6 Ağustos 2015 Perşembe

AK Parti’de ‘Kürt İsyanı’ ne çabuk unutuldu? / Ömer Şahin

Aldatıldık…
Bir özeleştiri vermek ya da kendinize toz kondurmamak istiyorsanız böyle diyorsunuz.
Böyle dediğiniz zaman sorumluluğu üzerinizden atıp faturayı başkalarına kesmiş oluyorsunuz.
Ne güzel değil mi?
Her derde deva haline gelen ‘Paralel’ işinde gördük bunu.
Şimdi ‘çözüm süreci’nde aynı nakaratı işitiyoruz.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç önceki gün, “Her şeyden haberimiz vardı” derken doğru söylüyordu.
Ne çabuk unuttuk. 9 ay önce Afyonkarahisar’da yapılan AK Parti Kampı’nda konuşulanları…
Beşir Atalay, çözüm sürecinin önemli aktörleri Efgan Ala ve Yalçın Akdoğan ile birlikte milletvekillerinin karşısına çıkmıştı.
26 milletvekili söz almıştı ki bunların tamamına yakını Kürt kökenliydi.
Gidişattan o kadar endişeliydiler ki kampta ‘Kürt İsyanı’ yaşandı denecek kadar şikâyetçi olmuşlardı.
Beşir Hoca ve Efgan Ala’yı topa tutmuşlardı. 3 başlık öne çıkmıştı:
-Can güvenliğimiz bile tehlikede.
-Bölgede devlet yok, hâkimiyet PKK’da.
- Olan bitenler bize söylenmiyor. HDP’lilerden öğreniyoruz.
Şamil Tayyar, hatta Mehmet Metiner gidişattan kaygılı isimler olarak söz alıp eleştirilerini sıralamışlardı o gün.
Bölgede yaşayan ya da günübirlik seyahat edenler her şeyin farkındaydı aslında.
PKK’nın bölgede bir para basmadığı kalmıştı. Devlete ‘paralel’ yapılanmasını kurmuş, sosyal ağlarını örmüştü.
Vergi topluyordu…Haraç kesiyordu… Şehirden dağa gençleri götürüyorlardı…
Valisi, kaymakamı hatta savcısı ve hakimini bile kendi usulünce oluşturmuştu.
Bölge milletvekili bir AK Partili mesela ‘Ronin’ kod adlı ‘bölge savcısından’ bahsetmişti.
PKK, sistemini işletiyordu.
 ‘Vergi’ dedikleri haracı ödemeyen işadamını karakol ya da askeri birliğin yanı başından dolmuşlarla ‘mahkeme’ye götürüp yargılayacak kadar pervasızlardı.
Yargılama öncesi ‘adli tıp’ işlevi gören çadırda doktor kontrolü bile yapıyorlardı.
‘Haraç’ vermeyene hayat hakkı tanınmıyordu. Yine bir AK Parti’de milletvekilliği yapmış bir isim “6 yıldır PKK yüzünden doğduğum köye gidemiyorum” demişti.
Bu örnekler yaşananlar karşısında devede kulak olmalı.
Bunları söylemek, konuşmak hoş karşılanmıyordu. ‘Çözüm Süreci’ne halel gelmesin diye yutkunulan günlerdi.
Şehit cenazesi gelmiyordu ‘çatışmasızlık’ hali vardı, PKK saldırmıyordu belki ama Doğu ve Güneydoğu nakış nakış işleniyordu.

‘Paralel Devlet’ mi demiştiniz?
Eğitimden yargı ve güvenliğe.. Şehirlerden, cadde ve sokaklara kadar örgülenmişti.
“Analar ağlamasın” ve barış gibi ulvi amaçlardı yola çıkılırken söylenen sözler. Ama huzurun kimyasını oluşturan ‘demokrasi-güvenlik’ dengesi tutturulamamıştı.
İsmet Özel’in dediği gibi; “Her şey biz yaşarken oldu.”
AK Parti iktidarında gözümüzün önünde yaşandı bunlar.
Hükümet her şeyi biliyordu. Bizim bilmediğimiz şeyleri de biliyordu şüphesiz.
Gelinen noktayı eleştiren dönüp bir geçmişe baksın. Başkalarını suçlamadan önce en azından bir özeleştiri yapılmalı.

Apo konuşursa…
Selahattin Demirtaş gazetecilerle kahvaltı programını iptal edip apar topar Brüksel’e gidince  haklı olarak “Neler oluyor?” denmeye başladı.
Ankara-Kandil-İmralı hattı hareketlendi.
Hareketlenmenin HDP –CHP görüşmesinin ardından başlaması dikkat çekici. Demirtaş’ın ziyaretinin ardından KCK’dan ‘çatışmasızlık’ mesajı gelebilir. Beklenti bu.
Bu gelişmeye paralel olarak Ankara ile İmralı hattında kıpırdanma yaşanıyor. Bir süredir HDP ile Öcalan görüşemiyordu.  Öcalan’ın HDP üzerinden mesaj vermesi için bürokrasinin devreye girdiği konuşuluyor.
Buradaki beklenti  Öcalan’dan Demirtaş’ın karizmasını da çizecek ‘çatışmasızlık’ mesajı vermesi.
Her an HDP’nin yeni bir heyetle İmralı’ya gitmesinin önü açılabilir…