Çekim öncesinde ve sonrasında uzun uzun konuştuk.
Davalarla ilgili olarak son derece rahat.
İddianame dikkatli şekilde okunduğunda hem "İnternet Andıcı" hem de Balyoz davalarında sıkıntılı bir duruma düşmesinin söz konusu olmayacağı ileri sürülüyor .
Ancak başka yönden ise sıkıntılı veya rahatsız olduğu da hissediliyor .
Bu konularda hiç konuşmak istemiyor.
Sıkıntısı da sorulara verdiği ve vermek istemediği yanıtlardan anlaşılıyor.
Söyleyeceği herhangi bir sözün eski silah arkadaşlarını rahatsız edebileceğini hesaplıyormuş gibi bir hali var. Konuşurken çok dikkatli. Kelimelerini büyük bir itina ile seçiyor. Polemiklerden özellikle kaçıyor .
İnternet Andıcı davasında tanıklık etmeye hazır olduğunu söyledi. Tanıklığı çok şeyi değiştirebilir. Zira hem Balyoz hem de Andıç konularında kimin ne yaptığını, kimin ne yapmadığını en iyi bilen isim kendisi.
Söyleşi sırasında, özellikle Asker-Sivil ilişkileri üzerinde de duruldu.
Üstü kapalı konuşmasına rağmen , sözlerinden benim çıkardığım sonuç çok net: Yasalar çok açık. Sivil otorite isterse kendi yetkisini kullanabiliyor, istemezse kullanmıyor.
PKK için stratejimiz yok...
En çok PKK terörünü konuştuk.
48 yıllık subaylığının büyük bölümünü , terörle mücadelede geçirmiş bir komutan ve yine bu konuda kitap yazmış bir akademisyen de diyebiliriz.
Türkiye'nin genel hatasının, sivili-politikacısı-askeri-polisi-medyasıyla birlikte, toptan, etkili ve sürekli bir strateji uygulayamaması olduğunu anlattı.
Örgütün her geri çekildiğinde "Tamam bu iş bitti. PKK'yı çökerttik" düşüncesine girdiğimizi, bunun da fırsatları tepmek anlamına geldiğini, bunu da sıklıkla yaptığımıza dikkat çekti.
Doğrusu söylemek gerekirse, Başbuğ'u dinledikçe karamsarlığa düştüm . Şimdiye kadar saptanamayan genel stratejinin bundan sonra nasıl saptanabileceğini bilemedim.
Başbuğ, terörden kurtulunmasının en önemli unsurunun PKK' nın Kuzey Irak' tan çıkarılması olduğunu belirtince , ben de ısrarla "TSK bugünkü imkanlarıyla Kandil'i işgal edip, örgütü Kuzey Irak' tan çıkarabilir mi?" diye sordum. Bundan önce, bir önceki Genelkurmay Başkanı Büyükanıt, yine 32.Gün programında "İstesek de Kandil'i alamayız" demişti.
Başbuğ daha nüanslı bir yanıt verdi.
Kandil'in o kadar da önemli olmadığını , oraya kadar gidip örgütü bulamama riski yerine, Türkiye-Irak sınırındaki 0-40 kilometre arasının çok daha hayati olduğunu belirtti . Sınır ötesi harekatların bu bölgeye yapılmasının yararına işaret etti.
Kandil konusundaki tüm ısrarıma rağmen , negt, siyah-beyaz bir yanıt vermedi.
Başbuğ, önümüzdeki dönemlerde kendinden çok konuşturacak bir isim.. Türkiye' nin asker-sivil ilişkilerindeki tüm dengelerin değiştiği bir dönemde yaşadı. Şu aşamalarda o günlere pek dönmek istemiyor, ancak ilerde eminim geçirdiği süreci ve tanıklıklarını da bir kitapta toplayacaktır.
KİTAP KÖŞESİ
...
Demokrasiden darbeye
Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan'ın idamlarının 50. yılındayız. Bu sürede demokrasimiz nereden nereye geldi. Ve son hızla değişim devam ediyor. İdamların 50. yılında, Taha Akyol ile Adnan Menderes'in oğlu Aydın Menderes'in beraber hazırladıkları söyleşi kitabı “Demokrasiden Darbeye Babam Adnan Menderes” Doğan Kitap'dan çıktı. Taha Akyol'un soruları, Aydın Menderes'in cevapları ve anıları ile ilerleyen kitap, bize Türkiye'nin çok partili hayatının köklerine uzanan ve sonu trajik bir şekilde biten bir hayatı her yönüyle anlatıyor. Çok derli toplu ve çarpıcı bir çalışma olmuş. (http://www.dogankitap.com.tr)