Ak
Parti, elinde tuttuğu propaganda makinesine fazla güveniyor. Devr-i
iktidarında yaşanan ve normalde hükümet devirecek nitelikteki
skandalları örtebileceğini ve hatta buradan yeni mağduriyetler
üretebileceğini düşünüyor.
Fakat
bu sefer algı operasyonları yalın ve çok acı bir gerçeğe çarpıp
parçalanıyor. PKK terör örgütü sadece dün 6 güvenlik görevlisini şehit
etti. Her gün Türkiye'nin dört bir yanına onur ve acı yüklü cenazeler
dağılıyor. İktidar ise daha dün göreve gelmiş ve enkaz devralmış bir
hükümet gibi durmadan şikâyet ediyor.
AKP'de koltuk işgal eden birçok isim PKK'nın çözüm sürecini suistimal ederek şehirleri cephaneliğe dönüştürdüğünden yakınıyor. Kalemşörleri aynı minvalde şeyler karalıyor. En son Sabah gazetesi, “PKK'nın şehirlere 80 bin silah yığdığını” yazdı. Vicdanını kiraya vermemiş herkes ağız birliği etmişçesine soruyor: Bütün bunlar olurken iş başında hangi hükümet vardı? Bu hazırlığa göz mü yumdunuz, yoksa göremediniz mi? AKP'lilerin cevabı ‘aldatıldık' yani göremedik. İnandırıcı ve ikna edici cevap olmadığının farkındalar ama başka seçenekleri yok. Kaldı ki bu gerçek ve samimi ifadeleri ise böyle bir acziyetin bundan sonraki yönetiminden nasıl emin olacağız?
PKK iki ton bombayla karakola saldırıyor. Bu kadar patlayıcıyı temin edip bir yerden bir yere ulaştırmak kolay olmamalı. Nasıl bir istihbarat ağı var ki iki tonluk bombayı yakalayamıyor. Bazıları ‘Suriye'yi avucumuzun içi gibi biliyoruz' diye hava atıyordu. Bırakın Suriye'yi kendi ülkemizde bile körebe oynuyormuşuz! Şehirlerin silahlandırılması konusunda bile bile lades oynandığı düşüncesi de yabana atılacak cinsten değil. PKK'nın sızdırdığı Oslo kayıtlarında MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş, “metropolleri patlayıcılarla doldurduğunuzu biliyoruz” demişti. Bir annenin çocuğunu “gizli gizli sigara içtiğinin farkında olmadığımı sanma” tonunda bir ikaz mıydı; yoksa sert bir çıkışma mı, takdir kamuoyunun.
Süreç boyunca defalarca PKK'nın şehirleri silahlandırdığı uyarısı yapıldı. 20 bin Keleş'in dağıtıldığı, asker ve polisin kendisine doğrudan saldırı olmadan silah görse dahi müdahale etmeme emri aldığı defalarca yazıldı. Hatta Genelkurmay Başkanlığı'nın 13 Mayıs 2013 tarihli “İnsansız ve insanlı keşif araçları, eskiden olduğu gibi, rota değiştirmeden görev uçuşlarına meteorolojik şartların elverdiği ölçüde devam etmektedir. Teröristlerin sınır ötesine çekilmesine ait herhangi bir görüntü ve bilgi elimizde mevcut değildir.” açıklaması ‘TSK'nın kendini garantiye alma girişimi' olarak yorumlanmıştı. Bu günleri görünce ‘Haklı bir endişeymiş' diyoruz. Genelkurmay'ın bayrak indirmeden taciz ateşlerine varana kadar büyük küçük demeden her eylemi kayıt altına alıp kamuoyu ile paylaşması da aynı tedirginliğin sonucuydu herhalde.
Şimdilerde savaş tamtamları çalanlar, “PKK şehirleri cephaneliğe dönüştürdü, alan hakimiyetini ele geçirdi, bölge halkı örgütün umuduna terk edildi” uyarılarını ‘paralel fitnesi' olarak yaftalayıp geçiştiriyordu. Kapanan yollar ve gelen şehit cenazeleri de illüzyonun dağılmasına yetmiyordu. Barış görünümlü siyasi manevraları samimi değildi; onun için savaşçılıkları da sorunu çözmeye hizmet etmeyecek. Bugün ‘PKK bizi kandırdı' diyenler, yarın ‘Güvenlik bürokrasisi tehlikeyi olduğundan büyük göstererek yanılttı. O sebeple çözüm sürecini bitirdik' mazeretine sığınabilir. Barışı yüzüne gözüne bulaştıranların savaşından daha çok endişe duymak gerekiyor. Her yol mübah sanki.
Olan gariban çocuklarına oluyor. Gecekondulardan ve yıkılmaya meyyal köy evlerinden toplanan gençler ölüyor. Ailesinin devletin uçağı ile götürülmesi propaganda malzemesi olarak gazetelerin birinci sayfasına yerleştiriliyor. ‘Şehit ailesine jest!' HER ŞEY İKTİDAR İÇİN.
AKP'de koltuk işgal eden birçok isim PKK'nın çözüm sürecini suistimal ederek şehirleri cephaneliğe dönüştürdüğünden yakınıyor. Kalemşörleri aynı minvalde şeyler karalıyor. En son Sabah gazetesi, “PKK'nın şehirlere 80 bin silah yığdığını” yazdı. Vicdanını kiraya vermemiş herkes ağız birliği etmişçesine soruyor: Bütün bunlar olurken iş başında hangi hükümet vardı? Bu hazırlığa göz mü yumdunuz, yoksa göremediniz mi? AKP'lilerin cevabı ‘aldatıldık' yani göremedik. İnandırıcı ve ikna edici cevap olmadığının farkındalar ama başka seçenekleri yok. Kaldı ki bu gerçek ve samimi ifadeleri ise böyle bir acziyetin bundan sonraki yönetiminden nasıl emin olacağız?
PKK iki ton bombayla karakola saldırıyor. Bu kadar patlayıcıyı temin edip bir yerden bir yere ulaştırmak kolay olmamalı. Nasıl bir istihbarat ağı var ki iki tonluk bombayı yakalayamıyor. Bazıları ‘Suriye'yi avucumuzun içi gibi biliyoruz' diye hava atıyordu. Bırakın Suriye'yi kendi ülkemizde bile körebe oynuyormuşuz! Şehirlerin silahlandırılması konusunda bile bile lades oynandığı düşüncesi de yabana atılacak cinsten değil. PKK'nın sızdırdığı Oslo kayıtlarında MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş, “metropolleri patlayıcılarla doldurduğunuzu biliyoruz” demişti. Bir annenin çocuğunu “gizli gizli sigara içtiğinin farkında olmadığımı sanma” tonunda bir ikaz mıydı; yoksa sert bir çıkışma mı, takdir kamuoyunun.
Süreç boyunca defalarca PKK'nın şehirleri silahlandırdığı uyarısı yapıldı. 20 bin Keleş'in dağıtıldığı, asker ve polisin kendisine doğrudan saldırı olmadan silah görse dahi müdahale etmeme emri aldığı defalarca yazıldı. Hatta Genelkurmay Başkanlığı'nın 13 Mayıs 2013 tarihli “İnsansız ve insanlı keşif araçları, eskiden olduğu gibi, rota değiştirmeden görev uçuşlarına meteorolojik şartların elverdiği ölçüde devam etmektedir. Teröristlerin sınır ötesine çekilmesine ait herhangi bir görüntü ve bilgi elimizde mevcut değildir.” açıklaması ‘TSK'nın kendini garantiye alma girişimi' olarak yorumlanmıştı. Bu günleri görünce ‘Haklı bir endişeymiş' diyoruz. Genelkurmay'ın bayrak indirmeden taciz ateşlerine varana kadar büyük küçük demeden her eylemi kayıt altına alıp kamuoyu ile paylaşması da aynı tedirginliğin sonucuydu herhalde.
Şimdilerde savaş tamtamları çalanlar, “PKK şehirleri cephaneliğe dönüştürdü, alan hakimiyetini ele geçirdi, bölge halkı örgütün umuduna terk edildi” uyarılarını ‘paralel fitnesi' olarak yaftalayıp geçiştiriyordu. Kapanan yollar ve gelen şehit cenazeleri de illüzyonun dağılmasına yetmiyordu. Barış görünümlü siyasi manevraları samimi değildi; onun için savaşçılıkları da sorunu çözmeye hizmet etmeyecek. Bugün ‘PKK bizi kandırdı' diyenler, yarın ‘Güvenlik bürokrasisi tehlikeyi olduğundan büyük göstererek yanılttı. O sebeple çözüm sürecini bitirdik' mazeretine sığınabilir. Barışı yüzüne gözüne bulaştıranların savaşından daha çok endişe duymak gerekiyor. Her yol mübah sanki.
Olan gariban çocuklarına oluyor. Gecekondulardan ve yıkılmaya meyyal köy evlerinden toplanan gençler ölüyor. Ailesinin devletin uçağı ile götürülmesi propaganda malzemesi olarak gazetelerin birinci sayfasına yerleştiriliyor. ‘Şehit ailesine jest!' HER ŞEY İKTİDAR İÇİN.