Rıdvan Memi: Emre
Soncan hoş geldiniz Kozmik Oda’ya.
Emre Soncan: Hoş
bulduk iyi yayınlar.
Rıdvan Memi: Hayırlı
olsun yeni kitabınız.
Emre Soncan: Teşekkür
ederim.
Rıdvan Memi: Ve
tebrik ederim her şeyden önce içindeki birazdan konuşacağımız bütün bilgi ve
belgeleri bir biçimde kamuoyuna yansıttığınız için, yansıtmayı başardığınız
için. Şuradan başlayalım mı, şimdi başından bu yana tartışılan birçok unsur var
bu kazaya dair, üzerindeki soru işaretlerine dair. Bunlardan belki de en temeli
şu; helikopterde uçuş bilgilerini saklayan iki cihaz var; Argus ve Skymap
marka. Kazadan sonra biz bunların bu iki cihazın kaybolduğunu biliyoruz.
Yerinden sökülmüş olduğunu bir tanesinin, diğerinin kaza yerinde fakat
olmadığını biliyoruz. Kitaptaki en önemli unsurlardan bir tanesi siz bu iki
cihazı da bulunduğu noktadan sökülmeden önceki fotoğraflarına ulaşmış olmanız
ve yayınlamış olmanız, birazdan arkadaşlarımızda ekrana yansıtırlar. Şimdi bir
kere bu cihazların önemi ne bu kaza için?
Emre Soncan: Evet
öncelikle iki tane kritik cihazdan bahsediyoruz. Bunlar “Global Positioning”
denilen GPS cihazları yani konum belirleme cihazları. Bunlardan bir tanesi
Argus 5000/CE diğeri de Skymap 3C
diye adlandırılan cihazlar. Bunların birçok markası ve modeli var, bu
helikopterde bulunan bahsettiğimiz bu iki cihaz. Bunların önemi şu; bu her iki
cihazda helikopterin uçuş bilgilerini, uçuş pozisyonunu, yerini, irtifasını,
konumunu, hızını, iki nokta arasını ne kadar mesafede kat ettiğini yine aynı
şekilde Skymap 3C’de havayollarını, kavşaklarını, tren yollarını, uçuşa yasak
bölgeleri hafızasında bulunduran cihazlar. Nasıl bir önemi var, şimdi
helikopter düştükten sonra 29 Mart’ta kaza kırım heyeti kaza soruşturma kurulu,
Ulaştırma Bakanlığı tarafından kurulan enkaz üzerinde yaptığı çalışmalarda biz
bu her iki cihazı da helikopterde görüyoruz. Bir tanesini kokpitin üzerinde
görüyoruz Argus 5000/CE cihazını, diğer Skymap 3C cihazı da karların üzerinde
fotoğraflanmış.
Rıdvan Memi: Emre
bey özür dilerim çünkü bunlar önemli, yönetmenimizden rica edelim ekrana versin
o iki fotoğrafı. 2 cihazın kaybolmadan önce birisinin karlar üzerindeki
görüntüsü, diğerinin helikopterin üzerinde bulunduğu fotoğraf, devam edin siz
Emre bey.
Emre Soncan: Dediğimiz
gibi Argus 5000/CE kokpitte olduğunu bahsettiğimiz cihaz, diğeri de karlar
üzerinde görülen Skymap 3C.
Rıdvan Memi: Evet
şuanda ekranda da görüyor seyircilerimiz.
Emre Soncan: Bu
cihazlar 29 Mart’ta fotoğraflanıyor devlet yetkilileri tarafından fakat daha
sonra 31 Mart’ta tekrar enkaz fotoğraflandığında bu cihazlar yok. Zaten
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün talimatıyla devreye giren Devlet Denetleme Kurulu
araştırmalarında da bunlarla ilgili çok çarpıcı tespitler var. Aslında Devlet
Denetleme Kurulu’nun genel itibariyle raporuna baktığınızda ki kamuoyuna özet
kısmı açıklanmıştı. Bu kitapta raporun tamamı bizde ama bir kısmını kitaba
koyduk. Orada şu tespit var; rapor genel itibariyle biraz ihtiyatlı olmasına
rağmen bu konuda açık bir şekilde bu cihazların çalındığını söylüyor.
Rıdvan Memi: Devlet
Denetleme Kurulu raporu açık bir şekilde iki cihazın çalındığını söylüyor.
Emre Soncan: Çalındığını
açık bir biçimde Devlet Denetleme Kurulu söylüyor. Bu cihazlar niye önemli, bu
kitabı hazırlarken hem resmi verileri koyduk hem de önemli devlet yetkilileriyle,
asker, sivil bürokratlarla, uzmanlarla görüştük. Onların şöyle ortak bir görüşü
var; eğer bu helikopter düşürüldüyse ki düşürüldü demiyoruz şuanda,
düşürüldüyse ilk önce ortadan kaldırılması gereken iki cihaz budur. Biri Argus
5000/CE diğeri de Skymap 3C.
Rıdvan Memi: Ve Devlet Denetleme Kurulu bu iki cihazın sizin
kitabınızda, şuan tekrar ekranda görünüyor, 29 Mart’ta enkazın bulunduğu
esnada, enkaz etrafında görülen birisi ve diğeri kokpitte var olan iki cihazın
çalındığını söylüyor. Ve şuna dikkat çekiyor bildiğim kadarıyla o rapor yine
sizin aktarımınız, enkaz üzerinde yapılan çalışmalarla ilintiliyor çalınmayı
doğru mu?
Emre Soncan: Evet şöyle rapor Devlet Denetleme Kurulu sonuçta bir
yargı organı değil ya da gidip birisine soruşturma yapacak bir kuruluş değil.
Bu konuda tespitlerini sıraladıktan sonra Cumhuriyet Savcılığı’nın bu konuya el
atmasını istiyor. Bazı konularda da Başbakanlık Müfettişi’nin konuya el
atmasını istiyor. Burada şu var; o bölgede hem kaza soruşturma kurulu heyeti
var daha sonrada jandarma timleri var ve bir skorsky helikopterde TSK’ ya ait o
bölgeye düştü hatırlarsınız arama kurtarma çalışmaları esnasında maalesef bir
helikopter daha düştü. Skorsky kaza kırım heyeti de bölgeye geldi, Skorsky
helikopterinin niye düştüğünü incelemek için bölgeye giden heyette enkaz
üzerinde çalışmalar yaptığına dair DDK raporunda bazı bilgiler var.
Rıdvan Memi: Dolayısıyla bunun dikkat edilmesi gerektiğini
söylüyor. Peki şuana kadar bu iki cihazın sizin olay yerinde olduğunu
ispatladığınız kitabınızda bu iki cihazın çalınmasına ilişkin bu kelimeyi
rahatlıkla kullanabiliyorum DDK raporunda bulunduğu için, herhangi bir
soruşturma yapılıyor mu? Cumhuriyet Savcılığı’nın yürüttüğü bir soruşturma var,
bu kapsamda değerlendiriliyor mu?
Emre Soncan: Şimdi şöyle bir şey tabi ki değerlendiriliyor, şuanda
zaten olay Özel Yetkili Savcılığa gitti. Malatya’da Özel Yetkili Savcılıkta,
artık Özel Yetkili savcılık bu işi soruşturacak ve sonunu getirmeye çalışacak.
Özel Yetkili Savcılığında aslında el atacağı en önemli konuların başında bu
geliyor; bu cihazlar nerede, bu cihazları eğer birisi satmak için çalmadıysa
şuanda zaten büyük ihtimalle bin parçaya ayrılmış durumdadır ama belki de biri
satmak için çaldı.
Rıdvan Memi: Bu tabi ki çok düşük bir ihtimal gibi gözüküyor.
Emre Soncan: Ama benim kanaatim satmak için çalınmadığı yönünde. Bu
cihazlar şuanda yok, tabi bu cihazlar ortaya çıkarılırsa Emniyet
İstihbaratı’nın da o konuda verdiği bilgiler var, kazanın aydınlatılması çok
daha kolay olur diyor Emniyet İstihbaratı.
Rıdvan Memi: Peki görüştüğünüz üst düzey bir kaynağın ismini
vermiyorsunuz, bu cihazların ortadan yok oluşuna ilişkin 15 kişilik bir gruba
dikkat edilmesi gerektiğini aktarmışsınız. Bu DDK raporu dışında bir şey, sizin
kitap için görüştüğünüz üst düzey bir kaynak bir 15 kişilik gruba dikkat
çekiyor nedir bu mesele?
Emre Soncan: DDK raporunda bu yazmıyor ama işte bahsettiğim gibi
kitabı hazırlarken çok kişiyle görüştük devletin önemli yetkilileriyle.
Onlardan birisi şu çarpıcı bilgiyi verdi; 15 kişilik bir gruptan bahsetti o
enkazda araştırma yapan 15 kişiden bahsetti. Şüphelerin üzerinde yoğunlaştığı
jandarma grubu olduğu DDK raporunda söyleniyor ama tabi DDK bunlara doğrudan
bir suç atfetmiyor.
Rıdvan Memi: Şüphesiz öyle.
Emre Soncan: Onu da vurgulamak lazım.
Rıdvan Memi: Şüphesiz ama konuştuğunuz bu üst düzey yetkilide 15
kişilik grup derken kastettiği orada arama yapan 15 kişilik jandarma grubu mu?
Emre Soncan: Evet jandarma grubu hem orada jandarmanın
arama-kurtarma timleri var, özel asayiş komutanlığının timleri var ve
Skorsky’nin kaza kırım heyeti var zaten DDK raporunda açık bir şekilde bütün bu
kişiler hakkında Cumhuriyet Savcılığında soruşturma yapılması önerilmektedir
diyor zaten.
Rıdvan Memi: Bu 15 kişinin ismi belli?
Emre Soncan: Bu 15 kişinin ismi tabi ki bazı yerlerde mahfuz. Şöyle
bir şey var; sorduğunuz sorunun başına dönecek olursak bu 15 kişiden birisi mi
bu cihazları aldı? Bu konunun aydınlanması içinde devletin yetkililerin şöyle
bir görüşü var; bu kişilerin geriye dönük telefon kayıtlarına bakılması
gerektiğine.
Rıdvan Memi: Niye bunu düşünüyorlar, niye bunun üzerinde
duruyorlar?
Emre Soncan: Eğer böyle bir cihazın çalınma durumu varsa bunun
planlı ve programlı olması lazım. Az önce dedik ya eğer satmak için çalmadıysa
bir program dahilinde bu işin yapılmış olması lazım. Eğer böyle ise de telefon
kayıtlarına bakıldığında eğer böyle bir durum varsa tabi belki de yok, varsa
telefon kayıtlarından bu işin çözülebileceği noktasında görüş belirtiyorlar.
Rıdvan Memi: Şimdi daha önce bir başka gazeteci bu 15 kişilik gruba
işaret ederek rakam vermeden söylemişti ama bu grubun içerisinde JİTEM’den bir
personelinde bulunduğunu söylemişti, sizin bu konuda bir bulgunuz var mı?
Emre Soncan: O konuda kesin isim noktasında bir bilgim yok açık
söylemek gerekirse ama bütün şüpheler bu 15 kişinin üzerinde yoğunlaşıyor ve
önümüzdeki süreçte şunu söyleyebiliriz; DDK olmasa bile bu konunun üzerine
gidileceğine dair ben Ankara’da bir izlenim edindim yani.
Rıdvan Memi: Neyi kastediyorsunuz?
Emre Soncan: Yani bu 15 kişi, onların telefon kayıtları bu konunun
üzerine gidilecek ve şunu söylemek lazım; biz tabi en başında şunu söyledik
suikast demiyoruz ama normal bir kaza olmadığına dairde çok fazla gösterge var.
Bu olay burada kalmayacak gibi gözüküyor sanki bir adım daha öteye gidecekmiş
gibi, yeni bulgular ortaya çıkacakmış gibi bir izlenim var Ankara’da.
Rıdvan Memi: Yani her ne kadar DDK raporunu tamamlamış olsa da
mecliste ikinci bir komisyon kuruldu doğru hatırlıyorum değil mi? O komisyonda
henüz raporunu açıklamadı ama bunlarla sınırlı kalmayacak izlenimi var sizde ve
duyumu var.
Emre Soncan: Evet öyle izlenimim ve duyumum var. Ben şöyle
düşünüyorum; her ne kadar DDK bu işi resmen sonlandırmış olsa da sanki devletin
bazı birimlerinde hala bu olaydan kuşku duyan ve bu olayın üzerine gidip ortaya
çıkmasını isteyen kişiler ve gruplar var sanki.
Rıdvan Memi: Anladım bu da çok önemli. Şimdi kaza üzerinde
şüphelerin oluşmasına neden olan diğer bir unsur; helikoptere dair bazı
parçaların yakılmış olması, bu DDK raporunda da var. Bunu bir izah eder
misiniz; nedir o parçalar ve niye yakıldı? Çünkü yine aynı jandarma grubunun
bunu yaktığına dair rivayetler çıkmıştı daha önce.
Emre Soncan: Evet DDK bunun oradaki timler tarafından yakılmış
olabileceğini söylüyor. Oradaki parçalar daha çok işte helikopterin koltuğunun
metal bir parçası ya da metal bir kısmı ve DDK raporunun oradaki timlerin
ısınmak için yapmış olabileceğine dair bazı bilgiler var.
Rıdvan Memi: Metal parçasını mı?
Emre Soncan: Evet metal parçalarda orada tabi ateşin içinden
çıkmışlar. Koltuk parçaları var ama şöyle söyleyeyim asıl burada odaklanılması
gereken konu; bu yakılan şeylerden ziyade bu iki tane cihaz. Çünkü o atıklar
ortaya çıktı, bizim Zaman gazetesinde de onlar yayımlandı. Orada çok önemli
parçalar varmış gibi gözükmüyor ama bu Argus 5000/CE ve Skymap 3C gerçekten tarihi bir skandal
olarak nitelendirmek lazım bu olayları, bir var bir yok.
Rıdvan Memi: 29 Mart’ta görüntülenmiş olan sizin yayınladığınız
fotoğraflarda ve bizim ekrana getirdiğimiz fotoğraflarda. 29 Mart’ta birisi
enkaz dışında, birisi kokpitte görüntülenmiş olan fotoğraflar bir gün sonra mı
yok ortada?
Emre Soncan: 31 Mart.
Rıdvan Memi: 2 gün sonra. Bu enkazların kimin aldığına dair
herhangi bilgi, bulgu?
Emre Soncan: Yani şimdi orada kimin araştırma yaptığı belli ama şu
aldı denilemez.
Rıdvan Memi: Peki 31 Mart tarihi nasıl tespit ediliyor, 2 gün orada
mı kalıyor?
Emre Soncan: Tabi enkaz orada zaten, enkazın üzerinde araştırma
yapılmaya devam ediliyor. 31 Mart’ta tekrar bir fotoğraflanıyor, oradan ortaya
çıkarılan bilinenle DDK raporuna yansıyor. Birde zaten kitapta yer alıyor DDK
raporunda var, Emniyet İstihbarat’tan bir yetkilide yaptığı açıklamada zaten
meclise, eğer bu cihazlar bulunsaydı kazayla ilgili çok farklı noktalara
ulaşılabilirdi.
Rıdvan Memi: Peki adım adım gidelim, şimdi kaza sonrasında ortaya
çıkan belki yine en önemli unsurlardan bir tanesi bu çokça da tartışıldı ve DDK
raporunun bir özeti yayımlanmıştı. O özette de vardı fakat siz bir adım daha
öteye götürüyorsunuz, konuşacağız şimdi onu, o ne o şu; kazanın olduğu bölgede
eş zamanlı olarak bir hava hareketliliğinin gözlemlenmiş olması. Şimdi bu
konuda onu da siz aynı zamanda bir savunma muhabirisiniz, sizden aydınlatmanızı
isteyeceğim çünkü açıklama Genelkurmay’dan değil Hava Kuvvetleri’nden geldi
diye hatırlıyorum.
Emre Soncan: Evet o da ilginç bir nokta.
Rıdvan Memi: Bu rutin midir onu sorayım önce.
Emre Soncan: Rutin değildir genelde Genelkurmay’ı ilgilendiren
açıklamaları bütün Kuvvet Komutanları’nı ilgilendiren açıklamaları Genelkurmay
yapar, Genelkurmay Başkanlığı “tsk.tr”den açıklama yapılır ve Genelkurmay adına
yapılır fakat burada açıklama Hava Kuvvetleri tarafından yapıldı. Çok sık
görülen bir şey değil, pek teamüle uygun bir şey değil, Hava Kuvvetleri
Komutanlığı bu açıklamayı yaptı.
Rıdvan Memi: Özür dilerim konuyu inceleyen yetkililerinde dikkatini
çekmiştir eminim ki bu.
Emre Soncan: Evet.
Rıdvan Memi: Yani ne gibi bir akıl yürütüyorlardı Genelkurmay
yerine Hava Kuvvetleri’nden gelen açıklama?
Emre Soncan: Şöyle bir şey olabilir bu konu basına çok yansıdı
oradaki jetlerden, hava hareketliliğinden bahsedildi fakat herhangi bir
açıklama yapılmadı o dönemde Genelkurmay tarafından. Hava Kuvvetleri
Komutanlığı belki biraz daha aceleci davranıp inisiyatif almış olabilir ya da
Genelkurmay karargahıyla görüşüp bu açıklamayı bizim yapmamız uygun olur mu
diye sorup o şekilde yapmış olabilir.
Rıdvan Memi: Anladım dönersek meseleye, asıl mesele şu; şimdi o
hareketlilik 74 kilometrelik alanı kapsayan bir açıklama yani 74 kilometrelik
alanda o açıklamada, Hava Kuvvetleri’nin açıklamasında 74 kilometrelik alanda
bir hareketlilik olmadığını savundu ve kendince bir takım radar bilgi ve
belgeleriyle ortaya koydu. Fakat siz 75. kilometrede yani bu açıklamanın
kapsamında olmayan 75. kilometrede bir jetten bahsediyorsunuz meçhul jetten.
Emre Soncan: Şöyle şimdi baktığımız zaman hem kazadan önce hem de
kazadan sonra bir hava hareketliliği var bölgede, Göksun bölgesi çevresinde
zaten Malatya ve Diyarbakır’da bir takım jetlerimiz var yani bu uçuşların
yapılması gayet normal ama şöyle bir durum var; şimdi baktığımız zaman kaza
15.03’te meydana geliyor tam olarak, saat 14.58’de Sivas Gürün civarında bir
jet ortaya çıkıyor sivil radarda gözüküyor, daha sonra gözükmüyor ve o jet
gittikten sonra hemen birkaç dakika arkasından helikopter düşüyor, burada bir
şüphe var.
Rıdvan Memi: Sivas Gürün’de 14.58’de kazanın bulunduğu alanla
arasındaki mesafe?
Emre Soncan: Tam olarak kilometre olarak söylemek çok zor ama..
Rıdvan Memi: Kastettiğim şey şu; 3-4 dakika içerisinde o alana
ulaşması mümkün olan yani seyircilerimiz açısından altını çizmek adına
söylüyorum.
Emre Soncan: O jet radarda bir gözüküyor, bir kayboluyor. Bir
gözüken, bir kaybolan meçhul bir jet var, DDK raporunda zaten bu jetten zaten
“X” diye bahsediliyor. Çünkü bu jetin transponder cihazı kapalı olduğu
belirtiliyor.
Rıdvan Memi: Yer belirleme.
Emre Soncan: Evet radara bilgi gönderecek çünkü 2 tür radar var;
birincisi birincil gözetleme radarları, o elektromanyetik dalgayı gönderir,
elektromanyetik dalga jete çarpar geri gelir o şekilde belirten. Birde ikincil
bir gözetleme radarları var, o da uçağın transponder cihazı bilgiyi gönderir
radar o şekilde uçağı görür.
Rıdvan Memi: Bu jette o cihaz kapalı?
Emre Soncan: Evet DDK bundan bahsediyor, transponder cihazının
kapalı olduğunu söylüyor, şüphelerin yoğunlaştığı jet bu. DDK da zaten
Genelkurmay Başkanlığı’na bunu sordu radar iz haritalarını sordu fakat benim
edindiğim izlenim Genelkurmay’dan gelen cevaptan pek tatmin olunmamış gibi
gözüküyor yani bu soruya tam net cevap verilmemiş gibi.
Rıdvan Memi: Benim gördüğüm hiç cevap verilmemiş.
Emre Soncan: Evet öyle gözüküyor. Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın
açıklaması şu; 74
kilometre menzilde Silahlı Kuvvetlere ait herhangi bir
unsurun olmadığı yani 75. kilometrede bir hava hareketliliği var zaten F4,
F16’lar uçuyor demek ki. Burada kritik soru şu; 75. kilometredeki jet ya da F16
rotasından saptı mı, kaza bölgesine giden jet o mu?
Rıdvan Memi: Niye önemli?
Emre Soncan: Şu açıdan önemli; şimdi şöyle bir şey var; eğer bir
jet, bir savaş uçağı helikopterin çok yakınından geçerse o 1 kilometre değil, 2 kilometre değil çok
yakınından geçerse belki birkaç metre ötesinden üstünden, aşağısından geçerse
müthiş bir hava akımı oluşturur jet, inanılmaz bir motoru var kimisi çift motor
kimisi tek motor gerçi bizim F16’lar tek motorlu. Onun oluşturduğu hava
akımından helikopter etkilenip düşebilir.
Rıdvan Memi: Yanlış biliyorsam beni düzeltir misiniz?
Emre Soncan: Rica ederim.
Rıdvan Memi: Eğer hatta bazı hava uzmanları ben öyle hatırlıyorum
yani bu mesele tartışılırken genel itibariyle o jet birkaç dakika önce geçmişse
de bunun yaratılabileceği söyleniyor.
Emre Soncan: O tür yorumlarda var bazı uzmanlar, bazı emekli
askerler, emekli pilotlar birkaç dakika sonra bile o hava akımına girse bir
sorun yaşayabileceğini söylüyorlar. Direk düşürmese bile bir yalpalama,
savrulma, irtifa kaybetme gibi bir şey olabileceğini söylüyorlar.
Rıdvan Memi: Bu jet 3 dakika önce radarda o bölgede gözüktü.
Emre Soncan: Evet 14.58’de gözüküyor.
Rıdvan Memi: 15.03’te de kaza oluyor.
Emre Soncan: Şimdi şöyle bir nokta var yani bu konuyu araştırırken
ve üzerinde konuşurken şuna bakmak lazım; böyle somut bir şey yaşandı mı yani
bir savaş uçağı herhangi bir helikopterin yakınından geçerken helikoptere zarar
verdi mi? 1994’te şöyle bir olay yaşanıyor; emekli bir subayın Mustafa Koç’un
anlatımı var, DDK raporunda da yer alıyor. Şöyle diyor; 94’de UHAŞ 1 türü
helikopterle biz onu Rambo filmlerinden hatırlarsınız Vietnam’da kullanılan
helikopter hatta bizim Silahlı Kuvvetlere ait bir helikopter düşmüştü Ankara’da
hatırlıyorsunuz. UHAŞ 1 tipi helikopterle tören geçişi yapıyorlar yaklaşık 500
fitte. Daha sonra arkalarından fark etmiyorlar bir F4 savaş uçağı geçiyor sonra
o helikopteri fark ediyor ve helikopterin üzerinden yükselmeye başlıyor askerin
anlatımıyla söylüyorum size. F4 üzerinden yükselmeye başlayınca helikopterde
bir irtifa kaybı oluyor, helikopter sallanıyor ve helikopter düşüyor, gölete
düşüyor ve helikopter pilotunun beli kırılıyor. Böyle yaşanmış bir olay var,
DDK raporuna da bu girmiş. O yüzden bir jetin, helikopterin çok yakınından
geçtiyse helikopteri savurması ve düşürmesi mümkün.
Rıdvan Memi: Bununla beraber belki bir kez daha dönüp sormak
zorundayım size onu, Hava Kuvvetleri’nden yapılan açıklama zaten bu jetin
radarda bulunduğu alanı kapsamıyor dimi?
Emre Soncan: Tabi tabi 74 kilometrede yok zaten 74 kilometre menzilde
bir jet yoksa onun helikopteri düşürmesi zaten mümkün değil yani 1 kilometre olsa bile
etkilemez.
Rıdvan Memi: Anladım.
Emre Soncan: Çok yakınından geçmesi lazım, orada tek bir ve çok
önemli bir soru işareti var DDK raporunda “X” diye işaretlenmiş jet Sivas
gölünde ortaya çıkıp kaybolan jet helikopterin yanından geçti mi geçmedi mi bu
bilgi şuanda mevcut değil.
Rıdvan Memi: Ancak Hava Kuvvetleri’nin resmi bir açıklama yapması
ile ya da DDK’ya istediği bu bilgiyi göndermesi ile mümkün.
Emre Soncan: Hava Kuvvetleri’nin açıklamasında tam olarak hani
netlik kazanmıyor.
Rıdvan Memi: Gelelim şu rapor skandalına, kazadan sonra belki en
önemli yine en önemli bilgilerden birisi. Şimdi 10 Nisan 2009’da Adana Adli Tıp
kazada vefat edenlerin kan örneklerinden alıyor ve bir analiz yapıyor ve bu
analizde bütünüyle her şey normal gözüküyor. Kan değerleri normal gözüküyor,
herhangi bir alkol, karbon monoksit vesaire bulunmadığı ibaresi var ilk rapor
fakat DDK olaya el koyduktan sonra İstanbul Adli Tıp bir kez daha inceliyor bu
raporları ve sonra?
Emre Soncan: Sonrası gerçekten burada en hafif tabirle ilginç bir
durum var.
Rıdvan Memi: Ben ona skandal dedim.
Emre Soncan: Skandal diye tabir etmek lazım. Kazadan hemen sonra
rutin bir süreç işliyor, Kahramanmaraş Cumhuriyet Başsavcılığı, Adana Adli
Tıp’tan bir otopsi istiyor çünkü ölüm sebebinin öğrenilmesi lazım. Otopsi
yapılıyor, helikopter düştükten sonra meydana gelen çarpma esnasında göğüs
kafesindeki yaralanmalar, parçalanmalar iç kanamadan dolayı bir vefat olduğu
anlaşılıyor. Zaten Muhsin beyinde helikopter düştükten hemen sonra vefat ettiği
anlaşılıyor.
Rıdvan Memi: Otopsi raporuna göre.
Emre Soncan: Otopsi raporuna göre evet ve daha sonra kanı
incelendiğinde de işte kanda alkol, metanol, karbon monoksit bulunmadığı çok
net bir şekilde raporda yer alıyor.
Rıdvan Memi: İlk rapora göre yani 10 Nisan 2009’da Adana Adli
Tıp’ın hazırladığı ilk raporda kan değerleri bütünüyle normal gözüküyor.
Emre Soncan: İkinci daha sonra sizinde bahsettiğiniz gibi
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün talimatıyla DDK devreye girdikten sonra bazı soru
işaretleri oluşuyor yaptıkları araştırmalarda ve bir kez daha kan tahlili
isteniyor, 1 yıl sonra tekrar kanlar geliyor fakat bu sefer İstanbul’a gidiyor,
Adli Tıp’ın merkezine gidiyor, orada kimya ihtisas dairesinde toksikoloji şubesinde
tekrar bir inceleme yapıyor ve Muhsin bey ve yanındaki 5 kişinin kanında da
yüksek miktarda karbon monoksit olduğu açıkça raporda ortaya konuyor.
Rıdvan Memi: Ne kadar yüksek bir miktarda?
Emre Soncan: Şimdi pilot Kaya İstektepe’nin kanında yüzde 26.6
karbon monoksit var.
Rıdvan Memi: Yüzde 26.6 pilotun kanında karbon monoksit çıktı.
Emre Soncan: Muhsin beyin kanında yüzde 13 karbon monoksit var.
Rıdvan Memi: Muhsin beyin kanında yüzde 13. Normal tıbbi değerleri
olmaması gerektiğini biliyoruz ancak sigara içmek ile vesaire ile belki
ilintili olarak, bu arada Muhsin bey sigara içiyor mu, içmiyor mu?
Emre Soncan: Muhsin bey yanında paket taşımıyor, çok nadir belki
günde 1 tane ya da 2 tane sigara içiyor ama öyle sigara alışkanlığı,
bağımlılığı yanında paket taşıması gibi bir şey söz konusu değil.
Rıdvan Memi: Tıbbi normal değerler?
Emre Soncan: 0.5 ile yüzde 3 arasında değişiyor tıbbı normal
değerler hem DDK’nın raporu hem de yaptığımız araştırmalara göre ama siz çok
sigara içiyorsanız, tiryaki iseniz günde 2 paket belki sigara içiyorsanız yüzde
6’ya 7’ye kadar çıkabiliyor ama yüzde 20’nin üzerine çıkması normal şartlarda
mümkün değil gibi gözüküyor.
Rıdvan Memi: Altını çizelim mi bir kez daha, hakikaten önemli
çünkü. 10 Nisan 2009 Adana Adli Tıp kan örneklerini inceliyor ve hiçbir şey yok
diyor. 1 yıl sonra İstanbul Adli Tıp kan örneklerini yeniden inceliyor ve
kokpitteki hemen herkeste bu 6 kişide farklı oranlarda karbon monoksit tespit
ediyor ve karbon monoksit normal koşullarda insan kanında bulunması sigara
içmiyorsa ve çok yüksek oranda sigara içmiyorsa ki içiyorsa da literatürde en
fazla yüzde 10’lar seviyesinde görülen bir şey.
Emre Soncan: Yüzde 10 bile zor.
Rıdvan Memi: Nasıl izah ediliyor?
Emre Soncan: Şimdi nasıl izah ediliyor tabi işin önemli noktası o.
Öncelikle o soruya cevap vermeden önce kısaca başka bir şeye değinmek
istiyorum. Şimdi bu karbon monoksit yüzde 20’nin üzeri akut zehirlenme
başlangıcı olarak tabir ediliyor tıp çevrelerinde. Tek başına bir kişiyi
öldürmeye bu yetmez yani yüzde 26 karbon monoksit varsa bir insanın kanında bu
insan ölmez ama şöyle bir tespit var, eğer yüzde 20’nin üzerine çıkmışsa baş
dönmesi, başının zonklaması, his yanılması askeri tabirle vertigo denilen his
yanılması olabilir.
Rıdvan Memi: Pilota işaret ediyorsunuz dimi siz burada çünkü
pilotta yüzde 26.
Emre Soncan: Pilotta yüksek yüzde 26.6 bu bir pilotun helikopterin
kontrolünü kaybetmesine yol açmış olabilir.
Rıdvan Memi: Peki helikopterde bir yangın ya da bir duman yoğunluğu
varsa da bu oluşabilecek bir şey, peki var mı?
Emre Soncan: Zaten bu iddia bu kazanın normal bir kaza olduğunu
savunanlar bunu dile getiriyor. Şöyle bakmak lazım eğer bir yangın çıksaydı
helikopter kaza yaptıktan sonra bu gerçekten mümkün olabilirdi fakat DDK’nın
yaptığı tespitler şu noktada toplanıyor. Eğer helikopter düştükten sonra bir
yangın olsaydı ölenlerin vücudunda yanma, iz ondan sonra bronşlarında
partiküller bulunacaktı.
Rıdvan Memi: Bunlar yok.
Emre Soncan: Fakat her iki otopsi raporunda da buna rastlanmıyor.
Bu noktadan hareketle de helikopter düştükten sonra herhangi bir yangın
olmadığı kanaatine varılıyor.
Rıdvan Memi: Eğer yangın yoksa bu karbon monoksit ne?
Emre Soncan: O karbon monoksit ne, bu karbon monoksitin henüz ne
olduğu açıklanmış değil. Belki ilerde bu da açıklanacak, bu da netliğe
kavuşacak.
Rıdvan Memi: Var mı bir tahmin peki?
Emre Soncan: Şöyle bir tahmin var aslında iki tahmin var bunlar
tabi gerçekte şuanda bir iddia.
Rıdvan Memi: Şu kesin o kokpitte bulunan insanların tamamında karbon
monoksit var kanında bu normal değil.
Emre Soncan: Hiç normal değil.
Rıdvan Memi: Bu normalin dışında bir durum çünkü helikopterde bir
yangın, bunu oluşturabilecek bir dumanda yok. Dolayısıyla bunun izah edilmesi
gerekiyor. Üstelik birde yani 2 adli tıbbın birer yıl ara ile verdiği 2 farklı
rapor ortadayken.
Emre Soncan: Şöyle bir şey. İki derin şüphe var burada. Birincisi
daha önce bahsettiğimiz jet vardı, helikopterin yakınından geçmiş olabileceğini
düşündüğümüz jet. Eğer bir savaş uçağı helikopterin bu kadar yakınından
geçtiyse motorundan saldığı karbon monoksit kokpitin içine dolabilir.
Rıdvan Memi: Bu ölçüde mümkün müymüş?
Emre Soncan: Evet, bu ölçüde mümkün olduğu belirtiliyor eğer çok
yakınından geçtiyse. Çünkü helikopterler savaş uçakları gibi değil. Savaş
uçaklarında dışarıyla herhangi bir temas yok, direkt oksijeni içeride alıyor
veriyor, içerisinde özel bir sistemi var. Ama helikopterde dışarıdan da havayı,
oksijeni alıyorsunuz, farklı sistemleri var. Birincisi bu olmuş olabilir.
İkincisi, bunu kitapta bir cümleyle geçiştirdik diyeyim ben, bir tablet
koyulmuş olabileceğine dair devletin tepesinde şüphe var.
Rıdvan Memi: Yani helikopterin kokpitine karbon monoksit
solumalarına neden olabilecek bir tabletin koyulmuş olabileceği düşünülüyor.
Emre Soncan: Evet. Ve bu tabletten salınan karbon monoksitin de
işte burada adli tıp raporunda ortaya çıktığı gibi vefat edenlerin kanlarına
geçmiş olabileceğine dair ciddi şüpheler ve soru işaretleri var çünkü bu karbon
monoksit açıklanamıyor niye var. yüzde 26,6 gerçekten çok yüksek bir değer.
Rıdvan Memi: Peki merhum gazeteci İsmail Güneş’in telefonu ile
duyuldu kaza. İsmail Güneş’in 112’yi arama saati 15.27. 112 durumu 15.30’da
emniyete iletmiş. Kitabınızda bunları aktarıyorsunuz. 15.33’te de jandarmaya
haber vermiş. Yani 112’ye gelen telefondan sonra 112 yetkilileri çok hızlı bir
biçimde, 3’er dakika arayla emniyete ve jandarmaya bu kazayı haber veriyorlar.
Bu numara emniyet tarafından neticede Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’na
iletilmesi gerekiyor, gerekli işlemler için. Ne kadar bir süre var arada?
Emre Soncan: Arada yaklaşık 1 saatlik bir süre var. 16.30’da TİB’e
iletiliyor.
Rıdvan Memi: Şimdi bir saniye. 112 arıyor emniyeti. Emniyet de
15.30’da bu kaza bilgisi ve telefon mevcut ve tam 1 saat sonra mı TİB’e
iletiliyor bu numaralar?
Emre Soncan: Evet yaklaşık 57 dk, 1 saat sonra TİB’e bu veriler
iletiliyor.
Rıdvan Memi: Normal bir gecikme mi?
Emre Soncan: Aslında tabi normal bir gecikme gibi gözükmüyor.
DDK’nın yaptığı tespitlerde de emniyetin bu konuda bazı ihmalleri olabileceği
ve emniyet genel müdürlüğünün bu konuyla ilgilenen personelin de konu etrafında
başbakanlık müfettişlerince soruşturulması gerektiği belirtiliyor. Herhangi bir
kasıt olduğuna dair bir bulgu yok. Fakat bir ihmal olabileceği ve bu ihmalin de
başbakanlık müfettişlerince soruşturulup ortaya çıkarılması gerektiği
söyleniyor. Diğer sorularınıza geçmeden önce, bir de bu rakamlar niye bu kadar
önemli? Muhsin Bey belki helikopter düştüğü anda vefat etmişti fakat İsmail Güneş’in
biz orada bir yaşam mücadelesi verdiğine tanık olduk. Ve İHA muhabiri İsmail
Güneş 112’yi aradığı zaman, ilk aramasında ‘Erhan Abi biz neredeyiz’ diyor. Bu
ses kayıtlarında var. Erhan Abi dediği BBP’nin o dönemki Sivas İl Başkanı Erhan
Üstündağ. Erhan Üstündağ o anda hayatta ama tabi ne kadar hayatta kaldı onu
bilmiyoruz. Ondan sonra 112 ile yaptığı bir başka konuşmasında ‘0 540 kaç’
diyor ve daha sonra 0 543 ile başlayan bir numara yazdırıyor 112’deki acil
servis görevlisine. 0 543 ile başlayan numara da Yüksel Yancı’ya ait olan
numara DDK’nın yaptığı tespitlerde. Demek ki Yüksel Yancı da Erhan Üstündağ da
İsmail Güneş ile beraber kazadan sonra hayattalar. En azından bu üçünün hayatta
olduğunu biliyoruz. Eğer arama çalışmaları zamanında sonuçlanabilseydi belki en
azından İsmail Güneş’in kurtarılması mümkün olabilirdi. İsmail Güneş
kurtarılsaydı kazayla ilgili başka şeyler ortaya çıkar mıydı, o da bir soru
işareti.
Rıdvan Memi: Bunların hepsi tabi ki birer soru işareti. Peki bu
işin sorumlusu kim? Yani emniyet genel müdürlüğü ya da bir başka yetkili şu ana
kadar herhangi bir açıklama yapmış vaziyette mi?
Emre Soncan: Yani bu konuda tabi göreceğiz meclis raporlarından
sonra da. Fakat öyle çok fazla açık söylemek gerekirse net bir cevap yok. Zaten
DDK da burada aslında bir taraftan topu üzerinden atıyor, başbakanlık
müfettişleri bu işi soruştursun diyor ve hatırlarsak yaklaşık bir ay önce,
Başbakan Tayyip Erdoğan bu işin soruşturulması için Başbakanlık Teftiş Kuruluna
talimat vermişti. Yakın zamanda bunun nasıl bir ihmal olduğu ya da niye böyle
bir durumun söz konusu olduğu ortaya çıkacak gibi görünüyor.
Rıdvan Memi: Jandarmada var mı gecikme? Çünkü 112 dediğimiz gibi
aynı şekilde 3’er dakika arayla yani 15.33’te İl Jandarma Komutanlığına bu
haberi iletmiş vaziyette. Yani onların Jandarma Alay Komutanlığına, Bölge
Komutanlığına ve Genel Komutanlığa iletmesi gerekiyor. Orada bir gecikme var
mı?
Emre Soncan: Şöyle. Jandarma genel komutanlığına geldiğinde saat
16.27.
Rıdvan Memi: Yani yine 1 saatlik gecikme var.
Emre Soncan: Evet yine 1 saat gecikme var. Ve orada masa başında
olması gereken görevli orada yok. Yani bu işi değerlendirecek görevli, DDK
raporuna göre.
Rıdvan Memi: Nasıl yani?
Emre Soncan: Telefonun başında değil. Belki başka bir görevi var,
belki başka bir yerde bilemiyorum. DDK raporunda asıl telefona bakması gereken
ve bu işe yönlendirilmesi gereken kişinin görev yerinde olmadığı ve bu yüzden
telefon geldikten sonra yarım saat daha beklendiği belirtiliyor.
Rıdvan Memi: Yani Maraş’ta jandarma, Jandarma Genel Komutanlığına 1
saat gecikmeyle zaten haber veriyor, fakat Jandarma Genel Komutanlığında o
telefona bakması gereken kişi telefonun başında yok. O 1 saatin üstüne bir de
bir yarım saat daha mı geçiyor?
Emre Soncan: Evet yarım saat daha geçiyor. Daha sonra yaklaşık
olarak 16.52 gibi tekrar görevliye ulaşılıyor ve bilgi aktarılıyor.
Rıdvan Memi: Sonra?
Emre Soncan: Daha sonra Jandarma Genel Komutanlığına, İstihbarat
Dairesi Başkanlığı tarafından da araştırmalar yapılıyor. Ve Adana Jandarma
Bölge Komutanlığına yani bölge yeri komutanlığına veriler aktarılıyor.
Rıdvan Memi: O saati biliyor muyuz?
Emre Soncan: 17.15’te aktarılıyor, çok hızlı bir şekilde, orada
haklarını vermek lazım, çalışıyorlar. Bir harita meydana getiriyorlar. Yaklaşık
68 km.
çapında bir yay çiziyorlar. Aslında 48 km. bir de ihtiyat payı koyuyorlar her
ihtimale karşı. Ve 17.15 gibi kazadan yaklaşık 2 saat sonra jandarmaya bilgiler
geliyor ve bu noktadan sonra da aramalar başlıyor.
Rıdvan Memi: Şimdi TİB 1 saat gecikmeyle 16.30’da duruma vakıf
oluyor. Nasıl bir süreç başlıyor sonra TİB’de?
Emre Soncan: TİB’in aslında bu doğrudan bir görevi değil. Ona bir
talimat gelmesi lazım, sen bunu bir ara diye. Fakat tabi bu olay çok önemli.
Aslında onlar da bir tarafta durumdan vazife çıkararak bu işe el atıyorlar. DDK
raporunda da TİB faaliyetleri övülüyor. Yani övülen çok nadir kurumlardan biri,
çünkü genelde raporda sürekli bütün kurumlara bir eleştiri yöneltiliyor, çok
sert ve net eleştiriler yöneltiliyor Ulaştırma Bakanlığı dahil olmak üzere.
Fakat burada TİB’in görevini yerine getirdiği belirtiliyor. TİB araştırmalarını
yapıyor. Hem kendi verileriyle hem oradaki hepimizin bildiği GSM
operatörlerinden alınan verileri değerlendiriyor. Kazanın olduğu, 25 Mart’ı 26
Mart’a bağlayan gece 24’te, yaklaşık 1 km.lik bir yay çiziyor, Karayakup Tepesi.
Rıdvan Memi: Bir saniye bu çok enteresan. 25 Mart gecesi saat
00.00’da, yani kaza olduktan 9 saat sonra TİB kazanın noktasını, Karayakup
Tepesi’ni 1 km.lik
bir alan olarak belirleyip iletiyor mu?
Emre Soncan: Evet aynen öyle. DDK raporunda da zaten bu çok açık
bir şekilde bu tespit dile getiriliyor. Saat 12’de TİB tarafından 1
kilometrekareye indirildiğine dair. Aslında önce daha fazla daha geniş bir yay
gün içerisinde fakat…
Rıdvan Memi: Az önce söylediniz jandarmanın çıkarttığı alanı yani
48 kilometrekare ancak buna ihtiyat payı koyarak 68 kilometrekareye çıkartıyor.
Emre Soncan: Tabi o saat daha erken.
Rıdvan Memi: Daha erken ama gece yarısı itibariyle TİB bu alanı 1
kilometrekareye indirgemiş vaziyette ve bunu iletiyor.
Emre Soncan: İletiyor ve doğrudan bir nokta atışı yapıyor,
Karayakup bölgesi diyor. Yani enkazın bulunduğu, Karayakup Tepesi’nin bulunduğu bölge diyor
TİB.
Rıdvan Memi: Jandarma peki bu bölgeyi, Karayakup Tepesi’ni tam
olarak ne zaman aramaya başlıyor? Ben çok sonra diye hatırlıyorum.
Emre Soncan: Şimdi şöyle aslında bu konuda çok muhtelif rivayetler
var, hem iddialar hem de savunmalar var bu konuda. Şimdi DDK raporuna
baktığımız zaman saat 00’da TİB’in verileri geliyor. Ve Adana Jandarma Bölge
Komutanlığında olağanüstü bir toplantı yapılıyor. Elde edilen veriler kendi
verileriyle karşılaştırılıyor ve TİB’in gönderdiği veriler üzerinde bir
mutabakat sağlanıyor. Evet bu veriler doğru, bunun üzerinde araştırmalar
yapılmalı deniyor. Fakat saat 00.30’da, enkazın bulunduğu Sisne bölgesi, yani
izleyicilerin kafası karışmasın; Karayakup, Sinse bunlar hep aynı yerler,
enkazın bulunduğu yerler. Oradaki aramalar sonlandırılıyor DDK’nın tespitlerine
göre. Gece şartlarında arama yapılamaz burada, deniliyor fakat aynı birlikler
bölgedeki başka bir tepe, Güneyoluk tepesine kaydırılıyor.
Rıdvan Memi: Orada arama mı yapılıyor.
Emre Soncan: Evet arama yapılıyor, gece şartlarında arama yapılamaz
denilmesine rağmen.
Rıdvan Memi: TİB bölgeyi belirliyor, TİB’in belirlediği bölgeye
yakın noktada aslında bir ekip var ve araştırma yapıyor fakat gece şartlarında
burada arama yapılamaz deniliyor ve o ekip başka bir yerde gece şartlarında
araştırma yapıyor.
Emre Soncan: Evet Güneyoluk diye DDK raporuna girmiş bir ifade var
zaten buradaki en ağır eleştiriler de bu arama-kurtarma çalışmalarında bu yönde
bazı ihmallerin olduğu yönünde DDK’nın tespitleri var.
Rıdvan Memi: Şimdi ilginç tarafı şu. Dönemin Ulaştırma Bakanı
Binali Yıldırım’ın kazadan sonraki 26 Mart günü, saat 15.52’de yapmış olduğu
bir açıklama var. Ve o açıklamada hala 30 kilometrekarelik bir alanın
arandığını söylüyor. Yani TİB’in belirlemesinin üzerinden 15-16 saat geçtikten
sonra. Ulaştırma Bakanı’nda da mı bu bilgi yok?
Emre Soncan: Ulaştırma Bakanı’nda tabi ki bu bilgi vardır. Ama
şöyle bir durum var, iki günde de o kadar fazla harita var ki. Kitapta da
yayınladık birçoğunu. Birçok harita var. Ve birazdan geleceğiz Jandarma Bölge
Komutanı’nın yaptığı savunmada biz orayı aradık diyor. Yani aradılar,
bulamadılar ve başka bölgelere gittiler.
Rıdvan Memi: Emre Bey inanın bu cevabı yine olmuyor, neden olmuyor
şundan dolayı. Ortada TİB’in bir verisi
var. Gayet net bir biçimde telefon sinyallerinden hareketle olayı 1 kilometrekarelik
alana indirgemiş. Ve buna rağmen daha nasıl yani bir sonraki gün 15.52 olmuş ve
30 kilometrekarelik bir alanda araştırma yapılıyor, o bölge niye aranmıyor? Var
mı bu sorunun cevabı?
Emre Soncan: Bu sorunun cevabı şöyle var. aynı soruyu DDK da
sormuş.
Rıdvan Memi: Cevap alabilmiş mi?
Emre Soncan: Şöyle bir cevap alabiliyor. Adana Jandarma Bölge
Komutanı’nın ‘savunmasını’ istiyorlar. O da ‘biz her yeri aradık. TİB’den gelen
verilerin ardından Karayakup bölgesini de aradık’ diyor. İddiaların asılsız
olduğunu savunuyor. Hatta şöyle yazmış, o belgeyi de kitapta yazdık, ‘istiareye
yatıp Muhsin Bey şurada diyenleri bile aradık bize laf gelmesin diye aradık’
diyor. Fakat DDK raporundaki tespitler aranmadığı yönünde.
Rıdvan Memi: Jandarma istiareye yatanları bile dikkate aldığını
söylüyor.
Emre Soncan: ‘Çünkü biliyoruz ki siz sonra aramadınız diyecekler
bize. Biz de o yüzden aradık’ diyor. Ama DDK’nın tespitleri tam tersi, buranın
aranmadığını söylüyor. Yani devletin iki kurumu; birisi Cumhurbaşkanlığı,
birisi Jandarma Komutanlığı. Biri aradık diyor, biri de hayır kardeşim aramadın
diyor. Biz tabi burada sadece fotoğrafı çekmekle mükellefiz.
Rıdvan Memi: Şüphesiz öyle, bu 1 kilometrekarelik alan ve gece
yarısı meselesine dönüp birkaç soru daha soracağım fakat kısa bir aradan sonra
devam edelim müsaadenizle. Kozmik Oda kısa bir aradan sonra devam edecek.
Rıdvan Memi: Çok ilginç bir noktada kalmıştık şunu biraz daha
konuşalım istiyorum çünkü önemli bir soru var orada yani neydi o? TİB kazanın bulunduğu
noktayı 1 kilometrekarelik alana indirgemiş vaziyette, gece 24’te bütün
ilgililere iletmiş vaziyette. Fakat o alanda üstelik yarım saat sonra yakın
olan birlikler çekilmiş vaziyette ve DDK yapılmadığını düşünüyor, Jandarma
yapıldığını savunuyor vs. Fakat eminim ki olay yeri tutanakları vs. vardır. Ve
eminim ki siz bunları görmüşsünüzdür. Karşılaştırdığınızda dikkatinizi çeken
bir şey var mı?
Emre Soncan: Evet şöyle bir şey var, zaten bu yapılan
araştırmalarda karşılaştırılmış.
Rıdvan Memi: DDK yapıyor bu karşılaştırmayı.
Emre Soncan: DDK bunu yapıyor. Çok kapsamlı bir rapor. Orada şöyle
bir şey var. Malumunuz olduğu üzere 25, 26, 27 Mart’ta araştırmalar devam
ediyor. 27 Mart’ta şöyle bir çizelgeye ulaşmışlar. Kahramanmaraş Arama Kurtarma
Faaliyet Çizelgesi diye Jandarma’ya ait çizelge. Orada Ekinözü, Sinse gibi ilçe
jandarma komutanlıklarına bu söz konusu bölgenin aranmasına dair bir görev
veriliyor. Fakat çizelgeye bakıldığında bu bölgenin arandığına dair herhangi
bir şey yok. Silahlı Kuvvetlerde askerliğini yapan herkes bilir, orada mutlaka
not edilir. Görev verilir, arkasından görev yapıldı diye not düşülür. Fakat
çizelgede bu bölgelerin araştırıldığına dair herhangi bir tespit yok.
Rıdvan Memi: 27 Mart itibariyle?
Emre Soncan: Evet, 27 Mart itibariyle. DDK da bunu zaten açık bir
şekilde belirtmiş. Raporun şöyle bir iddiası daha var. yine o gün bir yarbay
bazı planlamalar yapıyor yine aynı bölgede fakat planlamanın Adana Jandarma
Bölge Komutanlığı tarafından daha sonra iptal edildiği söyleniyor. Yani aynı
bölgeyi yarbay bir kez daha arayalım diyor, bir planlama yapıyor çizelgede
fakat DDK’nın tespitine, iddiasına göre Adana Jandarma Bölge Komutanlığı bu
planlamayı iptal ediyor.
Rıdvan Memi: Yarbayın o bölgeyi arama planlamasını iptal ediyor.
Emre Soncan: Evet böyle bir iddia var DDK tarafından.
Rıdvan Memi: Bu da çok ilginç. Siz kitapta ayrıca bir şeye daha
dikkat çekiyorsunuz, o da şu. Bölgenin askeri ve istihbari uydular tarafından
asla taranmadığını söylüyorsunuz. Talep mi yok, teknik bir problem mi var?
Emre Soncan: Yine DDK raporuna dönecek olursak zaten uydulardan
faydalanılmamış.
Rıdvan Memi: Önce şunu soralım mı? Yani askeri ve istihbarat
uydusu, o bölgeyi tarayabilecek teknik imkan var mı?
Emre Soncan: Şöyle. Bütün uydular her bölgeyi göremez.
Rıdvan Memi: O yüzden soruyorum.
Emre Soncan: Tabi. O noktada askeri ve istihbarat uydusu
faydalanılabilecek uydunun bir kere Türkiye’nin üzerinde, Dünya’da işte malum
dönüyor. Gerekli açıdan geçmiş olması lazım. Çok farklı bir açıda olabilir
uydu. Yani hemen getireyim olay yerine baksın diye bir şey yok.
Rıdvan Memi: Tam da buradan hareketle diyorum ki böyle bir uydu var
mı? Bir sonraki gün, 26-27 Mart, teknik olarak o noktayı görebilecek, askeri ve
istihbari uydu var mı?
Emre Soncan: Raporda var olduğu söyleniyor. Çok geçiştirilmiş
olduğunu söyleyebilirim bu konunun. Bu konunun üzerine çok fazla gidilmemiş.
Sadece arama yapılmadı, askeri uydudan, keşif ve istihbarat uydularından
faydalanılmadığı söyleniyor.
Rıdvan Memi: Bu söylendiğine göre muhtemelen bir talebin de olmuş
olması mı gerekiyor?
Emre Soncan: Açıkçası talep noktasında çok net bir şey yok ama
mesela sivil uydular da var aynı şekilde. Oraya bir sipariş olmuş ama 44 bin
kilometrekarelik bir alan çıkarılmış, böyle acayip bir şey var uydudan. Daha
sonra uydudan aramalardan vazgeçilmiş, bakmışlar ki uydudan bir şey
bulamayacağız, vazgeçmişler. Ama dediğim gibi uydunun yörüngesi, dönüş açısı,
dönüş hızı o anda müsait olmamış olabilir. Ama bu konuda DDK raporunda hem de
görüştüğümüz kaynaklarda çok net ve sahih bir bilgi yok açıkçası.
Rıdvan Memi: Şimdi olay sonrasında dikkat çeken bir başka şey de
şuydu. Eminim siz de hatırlayacaksınız, çünkü kitapta yok bu, niye almadığınızı
soracağım, dahası sizin aktardığınız DDK raporunda da bakabildiğim kadarıyla
orada da yok. O da ne? Kaza sonrasında hala sağ olan gazeteci İsmail Güneş’in
ses kayıtları yayınlandı daha önce de. Orada çok ilginç bir şey vardı. Bir ara
İsmail Güneş’in seslendiği iki kişinin dışında, Erhan Abi dediği kişinin dışında,
normal konuşmasını devam ettirirken ses kayıtlarında bir şey duyuluyor. İsmail
Güneş’in ‘Bu kim ya’ diye bir cümlesi var.
Emre Soncan: Evet aynen öyle.
Rıdvan Memi: Bu yayınlanınca orada herkes İsmail Güneş’in o esnada
birisini ya da birilerini görmüş olabileceğini, kazanın hemen arkasından
spekülasyonu yapılmıştı. Görebildiğim kadarıyla sizin kitabınızda buna dair bir
şey yok.
Emre Soncan: Evet şöyle. Bu konuyu, kitabı hazırlamadan önce
belirli kaynaklarla ben konuştum. Bu konunun çok spekülatif olduğu ve net bir
bilgiye ulaşılamadığı söylenildi. Ben o yüzden bunu tekrar kitaba alıp, bunun
üzerinden bir spekülasyon yapmak istemedim. O konuşma metni de şöyle: ‘Evet
ayağım çok kötü kırıldı. Ölen de var herhalde’ diyor sonra da ‘Bu arkadaş kim ya’
diyor. Orada gerçekten müthiş bir soru işareti var. hani çok fazla spekülasyon
yapmamak için kitaba koymadık ama aydınlatılması gereken konulardan biri. Orada
birisi var mıydı?...
Rıdvan Memi: Konuşmayı yaparken görülebildiği kadarıyla bilinci
açık.
Emre Soncan: Evet. İsmail Güneş’in bilinci açık çünkü telefon
numarası alıyor, söylüyor, yazdırıyor ama daha sonra bilinci kapanmış olabilir
farklı bir şey olmuş olabilir ama telefon görüşmelerini yaptığı esnada bilinci
açık ve ‘Abi bu kim ya’ diyor. Fakat ‘Abi bu kim ya’nın kim olduğu belli değil.
Rıdvan Memi: DDK’nın…
Emre Soncan: DDK’nın bir tespiti yok. Çünkü bu konunun üzerine
gidilebilecek bir durum da yok, nasıl tespit edecek? Ama belki önümüzdeki
süreçte başka ayrıntıların üzerinden ulaşılarak bu konuya da eğilinilebir yani.
Rıdvan Memi: Kazadaki ekipmana ilişkin bir başka enteresan mesele
de şuydu. Bu da aslında yazıldı, yazılmadı değil ama siz başka bir olayı da
aktararak daha analiz… Mesele şu, acil yer belirleme cihazı, ELT. İlginç bir
biçimde çalışmıyor, bu biliniyor zaten. Yani helikopterde bulunan o acil yer
belirleme cihazı çalışıyor olsa idi belki kısa bir süre içerisinde ulaşmak
mümkün olabilirdi denildi hep.
Emre Soncan: Hatta yine ulaşılabilirdi, onu yine söyleyelim
birazdan. Devam edeyim mi?
Rıdvan Memi: Neyi kastettiniz? Söyleyin tabi ki.
Emre Soncan: Şöyle bir şey, ELT cihazının anteni kırılıyor. Ve bu
yüzden uydularına veri gönderemiyor. Veri gönderemeyince de haliyle yer
bulunamıyor. Fakat helikopterde aslında maalesef kimsenin bilmediği aslında
yolcuların önceden brif edilmesi gereken nokta var, portatif bir ELT anteni
var.
Rıdvan Memi: Bu helikopterde var mı?
Emre Soncan: Evet. Eğer İsmail Güneş bunu bilseydi portatif antenle
ELT cihazını çalıştırıp belki kendi hayatını kurtarabilirdi. Fakat bunu
bilmiyor. DDK raporunda zaten yapılan değerlendirmelerden biri de mutlaka bu
tür yolculuklardan önce yolculara bu konuda bir bilgi verilmesi gerektiği. ELT
cihazı nasıl kullanılır, eğer kırılırsa, hasar gelirse nasıl enerjisini devam ettirebilirsiniz
diye mutlaka bilgi verilmesi gerektiği söyleniyor. Çok basit bir şeyden belki
İsmail Güneş şu an hayatta olabilirdi.
Rıdvan Memi: Maalesef. Sizin dikkati çektiğiniz başka bir şey var.
diyorsunuz ki, cihazın antenleri yanlış monte edilmiş. Yani bundan dolayı mı
kırıldı burası meçhul ama böyle bir enteresan vaziyet de var. bu cihazın iki
anteni var; sağ antenin sol, sol antenin sağ yerine monte edilmiş olduğunu
söylüyorsunuz. Buna bakılmış mı?
Emre Soncan: Şöyle bir nokta var. Helikopterin kiralandığı şirket
malum Esas Havacılık şirketi, ve orada teknisyen var. bir teknisyen bu ELT
cihazının montesinden sorumlu fakat bu ELT cihazını helikoptere, gövdesine
takarken yanlış vidalama yapıyor. hem sizin dediğiniz konuda yanlışlık var hem
de antenlerin birbirine olan açısı, mesafesi dikkate alınmıyor.
Rıdvan Memi: Yönler de yanlış yerler de yanlış.
Emre Soncan: Evet. Böyle bir hata olmuş. Bu da ELT cihazının
kırılmasında tetikleyici sebep olabilir, öyle gözüküyor.
Rıdvan Memi: Peki soru şu, o yanlış montajda ELT cihazı çalışmama
riski taşıyor mu yani kırılmasa bile…
Emre Soncan: Yok. ELT cihazı çalışır şeklinde yorum var DDK
tarafından.
Rıdvan Memi: Yani yanlış montajlanmış olmasına rağmen çalışma
ihtimali var?
Emre Soncan: Var ama kırılmayabilirdi diye de bir tespit var.
Rıdvan Memi: Yanlış montajda kırılmasına yol açma ihtimali mi
taşıyor?
Emre Soncan: Kırılma ihtimali yüksek. Tabi yüksek.
Rıdvan Memi: Bununla ilgili soruşturma vs. biliyor musunuz?
Emre Soncan: Bunun üzerinde durulmamış, bilmiyorum. Yani şu anda
olmadığını açıkça söyleyebilirim.
Rıdvan Memi: Çok enteresan.
Emre Soncan: Ama buna rağmen dediğim gibi portatif antenle ELT
cihazı çalıştırabilirdi yani.
Rıdvan Memi: Eğer tabi ki zamanında brife edilmiş olsaydı
helikopterdeki insanlar, o portatif ELT cihazını antenine takıp yer
belirlemesini daha rahatlıkla sağlayabilirlerdi diyorsunuz.
Emre Soncan: Kesinlikle.
Rıdvan Memi: Şimdi geçtik aslında ama yine bir anda aklıma gelince
sormak istedim. Kaza kırım ekibiyle ilgili bir şey hatırlıyorum. Normalde
Ulaştırma Bakanlığı’nın kurduğu bu tip kaza kırım ekiplerinde bir eleman sayısı
olması gerekiyor diye hatırlıyorum, 7 kişilik falan bir ekip olması gerekiyor.
Doğru mu hatırlıyorum, buradaki kaza kırım ekibindeki personel sayısı 3’tü.
Emre Soncan: Kaza Soruşturma Kurulu’na belli uluslar arası
kriterleri var, yine bizim mevzuatların da belirlenmiş kriterleri var. bazı
rakamlarda yanlışlıklar var belirttiğiniz gibi ama genel itibariyle
bakıldığında Kaza Soruşturma Kurulu’nun teknik açıdan oluşturulmasında herhangi
bir handikap olmadığı DDK raporuna yansıyan nokta. Ama ben kaza soruşturma
kuruluyla ilgili çok küçük kendi değerlendirmemi söyleyeyim. Her şeyi çok
normal görmüşler, her şey olağan diye bakmışlar.
Rıdvan Memi: Bu da enteresan değil mi?
Emre Soncan: Evet. Zaten Köşk, Ulaştırma Bakanlığı’nı o noktada
biraz eleştirdi DDK ve daha sonra da kamuoyuna yansıdı. Ulaştırma Bakanlığı da
sert bir açıklamayla kendini savundu aslında o da biraz rahatsızlık meydana
getirdi doğrusunu söylemek gerekirse.
Rıdvan Memi: Kaza günü 16.40’tan 17.28’e kadar siz kitapta onu çok
da güzel derlemişsiniz, elinize sağlık, TV ekranlarına da yansıyan müthiş bir
bilgi kirliliği var. Yaşadı, yaşıyor, sağ, yaralı, hastaneye götürülüyor vs.
Şimdi bu bilgilerin kaynağı BBP yetkililerine göre Jandarma İstihbarat. Sonra
Kahramanmaraş Emniyet İstihbarat, yani 17.28’e kadar. Hala tartışılan dönemin
Kayseri Valisi Mevlüt Bilici’nin ‘Yazıcıoğlu yaşıyor’ açıklamasının perde
arkasını anlatıyorsunuz, çok da önemli bir bilgi notuyla aktarıyorsunuz. Bir
özetler misiniz?
Emre Soncan: Şimdi onun ayrıntılarının da anlat… ilk kez perde
arkasını. Herkes orada Kayseri Valisi’nin üzerine yüklendi. Çünkü Mevlüt Bilici
çok açık bir şekilde Muhsin Yazıcıoğlu’nun yaşadığını, şuurunun açık olduğunu
ve hastaneye kaldırılmak üzere olduğunu söyledi. İşin gerçekten çok garip bir
süreci var. Şöyle yaşanıyor. Önce Kahramanmaraş Emniyet Müdürlüğü’nün
istihbarat şubesinde bir istihbarat şube müdür yardımcısı böyle bir bilgi
derliyor. İşte hastaneye bir adamını gönderiyor, partiye bir adamını
gönderiyor. Oralardan aldığı verileri herhangi bir teyit yapmadan,
değerlendirmeden direkt istihbarat notu olarak yazıyor ve Kayseri’ye
gönderiyor. Kayseri İstihbarat Şube Müdürü de alıyor, o da aynı şekilde bir
üstüne Kayseri Emniyet Müdürü’ne gönderiyor, o da alıyor Vali’ye gönderiyor. Ve
bomba Vali’nin elinde patlıyor aslında orada çünkü açıklamayı Vali yapıyor. Ama
başa döndüğünüz zaman istihbarat notunun kaynağı Kahramanmaraş Şube
Müdürlüğü’ndeki Emniyet Müdür Yardımcısı, ismi de zaten kitapta yazıyor. Orada
bir ihmal ya da yanlış bir değerlendirme var, teyide muhtaç bilginin teyit
edilmeden verilmesi var. ve ondan sonra da silsile şeklinde devam ediyor. İşin
ilginç tarafı da DDK’ya yansıyan şeylerde herkes topu birbirine atıyor. Ben
emniyet müdürüne söyleyecektim de şöyle olacaktı, böyle olacaktı… Fakat herkes
topu orada birbirine atmış ve sonunda Vali’de nihayete ermiş.
Rıdvan Memi: En nihayetinde bu yeterince soruşturulmamış vaziyette.
Emniyet bu konuda bildiğimiz kadarıyla bir iç soruşturma açmamış vaziyette.
Emniyetin yetkilileri konusunda da bir soruşturma halihazırda yok diye
biliyorum ben.
Emre Soncan: Zaten müfettişler bu konuyu soruşturmaya devam
ediyorlar.
Rıdvan Memi: Peki son soru. Birçok insanla görüştünüz belli ki bu
kitap için kaynaklarınız var. Eminim ki bunca bilgi ve belgeden sonra gerek DDK
gerek diğer görüştüğünüz yetkililerin kafasında bir kanaat oluşmuştur.
Emre Soncan: Evet.
Rıdvan Memi: Bu bir kesinlik içermese de, şüphesiz biz bunun altını
hep çiziyoruz, ama bu kadar bilgi ve belgeden sonra bir kanaat oluşmuştur. O
kanaat kazaya mı daha yakın, suikasta mı?
Emre Soncan: Şimdi kişisel değerlendirmemi önce çok kısa
söyleyeyim.
Rıdvan Memi: Buyurun.
Emre Soncan: Ben suikast demiyorum ama normal bir kaza olmadığına
dair çok fazla gösterge var. Diğer taraftan devlet yetkilileri ne düşünüyor
diyorsanız, onlar bir adım ileriye götürüyorlar, büyük ihtimalle suikast
diyorlar.
Rıdvan Memi: Büyük ihtimalle devlet yetkilileri bu olaya suikast
diyorlar.
Emre Soncan: Onlar suikast olduğunu düşünüyor ve bu konu üzerinden
araştırmalarına devam ediyorlar. Ve benim edindiğim izlenim de araştırmanın bir
şekilde devam edeceği yönünde.
Rıdvan Memi: Dosya kapanmayacak…
Emre Soncan: Evet. Hem
hukuki devam edecek hem de belki de bazı yolları dolanarak da devam edecek
soruşturma.
Rıdvan Memi: Emre Soncan çok teşekkür ediyorum gelip katıldığınız
için.
Emre Soncan: Rica ederim, ben teşekkür ediyorum.
Rıdvan Memi: Bir kez daha tebrik ediyorum, elinize sağlık. Sağ olun
var olun. Kozmik Oda haftaya Salı akşamı, saat 20.50’de yeni bir zihin açan
sesle burada karşınızda olacak. İyi geceler, iyi yarınlar…