Birçok bilimkurgu filminin ana temasıdır. Önce bilim adamları
birtakım güçlü, üstün donanımlı ve androidler-insan görünümlü robotlar-
üretir. Filmin sonuna doğru robotlar kontrolden çıkar, insanlara ve
şehirlere saldırır... Bunu not edip geçelim.
Geçen hafta emekli Koramiral Atilla Kıyat'ın bir televizyon
programında özeleştiri hatta itiraf diyebileceğimiz açıklaması vardı.
Hepsi birbirinden çarpıcı olan cümlelerinden biri şuydu: "Biz dünyanın
en güçlü silahlı kuvvetlerinden biriydik. Fakat güç ve kudretimizi
muhakkak bir tehdidin var olması halinde sürdürebileceğimizi düşündük.
Dolayısıyla mevcut tehdidin ortadan kalkması bizi korkutur hale geldi.
Bu da bizim hatamızdı. Kanun dışı işler yaptık." Bu sözler on yıllarca
ülkeyi fiilî olarak yöneten ordunun kendi önemini, gerekliliğini ve
vazgeçilmezliğini vurgulamak için giriştiği kirli işlerin mantıki
temelini oluşturuyor. Savaşmayan ve 'devletin ülkesi ve milletiyle
bölünmez bütünlüğü için' kan dökmeyen bir ordu MGK'da nasıl
kükreyebilirdi ki? Nasıl bu ülkenin sahibi ve koruyucusu olduğunu iddia
edebilirdi? Geçenlerde Türkiye'ye dönen Kürt siyasetçi Kemal Burkay, bir
röportajında 70'li yıllarda Kürt sorunu için demokratik bir mücadele
verdiklerini ama bu çabalarının PKK şiddetiyle bastırıldığını
anlatıyordu. Burkay, Abdullah Öcalan'ın kan donduran şu sözlerini
nakledyor: "Biz PKK'yı kurduk, üç yıl süreyle bizim ekmeğimizi,
silahımızı, paramızı devlet verdi. Karşılığında bizden istedikleri,
diğer Kürt örgütlerine karşı savaşmamızdı. Üç yıl boyunca ne istedilerse
yaptık." Bu sözler PKK'yı kimin hangi amaçlarla kurdurduğunun açık bir
itirafı. Bu acı gerçek aynı zamanda o kadar trajikomiktir ki Cem Yılmaz,
Yahşi Batı filminde Türkiye'nin tüm sorunlarına atıf yaparken buna da
gönderme yapar. Kızılderililer kasabaya saldırmayınca Şerif Lloyd 3-5
kasabalıya desteyle dolar verir, Kızılderili gibi giydirir, makyaj
yaptırır. Kasabaya saldırmalarını ister. Amacını "Kasabalılar
Kızılderili'den yıldık desin." cümlesiyle formüle eder. Güneydoğu'da
hâkim ve memurlar hizaya girsin diye bomba attırdığını itiraf eden
emekli Korgeneral Altay Tokat'ın Şerif Lloyd'dan, komik olamayışı
dışında ne farkı var?
Bugün hangi noktadayız? Karşı karşıya olduğumuz tehlike, derin devletin doğurup besleyip büyüttüğü canavarın kontrolden çıkmasından başka bir şey değil. Kontrol edilebilen, istendiği zaman eylem yaptırılan canavar artık kontrol dışı. Devlet, PKK lideriyle görüştüğünü düşünüyor ama örgütün dizginleri çoktan İmralı'nın elinden kaymış. Yekpare bir PKK yok artık. Karşımızda kimlerce, hangi ülkelerce, hangi istihbarat örgütlerince kumanda edildiğini bilmediğimiz taşeron olarak kullanılan çok parçalı mozaik bir yapı var. Geldiğimiz noktada gerçekten çıldırmış, sivillere saldıran, kendi ideolojisine bile ihanet eden ve gücü Ankara'nın en hayatî caddesinde bomba patlatmaya yeten başsız cani gruplarla karşı karşıyayız. Geçmişe göre iyi bir avantajımız var. O da artık teröre derin devlet desteği yok. Artık PKK ile mücadele ediyor görünmek için değil, gerçekten mücadele ediliyor. Neler yapılabilir? Öncelikle İmralı'yla müzakereye oturabilen bir devlet bu örgütleri kumanda ettiğini düşündüğü ülkelerle de müzakere edebilmeli. Kuyruğuna bastığı haricî akreplerle uğraşmayı bırakmalı. Ankara'nın göbeğine kadar gelebilmiş bir terör Türkiye'nin en büyük meselesidir. Demokratik açılım süratle sürmeli. Örgütün istismar ettiği eğitim, kimlik... gibi sorunlar hızla ve cesaretle çözülmeli. Ama kanlı eli Ankara'ya ulaşan, doğuda Şırnak, Hakkâri gibi şehirleri zaten yaşanmaz hale getiren, neredeyse fiilen yöneten örgüte de emniyet ve ordu koordinesiyle aman verdirilmemeli. Bunlar çok zor mu? Değil. Kasabada eski şerif değişti. Kızılderililerin makyajı dökülüyor. İpi kopuk androidler için de yeterince Will Smith'imiz var. Peki, niçin hâlâ kan akıyor?
Bugün hangi noktadayız? Karşı karşıya olduğumuz tehlike, derin devletin doğurup besleyip büyüttüğü canavarın kontrolden çıkmasından başka bir şey değil. Kontrol edilebilen, istendiği zaman eylem yaptırılan canavar artık kontrol dışı. Devlet, PKK lideriyle görüştüğünü düşünüyor ama örgütün dizginleri çoktan İmralı'nın elinden kaymış. Yekpare bir PKK yok artık. Karşımızda kimlerce, hangi ülkelerce, hangi istihbarat örgütlerince kumanda edildiğini bilmediğimiz taşeron olarak kullanılan çok parçalı mozaik bir yapı var. Geldiğimiz noktada gerçekten çıldırmış, sivillere saldıran, kendi ideolojisine bile ihanet eden ve gücü Ankara'nın en hayatî caddesinde bomba patlatmaya yeten başsız cani gruplarla karşı karşıyayız. Geçmişe göre iyi bir avantajımız var. O da artık teröre derin devlet desteği yok. Artık PKK ile mücadele ediyor görünmek için değil, gerçekten mücadele ediliyor. Neler yapılabilir? Öncelikle İmralı'yla müzakereye oturabilen bir devlet bu örgütleri kumanda ettiğini düşündüğü ülkelerle de müzakere edebilmeli. Kuyruğuna bastığı haricî akreplerle uğraşmayı bırakmalı. Ankara'nın göbeğine kadar gelebilmiş bir terör Türkiye'nin en büyük meselesidir. Demokratik açılım süratle sürmeli. Örgütün istismar ettiği eğitim, kimlik... gibi sorunlar hızla ve cesaretle çözülmeli. Ama kanlı eli Ankara'ya ulaşan, doğuda Şırnak, Hakkâri gibi şehirleri zaten yaşanmaz hale getiren, neredeyse fiilen yöneten örgüte de emniyet ve ordu koordinesiyle aman verdirilmemeli. Bunlar çok zor mu? Değil. Kasabada eski şerif değişti. Kızılderililerin makyajı dökülüyor. İpi kopuk androidler için de yeterince Will Smith'imiz var. Peki, niçin hâlâ kan akıyor?