2 Eylül 2010 Perşembe

Ya asker bir daha darbe yapamazsa / Mustafa Karaalioğlu

Bir işadamı anlatıyor... Siyasetle ilgisi olduğu söylenemeyecek eğitimli genç bir kıza referandumda hangi yönde oy vereceğini soruyor. Cevap: Hayır! Neden peki? “Çünkü” diyor genç kız. “Eğer bu anayasa değişikliği kabul edilirse asker bir daha darbe yapamayacakmış!.. Oysa Türkiye’nin çağdaş kalabilmesi için askerin gerektiği zaman darbe yapabilmesi lazım”

Şaşırdınız mı!
Geçtiğimiz seçimler öncesinde bir televizyon kanalının sokak röportajında iki genç de benzer şeyler söylemişti: “Asker darbe yapmalı, böyle gitmez!”

Sadece gençler değil elbette... Bu ülkede, “ordu göreve” pankartının altına toplanacak bir zümrenin varlığı sır değildir.

Dahası, bugün Ergenekon’dan, cunta planlarından yargılanan şahısların ve onların yakın halkasının sözden öteye geçtikleri de malumdur.
İhtimal ki yine küçük de olsa bir başka zümre asker arzusunu taşımakla birlikte utancından bunu ifade edememektedir.

Bu açık veya gizli darbe hevesleri aslında tam olarak “En iyi idare, askeri idaredir” anlamı taşımıyor. “CHP gelemiyorsa asker gelsin”, çaresizliğini yansıtıyor.

Oysa, AK Parti Türkiye’de darbe dönemini kapatmıştır. Darbeyi hazırlayan eylemlerin, darbeyi kolaylaştıran ittifakların, darbenin kilometre taşları provokasyonların ve nihayet darbe planı yapmanın suç olduğu bir dönemi başlatmıştır.

Bugüne kadar alkışlanan, övülen, destek ve himaye gören darbe faaliyetleri hak ettiği müeyyideyi görerek artık en büyük suç haline gelmiştir.

Yeni dönemin en belirgin özelliklerinden birisi de budur. Türkiye, demokratik bir çaba göstererek, siyasal ve toplumsal ittifak aracılığıyla, yani bileğinin hakkıyla darbe dönemini kapatmıştır. Bu, demokrasi tarihine “Türkiye tecrübesi” olarak girmeyi hak eden bir değişim öyküsüdür.

12 Eylül referandumu tam da o genç kızın “endişe” ettiği gibi, darbe dönemini tümden bitirecektir. Darbeye giden yollardaki yargı himayesi bitecek, ordunun daha fazla sorgulanmasını sağlayacak ve geçici 15. maddenin kaldırılmasıyla darbeciler yargı önüne çıkacaktır.

Artık geride kalan imtiyaz dönemi, anayasa hükmü olarak da tarihe gömülecektir. Türkiye, bileğinin hakkıyla elde ettiği demokratik kazanımları taçlandıracaktır.

Böylesine önemli bir karar anında akıl karışıklıklarının darbe arzusuna kadar varması kabul edilebilir olmasa da şaşırtıcı değildir. Sonuçta bu ülkede yüzlerce kişi halen darbe suçlamasıyla yargı önündedir.

Varlığı mevcut anayasanın sağladığı ayrıcalıklara ve asker-yargı eksenine bağlı bir sınıfın, hayır kampanyasının lokomotifi olduğu muhakkaktır. O genç kız ve diğerleri önlerindeki uzun hayata bakınca sınıfsal ayrıcalığın kaybolmakta olduğunu, babasının, dedesinin sahip olduğu ayrıcalıkların kendi geleceğinden silinmekte olduğunu görüyor. Pastadan pay isteyenlerin sahibi artıyor ve dahası pastanın büyüklüğünü tayin edenlerin babasının, dedesinin arkadaşları olmadığı görüyor.

Rekabet gelişiyor ve ancak belirli fikir ve doktrinlere bağlı olanlara ayrıcalık dağıtan güçlerin kendisi güçten düşüyor.
Bütün bunlar yetmezmiş gibi geleneksel olarak ait olduğu parti de serbest seçimle bir türlü iktidar olamıyor.
Böylesi duygular insanı demokrasi yolundan çıkarır ve en çağdaş kıyafetlerin içinde bile bir faşiste dönüştürebilir.

Bugün “gerilim” olarak tanımlanan şey de budur aslında. Siyasetten bürokrasiye, medyadan iş dünyasına kadar imtiyazlarını yitiren eski iktidar sahipleri ve onların yakın çevresi ve de sonraki kuşakları kaçınılmaz bir gerilim içindedir. Siyasetleri yetersiz kaldığı için her kritik anda kendilerine kanat gerecek askere göz süzmektedirler.

Siz de kalkmış referandumda nasıl hayır verebiliyorlar diye merak ediyorsunuz!..