Duran Kalkan: Orduyla çatışmak gibi bir planımız yoktu
KCK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan,
örgüte yönelik ateşkes çağrılarıyla ilgili olarak, “Gerilla henüz elini
tetiğe atmış değildir. Yaptıkları sınırlı bir misillemedir. İlk gecede
400 hedefi vurduğunu Başbakan olarak Ahmet Davutoğlu söyledi. Her birine
karşı bir misilleme düşünürsek, gerillanın 400 misilleme hakkı vardır.
Bunu herkes bilmelidir” dedi.
Kalkan, sözlerini “Orduyu kendi siyasi iktidarını korumak için kullanan, polisi bunun aleti yapan hükümetin kendisidir. Orduyu ve polisi kendi iktidarının koruma gücü olarak kullanıyor, hem de topluma karşı bunu yapıyor. Bu çatışmalara yol açtı. Ordu, ‘ben vatan koruyucusuyum’ diyordu. Vatan, AKP hükümeti midir? Dün AKP hükümetine karşı bu ordunun neler düşündüğünü de biliyoruz. Toplum, AKP hükümeti midir? Bugün vardır, yarın yok. Bu toplum yarın başka bir hükümet çıkarır" şeklinde sürdürdü.
ANF'de yer alan habere göre Med Nuce’ye konuşan Duran Kalkan, Kalkan "Şimdi AKP faşizmi kalkmış PKK’ye ‘terör örgütüdür’ diye saldırarak, sözde bir de DAİŞ’e karşı mücadele içerisinde bunu yaptığını söylüyor. Bir tane DAİŞ’li vurduğunu göstersin? Biz sorduk, gösteremediler. Bir çatışmaya girdiklerini göstersinler? Ben iddia ettim, kimse cevap veremedi. O askerlerini de kendileri vurdu. DAİŞ vurmuş olabilir, DAİŞ içerisindeki MİT örgütlenmesi vurdu. Bu bir oyundu. ABD’yle de görüştüler, ABD de inandı, gerçekten AKP DAİŞ’le mücadele safına geçecek diye. Halbuki bir köylü kurnazlığı, alavere dalavere işi yaptı. DAİŞ’e karşı savaş açıyorum, diyerek PKK’ye karşı saldırı başlattılar, hem de Kürdistan’ın dört bir yanında, Güney Kürdistan’da, hatta Kobanê üzerinde bile uçak uçurmuşlar" dedi.
"Bu, önemli bir durum. Biz hareket olarak seçimden hemen sonra önemli çağrılarda bulunduk. KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı adına açıklamalarımız oldu. Arkadaşlarımızın açıklamaları oldu. Şunu ifade ettik: “Seçimden önemli bir sonuç çıkmıştır. Seçimin kazananı HDP’dir. HDP’nin kazanması demek barış ve demokrasi yönünde Türkiye’nin yeniden yapılanması demektir. AKP kaybetmiş, CHP-MHP zaten marjinal konumda kalmışlar. AKP kaybetmiş, tek başına iktidar değil, ama yine de meclis çoğunluğunu ele geçirmiş durumdadır.
AKP’nin hesabına göre Tayyip Erdoğan 400 milletvekili istiyordu. Bu olmasa bile en azından tek başına iktidarda kalacaklarını umut ediyorlardı. 30 Ekim 2014 Milli Güvenlik Kurulu toplantısı topyekun özel savaş kararı vermişti. Ya seçim sonuçlarına dayanılarak demokratikleşme yönünde adımlar atılacaktı, İmralı görüşmeleri temelinde ortaya çıkan 28 Şubat Dolmabahçe açıklamasında ortaya konan maddeler temelinde müzakereler yapılarak Türkiye demokratikleştirilecek ya da bu olmasa çatışma çıkacak. AKP-MHP’nin önü bu biçimde alınmaz, demokratik güçler öne çıkmazlarsa tehlike vardır. Biz bunları söyleyince, “HDP’ye talimat veriliyor, Kandil’den yönlendiriliyor” dediler. Ne alakası vardı. HDP’yi de, CHP’yi de, AKP içerisinde gerçekten demokrasiden yana olan asgari bir demokratikleşmeyi öngören herkesi de bu temelde uyardık. Şimdi bizim uyarımızın haklılığı ortaya çıktı. Zamanında belirttiğimiz irade gösterilseydi bunun önü alınabilirdi. Şimdi herkes “bu nereden çıktı” diyor. Seçim sonuçlarına göre bir demokratikleşme sürecine girilmezse olacağı buydu ve nitekim oldu da.
Bu bakımdan HDP ve CHP süreci geç okuyabildi. Biz karşıt bir güç olduğumuz için karşımızdakilerin ne yapmak istediklerini iyi biliyoruz. İnkar ve imha siyasetinin ne olduğunu, ona karşı 40 yıldır mücadele eden, 35 yıldır savaşan bir hareket olarak karşıtlarımızın ne durumda olduklarını biliyoruz. Bunu ortaya koyduk. Buna “PKK müdahalesi” dediler. Bu PKK müdahalesi kötü müydü? Demokratik güçler inisiyatif alsınlar, dedik. Süreç demokratik siyaset temelinde barış ve demokratik çözüm yönünde işlesin, dedik. İmralı görüşmeleri müzakereye dönüşsün, dedik. İmralı’da Önder Apo’nun özgürlüğü temelinde mutabık kalınan 10 madde üzerinde müzakereler olsun, meclis bir kurucu meclis gibi çalışsın, yeni demokratik anayasa yapsın, yasal reformlar yapsın, Türkiye’yi 12 Eylül faşist askeri rejimi olmaktan çıkarsın, demişse PKK, bu Türkiye’nin yararına mıdır, zararına mıdır? Bunu Türkiye basınına, kamuoyuna soruyor, AKP’ye yardakçılık yapanlara soruyorum. 'PKK terör yaptı, saldırdı' diyenlere soruyorum."
Ordu, “ben vatan koruyucusuyum” diyordu. Vatan, AKP hükümeti midir? Dün AKP hükümetine karşı bu ordunun neler düşündüğünü de biliyoruz. Toplum, AKP hükümeti midir? Bugün vardır, yarın yok. Bu toplum yarın başka bir hükümet çıkarır."
Diğeri ise, gerilla henüz elini tetiğe atmış da değildir. Yaptıkları sınırlı bir misillemedir. İlk gecede 400 hedefi vurduğunu Başbakan olarak Ahmet Davutoğlu söyledi. Her birine karşı bir misilleme düşünürsek, gerillanın 400 misilleme hakkı vardır. Bunu herkes bilmelidir. Ondan sonra iki-üç bin kişi gözaltına alındı, tutuklandı. Bunların hepsi misliyle misillemeyi gerek tiren hususlardır. O bakımdan gerillanın henüz daha silahı kullandığı yoktur. Elini tetiğe attığı yoktur.
Açıklamaların bir karşılığı yok. Amed’te 600 sivil toplum örgütü açıklama yaptı. Yarım saat sonra geçti gitti. Ondan sonra Ahmet Davutoğlu’nun, hükümetin hükmü geçiyor. Bir geçerliliği olmuyor bu çağrıların. Arkasında durulmuyor. Örgütlendirilip takip edilmiyor. Söyleniyor geçiliyor. Bunun demokratik yönetimle bir alakası yoktur.
Bir de sorun bu çatışmanın olup olmaması değildir. Bu çatışmalar damdan düşer gibi olmuyor. Birilerinin kafası kızdığı için de olmuyor. PKK’de böyle birilerinin kafası kızdığı için silaha sarılmış, dağa çıkmış bir güç değildir. Hükümet de durduk yerde bu saldırıları yapmıyor. Bu kadar polis terörünü, hava saldırılarını gündeme getirmiyor. Bütün bunları ortaya çıkartan nedenler var. O nedenler üzerinde durulmazsa öyle ateşkes olmaz, çözüm olmaz. Bir kere eskisi gibi de olmaz. Eski çamlar bardak oldu, diyelim. Bu tür şeyler karşılıklı olur, anlaşmalı olur. Onun dışında eskisi gibi bir duruma biz hiçbir biçimde girmeyiz. Şimdiye kadar girdik, 2013 başından bu yana gerilla bir tane kurşun bile sıkmadı, onlar ne yaptı? Hiçbir şey. İki buçuk sene boşu boşuna geçti. Aynı durumlara biz düşmek istemiyoruz. Boşu boşuna dağa çıkmış, mücadele eden bir güç değiliz. Toplum için, kendimiz için doğru gördüklerimiz var. Özgür ve demokratik yaşam ihtiyacımız var, bunun için mücadele ediyoruz.
Ortada bu çatışmayı doğuran nedenler var. O nedenler ortadan kalmazsa çatışma ortadan kalmaz. Neden olarak “PKK dağa çıkmış, bundan dolayı böyle” diyorlar. Hayır, kesinlikle öyle değil. Dağa çıkmış ama ciddi çözüm önerilerinde bulunuyor. Çözüm yolu gösteriyor. Önder Apo insanüstü bir sabırla demokratik siyasi çözümü geliştirebilmek için çaba harcadı. Ama hepsini boşa çıkardılar" şeklinde konuştu.
"Halkımız bilsin! AKP önceden karar vermişti. Saldıracaktı. Seçim sonuçlarını hiç hazmedemedi. Rojava’daki gelişmeleri hiç hazmedemedi. Bu hazımsızlığın yarattığı büyük bir öfkeyle yok edercesine saldırmak istiyor. Fakat şunu herkes bilmeli ki, güçsüz, zayıftırlar. AKP’nin ayakta kalacak bir gücü yoktur. Hükümet silah zoruyla, ordu ve polisi kullanarak yeniden iktidara gelmek istiyor. Bunu da Kürtlerin üzerinden sağlamak istiyor. Herkes iktidar sorunlarını Kürtlere vurarak çözmeye çalışıyor.
Topyekün özel savaş saldırısı başlamıştır, buna karşı tek çare topyekün direniştir. Halk direnmeli, Türkiye toplumu direnmelidir. Saldırı topyekündur; Önder Apo’yu hedefliyor, gerillayı hedefliyor, halkı hedefliyor, demokratik siyaseti hedefliyor. O halde bu faşist saldırıya karşı direnmek de topyekün olmak durumundadır.
Önder Apo direniyor ve 4 aydır hiçbir görüşmeyi kabul etmemiştir. İmralı’da büyük bir direniş var. Baskı yapıyorlar, Önder Apo’ya da yapıyorlar. Ahmet Davutoğlu ne dedi: “Bir tane gerilla kalmayınca kadar saldırılarımız sürecek” dedi. Önder Apo’ya da bu baskıyı yapıyorlar. Bu saldırılarla irade kırmak istiyorlar, teslim almak istiyorlar. Ortada bir irade savaşı var.
'Vali ve kaymakamın
Kendi faşist, şoven, merkezi, otoriter iradesini bize kabul ettirmek
isteyenlere karşı biz de demokratik irademizi ortaya koymalıyız. Bütün
toplum, demokratik güçler, sivil toplum kuruluşları, başta gençler ve
kadınlar olmak üzere her yerde demokratik siyasi iradelerini ortaya
koymalılar. Her köy, her mahalle, kasaba ve şehir siyasi irade beyanında
bulunmalıdır. “Ben merkezden, Ankara’dan dayatılan herşeyi yapmak
zorunda değilim,” “ben atanmış vali ve kaymakamla yönetilmek
istemiyorum, kendi yönetimimi kendim seçeceğim” demelidir. Demokrasi
kendi kendini yönetmektir, o halde vali ve kaymakamların yönetimi kabul
edilmemelidir. Her yerleşim birimi, toplum birimi irade beyanında
bulunmalı, “ben kendi kendimi yöneteceğim” demeli ve kendi yerel
meclisini, meclis yönetimini seçmelidir."
Bu bakımdan da şunu ifade etmek gerekir: evet, gerilla rol oynuyor, Önderlik direniyor, ama bizim demokratik öz yönetimimizi geliştirme, kendi meclislerimizi kurup, yerelde kendi kendimizi yöneteceğiz tutumunu geliştirmek dışında AKP faşizmine karşı vereceğimiz cevap yoktur. AKP faşizmine karşı her yerde verilecek cevap Demokratik Özerkliğin geliştirilmesidir. Bu da demokratik öz yönetim demektir."
Kalkan, sözlerini “Orduyu kendi siyasi iktidarını korumak için kullanan, polisi bunun aleti yapan hükümetin kendisidir. Orduyu ve polisi kendi iktidarının koruma gücü olarak kullanıyor, hem de topluma karşı bunu yapıyor. Bu çatışmalara yol açtı. Ordu, ‘ben vatan koruyucusuyum’ diyordu. Vatan, AKP hükümeti midir? Dün AKP hükümetine karşı bu ordunun neler düşündüğünü de biliyoruz. Toplum, AKP hükümeti midir? Bugün vardır, yarın yok. Bu toplum yarın başka bir hükümet çıkarır" şeklinde sürdürdü.
ANF'de yer alan habere göre Med Nuce’ye konuşan Duran Kalkan, Kalkan "Şimdi AKP faşizmi kalkmış PKK’ye ‘terör örgütüdür’ diye saldırarak, sözde bir de DAİŞ’e karşı mücadele içerisinde bunu yaptığını söylüyor. Bir tane DAİŞ’li vurduğunu göstersin? Biz sorduk, gösteremediler. Bir çatışmaya girdiklerini göstersinler? Ben iddia ettim, kimse cevap veremedi. O askerlerini de kendileri vurdu. DAİŞ vurmuş olabilir, DAİŞ içerisindeki MİT örgütlenmesi vurdu. Bu bir oyundu. ABD’yle de görüştüler, ABD de inandı, gerçekten AKP DAİŞ’le mücadele safına geçecek diye. Halbuki bir köylü kurnazlığı, alavere dalavere işi yaptı. DAİŞ’e karşı savaş açıyorum, diyerek PKK’ye karşı saldırı başlattılar, hem de Kürdistan’ın dört bir yanında, Güney Kürdistan’da, hatta Kobanê üzerinde bile uçak uçurmuşlar" dedi.
'HDP ve CHP süreci geç okudu’
"7 Haziran seçiminden sonra herkes çözüm beklerken bu savaş nasıl gelişti" sorusunu da yanıtlayan Kalkan şunları söyledi:"Bu, önemli bir durum. Biz hareket olarak seçimden hemen sonra önemli çağrılarda bulunduk. KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı adına açıklamalarımız oldu. Arkadaşlarımızın açıklamaları oldu. Şunu ifade ettik: “Seçimden önemli bir sonuç çıkmıştır. Seçimin kazananı HDP’dir. HDP’nin kazanması demek barış ve demokrasi yönünde Türkiye’nin yeniden yapılanması demektir. AKP kaybetmiş, CHP-MHP zaten marjinal konumda kalmışlar. AKP kaybetmiş, tek başına iktidar değil, ama yine de meclis çoğunluğunu ele geçirmiş durumdadır.
AKP’nin hesabına göre Tayyip Erdoğan 400 milletvekili istiyordu. Bu olmasa bile en azından tek başına iktidarda kalacaklarını umut ediyorlardı. 30 Ekim 2014 Milli Güvenlik Kurulu toplantısı topyekun özel savaş kararı vermişti. Ya seçim sonuçlarına dayanılarak demokratikleşme yönünde adımlar atılacaktı, İmralı görüşmeleri temelinde ortaya çıkan 28 Şubat Dolmabahçe açıklamasında ortaya konan maddeler temelinde müzakereler yapılarak Türkiye demokratikleştirilecek ya da bu olmasa çatışma çıkacak. AKP-MHP’nin önü bu biçimde alınmaz, demokratik güçler öne çıkmazlarsa tehlike vardır. Biz bunları söyleyince, “HDP’ye talimat veriliyor, Kandil’den yönlendiriliyor” dediler. Ne alakası vardı. HDP’yi de, CHP’yi de, AKP içerisinde gerçekten demokrasiden yana olan asgari bir demokratikleşmeyi öngören herkesi de bu temelde uyardık. Şimdi bizim uyarımızın haklılığı ortaya çıktı. Zamanında belirttiğimiz irade gösterilseydi bunun önü alınabilirdi. Şimdi herkes “bu nereden çıktı” diyor. Seçim sonuçlarına göre bir demokratikleşme sürecine girilmezse olacağı buydu ve nitekim oldu da.
Bu bakımdan HDP ve CHP süreci geç okuyabildi. Biz karşıt bir güç olduğumuz için karşımızdakilerin ne yapmak istediklerini iyi biliyoruz. İnkar ve imha siyasetinin ne olduğunu, ona karşı 40 yıldır mücadele eden, 35 yıldır savaşan bir hareket olarak karşıtlarımızın ne durumda olduklarını biliyoruz. Bunu ortaya koyduk. Buna “PKK müdahalesi” dediler. Bu PKK müdahalesi kötü müydü? Demokratik güçler inisiyatif alsınlar, dedik. Süreç demokratik siyaset temelinde barış ve demokratik çözüm yönünde işlesin, dedik. İmralı görüşmeleri müzakereye dönüşsün, dedik. İmralı’da Önder Apo’nun özgürlüğü temelinde mutabık kalınan 10 madde üzerinde müzakereler olsun, meclis bir kurucu meclis gibi çalışsın, yeni demokratik anayasa yapsın, yasal reformlar yapsın, Türkiye’yi 12 Eylül faşist askeri rejimi olmaktan çıkarsın, demişse PKK, bu Türkiye’nin yararına mıdır, zararına mıdır? Bunu Türkiye basınına, kamuoyuna soruyor, AKP’ye yardakçılık yapanlara soruyorum. 'PKK terör yaptı, saldırdı' diyenlere soruyorum."
'Orduyla çatışmak gibi bir planımız yoktu’
Kalkan, 'aslında bizim orduyla çatışmak gibi bir planımız yoktu' derken sözlerini şöyle sürdürdü: Paradigmamız, stratejimiz öyle değil. Biz yönetim sorununu çözmekle uğraşıyoruz. Demokratikleşmeyle uğraşıyoruz. Orduyu üzerimize saldırtmasaydı, “bir gece de 400 hedefi vurduk” diye övünmeseydi gerillanın orduyla çatışacağı bir durum yoktu. Orduyu kendi siyasi iktidarını korumak için kullanan, polisi bunun aleti yapan hükümetin kendisidir. Orduyu ve polisi kendi iktidarının koruma gücü olarak kullanıyor, hem de topluma karşı bunu yapıyor. Bu çatışmalara yol açtı.Ordu, “ben vatan koruyucusuyum” diyordu. Vatan, AKP hükümeti midir? Dün AKP hükümetine karşı bu ordunun neler düşündüğünü de biliyoruz. Toplum, AKP hükümeti midir? Bugün vardır, yarın yok. Bu toplum yarın başka bir hükümet çıkarır."
'Gerilla henüz elini tetiğe atmış değil'
Ateşkes çağrılarına ilişkin soruyu da yanıtlayan Kalkan, 'Evet, HDP biraz aktif hale geldi. CHP de öyle. Bazı demokratik çevreler çağrılar yapıyor. “Taraflar eski duruma dönsünler, tetikten eli çeksinler” diyorlar. Biz bunları izliyoruz, değer de biçiyoruz. Fakat bu çatışma bizden gelişmedi. Bunu kimse ispatlayamaz. Ortada Amed ve Suruç katliamı var, bu kadar tutuklama ve baskı var. Bunlar görülmeyecek ve “PKK şu eylemi yaptı” denilecek. Bunlar yalandır. Tayyip Erdoğan’la Ahmet Davutoğlu sıkışmış şimdi de PKK’nin nasıl çatışmayı başlattığını çalışıyor, ama bunu ispatlayamaz.Diğeri ise, gerilla henüz elini tetiğe atmış da değildir. Yaptıkları sınırlı bir misillemedir. İlk gecede 400 hedefi vurduğunu Başbakan olarak Ahmet Davutoğlu söyledi. Her birine karşı bir misilleme düşünürsek, gerillanın 400 misilleme hakkı vardır. Bunu herkes bilmelidir. Ondan sonra iki-üç bin kişi gözaltına alındı, tutuklandı. Bunların hepsi misliyle misillemeyi gerek tiren hususlardır. O bakımdan gerillanın henüz daha silahı kullandığı yoktur. Elini tetiğe attığı yoktur.
Açıklamaların bir karşılığı yok. Amed’te 600 sivil toplum örgütü açıklama yaptı. Yarım saat sonra geçti gitti. Ondan sonra Ahmet Davutoğlu’nun, hükümetin hükmü geçiyor. Bir geçerliliği olmuyor bu çağrıların. Arkasında durulmuyor. Örgütlendirilip takip edilmiyor. Söyleniyor geçiliyor. Bunun demokratik yönetimle bir alakası yoktur.
Bir de sorun bu çatışmanın olup olmaması değildir. Bu çatışmalar damdan düşer gibi olmuyor. Birilerinin kafası kızdığı için de olmuyor. PKK’de böyle birilerinin kafası kızdığı için silaha sarılmış, dağa çıkmış bir güç değildir. Hükümet de durduk yerde bu saldırıları yapmıyor. Bu kadar polis terörünü, hava saldırılarını gündeme getirmiyor. Bütün bunları ortaya çıkartan nedenler var. O nedenler üzerinde durulmazsa öyle ateşkes olmaz, çözüm olmaz. Bir kere eskisi gibi de olmaz. Eski çamlar bardak oldu, diyelim. Bu tür şeyler karşılıklı olur, anlaşmalı olur. Onun dışında eskisi gibi bir duruma biz hiçbir biçimde girmeyiz. Şimdiye kadar girdik, 2013 başından bu yana gerilla bir tane kurşun bile sıkmadı, onlar ne yaptı? Hiçbir şey. İki buçuk sene boşu boşuna geçti. Aynı durumlara biz düşmek istemiyoruz. Boşu boşuna dağa çıkmış, mücadele eden bir güç değiliz. Toplum için, kendimiz için doğru gördüklerimiz var. Özgür ve demokratik yaşam ihtiyacımız var, bunun için mücadele ediyoruz.
Ortada bu çatışmayı doğuran nedenler var. O nedenler ortadan kalmazsa çatışma ortadan kalmaz. Neden olarak “PKK dağa çıkmış, bundan dolayı böyle” diyorlar. Hayır, kesinlikle öyle değil. Dağa çıkmış ama ciddi çözüm önerilerinde bulunuyor. Çözüm yolu gösteriyor. Önder Apo insanüstü bir sabırla demokratik siyasi çözümü geliştirebilmek için çaba harcadı. Ama hepsini boşa çıkardılar" şeklinde konuştu.
'Tek çare topyekun direniş...'
Bundan sonra neler olabileceğine ilişkin konuşan Kalkan şunları söyledi:"Halkımız bilsin! AKP önceden karar vermişti. Saldıracaktı. Seçim sonuçlarını hiç hazmedemedi. Rojava’daki gelişmeleri hiç hazmedemedi. Bu hazımsızlığın yarattığı büyük bir öfkeyle yok edercesine saldırmak istiyor. Fakat şunu herkes bilmeli ki, güçsüz, zayıftırlar. AKP’nin ayakta kalacak bir gücü yoktur. Hükümet silah zoruyla, ordu ve polisi kullanarak yeniden iktidara gelmek istiyor. Bunu da Kürtlerin üzerinden sağlamak istiyor. Herkes iktidar sorunlarını Kürtlere vurarak çözmeye çalışıyor.
Topyekün özel savaş saldırısı başlamıştır, buna karşı tek çare topyekün direniştir. Halk direnmeli, Türkiye toplumu direnmelidir. Saldırı topyekündur; Önder Apo’yu hedefliyor, gerillayı hedefliyor, halkı hedefliyor, demokratik siyaseti hedefliyor. O halde bu faşist saldırıya karşı direnmek de topyekün olmak durumundadır.
Önder Apo direniyor ve 4 aydır hiçbir görüşmeyi kabul etmemiştir. İmralı’da büyük bir direniş var. Baskı yapıyorlar, Önder Apo’ya da yapıyorlar. Ahmet Davutoğlu ne dedi: “Bir tane gerilla kalmayınca kadar saldırılarımız sürecek” dedi. Önder Apo’ya da bu baskıyı yapıyorlar. Bu saldırılarla irade kırmak istiyorlar, teslim almak istiyorlar. Ortada bir irade savaşı var.
'Vali ve kaymakamın
yönetimi kabul edilmemeli'
Kendi faşist, şoven, merkezi, otoriter iradesini bize kabul ettirmek
isteyenlere karşı biz de demokratik irademizi ortaya koymalıyız. Bütün
toplum, demokratik güçler, sivil toplum kuruluşları, başta gençler ve
kadınlar olmak üzere her yerde demokratik siyasi iradelerini ortaya
koymalılar. Her köy, her mahalle, kasaba ve şehir siyasi irade beyanında
bulunmalıdır. “Ben merkezden, Ankara’dan dayatılan herşeyi yapmak
zorunda değilim,” “ben atanmış vali ve kaymakamla yönetilmek
istemiyorum, kendi yönetimimi kendim seçeceğim” demelidir. Demokrasi
kendi kendini yönetmektir, o halde vali ve kaymakamların yönetimi kabul
edilmemelidir. Her yerleşim birimi, toplum birimi irade beyanında
bulunmalı, “ben kendi kendimi yöneteceğim” demeli ve kendi yerel
meclisini, meclis yönetimini seçmelidir."'Polise karşı herkes direnmeli'
Kalkan'ın konuşması şöyle bitti: "Toplum, halk bulundukları yerde kendi kendilerini, Türkiye Demokratik Ulusu içerisinde yönetmek istiyor. Öyle bölücü filan değiller. O halde devlet güçleriyle bir çatışmaları yoktur. Ama ordu üzerlerine gelince elbette ki kendilerini savunuyor. Ordu üzerine gelmesin orduyla hiçbir sorunları yoktur. Ama kendini tutuklamaya gelen polise karşı herkes direnmelidir. Hiç kimseyi tutuklatmamak gerekiyor. Kendi mahallesini, kendi köyünü, kasabasını herkes savunmalıdır. Kendi yönetimini, iradesini ortaya çıkarmalı, ama kendi öz savunmasını yapmalıdır. Mücadele budur. Bu temelde mücadele etmek kalıcı sonuç ortaya çıkartır. AKP faşizminin tekçi iradesini kırar. MHP dayatmalarını kırar. Dolayısıyla bu savaşa yol açan nedenleri ortadan kaldırır. Olması gereken budur.Bu bakımdan da şunu ifade etmek gerekir: evet, gerilla rol oynuyor, Önderlik direniyor, ama bizim demokratik öz yönetimimizi geliştirme, kendi meclislerimizi kurup, yerelde kendi kendimizi yöneteceğiz tutumunu geliştirmek dışında AKP faşizmine karşı vereceğimiz cevap yoktur. AKP faşizmine karşı her yerde verilecek cevap Demokratik Özerkliğin geliştirilmesidir. Bu da demokratik öz yönetim demektir."