12 Eylül Darbesi PKK'yı Güçlendirdi
Kemal
Burkay: "Cunta 12 Eylül öncesinde şiddeti bahane edip bizi, barışçı
Kürt Siyasi hareketini ezdi. Büyümemize engel oldu." dedi.
Kemal
Burkay: Cunta 12 Eylül öncesinde şiddeti bahane edip bizi, barışçı Kürt
Siyasi hareketini ezdi. Büyümemize engel oldu. “Kürt hareketi terör”dür
diyebilmek için hareketi şiddete yöneltti. Meydan PKK’ya kaldı. Sanki memlekete barış geliyormuş gibi karşıladı Türkiye şair-yazar-siyasetçi Kemal Burkay’ı. Büyük acılar, açık yaralar ama büyük umutlar, taze heyecanlarla kucakladı, ömrünün 31 yılını İsveç’te sürgünde geçiren 74 yaşındaki oğlunu. “İklim değişti” diyerek memleketine döndü. Geldiği günden beri onlarca meslektaşım gibi ben de Kemal Bey’in görüşme talebime “evet” demesini bekledim. Beklediğime değdi, cevapsız sorum kalmadı. Bu röportaj Kemal Burkay’ın yazılı basına verdiği ilk röportaj.
‘İklim değişti’ dediniz ve 31 yıllık sürgünü sonlandırıp memleketinize döndünüz. Hoş geldiniz. Nasılsınız, iyi ki geldim mi diyorsunuz, ahir ömrümde bunca sıkıntıya telaşa üzüntüye ne gerek vardı mı?
Tabi, çok rahat koşullar düşünseydim gelmemem lazımdı. Ama benim açımdan dönüş koşulları vardı. En azından görüşlerimi serbestçe açıklayabileceğim bir ortamda dönebileceğimi düşündüm. Nitekim öyle de oldu. Mesajlarımı serbestçe verebiliyorum.
Kürtler açısından bugün durum nasıl sizce?
Kürt sorununun tartışılması, Kürtçe kitapların gazetelerin serbestçe çıkması ve bir devlet televizyonunun her gün her saat Kürtçe yayın yapması önemli. Fakat yapılması gereken daha çok şey var. Kürt sorunu serbestçe konuşuluyor. Legal biçimde, Kürtler tarafından örgütlenmiş, Kürt sorununu ana ekseni kabul etmiş partiler var. Böyle bir ortamda sorunları dile getirmek için şiddet pek anlamlı görünmüyor. Şiddetin sahneyi terk etmesi gerekiyor.
Derin devlet bize karşı PKK’yı kullandı
“PKK’nın bir Kürt sorunu yok ama Kürtlerin ve Kürt meselesinin artık ciddi bir PKK sorunu var” yorumuna katılır mısınız?
Biliyorsunuz PKK sahneye çıktığı 1970’den beri biz PKK ile ilgili sorunlar yaşıyoruz. Bizim hareketimiz -ki Özgürlük Yolu olarak bilinir- o tarihlerde gayet kitleselleşmişti. Yanımız sıra başka gruplar vardı. Kürdistan Demokrat Parti’nin yandaşları KUK diye nitelendirilen bir grup ve başkaları... PKK bizden sonra sahneye çıktı ve bizleri hedef gösterdi. Kürt halkının kurtuluşu amacına yönelik olduğunu iddia ediyordu. Keskin sloganlar kullanıyordu.
Kitlesellik bakımından nasıldı?
Marjinal bir örgüttü. Mesela Özgürlük Yolu, -Kürdistan Sosyalist Partisi idi gerçek adı- çok daha kitleseldi. Diyarbakır belediye seçimlerini kazandık biz 1977’de. Mehdi Zana bizim adayımızdı. PKK yeni yeni sahneye çıkmıştı. 78’den itibaren silahlı eylemlerle sesini duyurmaya çalışıyordu. Biz, 1978 ve 79’da Ağrı belediye seçimlerini kazandık. PKK ortaya çıktı ve bizi hedef gösterdi. Bizimle ittifak kurmak için uğraşabilirdi ama bize karşı şiddet kullandı. Arkadaşlarımız öldürüldü PKK’lı militanlar tarafından. Başka örgütlerden öldürülenler de oldu. Ama şiddeti hiçbir zaman yöntem olarak görmedik.
Neden? Karşı şiddeti neden doğru bulmadınız?
Cuntanın baskıları Kürtler ve demokrasi güçleri üzerinde çok ağırdı evet. Buna rağmen biz silahlı eylemlerin yarardan çok zarar getireceğini düşündük. Süreç de bizi doğruladı. 4 bine yakın köy boşaltıldı. Milyonlarca insanımız büyük kentlerin varoşlarına yığıldılar, çok acılar çektiler, hala çekiyorlar. Bunlar büyük şehirlerin sorunlarını da ağırlaştırdılar. Ve zamanla metropollerde Kürtlere karşı tepkiler oluştu, Türk kamuoyunda. Hâlbuki tüm bu çatışma, dökülen kan, 40-50 bin ölü -ki çoğu genç insanlar, 17 bin faili meçhul, toplumun karşılıklı olarak kirlenmesi, devletin çetelerle kirlenmesi. Eğer bizler, solcular ve Kürtler, hakları yenen toplum kesimleri, mücadelemizi daha akıllıca sürdürebilseydik bunlar yaşanmayabilirdi. Egemen güçlere bu fırsat verilmeyebilirdi.
Kürt kimliği ve haklarını 60’larda ilk TİP dile getiriliyor. Siz Kürdistan Sosyalist Partisi’ni kuruyorsunuz. Sonra PKK çıkıyor ortaya ve şiddeti yöntem olarak seçiyor. Ki, devletin Kürt hareketini kontrol için PKK’yı devreye soktuğu, sonra da kontrol edemediği söylenir. Siz söyleyin, nasıldır?
Kanımca 60’lardan başlıyor, solun canlanması, TİP’in kurulması, sol yayınevlerinin devreye girmesi, Türkiye’de gerek işçi hareketinin gerekse Kürt hareketinin canlanması. Mesela ilk doğu mitingi 1962’de oldu. Bunlar oldukça kitlesel eylemlerdi. 1970’lerde ortaya çıkan Kürt gruplar ve sol partiler henüz yoktu. TİP vardı, doğu mitingleri yapılıyordu. Ve daha o zaman bu hareketi bastırmak ve yanlışa yönlendirmek için bir takım girişimler oldu. Devlet kanalıyla. Biliyorsunuz kontrgerilla örgütlenmesi 50’lerde başlar, 6-7 Eylül olayları ve sonrakiler. Bunlar bölgede de varlıklarını 60’larda göstermeye başladı. Kontrgerilla eylemleri, halka yönelik baskılar, bir bakıma barışçı biçimde gelişen mücadeleyi şiddete yöneltmek için yapıldı. Bu 70’lerde de devam etti. Ben o dönemde devletin -devlet mi dersiniz, derin devlet mi bilmem- hem sol, hem Kürt hareketini bastırmak için devreye girdiğinden eminim.
‘Ekmeğimiz silahımız 3 yıl derin devletten’
Ya PKK özelinde?
Öcalan yıllar sonra şunu söyledi, yazdı. Dedi ki “Biz PKK’yi kurduk, üç yıl süreyle bizim ekmeğimizi, silahımızı, paramızı devlet verdi. Karşılığında bizden istedikleri, diğer Kürt örgütlerine karşı savaşmamızdı. Üç yıl boyunca ne istedilerse yaptık. Sonra ben onların ellerinden sıyrıldım ve Suriye’ye geçtim. Ben Suriye’ye geçtikten sonra ‘Yahu bu adam avucumuzun içindeydi, nasıl bunu kaçırdık’ dediler”. Yani Öcalan, 3 yıl süreyle Türk devletini oyuna getirdiği iddiasında. Öcalan aynen bunları söyledi. Bizzat PKK yanlısı basılan gazetelerde, kitaplarda çıktı. Başkalarının Öcalan’a attığı bir iftira değil bu. Derin devletin çaktığı kıvılcım bölgeyi yaktı. Çünkü bölgede çok fazla baskı, acı vardı. Daha o zaman ben o kanıdaydım bir kıvılcım bu bozkırı tutuşturabilir, dedim. Bir bakıma kendi evimizi yakmış olduk, Kürtler ve Türkler olarak. Devlet ateşle oynadı. Biz Türk halkıyla demokratik dayanışma içinde olacağız. İzlenecek doğru yöntemler bence bunlardı.
Aradan 30 yıl geçti! Çok uzun bir süre. Bu sürede PKK’dan farklı olarak şiddet içermeyen bir Kürt siyaseti neden var olup güçlenemedi, kitleselleşemedi?
Bunu sırf PKK’ya bağlamak yanlış olur. Tamam, PKK’nın eylemleri bize yönelikti. Bize zarar verdi ama asıl bize zarar veren 12 Eylül cuntası oldu. Cunta 12 Eylül öncesi şiddeti bahane ederek -ki bana göre o şiddette o cuntanın birebir eli vardı- bütün demokrasi güçlerini ve solu ezdi. Meydan o zaman PKK’ya kaldı. Biz 12 Eylül öncesinde de sonrasında da çok aktiftik. Ama devlet bizim sesimizin kitlelere yayılmaması için çabaladı, sesimizi kıstı. Bizim demokratik çalışmalarımızı da PKK’ya mal etti. Politika şuydu: Kürt hareketini şiddete yöneltmek, terör diye suçlamak ve onun dışında da başka bir şey yok demek. Sadece PKK var, o da terör demek. Bu politika yıllar boyu izlendi.
AK Parti de Kürtleri temsil ediyor
PKK’nın uzun zaman bağımsızlık amacıyla hareket ettiği biliniyor. Bu hedef, tüm siyasi Kürtlerin nihai hedefi olarak gösterildi, öyle de bilindi. Gelinen noktayı nasıl görüyorsunuz?
Nasıl ortaya çıktığı, ne yaptığı, Kürtlere yararının zararının ne olduğu ayrı bir konu ama artık PKK güçlendi, kitlesel destek kazandı. Legal planda PKK yandaşı kesimler oluştu. Parlamentoda temsil edecek bir parti oluştu. Diğer Kürt örgütlerinin olmadığı kadar büyük bir kitle gücü var BDP’nin. Ama AK Parti de Kürtlerden oy alıyor, temsil gücü var. Yani “Kürt kesimini tamamen PKK temsil ediyor” sonucuna varmamak lazım. Diğer Kürt kesimleri güçleri zayıflamış olsa da varlar. Kürt politikası tek renkli değil çok renklidir. İllegaliteyi bir yana bırakalım, bence Kürt siyasi hareketini legal planda yürütme şansı var, ben buna çok önem veriyorum, örneğin bir HAK-PAR var, programına federasyonu koymuş. Ama bu yüzden Anayasa Mahkemesi onu kapatmamış.
Kimi Kürt yazar ve aydınları PKK tehdidine rağmen ses yükseltebiliyor. Kürt halkı PKK’ya ‘hayır benim adıma cinayet işleyemezsin’ deme duygu ve bilinç durumuna geldi mi sizce?
Silahların yarattığı baskı ortamı buna fırsat vermiyor. Ben bunu bizzat BDP için de düşünüyorum. BDP’yi yönetenlerin birçoğu deneyimli. Seçimlerden sonra olan PKK eylemlerine bu tecrübeli siyasetçilerin hayır diyememesi, kınayamaması aslında öyle düşündüklerini göstermiyor. Bana göre bir korku var. Şimdi tabi sadece devleti, hükümeti suçlamak yetmiyor. Kürtlerin de kendi yanlışlarından kurtulmaları lazım. Örneğin operasyonlar yapıldığında tepki gösteriyoruz, liberal, demokrat sol aydınlar. Ama öte yandan PKK’nın bu silahlı eylemlerini de eleştirmek lazım. 12 Haziran sonrası yeni anayasa gündemdeyken, diyalog oluşmuşken, önemli bir umut doğmuşken PKK’nin o zincirleme silahlı eylemleri süreci zehirledi. Hükümetin sesi de tabiî ki sertleşti. Hükümeti suçluyoruz ama hükümetin o yanlışa düşmesi için ne lazımsa yapıldı.
AK Parti kompleksim yok, önyargım da...
PKK çevrelerinin ortaya attığı bir iddia var, sizin Türkiye’ye dönüşünüzün bir devlet projesi olduğu yönünde. Sizin barışçıl dilinizi kullanıp federasyon isteyen HAK-Par’ı da dayanak yaparak PKK’ya olan ilgiyi, desteği size yönlendirmek istiyormuş. Öyle mi?
Geçmişte devlet PKK’yı kullanarak bizi etkisizleştirmek istedi. Bizi hep yok saydılar. AK Parti açılım başlatınca da barışçı sesler yeniden önem kazandı. Olay budur. Elbette AK Parti bir parti olarak kendi çıkarını düşünür ona göre Kürt kesiminde diyaloglar arar. Bu doğaldır. Ama ben de tecrübeli bir politikacıyım. Ve 50 yılın politikacısıyım. İnandığım şeyleri hep savundum, ödün vermedim. Yurda döndüm diye, AK Partili olacak değilim. Ama bu konuda hiçbir kompleksim de yok, ön yargım da. Doğru yaptıklarını destekledim, açılım sürecini, referandumu, Ergenekon davasını, TRT Şeş’i.
Öcalan örgüte değil tabana hakim
PKK bütün mü? Lideri tutsak. Karayılan’ın durumu net değil. Tunceli grubu, Suriye grubu var... Öcalan ne kadar hakim sizce örgüte?
Bu tür örgütlerde zaman içinde oluşmuş çeşitli etkiler, örgüte uzanmış eller olabilir. Mesela biz geçmişten beri PKK’nın içinde derin devletin eli olduğunu söyledik. Geçmişte Suriye’de PKK uzun dönem kaldı oradaki ilişkiler devam ediyor olabilir. İran’da PJAK dolayısıyla belli ilişkiler olabilir. Bölge ülkeleri birbirlerine karşı PKK’yı hep kullanmaya çalıştılar, kullandılar da. Öcalan’ın her dediği örgütte aynen uygulanır düşüncesi yanlış olur. Bazıları sabote etmek isteyebilir. Son olaylar bunu gösteriyor. Buna rağmen Öcalan hala örgüt üzerinde oldukça etkilidir. Öcalan’ın da silah bıraktırmak konusunda kararlı olması gerekir. Öcalan’ı geçmişten beri tanıyorum. O ilk ateşkes döneminde Özal döneminde Öcalan diyaloga barışa açıktı ama süreç sabote edildi.
HAK-PAR’a genel başkan olur mu?
İklim değişti dediniz ve ülkenize döndünüz. Kendinize nasıl bir rol biçiyorsunuz bu süreçte?
Ben yıllardır Türk halkıyla birlikte yaşamayı seçen, savaşı değil dayanışmayı esas alan bir siyasi hareketin temsilciyim. Gerçekçiyim, hayalci değilim. Devlet benimle oturacak, Kürt sorununu çözecek demiyorum. Ama devletle hükümetle diyalogum olabilir tabi, bundan da korkmam. Sayın Egemen Bağış ile ve Sayın Ertuğrul Günay ile görüştüm, özgürce konuştum. Bunlar tabiyet yahut kullanılma ilişkileri değil, normal ilişkilerdir.
Sizi desteklediğiniz HAK-PAR genel başkanı olarak görecek miyiz?
Şu an böyle bir düşüncem yok ama aktif politika yapıyorum, değerlendireceğim koşulları. Ben HAK-PAR’ı da kapsar şekilde demokratik barışçıl Kürt siyasi hareketinin genişlemesine destek veririm.