar daha çok işte helikopterin koltuğunun metal bir parçası ya da metal bir kısmı ve DDK raporunun oradaki timlerin ısınmak için yapmış olabileceğine dair bazı bilgiler var.

Rıdvan Memi: Metal parçasını mı?

Emre Soncan: Evet metal parçalarda orada tabi ateşin içinden çıkmışlar. Koltuk parçaları var ama şöyle söyleyeyim asıl burada odaklanılması gereken konu; bu yakılan şeylerden ziyade bu iki tane cihaz. Çünkü o atıklar ortaya çıktı, bizim Zaman gazetesinde de onlar yayımlandı. Orada çok önemli parçalar varmış gibi gözükmüyor ama bu Argus 5000/CE ve Skymap 3C gerçekten tarihi bir skandal olarak nitelendirmek lazım bu olayları, bir var bir yok.

Rıdvan Memi: 29 Mart’ta görüntülenmiş olan sizin yayınladığınız fotoğraflarda ve bizim ekrana getirdiğimiz fotoğraflarda. 29 Mart’ta birisi enkaz dışında, birisi kokpitte görüntülenmiş olan fotoğraflar bir gün sonra mı yok ortada?

Emre Soncan: 31 Mart.

Rıdvan Memi: 2 gün sonra. Bu enkazların kimin aldığına dair herhangi bilgi, bulgu?

Emre Soncan: Yani şimdi orada kimin araştırma yaptığı belli ama şu aldı denilemez.

Rıdvan Memi: Peki 31 Mart tarihi nasıl tespit ediliyor, 2 gün orada mı kalıyor?

Emre Soncan: Tabi enkaz orada zaten, enkazın üzerinde araştırma yapılmaya devam ediliyor. 31 Mart’ta tekrar bir fotoğraflanıyor, oradan ortaya çıkarılan bilinenle DDK raporuna yansıyor. Birde zaten kitapta yer alıyor DDK raporunda var, Emniyet İstihbarat’tan bir yetkilide yaptığı açıklamada zaten meclise, eğer bu cihazlar bulunsaydı kazayla ilgili çok farklı noktalara ulaşılabilirdi.

Rıdvan Memi: Peki adım adım gidelim, şimdi kaza sonrasında ortaya çıkan belki yine en önemli unsurlardan bir tanesi bu çokça da tartışıldı ve DDK raporunun bir özeti yayımlanmıştı. O özette de vardı fakat siz bir adım daha öteye götürüyorsunuz, konuşacağız şimdi onu, o ne o şu; kazanın olduğu bölgede eş zamanlı olarak bir hava hareketliliğinin gözlemlenmiş olması. Şimdi bu konuda onu da siz aynı zamanda bir savunma muhabirisiniz, sizden aydınlatmanızı isteyeceğim çünkü açıklama Genelkurmay’dan değil Hava Kuvvetleri’nden geldi diye hatırlıyorum.

Emre Soncan: Evet o da ilginç bir nokta.

Rıdvan Memi: Bu rutin midir onu sorayım önce.

Emre Soncan: Rutin değildir genelde Genelkurmay’ı ilgilendiren açıklamaları bütün Kuvvet Komutanları’nı ilgilendiren açıklamaları Genelkurmay yapar, Genelkurmay Başkanlığı “tsk.tr”den açıklama yapılır ve Genelkurmay adına yapılır fakat burada açıklama Hava Kuvvetleri tarafından yapıldı. Çok sık görülen bir şey değil, pek teamüle uygun bir şey değil, Hava Kuvvetleri Komutanlığı bu açıklamayı yaptı.

Rıdvan Memi: Özür dilerim konuyu inceleyen yetkililerinde dikkatini çekmiştir eminim ki bu.

Emre Soncan: Evet.

Rıdvan Memi: Yani ne gibi bir akıl yürütüyorlardı Genelkurmay yerine Hava Kuvvetleri’nden gelen açıklama?

Emre Soncan: Şöyle bir şey olabilir bu konu basına çok yansıdı oradaki jetlerden, hava hareketliliğinden bahsedildi fakat herhangi bir açıklama yapılmadı o dönemde Genelkurmay tarafından. Hava Kuvvetleri Komutanlığı belki biraz daha aceleci davranıp inisiyatif almış olabilir ya da Genelkurmay karargahıyla görüşüp bu açıklamayı bizim yapmamız uygun olur mu diye sorup o şekilde yapmış olabilir.

Rıdvan Memi: Anladım dönersek meseleye, asıl mesele şu; şimdi o hareketlilik 74 kilometrelik alanı kapsayan bir açıklama yani 74 kilometrelik alanda o açıklamada, Hava Kuvvetleri’nin açıklamasında 74 kilometrelik alanda bir hareketlilik olmadığını savundu ve kendince bir takım radar bilgi ve belgeleriyle ortaya koydu. Fakat siz 75. kilometrede yani bu açıklamanın kapsamında olmayan 75. kilometrede bir jetten bahsediyorsunuz meçhul jetten.

Emre Soncan: Şöyle şimdi baktığımız zaman hem kazadan önce hem de kazadan sonra bir hava hareketliliği var bölgede, Göksun bölgesi çevresinde zaten Malatya ve Diyarbakır’da bir takım jetlerimiz var yani bu uçuşların yapılması gayet normal ama şöyle bir durum var; şimdi baktığımız zaman kaza 15.03’te meydana geliyor tam olarak, saat 14.58’de Sivas Gürün civarında bir jet ortaya çıkıyor sivil radarda gözüküyor, daha sonra gözükmüyor ve o jet gittikten sonra hemen birkaç dakika arkasından helikopter düşüyor, burada bir şüphe var.

Rıdvan Memi: Sivas Gürün’de 14.58’de kazanın bulunduğu alanla arasındaki mesafe?

Emre Soncan: Tam olarak kilometre olarak söylemek çok zor ama..

Rıdvan Memi: Kastettiğim şey şu; 3-4 dakika içerisinde o alana ulaşması mümkün olan yani seyircilerimiz açısından altını çizmek adına söylüyorum.

Emre Soncan: O jet radarda bir gözüküyor, bir kayboluyor. Bir gözüken, bir kaybolan meçhul bir jet var, DDK raporunda zaten bu jetten zaten “X” diye bahsediliyor. Çünkü bu jetin transponder cihazı kapalı olduğu belirtiliyor.

Rıdvan Memi: Yer belirleme.

Emre Soncan: Evet radara bilgi gönderecek çünkü 2 tür radar var; birincisi birincil gözetleme radarları, o elektromanyetik dalgayı gönderir, elektromanyetik dalga jete çarpar geri gelir o şekilde belirten. Birde ikincil bir gözetleme radarları var, o da uçağın transponder cihazı bilgiyi gönderir radar o şekilde uçağı görür.

Rıdvan Memi: Bu jette o cihaz kapalı?

Emre Soncan: Evet DDK bundan bahsediyor, transponder cihazının kapalı olduğunu söylüyor, şüphelerin yoğunlaştığı jet bu. DDK da zaten Genelkurmay Başkanlığı’na bunu sordu radar iz haritalarını sordu fakat benim edindiğim izlenim Genelkurmay’dan gelen cevaptan pek tatmin olunmamış gibi gözüküyor yani bu soruya tam net cevap verilmemiş gibi.

Rıdvan Memi: Benim gördüğüm hiç cevap verilmemiş.

Emre Soncan: Evet öyle gözüküyor. Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın açıklaması şu; 74 kilometre menzilde Silahlı Kuvvetlere ait herhangi bir unsurun olmadığı yani 75. kilometrede bir hava hareketliliği var zaten F4, F16’lar uçuyor demek ki. Burada kritik soru şu; 75. kilometredeki jet ya da F16 rotasından saptı mı, kaza bölgesine giden jet o mu?

Rıdvan Memi: Niye önemli?

Emre Soncan: Şu açıdan önemli; şimdi şöyle bir şey var; eğer bir jet, bir savaş uçağı helikopterin çok yakınından geçerse o 1 kilometre değil, 2 kilometre değil çok yakınından geçerse belki birkaç metre ötesinden üstünden, aşağısından geçerse müthiş bir hava akımı oluşturur jet, inanılmaz bir motoru var kimisi çift motor kimisi tek motor gerçi bizim F16’lar tek motorlu. Onun oluşturduğu hava akımından helikopter etkilenip düşebilir.

Rıdvan Memi: Yanlış biliyorsam beni düzeltir misiniz?

Emre Soncan: Rica ederim.

Rıdvan Memi: Eğer hatta bazı hava uzmanları ben öyle hatırlıyorum yani bu mesele tartışılırken genel itibariyle o jet birkaç dakika önce geçmişse de bunun yaratılabileceği söyleniyor.

Emre Soncan: O tür yorumlarda var bazı uzmanlar, bazı emekli askerler, emekli pilotlar birkaç dakika sonra bile o hava akımına girse bir sorun yaşayabileceğini söylüyorlar. Direk düşürmese bile bir yalpalama, savrulma, irtifa kaybetme gibi bir şey olabileceğini söylüyorlar.

Rıdvan Memi: Bu jet 3 dakika önce radarda o bölgede gözüktü.

Emre Soncan: Evet 14.58’de gözüküyor.

Rıdvan Memi: 15.03’te de kaza oluyor.

Emre Soncan: Şimdi şöyle bir nokta var yani bu konuyu araştırırken ve üzerinde konuşurken şuna bakmak lazım; böyle somut bir şey yaşandı mı yani bir savaş uçağı herhangi bir helikopterin yakınından geçerken helikoptere zarar verdi mi? 1994’te şöyle bir olay yaşanıyor; emekli bir subayın Mustafa Koç’un anlatımı var, DDK raporunda da yer alıyor. Şöyle diyor; 94’de UHAŞ 1 türü helikopterle biz onu Rambo filmlerinden hatırlarsınız Vietnam’da kullanılan helikopter hatta bizim Silahlı Kuvvetlere ait bir helikopter düşmüştü Ankara’da hatırlıyorsunuz. UHAŞ 1 tipi helikopterle tören geçişi yapıyorlar yaklaşık 500 fitte. Daha sonra arkalarından fark etmiyorlar bir F4 savaş uçağı geçiyor sonra o helikopteri fark ediyor ve helikopterin üzerinden yükselmeye başlıyor askerin anlatımıyla söylüyorum size. F4 üzerinden yükselmeye başlayınca helikopterde bir irtifa kaybı oluyor, helikopter sallanıyor ve helikopter düşüyor, gölete düşüyor ve helikopter pilotunun beli kırılıyor. Böyle yaşanmış bir olay var, DDK raporuna da bu girmiş. O yüzden bir jetin, helikopterin çok yakınından geçtiyse helikopteri savurması ve düşürmesi mümkün.

Rıdvan Memi: Bununla beraber belki bir kez daha dönüp sormak zorundayım size onu, Hava Kuvvetleri’nden yapılan açıklama zaten bu jetin radarda bulunduğu alanı kapsamıyor dimi?

Emre Soncan: Tabi tabi 74 kilometrede yok zaten 74 kilometre menzilde bir jet yoksa onun helikopteri düşürmesi zaten mümkün değil yani 1 kilometre olsa bile etkilemez.

Rıdvan Memi: Anladım.

Emre Soncan: Çok yakınından geçmesi lazım, orada tek bir ve çok önemli bir soru işareti var DDK raporunda “X” diye işaretlenmiş jet Sivas gölünde ortaya çıkıp kaybolan jet helikopterin yanından geçti mi geçmedi mi bu bilgi şuanda mevcut değil.

Rıdvan Memi: Ancak Hava Kuvvetleri’nin resmi bir açıklama yapması ile ya da DDK’ya istediği bu bilgiyi göndermesi ile mümkün.

Emre Soncan: Hava Kuvvetleri’nin açıklamasında tam olarak hani netlik kazanmıyor.

Rıdvan Memi: Gelelim şu rapor skandalına, kazadan sonra belki en önemli yine en önemli bilgilerden birisi. Şimdi 10 Nisan 2009’da Adana Adli Tıp kazada vefat edenlerin kan örneklerinden alıyor ve bir analiz yapıyor ve bu analizde bütünüyle her şey normal gözüküyor. Kan değerleri normal gözüküyor, herhangi bir alkol, karbon monoksit vesaire bulunmadığı ibaresi var ilk rapor fakat DDK olaya el koyduktan sonra İstanbul Adli Tıp bir kez daha inceliyor bu raporları ve sonra?

Emre Soncan: Sonrası gerçekten burada en hafif tabirle ilginç bir durum var.

Rıdvan Memi: Ben ona skandal dedim.

Emre Soncan: Skandal diye tabir etmek lazım. Kazadan hemen sonra rutin bir süreç işliyor, Kahramanmaraş Cumhuriyet Başsavcılığı, Adana Adli Tıp’tan bir otopsi istiyor çünkü ölüm sebebinin öğrenilmesi lazım. Otopsi yapılıyor, helikopter düştükten sonra meydana gelen çarpma esnasında göğüs kafesindeki yaralanmalar, parçalanmalar iç kanamadan dolayı bir vefat olduğu anlaşılıyor. Zaten Muhsin beyinde helikopter düştükten hemen sonra vefat ettiği anlaşılıyor.

Rıdvan Memi: Otopsi raporuna göre.

Emre Soncan: Otopsi raporuna göre evet ve daha sonra kanı incelendiğinde de işte kanda alkol, metanol, karbon monoksit bulunmadığı çok net bir şekilde raporda yer alıyor.

Rıdvan Memi: İlk rapora göre yani 10 Nisan 2009’da Adana Adli Tıp’ın hazırladığı ilk raporda kan değerleri bütünüyle normal gözüküyor.

Emre Soncan: İkinci daha sonra sizinde bahsettiğiniz gibi Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün talimatıyla DDK devreye girdikten sonra bazı soru işaretleri oluşuyor yaptıkları araştırmalarda ve bir kez daha kan tahlili isteniyor, 1 yıl sonra tekrar kanlar geliyor fakat bu sefer İstanbul’a gidiyor, Adli Tıp’ın merkezine gidiyor, orada kimya ihtisas dairesinde toksikoloji şubesinde tekrar bir inceleme yapıyor ve Muhsin bey ve yanındaki 5 kişinin kanında da yüksek miktarda karbon monoksit olduğu açıkça raporda ortaya konuyor.

Rıdvan Memi: Ne kadar yüksek bir miktarda?

Emre Soncan: Şimdi pilot Kaya İstektepe’nin kanında yüzde 26.6 karbon monoksit var.

Rıdvan Memi: Yüzde 26.6 pilotun kanında karbon monoksit çıktı.

Emre Soncan: Muhsin beyin kanında yüzde 13 karbon monoksit var.

Rıdvan Memi: Muhsin beyin kanında yüzde 13. Normal tıbbi değerleri olmaması gerektiğini biliyoruz ancak sigara içmek ile vesaire ile belki ilintili olarak, bu arada Muhsin bey sigara içiyor mu, içmiyor mu?

Emre Soncan: Muhsin bey yanında paket taşımıyor, çok nadir belki günde 1 tane ya da 2 tane sigara içiyor ama öyle sigara alışkanlığı, bağımlılığı yanında paket taşıması gibi bir şey söz konusu değil.

Rıdvan Memi: Tıbbi normal değerler?

Emre Soncan: 0.5 ile yüzde 3 arasında değişiyor tıbbı normal değerler hem DDK’nın raporu hem de yaptığımız araştırmalara göre ama siz çok sigara içiyorsanız, tiryaki iseniz günde 2 paket belki sigara içiyorsanız yüzde 6’ya 7’ye kadar çıkabiliyor ama yüzde 20’nin üzerine çıkması normal şartlarda mümkün değil gibi gözüküyor.

Rıdvan Memi: Altını çizelim mi bir kez daha, hakikaten önemli çünkü. 10 Nisan 2009 Adana Adli Tıp kan örneklerini inceliyor ve hiçbir şey yok diyor. 1 yıl sonra İstanbul Adli Tıp kan örneklerini yeniden inceliyor ve kokpitteki hemen herkeste bu 6 kişide farklı oranlarda karbon monoksit tespit ediyor ve karbon monoksit normal koşullarda insan kanında bulunması sigara içmiyorsa ve çok yüksek oranda sigara içmiyorsa ki içiyorsa da literatürde en fazla yüzde 10’lar seviyesinde görülen bir şey.

Emre Soncan: Yüzde 10 bile zor.

Rıdvan Memi: Nasıl izah ediliyor?

Emre Soncan: Şimdi nasıl izah ediliyor tabi işin önemli noktası o. Öncelikle o soruya cevap vermeden önce kısaca başka bir şeye değinmek istiyorum. Şimdi bu karbon monoksit yüzde 20’nin üzeri akut zehirlenme başlangıcı olarak tabir ediliyor tıp çevrelerinde. Tek başına bir kişiyi öldürmeye bu yetmez yani yüzde 26 karbon monoksit varsa bir insanın kanında bu insan ölmez ama şöyle bir tespit var, eğer yüzde 20’nin üzerine çıkmışsa baş dönmesi, başının zonklaması, his yanılması askeri tabirle vertigo denilen his yanılması olabilir.

Rıdvan Memi: Pilota işaret ediyorsunuz dimi siz burada çünkü pilotta yüzde 26.

Emre Soncan: Pilotta yüksek yüzde 26.6 bu bir pilotun helikopterin kontrolünü kaybetmesine yol açmış olabilir.

Rıdvan Memi: Peki helikopterde bir yangın ya da bir duman yoğunluğu varsa da bu oluşabilecek bir şey, peki var mı?

Emre Soncan: Zaten bu iddia bu kazanın normal bir kaza olduğunu savunanlar bunu dile getiriyor. Şöyle bakmak lazım eğer bir yangın çıksaydı helikopter kaza yaptıktan sonra bu gerçekten mümkün olabilirdi fakat DDK’nın yaptığı tespitler şu noktada toplanıyor. Eğer helikopter düştükten sonra bir yangın olsaydı ölenlerin vücudunda yanma, iz ondan sonra bronşlarında partiküller bulunacaktı.

Rıdvan Memi: Bunlar yok.

Emre Soncan: Fakat her iki otopsi raporunda da buna rastlanmıyor. Bu noktadan hareketle de helikopter düştükten sonra herhangi bir yangın olmadığı kanaatine varılıyor.

Rıdvan Memi: Eğer yangın yoksa bu karbon monoksit ne?

Emre Soncan: O karbon monoksit ne, bu karbon monoksitin henüz ne olduğu açıklanmış değil. Belki ilerde bu da açıklanacak, bu da netliğe kavuşacak.

Rıdvan Memi: Var mı bir tahmin peki?

Emre Soncan: Şöyle bir tahmin var aslında iki tahmin var bunlar tabi gerçekte şuanda bir iddia.

Rıdvan Memi: Şu kesin o kokpitte bulunan insanların tamamında karbon monoksit var kanında bu normal değil.

Emre Soncan: Hiç normal değil.

Rıdvan Memi: Bu normalin dışında bir durum çünkü helikopterde bir yangın, bunu oluşturabilecek bir dumanda yok. Dolayısıyla bunun izah edilmesi gerekiyor. Üstelik birde yani 2 adli tıbbın birer yıl ara ile verdiği 2 farklı rapor ortadayken.

Emre Soncan: Şöyle bir şey. İki derin şüphe var burada. Birincisi daha önce bahsettiğimiz jet vardı, helikopterin yakınından geçmiş olabileceğini düşündüğümüz jet. Eğer bir savaş uçağı helikopterin bu kadar yakınından geçtiyse motorundan saldığı karbon monoksit kokpitin içine dolabilir.

Rıdvan Memi: Bu ölçüde mümkün müymüş?

Emre Soncan: Evet, bu ölçüde mümkün olduğu belirtiliyor eğer çok yakınından geçtiyse. Çünkü helikopterler savaş uçakları gibi değil. Savaş uçaklarında dışarıyla herhangi bir temas yok, direkt oksijeni içeride alıyor veriyor, içerisinde özel bir sistemi var. Ama helikopterde dışarıdan da havayı, oksijeni alıyorsunuz, farklı sistemleri var. Birincisi bu olmuş olabilir. İkincisi, bunu kitapta bir cümleyle geçiştirdik diyeyim ben, bir tablet koyulmuş olabileceğine dair devletin tepesinde şüphe var.

Rıdvan Memi: Yani helikopterin kokpitine karbon monoksit solumalarına neden olabilecek bir tabletin koyulmuş olabileceği düşünülüyor.

Emre Soncan: Evet. Ve bu tabletten salınan karbon monoksitin de işte burada adli tıp raporunda ortaya çıktığı gibi vefat edenlerin kanlarına geçmiş olabileceğine dair ciddi şüpheler ve soru işaretleri var çünkü bu karbon monoksit açıklanamıyor niye var. yüzde 26,6 gerçekten çok yüksek bir değer.

Rıdvan Memi: Peki merhum gazeteci İsmail Güneş’in telefonu ile duyuldu kaza. İsmail Güneş’in 112’yi arama saati 15.27. 112 durumu 15.30’da emniyete iletmiş. Kitabınızda bunları aktarıyorsunuz. 15.33’te de jandarmaya haber vermiş. Yani 112’ye gelen telefondan sonra 112 yetkilileri çok hızlı bir biçimde, 3’er dakika arayla emniyete ve jandarmaya bu kazayı haber veriyorlar. Bu numara emniyet tarafından neticede Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’na iletilmesi gerekiyor, gerekli işlemler için. Ne kadar bir süre var arada?

Emre Soncan: Arada yaklaşık 1 saatlik bir süre var. 16.30’da TİB’e iletiliyor.

Rıdvan Memi: Şimdi bir saniye. 112 arıyor emniyeti. Emniyet de 15.30’da bu kaza bilgisi ve telefon mevcut ve tam 1 saat sonra mı TİB’e iletiliyor bu numaralar?

Emre Soncan: Evet yaklaşık 57 dk, 1 saat sonra TİB’e bu veriler iletiliyor.

Rıdvan Memi: Normal bir gecikme mi?

Emre Soncan: Aslında tabi normal bir gecikme gibi gözükmüyor. DDK’nın yaptığı tespitlerde de emniyetin bu konuda bazı ihmalleri olabileceği ve emniyet genel müdürlüğünün bu konuyla ilgilenen personelin de konu etrafında başbakanlık müfettişlerince soruşturulması gerektiği belirtiliyor. Herhangi bir kasıt olduğuna dair bir bulgu yok. Fakat bir ihmal olabileceği ve bu ihmalin de başbakanlık müfettişlerince soruşturulup ortaya çıkarılması gerektiği söyleniyor. Diğer sorularınıza geçmeden önce, bir de bu rakamlar niye bu kadar önemli? Muhsin Bey belki helikopter düştüğü anda vefat etmişti fakat İsmail Güneş’in biz orada bir yaşam mücadelesi verdiğine tanık olduk. Ve İHA muhabiri İsmail Güneş 112’yi aradığı zaman, ilk aramasında ‘Erhan Abi biz neredeyiz’ diyor. Bu ses kayıtlarında var. Erhan Abi dediği BBP’nin o dönemki Sivas İl Başkanı Erhan Üstündağ. Erhan Üstündağ o anda hayatta ama tabi ne kadar hayatta kaldı onu bilmiyoruz. Ondan sonra 112 ile yaptığı bir başka konuşmasında ‘0 540 kaç’ diyor ve daha sonra 0 543 ile başlayan bir numara yazdırıyor 112’deki acil servis görevlisine. 0 543 ile başlayan numara da Yüksel Yancı’ya ait olan numara DDK’nın yaptığı tespitlerde. Demek ki Yüksel Yancı da Erhan Üstündağ da İsmail Güneş ile beraber kazadan sonra hayattalar. En azından bu üçünün hayatta olduğunu biliyoruz. Eğer arama çalışmaları zamanında sonuçlanabilseydi belki en azından İsmail Güneş’in kurtarılması mümkün olabilirdi. İsmail Güneş kurtarılsaydı kazayla ilgili başka şeyler ortaya çıkar mıydı, o da bir soru işareti.

Rıdvan Memi: Bunların hepsi tabi ki birer soru işareti. Peki bu işin sorumlusu kim? Yani emniyet genel müdürlüğü ya da bir başka yetkili şu ana kadar herhangi bir açıklama yapmış vaziyette mi?

Emre Soncan: Yani bu konuda tabi göreceğiz meclis raporlarından sonra da. Fakat öyle çok fazla açık söylemek gerekirse net bir cevap yok. Zaten DDK da burada aslında bir taraftan topu üzerinden atıyor, başbakanlık müfettişleri bu işi soruştursun diyor ve hatırlarsak yaklaşık bir ay önce, Başbakan Tayyip Erdoğan bu işin soruşturulması için Başbakanlık Teftiş Kuruluna talimat vermişti. Yakın zamanda bunun nasıl bir ihmal olduğu ya da niye böyle bir durumun söz konusu olduğu ortaya çıkacak gibi görünüyor.

Rıdvan Memi: Jandarmada var mı gecikme? Çünkü 112 dediğimiz gibi aynı şekilde 3’er dakika arayla yani 15.33’te İl Jandarma Komutanlığına bu haberi iletmiş vaziyette. Yani onların Jandarma Alay Komutanlığına, Bölge Komutanlığına ve Genel Komutanlığa iletmesi gerekiyor. Orada bir gecikme var mı?

Emre Soncan: Şöyle. Jandarma genel komutanlığına geldiğinde saat 16.27.

Rıdvan Memi: Yani yine 1 saatlik gecikme var.

Emre Soncan: Evet yine 1 saat gecikme var. Ve orada masa başında olması gereken görevli orada yok. Yani bu işi değerlendirecek görevli, DDK raporuna göre.

Rıdvan Memi: Nasıl yani?

Emre Soncan: Telefonun başında değil. Belki başka bir görevi var, belki başka bir yerde bilemiyorum. DDK raporunda asıl telefona bakması gereken ve bu işe yönlendirilmesi gereken kişinin görev yerinde olmadığı ve bu yüzden telefon geldikten sonra yarım saat daha beklendiği belirtiliyor.

Rıdvan Memi: Yani Maraş’ta jandarma, Jandarma Genel Komutanlığına 1 saat gecikmeyle zaten haber veriyor, fakat Jandarma Genel Komutanlığında o telefona bakması gereken kişi telefonun başında yok. O 1 saatin üstüne bir de bir yarım saat daha mı geçiyor?

Emre Soncan: Evet yarım saat daha geçiyor. Daha sonra yaklaşık olarak 16.52 gibi tekrar görevliye ulaşılıyor ve bilgi aktarılıyor.

Rıdvan Memi: Sonra?

Emre Soncan: Daha sonra Jandarma Genel Komutanlığına, İstihbarat Dairesi Başkanlığı tarafından da araştırmalar yapılıyor. Ve Adana Jandarma Bölge Komutanlığına yani bölge yeri komutanlığına veriler aktarılıyor.

Rıdvan Memi: O saati biliyor muyuz?

Emre Soncan: 17.15’te aktarılıyor, çok hızlı bir şekilde, orada haklarını vermek lazım, çalışıyorlar. Bir harita meydana getiriyorlar. Yaklaşık 68 km. çapında bir yay çiziyorlar. Aslında 48 km. bir de ihtiyat payı koyuyorlar her ihtimale karşı. Ve 17.15 gibi kazadan yaklaşık 2 saat sonra jandarmaya bilgiler geliyor ve bu noktadan sonra da aramalar başlıyor.

Rıdvan Memi: Şimdi TİB 1 saat gecikmeyle 16.30’da duruma vakıf oluyor. Nasıl bir süreç başlıyor sonra TİB’de?

Emre Soncan: TİB’in aslında bu doğrudan bir görevi değil. Ona bir talimat gelmesi lazım, sen bunu bir ara diye. Fakat tabi bu olay çok önemli. Aslında onlar da bir tarafta durumdan vazife çıkararak bu işe el atıyorlar. DDK raporunda da TİB faaliyetleri övülüyor. Yani övülen çok nadir kurumlardan biri, çünkü genelde raporda sürekli bütün kurumlara bir eleştiri yöneltiliyor, çok sert ve net eleştiriler yöneltiliyor Ulaştırma Bakanlığı dahil olmak üzere. Fakat burada TİB’in görevini yerine getirdiği belirtiliyor. TİB araştırmalarını yapıyor. Hem kendi verileriyle hem oradaki hepimizin bildiği GSM operatörlerinden alınan verileri değerlendiriyor. Kazanın olduğu, 25 Mart’ı 26 Mart’a bağlayan gece 24’te, yaklaşık 1 km.lik bir yay çiziyor, Karayakup Tepesi.

Rıdvan Memi: Bir saniye bu çok enteresan. 25 Mart gecesi saat 00.00’da, yani kaza olduktan 9 saat sonra TİB kazanın noktasını, Karayakup Tepesi’ni 1 km.lik bir alan olarak belirleyip iletiyor mu?

Emre Soncan: Evet aynen öyle. DDK raporunda da zaten bu çok açık bir şekilde bu tespit dile getiriliyor. Saat 12’de TİB tarafından 1 kilometrekareye indirildiğine dair. Aslında önce daha fazla daha geniş bir yay gün içerisinde fakat…

Rıdvan Memi: Az önce söylediniz jandarmanın çıkarttığı alanı yani 48 kilometrekare ancak buna ihtiyat payı koyarak 68 kilometrekareye çıkartıyor.

Emre Soncan: Tabi o saat daha erken.

Rıdvan Memi: Daha erken ama gece yarısı itibariyle TİB bu alanı 1 kilometrekareye indirgemiş vaziyette ve bunu iletiyor.

Emre Soncan: İletiyor ve doğrudan bir nokta atışı yapıyor, Karayakup bölgesi diyor. Yani enkazın bulunduğu,  Karayakup Tepesi’nin bulunduğu bölge diyor TİB.

Rıdvan Memi: Jandarma peki bu bölgeyi, Karayakup Tepesi’ni tam olarak ne zaman aramaya başlıyor? Ben çok sonra diye hatırlıyorum.

Emre Soncan: Şimdi şöyle aslında bu konuda çok muhtelif rivayetler var, hem iddialar hem de savunmalar var bu konuda. Şimdi DDK raporuna baktığımız zaman saat 00’da TİB’in verileri geliyor. Ve Adana Jandarma Bölge Komutanlığında olağanüstü bir toplantı yapılıyor. Elde edilen veriler kendi verileriyle karşılaştırılıyor ve TİB’in gönderdiği veriler üzerinde bir mutabakat sağlanıyor. Evet bu veriler doğru, bunun üzerinde araştırmalar yapılmalı deniyor. Fakat saat 00.30’da, enkazın bulunduğu Sisne bölgesi, yani izleyicilerin kafası karışmasın; Karayakup, Sinse bunlar hep aynı yerler, enkazın bulunduğu yerler. Oradaki aramalar sonlandırılıyor DDK’nın tespitlerine göre. Gece şartlarında arama yapılamaz burada, deniliyor fakat aynı birlikler bölgedeki başka bir tepe, Güneyoluk tepesine kaydırılıyor.  

Rıdvan Memi: Orada arama mı yapılıyor.

Emre Soncan: Evet arama yapılıyor, gece şartlarında arama yapılamaz denilmesine rağmen.

Rıdvan Memi: TİB bölgeyi belirliyor, TİB’in belirlediği bölgeye yakın noktada aslında bir ekip var ve araştırma yapıyor fakat gece şartlarında burada arama yapılamaz deniliyor ve o ekip başka bir yerde gece şartlarında araştırma yapıyor. 

Emre Soncan: Evet Güneyoluk diye DDK raporuna girmiş bir ifade var zaten buradaki en ağır eleştiriler de bu arama-kurtarma çalışmalarında bu yönde bazı ihmallerin olduğu yönünde DDK’nın tespitleri var.

Rıdvan Memi: Şimdi ilginç tarafı şu. Dönemin Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın kazadan sonraki 26 Mart günü, saat 15.52’de yapmış olduğu bir açıklama var. Ve o açıklamada hala 30 kilometrekarelik bir alanın arandığını söylüyor. Yani TİB’in belirlemesinin üzerinden 15-16 saat geçtikten sonra. Ulaştırma Bakanı’nda da mı bu bilgi yok?

Emre Soncan: Ulaştırma Bakanı’nda tabi ki bu bilgi vardır. Ama şöyle bir durum var, iki günde de o kadar fazla harita var ki. Kitapta da yayınladık birçoğunu. Birçok harita var. Ve birazdan geleceğiz Jandarma Bölge Komutanı’nın yaptığı savunmada biz orayı aradık diyor. Yani aradılar, bulamadılar ve başka bölgelere gittiler. 

Rıdvan Memi: Emre Bey inanın bu cevabı yine olmuyor, neden olmuyor şundan dolayı.  Ortada TİB’in bir verisi var. Gayet net bir biçimde telefon sinyallerinden hareketle olayı 1 kilometrekarelik alana indirgemiş. Ve buna rağmen daha nasıl yani bir sonraki gün 15.52 olmuş ve 30 kilometrekarelik bir alanda araştırma yapılıyor, o bölge niye aranmıyor? Var mı bu sorunun cevabı?

Emre Soncan: Bu sorunun cevabı şöyle var. aynı soruyu DDK da sormuş.

Rıdvan Memi: Cevap alabilmiş mi?

Emre Soncan: Şöyle bir cevap alabiliyor. Adana Jandarma Bölge Komutanı’nın ‘savunmasını’ istiyorlar. O da ‘biz her yeri aradık. TİB’den gelen verilerin ardından Karayakup bölgesini de aradık’ diyor. İddiaların asılsız olduğunu savunuyor. Hatta şöyle yazmış, o belgeyi de kitapta yazdık, ‘istiareye yatıp Muhsin Bey şurada diyenleri bile aradık bize laf gelmesin diye aradık’ diyor. Fakat DDK raporundaki tespitler aranmadığı yönünde.

Rıdvan Memi: Jandarma istiareye yatanları bile dikkate aldığını söylüyor.

Emre Soncan: ‘Çünkü biliyoruz ki siz sonra aramadınız diyecekler bize. Biz de o yüzden aradık’ diyor. Ama DDK’nın tespitleri tam tersi, buranın aranmadığını söylüyor. Yani devletin iki kurumu; birisi Cumhurbaşkanlığı, birisi Jandarma Komutanlığı. Biri aradık diyor, biri de hayır kardeşim aramadın diyor. Biz tabi burada sadece fotoğrafı çekmekle mükellefiz.

Rıdvan Memi: Şüphesiz öyle, bu 1 kilometrekarelik alan ve gece yarısı meselesine dönüp birkaç soru daha soracağım fakat kısa bir aradan sonra devam edelim müsaadenizle. Kozmik Oda kısa bir aradan sonra devam edecek.

Rıdvan Memi: Çok ilginç bir noktada kalmıştık şunu biraz daha konuşalım istiyorum çünkü önemli bir soru var orada yani neydi o? TİB kazanın bulunduğu noktayı 1 kilometrekarelik alana indirgemiş vaziyette, gece 24’te bütün ilgililere iletmiş vaziyette. Fakat o alanda üstelik yarım saat sonra yakın olan birlikler çekilmiş vaziyette ve DDK yapılmadığını düşünüyor, Jandarma yapıldığını savunuyor vs. Fakat eminim ki olay yeri tutanakları vs. vardır. Ve eminim ki siz bunları görmüşsünüzdür. Karşılaştırdığınızda dikkatinizi çeken bir şey var mı?

Emre Soncan: Evet şöyle bir şey var, zaten bu yapılan araştırmalarda karşılaştırılmış.

Rıdvan Memi: DDK yapıyor bu karşılaştırmayı.

Emre Soncan: DDK bunu yapıyor. Çok kapsamlı bir rapor. Orada şöyle bir şey var. Malumunuz olduğu üzere 25, 26, 27 Mart’ta araştırmalar devam ediyor. 27 Mart’ta şöyle bir çizelgeye ulaşmışlar. Kahramanmaraş Arama Kurtarma Faaliyet Çizelgesi diye Jandarma’ya ait çizelge. Orada Ekinözü, Sinse gibi ilçe jandarma komutanlıklarına bu söz konusu bölgenin aranmasına dair bir görev veriliyor. Fakat çizelgeye bakıldığında bu bölgenin arandığına dair herhangi bir şey yok. Silahlı Kuvvetlerde askerliğini yapan herkes bilir, orada mutlaka not edilir. Görev verilir, arkasından görev yapıldı diye not düşülür. Fakat çizelgede bu bölgelerin araştırıldığına dair herhangi bir tespit yok.

Rıdvan Memi: 27 Mart itibariyle?

Emre Soncan: Evet, 27 Mart itibariyle. DDK da bunu zaten açık bir şekilde belirtmiş. Raporun şöyle bir iddiası daha var. yine o gün bir yarbay bazı planlamalar yapıyor yine aynı bölgede fakat planlamanın Adana Jandarma Bölge Komutanlığı tarafından daha sonra iptal edildiği söyleniyor. Yani aynı bölgeyi yarbay bir kez daha arayalım diyor, bir planlama yapıyor çizelgede fakat DDK’nın tespitine, iddiasına göre Adana Jandarma Bölge Komutanlığı bu planlamayı iptal ediyor.

Rıdvan Memi: Yarbayın o bölgeyi arama planlamasını iptal ediyor.

Emre Soncan: Evet böyle bir iddia var DDK tarafından.

Rıdvan Memi: Bu da çok ilginç. Siz kitapta ayrıca bir şeye daha dikkat çekiyorsunuz, o da şu. Bölgenin askeri ve istihbari uydular tarafından asla taranmadığını söylüyorsunuz. Talep mi yok, teknik bir problem mi var?

Emre Soncan: Yine DDK raporuna dönecek olursak zaten uydulardan faydalanılmamış.

Rıdvan Memi: Önce şunu soralım mı? Yani askeri ve istihbarat uydusu, o bölgeyi tarayabilecek teknik imkan var mı?

Emre Soncan: Şöyle. Bütün uydular her bölgeyi göremez.

Rıdvan Memi: O yüzden soruyorum.

Emre Soncan: Tabi. O noktada askeri ve istihbarat uydusu faydalanılabilecek uydunun bir kere Türkiye’nin üzerinde, Dünya’da işte malum dönüyor. Gerekli açıdan geçmiş olması lazım. Çok farklı bir açıda olabilir uydu. Yani hemen getireyim olay yerine baksın diye bir şey yok.

Rıdvan Memi: Tam da buradan hareketle diyorum ki böyle bir uydu var mı? Bir sonraki gün, 26-27 Mart, teknik olarak o noktayı görebilecek, askeri ve istihbari uydu var mı?

Emre Soncan: Raporda var olduğu söyleniyor. Çok geçiştirilmiş olduğunu söyleyebilirim bu konunun. Bu konunun üzerine çok fazla gidilmemiş. Sadece arama yapılmadı, askeri uydudan, keşif ve istihbarat uydularından faydalanılmadığı söyleniyor.

Rıdvan Memi: Bu söylendiğine göre muhtemelen bir talebin de olmuş olması mı gerekiyor?

Emre Soncan: Açıkçası talep noktasında çok net bir şey yok ama mesela sivil uydular da var aynı şekilde. Oraya bir sipariş olmuş ama 44 bin kilometrekarelik bir alan çıkarılmış, böyle acayip bir şey var uydudan. Daha sonra uydudan aramalardan vazgeçilmiş, bakmışlar ki uydudan bir şey bulamayacağız, vazgeçmişler. Ama dediğim gibi uydunun yörüngesi, dönüş açısı, dönüş hızı o anda müsait olmamış olabilir. Ama bu konuda DDK raporunda hem de görüştüğümüz kaynaklarda çok net ve sahih bir bilgi yok açıkçası.  

Rıdvan Memi: Şimdi olay sonrasında dikkat çeken bir başka şey de şuydu. Eminim siz de hatırlayacaksınız, çünkü kitapta yok bu, niye almadığınızı soracağım, dahası sizin aktardığınız DDK raporunda da bakabildiğim kadarıyla orada da yok. O da ne? Kaza sonrasında hala sağ olan gazeteci İsmail Güneş’in ses kayıtları yayınlandı daha önce de. Orada çok ilginç bir şey vardı. Bir ara İsmail Güneş’in seslendiği iki kişinin dışında, Erhan Abi dediği kişinin dışında, normal konuşmasını devam ettirirken ses kayıtlarında bir şey duyuluyor. İsmail Güneş’in ‘Bu kim ya’ diye bir cümlesi var.

Emre Soncan: Evet aynen öyle.

Rıdvan Memi: Bu yayınlanınca orada herkes İsmail Güneş’in o esnada birisini ya da birilerini görmüş olabileceğini, kazanın hemen arkasından spekülasyonu yapılmıştı. Görebildiğim kadarıyla sizin kitabınızda buna dair bir şey yok.

Emre Soncan: Evet şöyle. Bu konuyu, kitabı hazırlamadan önce belirli kaynaklarla ben konuştum. Bu konunun çok spekülatif olduğu ve net bir bilgiye ulaşılamadığı söylenildi. Ben o yüzden bunu tekrar kitaba alıp, bunun üzerinden bir spekülasyon yapmak istemedim. O konuşma metni de şöyle: ‘Evet ayağım çok kötü kırıldı. Ölen de var herhalde’ diyor sonra da ‘Bu arkadaş kim ya’ diyor. Orada gerçekten müthiş bir soru işareti var. hani çok fazla spekülasyon yapmamak için kitaba koymadık ama aydınlatılması gereken konulardan biri. Orada birisi var mıydı?...

Rıdvan Memi: Konuşmayı yaparken görülebildiği kadarıyla bilinci açık.

Emre Soncan: Evet. İsmail Güneş’in bilinci açık çünkü telefon numarası alıyor, söylüyor, yazdırıyor ama daha sonra bilinci kapanmış olabilir farklı bir şey olmuş olabilir ama telefon görüşmelerini yaptığı esnada bilinci açık ve ‘Abi bu kim ya’ diyor. Fakat ‘Abi bu kim ya’nın kim olduğu belli değil.

Rıdvan Memi: DDK’nın…

Emre Soncan: DDK’nın bir tespiti yok. Çünkü bu konunun üzerine gidilebilecek bir durum da yok, nasıl tespit edecek? Ama belki önümüzdeki süreçte başka ayrıntıların üzerinden ulaşılarak bu konuya da eğilinilebir yani.

Rıdvan Memi: Kazadaki ekipmana ilişkin bir başka enteresan mesele de şuydu. Bu da aslında yazıldı, yazılmadı değil ama siz başka bir olayı da aktararak daha analiz… Mesele şu, acil yer belirleme cihazı, ELT. İlginç bir biçimde çalışmıyor, bu biliniyor zaten. Yani helikopterde bulunan o acil yer belirleme cihazı çalışıyor olsa idi belki kısa bir süre içerisinde ulaşmak mümkün olabilirdi denildi hep.

Emre Soncan: Hatta yine ulaşılabilirdi, onu yine söyleyelim birazdan. Devam edeyim mi?

Rıdvan Memi: Neyi kastettiniz? Söyleyin tabi ki.

Emre Soncan: Şöyle bir şey, ELT cihazının anteni kırılıyor. Ve bu yüzden uydularına veri gönderemiyor. Veri gönderemeyince de haliyle yer bulunamıyor. Fakat helikopterde aslında maalesef kimsenin bilmediği aslında yolcuların önceden brif edilmesi gereken nokta var, portatif bir ELT anteni var.

Rıdvan Memi: Bu helikopterde var mı?

Emre Soncan: Evet. Eğer İsmail Güneş bunu bilseydi portatif antenle ELT cihazını çalıştırıp belki kendi hayatını kurtarabilirdi. Fakat bunu bilmiyor. DDK raporunda zaten yapılan değerlendirmelerden biri de mutlaka bu tür yolculuklardan önce yolculara bu konuda bir bilgi verilmesi gerektiği. ELT cihazı nasıl kullanılır, eğer kırılırsa, hasar gelirse nasıl enerjisini devam ettirebilirsiniz diye mutlaka bilgi verilmesi gerektiği söyleniyor. Çok basit bir şeyden belki İsmail Güneş şu an hayatta olabilirdi.

Rıdvan Memi: Maalesef. Sizin dikkati çektiğiniz başka bir şey var. diyorsunuz ki, cihazın antenleri yanlış monte edilmiş. Yani bundan dolayı mı kırıldı burası meçhul ama böyle bir enteresan vaziyet de var. bu cihazın iki anteni var; sağ antenin sol, sol antenin sağ yerine monte edilmiş olduğunu söylüyorsunuz. Buna bakılmış mı?

Emre Soncan: Şöyle bir nokta var. Helikopterin kiralandığı şirket malum Esas Havacılık şirketi, ve orada teknisyen var. bir teknisyen bu ELT cihazının montesinden sorumlu fakat bu ELT cihazını helikoptere, gövdesine takarken yanlış vidalama yapıyor. hem sizin dediğiniz konuda yanlışlık var hem de antenlerin birbirine olan açısı, mesafesi dikkate alınmıyor.

Rıdvan Memi: Yönler de yanlış yerler de yanlış.

Emre Soncan: Evet. Böyle bir hata olmuş. Bu da ELT cihazının kırılmasında tetikleyici sebep olabilir, öyle gözüküyor.

Rıdvan Memi: Peki soru şu, o yanlış montajda ELT cihazı çalışmama riski taşıyor mu yani kırılmasa bile…

Emre Soncan: Yok. ELT cihazı çalışır şeklinde yorum var DDK tarafından.

Rıdvan Memi: Yani yanlış montajlanmış olmasına rağmen çalışma ihtimali var?

Emre Soncan: Var ama kırılmayabilirdi diye de bir tespit var.

Rıdvan Memi: Yanlış montajda kırılmasına yol açma ihtimali mi taşıyor?

Emre Soncan: Kırılma ihtimali yüksek. Tabi yüksek.

Rıdvan Memi: Bununla ilgili soruşturma vs. biliyor musunuz?

Emre Soncan: Bunun üzerinde durulmamış, bilmiyorum. Yani şu anda olmadığını açıkça söyleyebilirim.

Rıdvan Memi: Çok enteresan.

Emre Soncan: Ama buna rağmen dediğim gibi portatif antenle ELT cihazı çalıştırabilirdi yani.

Rıdvan Memi: Eğer tabi ki zamanında brife edilmiş olsaydı helikopterdeki insanlar, o portatif ELT cihazını antenine takıp yer belirlemesini daha rahatlıkla sağlayabilirlerdi diyorsunuz.

Emre Soncan: Kesinlikle.

Rıdvan Memi: Şimdi geçtik aslında ama yine bir anda aklıma gelince sormak istedim. Kaza kırım ekibiyle ilgili bir şey hatırlıyorum. Normalde Ulaştırma Bakanlığı’nın kurduğu bu tip kaza kırım ekiplerinde bir eleman sayısı olması gerekiyor diye hatırlıyorum, 7 kişilik falan bir ekip olması gerekiyor. Doğru mu hatırlıyorum, buradaki kaza kırım ekibindeki personel sayısı 3’tü.

Emre Soncan: Kaza Soruşturma Kurulu’na belli uluslar arası kriterleri var, yine bizim mevzuatların da belirlenmiş kriterleri var. bazı rakamlarda yanlışlıklar var belirttiğiniz gibi ama genel itibariyle bakıldığında Kaza Soruşturma Kurulu’nun teknik açıdan oluşturulmasında herhangi bir handikap olmadığı DDK raporuna yansıyan nokta. Ama ben kaza soruşturma kuruluyla ilgili çok küçük kendi değerlendirmemi söyleyeyim. Her şeyi çok normal görmüşler, her şey olağan diye bakmışlar.

Rıdvan Memi: Bu da enteresan değil mi?

Emre Soncan: Evet. Zaten Köşk, Ulaştırma Bakanlığı’nı o noktada biraz eleştirdi DDK ve daha sonra da kamuoyuna yansıdı. Ulaştırma Bakanlığı da sert bir açıklamayla kendini savundu aslında o da biraz rahatsızlık meydana getirdi doğrusunu söylemek gerekirse.

Rıdvan Memi: Kaza günü 16.40’tan 17.28’e kadar siz kitapta onu çok da güzel derlemişsiniz, elinize sağlık, TV ekranlarına da yansıyan müthiş bir bilgi kirliliği var. Yaşadı, yaşıyor, sağ, yaralı, hastaneye götürülüyor vs. Şimdi bu bilgilerin kaynağı BBP yetkililerine göre Jandarma İstihbarat. Sonra Kahramanmaraş Emniyet İstihbarat, yani 17.28’e kadar. Hala tartışılan dönemin Kayseri Valisi Mevlüt Bilici’nin ‘Yazıcıoğlu yaşıyor’ açıklamasının perde arkasını anlatıyorsunuz, çok da önemli bir bilgi notuyla aktarıyorsunuz. Bir özetler misiniz?

Emre Soncan: Şimdi onun ayrıntılarının da anlat… ilk kez perde arkasını. Herkes orada Kayseri Valisi’nin üzerine yüklendi. Çünkü Mevlüt Bilici çok açık bir şekilde Muhsin Yazıcıoğlu’nun yaşadığını, şuurunun açık olduğunu ve hastaneye kaldırılmak üzere olduğunu söyledi. İşin gerçekten çok garip bir süreci var. Şöyle yaşanıyor. Önce Kahramanmaraş Emniyet Müdürlüğü’nün istihbarat şubesinde bir istihbarat şube müdür yardımcısı böyle bir bilgi derliyor. İşte hastaneye bir adamını gönderiyor, partiye bir adamını gönderiyor. Oralardan aldığı verileri herhangi bir teyit yapmadan, değerlendirmeden direkt istihbarat notu olarak yazıyor ve Kayseri’ye gönderiyor. Kayseri İstihbarat Şube Müdürü de alıyor, o da aynı şekilde bir üstüne Kayseri Emniyet Müdürü’ne gönderiyor, o da alıyor Vali’ye gönderiyor. Ve bomba Vali’nin elinde patlıyor aslında orada çünkü açıklamayı Vali yapıyor. Ama başa döndüğünüz zaman istihbarat notunun kaynağı Kahramanmaraş Şube Müdürlüğü’ndeki Emniyet Müdür Yardımcısı, ismi de zaten kitapta yazıyor. Orada bir ihmal ya da yanlış bir değerlendirme var, teyide muhtaç bilginin teyit edilmeden verilmesi var. ve ondan sonra da silsile şeklinde devam ediyor. İşin ilginç tarafı da DDK’ya yansıyan şeylerde herkes topu birbirine atıyor. Ben emniyet müdürüne söyleyecektim de şöyle olacaktı, böyle olacaktı… Fakat herkes topu orada birbirine atmış ve sonunda Vali’de nihayete ermiş.

Rıdvan Memi: En nihayetinde bu yeterince soruşturulmamış vaziyette. Emniyet bu konuda bildiğimiz kadarıyla bir iç soruşturma açmamış vaziyette. Emniyetin yetkilileri konusunda da bir soruşturma halihazırda yok diye biliyorum ben.

Emre Soncan: Zaten müfettişler bu konuyu soruşturmaya devam ediyorlar.

Rıdvan Memi: Peki son soru. Birçok insanla görüştünüz belli ki bu kitap için kaynaklarınız var. Eminim ki bunca bilgi ve belgeden sonra gerek DDK gerek diğer görüştüğünüz yetkililerin kafasında bir kanaat oluşmuştur.

Emre Soncan: Evet.

Rıdvan Memi: Bu bir kesinlik içermese de, şüphesiz biz bunun altını hep çiziyoruz, ama bu kadar bilgi ve belgeden sonra bir kanaat oluşmuştur. O kanaat kazaya mı daha yakın, suikasta mı?

Emre Soncan: Şimdi kişisel değerlendirmemi önce çok kısa söyleyeyim.

Rıdvan Memi: Buyurun.

Emre Soncan: Ben suikast demiyorum ama normal bir kaza olmadığına dair çok fazla gösterge var. Diğer taraftan devlet yetkilileri ne düşünüyor diyorsanız, onlar bir adım ileriye götürüyorlar, büyük ihtimalle suikast diyorlar.

Rıdvan Memi: Büyük ihtimalle devlet yetkilileri bu olaya suikast diyorlar.

Emre Soncan: Onlar suikast olduğunu düşünüyor ve bu konu üzerinden araştırmalarına devam ediyorlar. Ve benim edindiğim izlenim de araştırmanın bir şekilde devam edeceği yönünde.

Rıdvan Memi: Dosya kapanmayacak…

Emre Soncan: Evet. Hem hukuki devam edecek hem de belki de bazı yolları dolanarak da devam edecek soruşturma.

Rıdvan Memi: Emre Soncan çok teşekkür ediyorum gelip katıldığınız için.

Emre Soncan: Rica ederim, ben teşekkür ediyorum.

Rıdvan Memi: Bir kez daha tebrik ediyorum, elinize sağlık. Sağ olun var olun. Kozmik Oda haftaya Salı akşamı, saat 20.50’de yeni bir zihin açan sesle burada karşınızda olacak. İyi geceler, iyi yarınlar…