18 Ekim 2010 Pazartesi

Hak yerini bulmalıdır / Namık Çınar

“12 Eylül faşizmi”nin yargı yolunu kapattığı “YAŞ” kararlarına, son anayasal değişikliklerle “denetlenebilir”lik olanağı sağlanınca, “TSK”dan bu yolla “atılan” subay ve astsubayların yüreklerindeki yalazalara serin sular serpildi, bir nebzecik de olsa.

Bir an için olsun düşünün lütfen, hangi karakterdeki bir insan, bir başka insanın hayatı üzerinde tasarrufta bulunarak yapacağı işlemler için, onun yargı yoluna gitmesini, hakkını aramasını engelleyebilir, ortadan kaldırabilir ki?

Başlarına çorap ördükleri kimseleri seçeneksiz kılarak, çaresizliğin ve çözümsüzlüğün, ancak bir tek orada kesin ve mutlak olduğu “ölüm” ile, nasıl tipteki insanlar kalkarlar da sidik yarıştırırlar ki?

Böyle şeyleri yapanlar, yapabilenler insan mıdırlar... adalet duygusundan yoksun, hak ve hukuk kavramlarına yürekleri mühürlü olanlar, acaba gerçekten insan sayılırlar mı ki?

Mağdurların 1700 kişi dolayında olduklarını yazıyorlar ve söylüyorlar, gazeteler-televizyonlar. Bana kalırsa, çok daha fazladırlar, bu belirtilenlerden.

Öyle aman-aman bir şeyler elde edebileceklerini de ummuyorum doğrusu, onların. Askerlik mesleğinin hiyerarşik katı yapısı... ordu içindeki halihazır emsallerine yetişebilme olanaksızlıkları... emir-komuta yapısında doğabilecek terslikler, vb... daha bir sürü husus yüzünden, pratik imkânsızlıklar söz konusudur, diye düşünüyorum çoğu için.

Örneğin ben “12 Mart faşizmi”nde atıldığımda ordudan, “idare”nin bu tür işlemlerine karşı yargı yolu açıktı henüz. Komünistlikle suçladıkları ve yargıladıkları ceza davasında aklanınca, “AYİM”de bu sefer ben dava açmış ve çileli süreçlerden sonra, orduya tekrar dönmüştüm.

O geriye dönmenin “davullarla-zurnalarla” olmadıklığı bir yana, dışarıda kalmış olduğum 22 aylık süreyi, “emsallerim” itibariyle telafi etmem ve onlarla yeniden aynı rütbelere gelmem bile, epeyi sancılı yıllar yaşamamı gerektirmişti.

TSK’dan atıldığınız gün hangi statü ve rütbede iseniz, döndüğünüzde de, sanki o günün ertesinde imişsiniz gibi eklemleniyorsunuz, bir kere. O sırada arkadaşlarınız, mesela bir-iki rütbelik mesafeler kat etmiş iseler ve siz “tüm haklar”ınızı kazanmış dahi olsanız, hemen onların düzeylerine gelemiyorsunuz, öyle bir çırpıda.

Yasal mevzuat gereği, örneğin her rütbenin üçte ikisi kadarında bilfiil kalmak ve görev yapmak zorunluluğunuz var, erişip yetişinceye dek arkadaşlarınıza. Ve ayrıca, bu süreçlerde onların da yerlerinde saymadıklarını unutmayınız, sakın.

Ne ilginçtir ki, hem bir zamanlarki ve hem de ileride de tekrardan “ast”larınız olacaklarla, “üst” ilişkileri de yaşayabilirsiniz ilaveten, bu sorunlu süreçte, çektikleriniz sanki yetmezmiş gibi.

İşte daha bir sürü nedenlerle, gerek “AYİM” gerekse “idare”, üç-beş kuruşluk tazminatlarla geçiştireceklerdir bence, olsa olsa bu halleri.

Sonradan düzeltilmeleri, eski hale getirilmeleri, istense bile bir hayli zor görünen böylesi “idari tasarruflar”da bulunanlara, yok yere yarattıkları haksızlıklar ve hukuksuzluklar için, mutlaka “yasal müeyyideler” getirilmelidir, esasında.

1700 kişinin ordudan atılmalarına yol açanların, bu işlemlerde rolleri bulunanların, saptanarak yargıç önlerine çıkarılmaları ve suçlu bulunanların cezalandırılmaları orduya tekrar dönme gayretlerinden daha sonuç alıcı sayılmalıdır, bana sorarsanız.

Mağdur meslektaşlarıma önerim, mesela belki de dernekleşmeleri ve güç birliği yaparak, enerjilerini boş yere tüketmeden, kendilerine yapılan haksızlıkları, yapanların yanlarına kâr bırakmamalarıdır, hukukun yolundan giderek.

Kin ve intikam değildir, önerdiğim. Eğer bu ülkede hukuk egemen olacaksa, eğer bu orduda “eli kıran başı kesen”likleri şiar edinmiş “despotlar”, bir zamanlar ve halen var iseler... ve temizleneceklerse de, bunlardan temizlenmelidir TSK.

Konunun içine girildiğinde, inanınız ki, insanın yüreğini burkacak, gözlerini yaşartacak ölçülerde “sadist” karakterde kimselerle karşılaşılacaktır, kalıbımı basarım.

Bu tiplerin bulunarak yargı yoluyla cezalandırılmaları, insanlık görevidir, yurttaşlık görevidir, vatan görevidir, bana göre.

TSK’nın binlerce kendi problemi ortalıklarda durup dururken, gidip siyaset yaptılar, kimi generaller.

Motorize alayın 250-300 aracına bakım yapan “2. kademe”sinde, bildiğin “kazma” ile sökülüp ayrılıyorlardı birbirlerinden, jantlar ile lastikler. Birliklerin “aparat” ihtiyaçları karşılanmazken, onlar “muhtıra”lar hazırlıyorlar, “darbe planları” yapıyorlar, YÖK’e şuraya-buraya “emirler” yağdırıyorlardı, utanmaz bir şekilde.

Ben, erlere koca tümende, çorba yerine kırk yılda bir çıkan “çay”ın da kepçelerle dağıtılıp, kaşıklarla içirildiğini bilirim, düz tabaklardan.

Bu kadar saygısızlıklar egemenken diz boyu, olmadık işlerle uğraşmışlardır, kimi generaller. Hepsinin de kâr kalmıştır yanlarına, tüm yaptıkları.

Türkiye’nin “askerî güvenlik konsepti”ni “A”dan “Z”ye yeniden belirlemek üzere oluşturulacak “TBMM”nin bünyesindeki reformcu bir “askerî şûra”, temel konuların yanı sıra, bu gibi hususları da araştırma konusu yaparak, taa başından beridir yemediği haltlar kalmayanları da saptayarak bir bir, teslim etmelidirler yargıya.

Sadece 1700 kişinin değil, tüm Türkiye’nin gönlüne su serpilecektir, o zaman.