22 Eylül 2011 Perşembe

Kontrol dışı androidler ve PKK / Veysel Ayhan

Birçok bilimkurgu filminin ana temasıdır. Önce bilim adamları birtakım güçlü, üstün donanımlı ve androidler-insan görünümlü robotlar- üretir. Filmin sonuna doğru robotlar kontrolden çıkar, insanlara ve şehirlere saldırır... Bunu not edip geçelim.
 
Geçen hafta emekli Koramiral Atilla Kıyat'ın bir televizyon programında özeleştiri hatta itiraf diyebileceğimiz açıklaması vardı. Hepsi birbirinden çarpıcı olan cümlelerinden biri şuydu: "Biz dünyanın en güçlü silahlı kuvvetlerinden biriydik. Fakat güç ve kudretimizi muhakkak bir tehdidin var olması halinde sürdürebileceğimizi düşündük. Dolayısıyla mevcut tehdidin ortadan kalkması bizi korkutur hale geldi. Bu da bizim hatamızdı. Kanun dışı işler yaptık." Bu sözler on yıllarca ülkeyi fiilî olarak yöneten ordunun kendi önemini, gerekliliğini ve vazgeçilmezliğini vurgulamak için giriştiği kirli işlerin mantıki temelini oluşturuyor. Savaşmayan ve 'devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü için' kan dökmeyen bir ordu MGK'da nasıl kükreyebilirdi ki? Nasıl bu ülkenin sahibi ve koruyucusu olduğunu iddia edebilirdi? Geçenlerde Türkiye'ye dönen Kürt siyasetçi Kemal Burkay, bir röportajında 70'li yıllarda Kürt sorunu için demokratik bir mücadele verdiklerini ama bu çabalarının PKK şiddetiyle bastırıldığını anlatıyordu. Burkay, Abdullah Öcalan'ın kan donduran şu sözlerini nakledyor: "Biz PKK'yı kurduk, üç yıl süreyle bizim ekmeğimizi, silahımızı, paramızı devlet verdi. Karşılığında bizden istedikleri, diğer Kürt örgütlerine karşı savaşmamızdı. Üç yıl boyunca ne istedilerse yaptık." Bu sözler PKK'yı kimin hangi amaçlarla kurdurduğunun açık bir itirafı. Bu acı gerçek aynı zamanda o kadar trajikomiktir ki Cem Yılmaz, Yahşi Batı filminde Türkiye'nin tüm sorunlarına atıf yaparken buna da gönderme yapar. Kızılderililer kasabaya saldırmayınca Şerif Lloyd 3-5 kasabalıya desteyle dolar verir, Kızılderili gibi giydirir, makyaj yaptırır. Kasabaya saldırmalarını ister. Amacını "Kasabalılar Kızılderili'den yıldık desin." cümlesiyle formüle eder. Güneydoğu'da hâkim ve memurlar hizaya girsin diye bomba attırdığını itiraf eden emekli Korgeneral Altay Tokat'ın Şerif Lloyd'dan, komik olamayışı dışında ne farkı var?

Bugün hangi noktadayız? Karşı karşıya olduğumuz tehlike, derin devletin doğurup besleyip büyüttüğü canavarın kontrolden çıkmasından başka bir şey değil. Kontrol edilebilen, istendiği zaman eylem yaptırılan canavar artık kontrol dışı. Devlet, PKK lideriyle görüştüğünü düşünüyor ama örgütün dizginleri çoktan İmralı'nın elinden kaymış. Yekpare bir PKK yok artık. Karşımızda kimlerce, hangi ülkelerce, hangi istihbarat örgütlerince kumanda edildiğini bilmediğimiz taşeron olarak kullanılan çok parçalı mozaik bir yapı var. Geldiğimiz noktada gerçekten çıldırmış, sivillere saldıran, kendi ideolojisine bile ihanet eden ve gücü Ankara'nın en hayatî caddesinde bomba patlatmaya yeten başsız cani gruplarla karşı karşıyayız. Geçmişe göre iyi bir avantajımız var. O da artık teröre derin devlet desteği yok. Artık PKK ile mücadele ediyor görünmek için değil, gerçekten mücadele ediliyor. Neler yapılabilir? Öncelikle İmralı'yla müzakereye oturabilen bir devlet bu örgütleri kumanda ettiğini düşündüğü ülkelerle de müzakere edebilmeli. Kuyruğuna bastığı haricî akreplerle uğraşmayı bırakmalı. Ankara'nın göbeğine kadar gelebilmiş bir terör Türkiye'nin en büyük meselesidir. Demokratik açılım süratle sürmeli. Örgütün istismar ettiği eğitim, kimlik... gibi sorunlar hızla ve cesaretle çözülmeli. Ama kanlı eli Ankara'ya ulaşan, doğuda Şırnak, Hakkâri gibi şehirleri zaten yaşanmaz hale getiren, neredeyse fiilen yöneten örgüte de emniyet ve ordu koordinesiyle aman verdirilmemeli. Bunlar çok zor mu? Değil. Kasabada eski şerif değişti. Kızılderililerin makyajı dökülüyor. İpi kopuk androidler için de yeterince Will Smith'imiz var. Peki, niçin hâlâ kan akıyor?