16 Eylül 2010 Perşembe

İngiliz ordusunda kaç asker var? / Mehmet Altan

Dün de... Her zamanki gibi günün akışını izliyordum. Haziran döneminde işsizlik oranının yüzde 10.5’e gerilemesi... Bütçe açığının azalması...
Güneydoğu’daki okulların bir hafta boyunca “Kürtçe” nedeniyle protesto edilmesine yönelik girişimler...

KPSS’deki skandalın kaynağının tespiti çalışmaları filan...

Ama toplumsal çoğunluk açısından en ilgi çekici haber Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün “tek tip askerlik” çalışmalarına ilişkin açıklamasıydı.
Bakan şunları söylüyordu:

“Konu nihai bir kanun tasarısı haline gelmediği için bir şey söylemek yanlış olur. Bakanlar Kurulu’nda müzakere edilecek aşamaya geldiğinde daha çok bilgi verme şansımız olur.”
***
Düşündüm de, bir taraftan “demokratikleşiyoruz” diyoruz, öte yandan hala “mecburi askerlik” var.
Hem de 1916 yılından beri...
Hâlbuki...
Avrupa Birliği’nin iki önemli ülkesi Fransa ve İngiltere’de zorunlu askerlik çoktan kalktı.
Sadece oralarda mı?
Hollanda, İtalya, Polonya, İzlanda, Sırbistan, İrlanda, Belçika, Lüksemburg, Slovenya, Slovakya, İspanya, Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Malta’da da zorunlu askerlik kalktı, bu ülkelerin tümü “profesyonel orduya” geçti.
“Zorunlu askerlik” olan ülkelerde ise askerlik yapmak istemeyenler sosyal hizmet alanlarında görevlendiriliyorlar.

Biz ise hala 1916 yılındaki kanunda ve Prusya tipi “ordu-millet” anlayışında ısrarlıyız.
***
Prusya tipi “ordu-millet” anlayışı dedim...
Hatırlayın...
Orgeneral Başbuğ, Uğur Dündar’a verdiği uzun mülakatta neden “zorunlu askerlik” istediğini anlatırken, döne döne “Mehmetçiğin” milletle ordu arasındaki bağ olduğunu söylemişti.
Hatta zorunlu askerlik ortadan kalkarsa “bu bağın” kopacağını da iddia etmişti.
Bu aslında doğrudan “askeri rejimin” gizli ve ürkek bir savunmasıydı...
Çünkü...
Eski Genelkurmay Başkanı’nın mantığına göre, zorunlu askerliğin çoktan ortadan kalktığı o ülkelerde demek ki orduyla millet arasında bağ yok.
Demokrasilerde ordu “milletin” değil, doğrudan “devletin “ bir parçasıdır... Ve bu nedenle orduyla millet arasındaki bağı, parlamentolar, hükümetler kurar...

Nitekim hiçbir devlet kurumu, milletle “zoraki “ görevlendirme sayesinde “bağ” kurmaya kalkmıyor.
“Ordu-millet” parolası Prusya tipi örgütlenmenin, halka doğrudan hükmetmenin bayatlamış bir formülüdür.
***
Bayatlamış diyorum...
Çünkü hiçbir modern ülkede bizimki gibi “süngü harbinden” miras kalabalık ordu kalmadı.
Eğer biraz kafanızı kaldırır yeryüzüne bakarsanız, “savunma” konularının çok başka düzlemde seyrettiğini görüyorsunuz...
Nitekim İngiltere’de dev cari açığı kapatmak isteyen hükümetin Savunma Bakanı Liam Fox, bakanlıkta görevli üniformalı personelin sayısını önemli derecede düşüreceklerini söyledi.
Savunma Bakanı Fox, 100 bin kişilik ordusu olan bir ülkenin Savunma Bakanlığı’nda 85 bin sivil personel bulundurmasını da eleştiriyor.
Bu çerçevede yapılacak revizyonda bürokrasinin de azaltılması planlanıyor.
Bizde neredeyse bir milyon kişilik ordu yetmez iken... İngiltere yüz bin kişilik orduyu fazla bulmakta. Biz acaba “daha fazla general kadrosu” için mi çok büyük bir ordu ve “zorunlu askerlik”te diretiyoruz?
***
Bunu da tabii laf olsun diye sormuyorum.
Örneğin...
Stockholm Barış Araştırmaları Enstitüsü’ne göre Türkiye, geçen yıl 19 milyar dolar askerî harcama yaptı.
Ama TSK’nın envanterinde 1950’lerden kalan ve artık faal olmayan MIM-14 Nike Hercules dışında yüksek irtifa hava savunma sistemi bulunmuyor.
Bu açıdan Yunanistan da, İran da Türkiye’den daha güçlü.
Gelişen teknolojilerle birlikte “kalabalık” kara orduları önemi çoktan yitirdi.
O halde Genelkurmay, “zorunlu askerlik ve büyük ordu” konusunda neden direniyor ki?
***
Cevap basit:
“Askeri rejim” ve onun tarihsel aracı olan “ordu-millet” anlayışı sürsün diye.
Kalabalık ordu konusunda laf edecek kişinin, öncelikle “Prusya Tipi Ordu zihniyeti ile Türkiye gerçekten ne kadar demokratikleşebilir” sorusunu kendine sorması gerekiyor...
Profesyonel ordu olmadan Türkiye demokratikleşebilir mi?
***
“Yeni dönemde”, seçim öncesi siyasal iktidar, askeriye meselesine biraz da böyle baksa, demokratikleşme konusunda asıl prangaların nerelerde olduğunu daha net ve berrak görebilir..