27 Eylül 2011 Salı

PKK’nın umudu / Sedat Laçiner

PKK şuursuzca, kontrolsüzce saldırıyor. Ayrım gözetmiyor.”Nerede bulursan orada vur” anlayışı ile saldırıyor. Polise ve sivil yönetime karşı ayrı bir kini var, fakat saldırıları genelde kolaycı, sıradan ama kanlı saldırılar türünden. Bu tür saldırılar çoğunlukla örgütlerin kuruluş aşamasında gerçekleştirilir. Güçlü bir tabanı olmayan örgütler, kaybedecek bir şeyleri olmadığından rastgele, ama olabildiğince kanlı saldırılar yaparak ses getirmeye ve korku üretmeye çalışırlar. Korku kısa sürede dehşete dönüşür ve kitleler sindirilir. PKK da kuruluş aşamasında böyle davranmıştı. Önce Kürtlere, ardından devlet güçlerine ve topluma ayrım gözetmeyen saldırılar gerçekleştirmiş, bunun üzerine terör siyasetini oturtmuştu. Son saldırılara baktığınızda PKK sanki dünkü örgüt gibi saldırıyor. Çünkü değişen devlet PKK’ya kuracak yeni cümle bırakmıyor. PKK Kürt ırkçılığı ve Türkten nefret etmek dışında sığınacak bir yer bulamıyor.
***
PKK bu yolda uzun süre dayanamaz. Çünkü herkes bilir ki teröristin gücü terörden değil, onu doğru bir kaldıraç olarak kullanmasından gelir. Kontrolsüz, ayarsız ve gün aşırı adam öldüren bir örgütün bunu siyasi bir araç olarak kullanma gücü kalmaz. Daha da önemlisi devlet karşısında örgütlerin sınırsız bir ölme ve öldürme kapasitesi yoktur. Kayıplar arttıkça panik ve onun getireceği hatalar da artar.
Ne var ki burada asıl önemli olan PKK’nın ne kadar dayanabileceğinden çok, Türkiye’nin bu vahşete ne kadar dayanabileceğidir. Çünkü son saldırılar açık bir şekilde gösteriyor ki güvenlik güçleri konusunda şu ana kadar yaptığımız tüm eleştiriler haklıdır, hatta bizlerin eleştirdiğinden daha büyük açıklar da vardır. Diğer bir tabir ile son saldırılar PKK’nın fikri çaresizliğini gösterdiği kadar, ‘yaşlı generaller’in bizleri yıllarca ‘alan hâkimiyeti’ hikâyeleri ile nasıl uyuttuğunun da açık kanıtıdır. Özellikle karakollara yapılan gün aşırı saldırılar alanın yıllarca nasıl boş bırakıldığının kanıtıdır. Ortaya çıkan patlayıcılar sınırlarımızın nasıl delik deşik olduğunun, teröristlerin bu patlayıcıları nasıl şehirlere kadar ellerini kollarını sallayarak taşıdıklarının da delilidir. Şu ana kadar kayıplarımız büyük, fakat tahammül edilemez ölçüde değil. Özellikle PKK’lıların panik içinde oluşu, patlayıcılarla saldırılarda teknik yetersizlikleri ve polisin şehirlerdeki yakın takibi sayesinde saldırıların toplu maliyeti sınırlı kalıyor. Ancak ipi boşanmış gibi şehirlere saldıran, ayrıca şehirlerde de mahallî adamları bulunan bir örgüt 100 saldırısından birkaçında başarı sağlasa bile bunun altından kalkmak kolay değildir. Büyük şehirlerde, alışveriş merkezlerinde ve tatil beldelerinde zarar tahminlerin ötesinde olabilir.
Bu tür saldırılar PKK’nın sandığı gibi devleti terörle mücadeleden soğutmaz. Tam aksine, kararlılık daha da artar ve terör karşıtı cephe büyür. Fakat hız kazanmış olan Türk ekonomisi ve derinleşmeye çalışan reformlar durabilir. Bu da teröristin asıl beklentisidir. Eğer ekonomide işler bozulur ve reformlar durma noktasına gelirse Ankara’daki Ergenekon benzeri hücreler uyanabilir ve terör-derin devlet kucaklaşması sayesinde Ankara’da işler terse dönebilir. Bu arada sokakta iç savaş manzaraları oluşturulabilirse, bu da yeni şer cephesine güç katabilir.
***
Tüm bu planlara dış dünyayı da eklemek gerekir. Türkiye, son hamleleri nedeniyle İran-Suriye hattında ciddi sıkıntılar yaşayabilir. Diğer cephede İsrail ve Batı var. Ne yazık ki özellikle ABD güvenlik birimleri terör konusunda İsrail’den çok uzak değiller. Bu durumda dışarıda ikili bir kıskaç durumu yaşama riski yüksek görünüyor... Başka bir ifadeyle iş başa düşüyor.
Gördüğüm kadarıyla Ankara da dışarıdan fazla ümitli değil. İşin başa düştüğünün o da farkında. Bu nedenle teröristle silahlı mücadelede ayağında çok ciddi hazırlıklar var. Daha etkin bir mücadele geliyor... PKK da bundan korkuyor, etkin önlemler gelmeden saldırıları arttırmaya çalışıyor.